Nadi ÖZTÜFEKÇİ
8 Mart’ta klasik bir hamaset yazısı yazmak içimden gelmedi.
Temel bir sorun olan başörtüsünü irdelemenin daha verimli olacağını düşündüm.
Okunabilmesi için kısa tutmak gibi bir kaygı taşımadan kafamda biriktirdiklerimin tümünü aktarmak istedim.
Olmadı. Tümünü aktaramadım.
Madem o kadar yazdım, hiç olmazsa okunsun diyerek kısa tuttum.
Kısa derken...
Yani işte, bana göre kısa...
AKP iktidarının ilk yıllarında bir süreliğine otomotiv yedek parça üreticisi bir işletmede, belli bir konuda danışmanlık diyebileceğimiz bir işbirliği ilişkisi içinde oldum.
Ben iş yerimi kapatmış bu firmanın o zaman boş duran katlarından birine taşınmış, işlerimi yürütürken, diğer yandan kendilerinin yeni piyasaya sürmek istedikleri bir ürün gurubunun kodlanması, fiyatlanması ve ürün listesi yaratılması konusunda yardımcı oluyordum.
Firmada hep birlikte çalışan emekçi bir aile vardı.
Anne, baba ve kızları… Hemen birbirimize ısınmıştık.
Ben o firma için Excel üzerinde çalışan bir program yazmış, bunu kullanacaklardan biri olan kızlarına öğretiyordum.
Programlar ne kadar ustaca yazılmışsa o kadar kolay öğrenilir ve kullanılır. Ama benim gibi o programı öğrenirken yazan amatörler tarafından yazılırsa, öğrenmesi ve kullanılması o kadar zorlaşır.
Ama ailenin kızı oldukça zekiydi. Bilgisayarı ilk defa o firmada görmüş olmasına rağmen, beni hiç yormadan kolayca öğreniyordu.
Bir süre birlikte çalıştık. Annesi babası da çok iyi insanlardı. Dost olmuştuk.
Bildim bileli siyasi görüşlerimi sohbetlerime yansıtmamayı beceremedim.
Hepbirlikte yaptığımız sohbetlere de benim muhalif tavrım yansıyordu. Ama bu durum onları tedirgin etmemişti. Çünkü onlar da o dönemlerde bütün hızıyla yükselen İslamcılıktan tedirgindiler.
Bir Anadolu şehrinden gelmelerine karşın giyimleri, kuşamları ve davranışlarıyla kendi yaşam tarzları, yükselen İslamcılığın popülerleştirmeye çalıştığı mütedeyyin yaşam tarzı ile çelişiyordu.
Örneğin, sohbetlerimizde bana anlattıklarına göre, çevrelerinden gelen baskıya rağmen anne ve kız da başlarını örtmüyorlardı. Babaları da onları destekliyordu.
Bir süre sonra, ben bir firmada işe başlayınca, oradan ayrılmak zorunda kaldım.
Sohbet etmekten çok keyif aldığım bu emekçi aile ile ilişkilerimiz de doğal olarak kesintiye uğramıştı.
Bir yıl kadar sonra yolum bu firmanın bulunduğu sanayi sitesine düşünce, ziyaret ettim.
Firmanın sahiplerine gösterdikleri dayanışma için teşekkür edecektim ve sohbetlerimizi özlediğim o emekçi ailenin çalıştığı bölüme de uğradım.
İlk andan itibaren ortamda bir farklılık olduğunu sezdim.
Aslında bana gösterdikleri dostluk değişmemişti.
Ama anlayamadığım bir şeyler vardı.
Sonra annesi, “Baksana Nadi abi bu kız bizi ne hallere soktu?” dedi.
O an farkına vardım. Her ikisi de Türbanlıydı.
Kızları evlenmiş. Söz kesilince mi türban takmaya başlamış yoksa türban takmaya başladıktan sonra mı sözlenmiş şimdi hatırlamıyorum ama sözlenmesi ile başörtüsü takması arasında bir ilişki vardı.
Annesi biraz mahcup bir tavırla “Kız kapanınca da herkes bana yüklendi. Ben de kapanmak zorunda kaldım” dedi.
