Nadi ÖZTÜFEKÇİ
Galatasaraylı olmama rağmen stat adının Arena olması hiç hoşuma gitmiyor.
Aslan sembolünün Arena ile özdeşleştirilmesinin çağrıştırdıkları bende tiksinti ve nefret uyandırıyor.
Çünkü bir zamanlar, Roma dönemlerinde zavallı köleler, bir takım mahkumlar ya da muhalifler o arenalarda aslanların önüne atılırlardı.O dönemlerde yeni yeni yaygınlaşan Hıristiyanlık mensupları da bu tür katliamlara maruz kalmışlardı.
Bu arenalarda aynı zamanda, Roma diktatörleri özgür(!) Roma halkını eğlendirmek, savaşı ve askerliği sürekli gündemde tutmak için, çoğunlukla kölelerden veya tutsaklardan devşirdikleri gladyatörlerin birbirleri ile ölümüne dövüştükleri eğlenceler düzenlerlerdi.
Zaman zaman vahşi hayvanların birbiriyle dövüştürdükleri de olurdu.
Bu vahşi gösteriler ne kadar sık ve kanlı olursa “özgür halk” o kadar eğlenir, diktatöre de o kadar prestij sağlardı.
Ve tabii o gladyatörün yetiştirilip, dövüşe hazırlandığı, birbirleriyle sürekli rekabet halinde olan Gladyatör okullarına da… Özellikle yetiştirdikleri gladyatörler kazandıklarında, diğer bir deyişle rakiplerini öldürdüklerinde o gladyatör okullarının kazançları da prestijleri kadar artardı.
Yani dövüştürmek ve birbirini öldürtmek bir uzmanlık, bir meziyet olarak ödüllendirilirdi.
Bu aynı zamanda bir sektör ve kazanç kapısıydı.
Roma uygarlığının gelişmiş olması, heykelleri, kitabeleri ve süslemeleri ile bugüne yansıyan verilerin çok olması nedeniyle arenalar ve gladyatör dövüşleri Roma tarihi ile özdeşleşmiştir.
Aslında bu vahşi gösteriler, irili ufaklı ve değişik biçimlerde tarihin hemen her döneminde, hemen her medeniyetin geçmişinde ola gelmiştir.
Bu, insanlık tarihinin kara yüzüdür.
İnsanoğlunun en vahşi, en gelişmemiş duygularından beslenen, hayvanlardan geri kaldıkları özelliklerinden birisidir.
İnsanlar bu dövüşlerde taraf tutarlar. Kendilerine hiçbir zararı olmadığı halde tuttukları hayvan ya da dövüşçünün rakibinin darbe almasını, yaralanmasını hatta ölmesini isterler.
Eğer tuttukları dövüşçü yenilirse kolayca taraf değiştirirler. Bu insanlığın en ilkel güdülerinin bir yansımasıdır.
Güçten ve başarıdan yana olma eğilimi onun kazananın yanında olmasını sağlar.
Haklılık önemli değildir.
Başarıya ulaşması, dövüşünü yengi ile tamamlaması ondan yana olmak için yeterli sebeptir. Çünkü insanlar başarıya ulaşan, galip gelen dövüşçüyle kendini özdeşleştirir.
İçinde sakladığı, çeşitli kişisel(korku, yetersizlik, aşağılık kompleksi, vs.) ve toplumsal (etik, gelenek, yasa, vs.) baskılar yüzünden dışa vuramadığı duygularını, o taraftarı olduğu “başarılı” ve güçlü dövüşçü tatmin etmektedir.
Bir zaman sonra bu taraftarlık; aslında bir köle, dövüşmekten başka çaresi olmayan bir zavallı, kandırılmış ya da zorlanmış bir mağdur olan dövüşçüye tapınmaya dönüşür.
Sadece o dövüşçünün şiddet kullanmaktaki mahareti, acımasızlığı, vahşiliği ile değil onun o zavallı ve mağdur hali ile de bütünleşir ve içselleştirir.
Kısacası arenadaki gladyatörler kadar o arenanın tribünlerinde o kanlı gösterileri coşku ile izleyen, taraftarı olduğu dövüşçü adına çılgınca tezahürat yapan izleyiciler de mağdurdur.
