Neşe Düzel
|
|||
![]() “Arap Baharı, ‘alternatif bir modern hayat’ yaratıyor. Dinin toplumsal hayatta daha önemli ve görünür olduğu, muhafazakârlığın yükseldiği bir ‘modernite’ getiriyor. İşte asıl devrim bu!.”
“Suriye ve İran 90’larda PKK’yı desteklediler. Bugün de destekliyorlar. Türkiye, 90’larda İran- Suriye cephesine karşı İsrail’le işbirliği yaptı. Şimdi İsrail yok. Türkiye, K.Irak’la işbirliği yapmak zorunda.”
“İran, bölgede Şiiliğin, S.Arabistan ise Sünniliğin bayrağını taşıyor. Demokrasi cephesinin başını ise Türkiye çekiyor. Bu mezhepler üstü söylemi Batı fark ediyor.”
*** NEDEN GÖNÜL TOL
*** NEŞE DÜZEL: Ortadoğu halkları diktatörlüklere ve baskılara başkaldırdılar. Mısır’da, Libya’da, Tunus’ta, Suriye’de, Yemen’de halk yığınlarını aynı yıl sokağa döken neden aynı mı yoksa her ülkenin başka şartları mı var? GÖNÜL TOL: Tunus’tan Mısır’a, Yemen’den Suriye’ye, bu ülkelerin toplumları öyle marjinalleştirilmişti ki... Sonunda insanlar onurları için, özgürlük, demokrasi ve adalet talebi için ayaklandılar. Onları sokağa döken neden aynı oldu ama her ülkenin kendi şartları var. Bu yüzden her ülkede halk hareketleri farklı bir yöne evriliyor ve evrilecek. Mesela Tunus’ta rejim çok çabuk yıkılırken, Mısır’da süreç daha uzun, Libya’da ise çok daha uzun oldu. Mesela Yemen ekonomik sorunların en yoğun yaşandığı ülkelerin başında geliyor ama kabile kimliği, El Kaide gibi faktörler derken, orada ortak bir muhalefet oluşamadı ve ses cılız çıktı Yemen’de.
Çünkü Tunus’un çok küçük bir ordusu var. Mısır’daki ordunun aksine, Tunus’un ordusu her alanda aktif de değil üstelik. Mısır’daki ordu bizim ordu gibidir. Ekonomide, siyasette önemli bir güçtür. Dolayısıyla Tunus’ta demokratikleşme ve sivilleşme daha kolay oldu. Suriye’de de rejimi destekleyen çok güçlü bir ordu var. Tunus, Arap Baharı’nın bir başarı öyküsü olacak belki. Tunus’ta Nahda hareketi büyük başarı kazandı.
Mısır için endişeliyim. Mısır’da devrim oldu deniyor ama devrimin olabilmesi için eski rejimin kurumlarının ve ideolojisinin yıkılması gerekiyor. Mısır’da yıkılmadı. Mübarek zamanındaki kurumlar ve ordu sapasağlam kanlı canlı iktidarda duruyor. Üstelik ordu, iktidarı halka teslim edeceğinin işaretini de vermiyor. Zaten...
Zaten bize bakın. Gerçek demokrasinin çok partili hayata geçişle 1950’de başladığını düşünürsek, siyasi kültürün sivilleşmesi ne kadar uzun zaman aldı! Askerî vesayetten kurtulmak için ancak 2003’te Avrupa Birliği uyum paketiyle adımlar atılabildi. 16. yüzyıldan beri gelen köklü bir sekülerlik ve demokrasi kültürüne rağmen biz bile bu kadar sancılı bir demokratikleşme hikâyesi yaşamışken, on yıllardır diktatörlük altında yaşayan Mısır’ın önünde çok zorlu bir süreç var demektir.
Libya’da hiçbir demokratik altyapı ve kurum yok. Hiç örgütlenmemiş, yerle bir olmuş bir toplum Libya. Sadece Kaddafi vardı. Kendi kabilesinden insanlarla etrafına bir güvenlik ağı oluşturdu ve farklı kabileler arasında güç dengesi kurarak Libya’yı yönetti. Böyle bir toplumda demokrasiye sıfırdan başlamak zorundasınız. Anlayacağınız, Arap Baharı’nda halkları ateşleyen aynı talep, aynı söylem olsa da, şimdi bütün bu ülkelerin yaşayacakları sonuçlar farklı olacak. Ortadoğu halkları demokrasi talep etseler de, demokrasi akşamdan sabaha olmuyor. Dolayısıyla bu toplumları ve ülkeleri çok sıkıntılı bir süreç bekliyor.