Benim tepki göstereceğimi düşünüyordu.
Belki yüzümdeki ifade değişmiştir ama elbette o konuda bir şey söylemedim.
“Sizin tercihiniz. Ben ne diyebilirim” gibisinden bir şeyler söyledim.
Ama kızları kendini savunmak ihtiyacı hissetmiş olsa gerek, “Başörtüsü yüz güzelliğini ortaya çıkarıyor” dedi.
İçimden, “Sen yüz güzelliğini ortaya çıkarmak için başörtüsü takıyorsan, örtünmenin ne anlamı kaldı?” diye geçirdim.
“Senin yüzün zaten güzeldi” dedim. Kız benim sesimdeki değişikliği sezmişti.
Konuyu fazla tartışmak istememem ve kapatmaya çalışmama rağmen, beni ikna etme kalkıştı.
Anlattıkları, mazbut fakat örtünmeyen, dini inançları olan fakat seküler bir yaşam tarzını benimsemiş bir aile ya da bir genç kızın, örtünmeye nasıl ikna olduğu konusunda ilginç bir örnekti.
Söylediklerini kelimesi kelimesine anımsamam da özü bütün canlılığıyla belleğimde.
Bu örneği, başörtüsü konusunun geneli hakkında düşüncelerimle birlikte birleştirerek anlatmak istiyorum.
Anladığım kadarıyla yeni bir çevreye dahil olmuştu. Bu "becerikli ve örgütlü çevre” de onu yoğun bir ikna sarmalına almıştı. AKP’nin o dönemde kullandığı bütün argümanlar ezberindeydi. O sıralar gündemde olan “Deniz Feneri” konusunda falan, bildik bütün klişeleri art arda sıralıyordu.
Ben sorularla, özellikle başörtüsüne nasıl ikna olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Anlayabildiğim kadarıyla ilk vurucu darbe “başörtüsüyle öne çıkan yüz güzelliği” olmuş, hemen kısmetinin çıkması da bunun kanıtı olmuş.
İkinci ve -bana kalırsa- en önemlisi ise “başörtüsü ile gelen özgürlük” argümanı.
Başörtüsü takarak daha özgür olduğunu söylüyordu.
Bu konuda üzerine gittim. Kapanmadan önce neyi yapamıyordu da kapandıktan sonra yapabilmeye başladığını sordum.
Bana, başı açık olsaydı eşinin toplantılara gitmesine hatta çalışmasına izin vermeyeceğini söyledi.
Daha önceki sohbetlerimizde, “Karı koca eşittir. Eşit haklara sahiptir.” dediğini hatırlatarak, kocasının iznine tabi ise, bunun nasıl bir özgürlük ve eşitlik olduğunu sorunca bocaladı.
Biraz da sinirlenerek baklayı (asıl argümanı) ağzından çıkardı.
Bana, “özgür kadınlar başını bağlar” dedi. Ve devam etti; “Ayet-i kerimenin sebep -i nüzulü…” ve "Hz. Ömer efendimiz...” gibisinden, şimdi hatırlamadığım ve bir kısmını da anlamadığım, Türkçe, Arapça karşımı klişemsi bir şeyler söyledi.
Evet, o zaman “sebep -i nüzul” tamlamasını, ayrıca sözünü ettiği ayetin aslında “Ayeti kerime” olmadığını bilmiyordum.
Ama ne demek istediğini anlamıştım. Ayeti de, Hz. Ömer'in hikayesini de biliyordum.
Açıkçası ürperdim.
Tartışma biraz daha sürdü, ayrıntısıyla hatırlamam mümkün değil.
Ben tartışmanın hikayesini burada keserek, konunun özünü, neden ürperdiğimi anlatmak ve başörtüsü konusunda biraz daha akıl yürütmek istiyorum.
Aşağıda anlatacağım İslami bilgi ve hikayelerin hepsi Diyanetten ve İslam'ın ne kadar yüce ve adaletli bir din olduğunu anlatmak amacıyla kurulmuş İslamcı sitelerden alınmıştır.