Tıpkı dövüşü kazanan gladyatörlerin de aslında mağlup ve mağdur olduğu gibi…
O arenada tek kazançlı çıkan, o arenaları kuranlar ve bu kanlı şiddet gösterisini düzenleyenlerdir.
Esasen o arenalar da işte o “kazançlar” için kurulmuşlardır.
Bu kazanç; para, itibar, siyasi ikbal, ve güç gibi çeşitli şekillerde olur.
O dövüş arenalarında sadece zayıf dövüşçülere, kölelere, tutsaklara değil, o dövüşleri izleyenlerin algılarına karşı da şiddet uygulanmaktadır. Çünkü bütün bu organizasyonun o “kazançlara” dönüşmesinin yolu izleyenlerin algılarında bıraktıkları izlerden geçer.
Galip gelecek olan da, yenilecek olan da dövüşe başlamadan önce imparatora bağlılık yemini eder, dövüşün sonunda yenilenin yaşamının sürmesi ya da sonlandırılmasına da yine imparator karar verir.
Yani algılardaki bıraktıkları izin büyük bir bölümü imparatora ve onun gücüne saygı ve korkuyu tarif eder.
Korku sahte bir sevgiye dönüşür.
İşte o “sevgi” sahte de olsa, özü korku da olsa en büyük kazançtır. Çünkü gerçek savaşlarda asıl dövüştürülecek olan, kanına, canına, gücüne ve sadakatine ihtiyaç duyulan kesim bu arenaların tribünlerinde askerileştirilen o halktır.
Gerek arenanın kuruluşunda, gerek organizasyonu için harcanan bütün masraflara değer.
Bu yanıyla; kurulan o arenalar ve sahneye konan dövüş, büyük bir dolandırıcılığın organizasyonudur.
Aslında her şey sahtekarlık ve yalan üzerine kurulu, dolandırıcılık amaçlı bir oyundur.
Tek gerçek yanı ölümler ve dökülen kandır.

Geçmiş çağlarda Romalı diktatörlerinin kendi amaçları ve egemenliklerini sürdürmek için kurduğu bu arenalar, şimdi çağımızın küresel egemenleri tarafından, yine ihtiyaç ve çıkarları doğrultusunda seçtikleri, Dünyanın çeşitli bölgelerinde kuruluyor.
Ve bu arenalarda Roma dönemlerinden çok daha kanlı, çok daha fazla vahşet içeren gösteriler düzenleniyor.
Gelişen teknoloji ve iletişim olanakları tribünlere gerek bırakmadan istedikleri kadar izleyiciye ulaşmalarını sağlıyor. Milyonlarca televizyon ve bilgisayar ekranı, gazete sayfaları; internet, sosyal medya, küresel ölçekte yaygın medya ve haber ajansları sayesinde uzak iletişim (telekomünikasyon) tribünlerine dönüşmüş durumda…
Üstelik bu çağdaş imparatorlar, küresel egemenler; arenadaki dövüşü istedikleri gibi aktarabilme, daha denetimli, daha etkili algı yaratabilme olanaklarına sahipler.
Yakın geçmişte Irak’ta, evlerin, okulların, hastanelerin üzerine uçaklardan tonlarca bombayı boşaltıp, binlerce cana kıyarken, yarattıkları bu vahşeti bizlere bir havai fişek gösterisi hoşluğunda verebilmeyi başarmışlardı.
O ‘görsel şölen’ aslında bölgemizde peşi sıra kurulacak nice arenaların, düzenlenecek nice gladyatörün dövüştürüleceği, nice masum insanın vahşi, mekanik savaş aslanlarına yem edileceği Küresel Şiddet Olimpiyatlarının başlangıç kutlamalarıydı.
Tıpkı Roma dönemindeki arena tribünlerindeki Roma halkı gibi bütün Dünya insanları o kanlı dövüşün galibi olan gladyatörün yanında olduk.
Bir gün o bombaların bizlerin de üzerine yağabileceğini aklımıza getirmeden izledik.
O günden buyana bölgemizde ve ülkemizde kan hiç durmadı. Giderek daha yüksek debide aktı.