Bilgiler aynı yorumu farklıdır.
Sözünü ettiği ayet, Azhap Suresinin 59. Ayeti idi.
Bu ayet, İslamiyet’in etkin olduğu coğrafyalarda ve zaman dilimlerinde yaşam biçimini en fazla etkiliyen ayetlerdendir.
Gerek uygulanmasına, gerekse de uygulanmamasına gösterilen tepki nedeniyle de daima önemini korumuş ve tartışma konusu olmuştur.
Aynı zamanda bugünkü AKP iktidarının temel etmenlerinden biri olan, başörtüsü mağduriyeti algısının yaratılmasında en fazla kullanılan ayettir.
Aslında ayet sözünü ettiğim kıza belletildiği gibi "Ayet-i kerime" değildi.
Yani 'Muaz bin Cebel'in rivayet(*) ettiği gibi, üzerinde taşınması halinde her sıkıntıyı gideren yedi ayetten biri değil.
Ama bir çok kesim, bu ayete diğerlerine göre daha fazla kutsallık yüklüyor olsa gerek ki bu ayetten Ayet-i kerime olarak söz ediyor.
Üzerinde taşındığı için değilse bile, mağduriyet yaratmada çok kullanışlı olduğu için olsa gerek.
Ayet, daha çok teknik bir sorunu çözmek üzere indirilmiş.
Bunu, -sonradan anlamını öğrendiğim- sebeb-i nüzulünden, yani indirilme sebebinden anlayabiliriz.
Asr-ı Saadet zamanlarında Müslüman kadınlar geceleri def-i hacet görmek için Medine dışına çıktıklarında ya da çarşıda pazarda, bazen cariyelerle karıştırılır kendilerine sarkıntılık edilirmiş.
Yani o dönemlerde zavallı cariyelere sarkıntılık etmek serbest, ama Müslüman kadınlara gelince sorun çıkıyormuş.
Yine böyle yanlış hedefe yönelen bir sarkıntılık olayı olmuş. Hatırlı bir aileye mensup Müslüman bir kadına, "cariyedir" zannıyla sarkıntılık edilmiş.
Kavga gürültü çıkınca ve sarkıntılık edenin, "cariye sandım" gibi çok haklı(!) bir gerekçesi de olunca ortada teknik bir sorun olduğu anlaşılmış.
Hemen o akşam bu sorunu çözen bir ayet inmiş.
Azhap Suresi 59. Ayet...
"Ey Peygamber! Kendi eşlerine, kızlarına ve Müslüman kadınlarına de ki: Dış elbiselerini (cilbablarını) üzerilerine alıp örtünsünler. Bu onların tanınmalarına, eziyet edilmemelerine daha uygun olanıdır. Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir."
Anlaşılacağı üzere Müslüman yani özgür kadınların, cariyelerden yani seks kölelerinden ayırt edilebilmeleri için bir nevi üniforma giymeleri istenmiş.
Bu o kadar teknik bir çözüm ki cariyelerin de örtünmeleri yasaklanmış.
Bu teknik çözümü en fazla isteyen Hz. Ömer...
Çünkü bu tür karavana sarkıntılıklar sonucunda ortaya çıkan kavga gürültüyü o çözmek zorunda kalıyor ve şikayetini de defalarca dile getiriyormuş.
Sonrasında bu kıyafet kuralına uyulmasının da en büyük takipçisi olmuş.
Örneğin verdiği ziyafetlerde ortada hizmet eden cariyeleri misafirlere, "başları açık, bedenleri oynak halde" hizmet ederlermiş.
Yine İslam kaynaklarında şöyle bir aktarım vardır.
"Hz. Ömer başını örten bir cariye gördüğünde, ona sopasıyla vurarak, "Başörtüsünü at! A kokmuş!" der. (Serahsî, age. X, 15l.) Bazı rivayetlerde "Hür kadınlara benzemek mi istiyorsun?" ilavesi de vardır.
Şimdi, sözünü ettiğim tartışmada neden ürperdiğimi sanırım anlamışsınızdır.