Her şeye karşın küresel egemenlerin istediği boyutlarda bir arena kurulamadı ülkemizde.
Yanı başımızda kurulan arenalara ise bizi çekemediler.
Ülkenin gerçek ve meşru sahibi Emekçi Anadolu Ulusunun on binlerce yıllık köklere sahip Anadolu Kardeşliğinin sağ duyusu yöneticilerinin onca hevesine, çabasına rağmen bu pis dolandırıcılık tezgahına geçit vermedi.
Ama küresel egemenler de hiç vazgeçmediler. Sınırlarımızın dibinde, komşularımızın, akrabalarımızın yaşadıkları yerlerde bu arenaları kurdular.
Önce masum insanlar tıpkı Romalılar zamanında olduğu gibi, yırtıcı hayvanlardan daha tehlikeli, özel eğitimlerle vahşileştirilmiş, adeta ölüm makinesi haline getirilmiş IŞİD militanlarının önüne yem olarak atıldı.
Roma döneminde Hıristiyanların vahşi hayvanların önüne atılması gibi Aleviler, Ezidiler, Hıristiyanlar ve İslamı kendileri gibi algılamayan diğer Sünni Müslümanlar bu özel eğitimli, canileştirilmiş, katiller tarafından vahşice katledildi. İnançlar yine devredeydi.
İnsanlar parçalanarak öldürüldü. Kadınlara tecavüz edildi.
Ve bütün bu vahşet o uzak iletişimli tribünlerden, milyonlarca insana izletildi. Bu gerçek vahşet görüntülerinin yanında bir takım mizansenler ve kurgu görüntülerle istedikleri kesimde istediği etkiyi yaratabildiler.
Bu, geniş kesimlerde korku ve şaşkınlık, bir başka kesimde nefret ve öfke uyandırırken, kimilerinde devrimci romantizm, kimilerinde şehvet ve ilkel güdülerini tatmin etme hevesi şeklinde oldu.
Kısa zamanda o arenalar milenyum gladyatörleriyle doluştu.
Kendi silahlandırdıkları gladyatörleri dövüştürerek, kurgu savaşlarda gerçek ölüm efektleri kullanarak algılarımızla oynadılar.
Böylece bazen savaş ve şiddetin bir zorunluluk ve tek çözüm olduğu düşüncesini, bazen korku ve çaresizlik ve bazen de bir büyüğe sığınma telaşı yarattı insanlarda.Mantıklı düşünme ötelendi. Telaş ve şaşkınlık öne çıktı. Bu savaş ve şiddetin geri planındaki asıl finansörü, o arenaların asıl sahipleri bu şiddetin durması için başvurulan bir çözüm odağı oldu.
Bu şaşkınlığın en büyük simgesi de “Biji Obama” söylemiydi.
Onca kanın akıtılmasının, bütün o katliamların baş sorumlusu, akan kanı durdurmak için devreye girdi.
Kurulan arenalar algılarımızda gerekli etkiyi yapacak kadar kan dökülüp de kaldırıldığında, yani kurulduğu toprak parçası güya kurtulduğunda, o toprak parçası artık yurt değil, bir emlak olmuştu.
Çünkü bir zamanlar orada yaşayanlar artık yoktu. Çocuklar, kadınlar, işçi, çiftçi, köylü, Alevi, Ezidi, Türkmen, Kürt, Arap kısacası o toprak parçasının gerçek sahipleri ya öldürülmüş ya da sürülmüşlerdi. Bir daha geri gelmemek üzere… Geri dönemezlerdi artık, çünkü evleri yıkılmış, varlarını yoklarını satıp savmışlar, uzun ve tehlikeli yolculuklara çıkmışlardı.
Ve birçoğu da bu yolculuklarda zaten ölmüştü.
Bir zamanlar üzerinde yaşadıkları yurtları şimdi küresel egemenlerin gözetiminde yeni sahiplerine pay edilmek üzere istimlak edildi.
IŞİD’in girdiği her köy, her kasaba ve kent önce arena sonra emlak haline geldi.
Adeta Küresel egemenler adına çalışan bir kadastro ve haritalama şirketi gibi çalıştı IŞİD. Girdiği her yerin sınırları değişti.