O zaman o 'Sebeb-i Nüzul'ün ne anlama geldiğini bilmiyordum ama ayeti ve kastedilen o Hz. Ömer'in cariyeye sopasıyla vurarak örtüsünü başından attırma hikayesini biliyordum.
Süleyman Ateş bir televizyon programında söylemişti. O da benim tartıştığım kız (artık genç bir kadındı) gibi, bu olayı olumluyordu.
Süleyman Ateş'ten dinlerken de ürpermiştim, sözünü ettiği tartışmada bir genç kızın baş örtüsüne ikna edilme metodu olarak kullanıldığını anlayınca da ürperdim.
Sonradan bu hikayenin kadınların baş örtüsüne ikna etmek için fazlasıyla kullanıldığına şahit oldum, İslamcı sitelerde okudum, gördüm.
Daha önce dini konularda -bir uzmanlık konusu olduğunu düşündüğümden- fazla yazmadığım için başörtüsünün bu yönünden bahsetme fırsatı da bulamamıştım.
Aslında başörtüsünü bir özgürlük sorunu olarak ele almadan önce konunun bu boyutunu irdelemek lazım.
Bu ayetin meali yazılırken birçok İslamcı sitede, "...tanınmalarına" kelimesi yanında parantez içinde "iffetli kadın" açıklaması ile yer alır.
Yani başörtüsü takmayanların iffetsiz olduğunu vurgular. Oysa söz konusu cariyeler bir savaş ganimeti olarak esir alınmış zavallı "seks köleleri" idi.
Alınan, satılan , Müslüman ve "hür" erkeklerin seks ihtiyaçlarını gidermek üzere kullanılan, iffetleri zorla elinden alınmış, "seks köleleri"...
Onlara eziyet ve sarkıntılık etmekte sakınca görülmüyordu. Müslüman ve "hür" kadınlarla karıştırılmaması için "açık ve oynak halde" dolaşmak zorundaydılar.
Ezkaza örtündüklerinde (belki de kendilerine yapılan sarkıntılıkları biraz olsun azaltabilmek için) ise Hz. Ömer'in adaletli sopasına maruz kalıyorlardı.
Aslında Hz. Ömer'in sopası günümüzde hala görev yapmakta.
Esra Elönü'nün Haber7com, sitesinde, 7 Aralık 2009'da Muhafazakâr görünümlü aşk kadınlarına hitabeadlı yazısını hatırlarsınız.
O zamanlar bu yazı "Turbanlı Motorlar" olarak yansımış, Esra Elönü de "ben öyle bir şey demedim" diyerek, mensup olduğu kesimin çok iyi becerdiği mağduriyet pozlarına girmişti.
Evet yazının başlığı "Turbanlı Motorlar" değildi ama yazısında Hz. Ömer'in sopası bütün haşmetiyle işliyordu.
Esra Eliönü o yazısında, mütedeyyin yaşamın çok eşliliğe verdiği cevazın bir yansıması olan patron-sekreter(metres), ilişkisinde bütün faturayı kadına kesiyor, onların turban takmalarını eleştiriyordu.
Metresleştikten sonra türban takan sekreterleri, yeni zengin Müslüman erkekleri baştan çıkarmakla suçluyor, onları "aşk kadını" diye tanımlayarak, tıpkı Hz. Ömer gibi, "atın o başörtüsünü, yoksa Müslüman (hür) kadınlara mı benzemek istiyorsunuz?" mealinde yükleniyordu.
Güya, gerçek Müslüman ve "hür" kadınları da korumuş oluyordu.
O Müslüman ve hür kadınları IŞİD'in kurduğu köle pazarlarında da gördük. IŞİD ganimet olarak görüp esir aldığı kadınları, -tıpkı Hz. Ömer'in cariyeleri gibi, açık ve oynak halde- çırılçıplak soyup köle pazarlarında satışa sunarken, "özgür" Müslüman kadınlar "cilbablarını" giymiş ellerinde silahlarıyla onlara nezaret ediyorlardı.
İşte başörtüsünün özgürlükle ilk ilişkisi böyle bir şeydi.
Ve bu ilişki ballandıra ballandıra kadınları, genç kızları baş örtüsüne ikna etmek için kendilerine anlatılıyordu.
Bir zamanlar baş örtüsü mağduriyeti algısı yaratmakta fazlasıyla gündeme gelmiş, öğrencilerin baş örtülerini çıkarmaları için alındığı "ikna odalarını" hatırlıyorsunuzdur.
Eğer böylesi bir uygulama olduysa, ki olduğunu sanıyorum, hemen belirteyim sonuna kadar karşıyım.
Ama diğer yandan; o dönemlerden beri, kim bilir kaç ikna odasında, kim bilir kaç kadına, başörtüsünün "özgürlüklerinin" bir gereği olarak dayatıldığını da sorgulamak gerekmez mi?
Tartıştığım o emekçi ailenin kızı da işte böyle bir ikna sürecinden geçmişti. Eğer başörtüsü takmasaydı kocası toplantılara gitmesine ve çalışmasına izin vermeyecekti.
Ama babası başörtüsü takmadığı zamanlarda o toplantılara gitmesi için izin vermişti.
İroniye bakın ki özgürce gittiği o toplantılarda özgürlüğünü başörtüsüne endekslemeye ikna olmuştu.
Çünkü baş örtüsü takmadığında iffetli, dolayısıyla özgür olamayacaktı.
Aslına bakarsanız son dönemlerde başörtüsünün örttüğü birçok kafanın içinde bu çarpık özgürlük kavramı yeşerip, kökleşmekte.
Diğer yandan, artık kadınların birçoğu için başörtüsü gerçekten bir özgürlük aracı.
Birçok kadın eşinden, başörtüsü taktığı için alışverişe, çeşitli kurslara, arkadaş gezmelerine gitme izni alabiliyor.
Bir çok genç kız, arkadaşlarıyla, hatta flörtleriyle buluşabilmek için, başörtüsü takarak, anne babasından dışarı çıkma izni alabiliyor.
Ancak konuya bu "pratik yarar" açısından bakamayız.
Yani, "şöyle ya da böyle kadınları özgürleştiriyor" diyemeyiz. Konu sadece bu pratik yarar ve bir inanç meselesi olarak değil, aynı zamanda toplumsal ve felsefi yanıyla da irdelenmezse, o pratik yarar kısa zamanda zarara dönüşebilir.
Günümüzde başörtüsü, okumak isteyen kızlar için engel değil.
Ben kızların okumasına engel olan bütün yasaklara karşıyım. Ama bu engelin en temelinde kadınların önüne bu "özgürlük şartını" getiren anlayışın yattığını da hesaba katmak lazım.
Başörtüsünü bir özgürleşme olarak tanımlamadan önce; en azından bir zamanlar başörtüsü taktığı için okula gidemeyenlerin konu edildiği kadar, başörtüsü takması şartıyla okula gitmesine izin verilenleri de gündeme getirmek gerekir.
Keza bir çok kadın ve kıza eğitim, çalışma, gezme, alışveriş, arkadaşlarıyla buluşma iznini de başörtüsü şartıyla verildiğin de görüp, ilerleyen bir sorun olarak irdelemek, üzerine konuşmak gerekir.
Evet, bu bir sorun ve ilerliyor.
Giderek derin, tehlikeli bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü bu başörtüsü şartlı izin, ailece tercih edilen bir yaşam tarzının sonucu olmaktan, toplumsal bir dayatmaya evriliyor.
Ve başörtüsünü bir kıyafet tercihi ve özgürlüğü olarak değil de bir inanç meselesi olarak ele alındıkça bu, hızlanarak sürecektir.
Konu bireysel özgürlükler temelinde alındığında Kamusal Yetke bu tercihin arkasındaki yanlış ya da doğru, haklı ya da haksız etmeni sorgulayamamalı.
Örneğin bu tercihin nedeni dinin yanlış ya da doğru yorumlanması olabilir. Kamusal Yetke bunu sorgulama hakkına sahip değildir.