Şimdi buralarda, bu kurtarılan(!) bölgelerde, görsel kurtuluş savaşlarının yapıldığı, kandan ve ölümden başka her şeyi sahte olan gösterilerin olduğu bu topraklarda, bir zamanlar Filistin’de olduğu gibi yeni devletler, yeni siyasi oluşumlar kurulacak.
O toprakların ‘kurtarılan’ geçek sahipleri ise açık denizlerin kıyılarına vuran, yakınları ve yol arkadaşlarının üzüntüsünü bile yaşayamıyorlar. Gelişmiş ülkelerin sınırlarında, mayın tarlalarının arasında bekleşiyor, sınırları geçebilenler de büyük kentlerin varoşlarında çöplerden yiyecek bir şeyler arayarak, dilenerek yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Ve bizler, tüm insanlık bu dolandırıcılık tezgahının arkasındaki asıl sorumluları, gerçek amacı ve tıkır tıkır işleyen planı göremiyoruz.
Gerçekler bir başka gerçeğin, kan, dehşet ve ölümlerin arkasına ustalıkla gizleniyor.
Kimse o arenalarda aslanların önüne atılan zavallı insanlara yapılan büyük haksızlığı görmüyor ya da işin o yanına bakmak istemiyor.
Herkes arenadaki gladyatörlerden kendine yakın olanı alkışlamak ya da rakibini yuhalamakla meşgul.
Ne yazık ki yıllardır bölgemizde, hemen yanı başımızda kurulan bu arenalar şimdi bizim ülkemizde, kentlerimizde kurulmaya başladı.
Bu arenaların inşaat hazırlıkları, keşif ve ilanı, ihalesi temel kazımları ve nihayet inşası herkesin gözü önünde, uzlaşma ve işbirliği içinde gerçekleşmişti.
Önce karşılıklı “hoşgörü” altında ve çözüm süreci çerçevesinde yollarda kimlik kontrolleri yapılıp, silahlar depolandı, kadrolar devşirildi.
Ardından ısınma antrenmanları niyetine asker suikastları, mayınlı tuzaklar, dağda gerilla avları ile başlayıp, Dağlıca’da, Aktütün, Şemdinli –Yüksekova’da karakol basarak ve Kandil’de uçaklarla kamp bombalayarak karşılıklı, senkronize bir şekilde tempo arttırıldı. Seri halde kurulan arenalarda gerçekleştirilecek olan Küresel Şiddet Olimpiyatlarının Türkiye ayağı öncesi kondisyon kazanıldı.
Evet, Küresel Şiddet olimpiyatlarının Türkiye ayağı…
Farklı ülkelerde, değişik yerellerde, farklı senaryolarla benzer algıyı yaratma amacındalar.
Çünkü birbiriyle ilintili, çünkü büyük bir senaryonun parçaları...
Kurulan bu arenalarda evleri cephanelik ve mevzi, içinde yaşayanları siper edenlerle, orada içinde insanların, çocukların yaşadığı bir ev olduğunu göz önüne bile almayan gladyatörler ağır silahlarla birbirlerine ateş ettiler.
Ölen insanların bedenleri yerlerde sürüklendi, soyuldu, ölü insan bedeninden porno yaratacak kadar sapkın dürtülerini açığa çıkarttılar.
Çocuklar onları ‘kurtarmak’ ya da ‘özgürleştirmek’ isteyenlerin karşılıklı ateşi arasında kalıp yaralandılar, öldüler.
Yine algılarımıza saldırı var, yine kanlı, vahşi ve insanlık dışı…
Yine bir illüzyon içeriyor, hepimizin gözleri yine gladyatörlerde, yine arkasında saklanan bir şeyler ve birileri var ve biz oraya yine bakmıyoruz.
Yine yalan üzerine kurulu bu savaş oyununda, ekmek almaya giden yaşlılardan, kız çocuklarından, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelmiş şehitlere kadar can yakıcı, kanı yüzümüze sıçrayacak kadar gerçek cinayetlerle on binlerce yıllık kardeşliği yarmak amaçlanıyor.
Bu küresel arenalar zincirinin patronları böyle istiyor çünkü.