Başörtüsü özelinde alırsak, örneğin Ahzap Suresi 59. Ayetinin doğru yorumlanıp yorumlanmadığını test etmek, buna göre karar vermek kamusal yetkenin yetkisi veya sorumluğu, hatta görevi dahilinde değildir, olmamalıdır.
Kamusal yetke bu özgürlüğün kullanılması halinde başka özgürlüklerin nasıl ve ne yönde etkileneceğini sorgular. Diğer özgürlüklerin sınırına kadar genişlemesinin önünü açar.
Bunu da başörtüsü özgürlüğü konusuna indirgersek bu özgürlüğün kullanılması halinde hangi özgürlüklerin, hangi yönde etkileneceğini, hangi durumda hak ya da hak gasbı olacağını sorgular ve karar üretir.
Demokratik toplumlarda, Kamusal Yetke bu sorgulamada; toplumsal güçlerin, yani sınıf örgütleri, demokrasi ve özgürlük mücadelesi yapan yığınsal kurumlar, demokratik kitle örgütleri, aydınlar, akademisyenler ve bilim kuruluşlarının, çağdaş evrensel hukuk normları içindeki tartışmalarının sonuçlarını baz almak durumundadır.
Ne yazık ki bizim ülkemizde bu tartışmaların, konunun hak ettiği ölçüde yapıldığını gözlemlemedim.
Özellikle başörtüsü tartışmaları, daha çok dini vecibe ve içtihatlar çerçevesinde oldu. Daha doğrusu bu çerçeve içinde özellikle bırakıldı. Bir kıyafet özgürlüğü konusu olmaktan çıkarılıp, bir inanç özgürlüğü konusu yapılarak İslamcı Siyasetin en kullanışlı ve verimli siyasi rant malzemesine dönüştürüldü.
Böylece başörtüsü bir özgürlük simgesi haline getirildi. Oysa aynı zamanda bir baskının da simgesi olabileceği düşünülmedi.
Başörtüsünün bir özgürlük simgesi olarak ele alınmasının toplumsal birçok sakıncası var.
Kadınlara zaten hakları olan birçok şey için, başörtüsünün dayatılmasına zemin hazırlıyor.
Giderek "başörtüsü takmayanların ya da tesettüre uymayanların özgür olmaması gerekir" gibi bir mantığın yavaş yavaş yerleşmesine yol açıyor.
Örneğin, halka açık plajlarda tesettüre uymayan, mayo veya bikini ile denize girilememesi, bu tür plajların kapalı olması gerektiği seslendirilmeye başlandı.
Böylece Müslümanların iffetlerini bozmadan denize girebilme özgürlüğü korunmuş oluyor.
Otobüslerde, parklarda Ahzap Suresi 59. Ayetinin sebeb-i nüzulu bin dört yüzyıl sonra bir daha yaşatılıyor.
İslamcı anlayışının kadınlar üzerindeki baskısının bir parça kırılmasında bir özgürlük aracı olan başörtüsü, aynı anlayışın kadınlar üzerinde bir baskı aracına dönüşüyor.
Evet, Kamusal Yetke bu kıyafet tercihinin arkasındaki etmeni sorgulamak yetkisi ve görevinde değil.
Ancak bu sorgulama, toplumsal güçlerin, özgürlük ve demokrasi mücadelesi yaptığını söyleyenlerini solcuların, sosyalistlerin, aydınların yetkisi ve görevi dahilinde…
Ben bu toplumsal güçlerin hepsinden bir parça taşıyan bir birey olarak bu yetkimi kullanıp, görevimi yerine getirmeye çalıştım.
Gücüm, vaktim yeterse başörtüsünün hangi kamusal görevlerde bir hak, hangilerinde bir başka hakkın gaspı olabileceği üzerine de yazmak istiyorum.
* Rivayet: İslam literatüründe, hadisleri ve sahabelerle ilgili olayları usulünce, kaynağa dayandırarak aktarma metodu anlamında kullanılır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.05.2018
18.04.2018
7.02.2018
9.02.2017
15.02.2017
27.01.2017
22.01.2017
4.02.2016
11.03.2016
20.11.2015