Hedefte ulusal devletler var. Ne kadar esir alsalar, uzaktan kontrollü diktatörlerle kolaylıkla denetleyebilseler de, hisselerini kolayca satın alabilecekleri, etnik şubelerden oluşan bir holding devlete dönüşmeleri gerekiyor.
Çünkü ulusal devletler Küresel Kapitalizmin kronik krizlerine çözüm olacak DTÖ(Dünya Ticaret Örgütü) kurallarının küresel çapta uygulanmasının, Kamusal hak ve görev yerine hizmet ticaretini koyma operasyonunun hızını kesiyor.
Açıkçası asıl mesele küresel serbest ticaret. Alabildiğine serbest, alabildiğine küresel… Hiçbir etik ve toplumsal yarar gözetmek zorunda olmadan, ulusal politikalar, dayanışma ve dirençlere takılmadan, emekçilerin, çevrecilerin, doğaseverlerin, tüketicilerin ulusal çapta örgütlenme olanaklarının engellendiği bir ortamda alabildiğine serbest alabildiğine de küresel ticaret …
TAFTA (Transatlantic Free Trade Agreement) yani Atlantik Ötesi Serbest Ticaret Anlaşması ve
TPP (Trans-Pacific Partnership) yani Pasifik Ötesi Ortaklık Anlaşması da bu küreselleşmenin ABD merkezli olduğunun bir kanıtı.
Zira her iki okyanusun, Atlantik ve Pasifik okyanuslarının ortasında ABD yer alıyor. Her iki anlaşmada da en önemli aktör yine ABD…
Bu anlaşmalar (projeler) aslında ticari küreselleşmenin siyasi küreselleşme ile tamamlanması çabalarının da bir göstergesidir.
Ne ki Küresel Sermaye ve Emperyalizm bu projelerini sadece ‘anlaşmalar’la yürütmüyor.
Dünyanın tarihsel ve kültürel bir başka merkezi olan bölgemizde bu projelerini kurduğu arenalarla, düzenlediği Küresel Şiddet Olimpiyatlarıyla yürütüyor.
Birçok kez bu olimpiyatın ateşinden Paris gibi Dünyanın değişik yerlerine sıçrasa da bu kanlı olimpiyatları sürdürmeye de kararlı gözüküyor.
Ve bizler bu arenaların uzak iletişimli, interaktif (Facebook, Twitter) tribünlerinden meydanda dövüşen gladyatörlerin lehine veya aleyhine tezahürat yapıyoruz.
Belki Eski Roma döneminde olduğu gibi; masum insanların vahşi hayvanların önüne atılmasına, onların öldürülüp yerlerinden sürülmesine artık tezahürat yapmıyor ve bundan keyif almıyoruz.
Hatta bu yaraya merhem olmaya çalışanlarımız var.
Ancak onların bu duruma düşmesine asıl sebep olanlara karşı bir tavrımız yok. Ötesi, böyle bir tavır alındığında vurulacak damgalardan, yaftalanmaktan ölesiye ödümüz kopuyor. O arenalarda şiddetin kutsanmasına seyirci kalıyoruz.
O arenaların bizim yaşadığımız yerlere de kurulabileceğini, her zaman tribünlerde kalamayacağımızı, belki aslanların önüne atılan kurbanlardan, belki dövüştürülen gladyatörlerden biri olabileceğimizi aklımıza getirmek istemiyoruz.
Eğer bu arenaların kurulmasına ve kuranlara karşı birlik olmazsak, arenalarda yükselen şiddetin -amasız ve hatır gönül dinlemeden- karşısında olmazsak, sadece o interaktif tribünlerden aleyhte veya lehte tezahüratlarla yetinirsek aklımıza getirmediklerimiz başımıza gelecektir.
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları


















































































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.05.2018
18.04.2018
7.02.2018
9.02.2017
15.02.2017
27.01.2017
22.01.2017
4.02.2016
11.03.2016
20.11.2015