Mümkün değil. Bunu hiç kimse tahmin edemedi. Bölgede olanlar bütün dünyayı şaşırttı. En çok da Batı şaşırdı.
Batı, bunun bir halk hareketi olduğu gerçeğini başta kavrayamadı. Çünkü oryantalist düşünce, Araplara demokrasiyi çok görüyordu, Arapların demokrasiyi, insan haklarını, eşitliği, Batılı değerleri talep edemeyeceğini düşünüyordu. Batı dünyasına göre, Araplar için demokrasi bir lükstü. Demokratik talebin olabilmesi için gelişmişlik açısından belli bir noktada bulunmak gerekiyordu. Bu yüzden de El Cezire televizyonu Arap Baharı’nı çok iyi yansıttı, CNN ise şaşırdı. Çünkü bunun bir toplumsal hareket olduğunu kabul edemedi. Amerika hâlâ olanları tam kavrayabilmiş değiller. Zaten ilk günden itibaren, “İslamcılar geliyor” mesajı verildi Amerika’da. Bunun altyapısını İsrail hazırladı, bu korkuyu sürekli pompaladı.
Evet ama... Şimdiye kadarki gelişmelere ve dünya tarihine baktığımızda, özellikle Müslüman halklar için Arap Baharı tarihî dönüm noktasıdır. Bundan sonra artık ne İslamcılık 80’lerdeki İslamcılık olarak kalacak. Ne de sekülerlik bildiğimiz sekülerlik olarak devam edecek. Evet, bu halkların geleceğinde din olacak. Yaşamlarında belki dinin çok daha kuvvetli bir yeri olacak ama bu insanlar şeriatla yönetilmeyecekler. Anayasaları şeriat olmayacak. Alternatif bir modernite yaşanacak.
Dinin toplumsal ilişkileri belirlediği... Dinin kamusal hayatta çok daha görünür olduğu... Fakat demokratik kültürün de var olduğu... Yani dinin siyasi sistemi düzenlemediği bir yapı demektir bu. Kısacası Ortadoğu’da çok daha Anglosakson bir sekülerlik oluşacak ama bir Fransız laisizmi asla olmayacak. Arap Baharı’nda din bambaşka bir yere konuluyor.
Biliyorsunuz, İslamcılığın anlayışı şeriatla yönetilmektir. İslamcılıkta din, siyasi bir rejimdir. Batı aydınlanmasında ise din, sadece şahsi hayatın içine kilitlenir. Arap Baharı ikisini de öngörmüyor. Arap Baharı, dini, toplumsal bir kimlik olarak kamusal alanda görünür kılıyor. Kısacası Arap ülkelerinde modern kimliğinin içinde din olacak ama, İslamcılığın da, Batı aydınlanmasının da dayattığı bir din anlayışı olmayacak bu.
Yeni bir İslamcılık ve sekülerlik tanımı ortaya çıkacak. İslam’ın, demokrasiyle varolabileceğini gösterecek. Kısacası Arap Baharı alternatif bir modern hayat yaratıyor. Dinin toplumsal hayatta daha görünür olduğu ve önemli bir role sahip bulunduğu, muhafazakârlığın daha yüksek olduğu bir modernite tanımı yapacak. Asıl devrim bu işte! “Ben de modernim ama Batı’nın anladığı anlamda modern değilim. Din onların hayatlarında olmayacak ama benim hayatımda olacak. Ben camime gideceğim, örtüneceğim fakat demokratik haklarımı da sonuna kadar arayacağım” diyecek.
Bireyi bu muhafazakârlıktan devletin sekülerliği koruyacak. “Ben dinimi toplumsal alanda da yaşarım. Fakat herkesin aynı hakkı olduğunu da kabul ederim” demek için çoğulcu bir demokratik kültür ve o çoğulculuğu destekleyecek bir devlet yapısı gerekiyor. Bunun en temel unsuru da bütün inançlara eşit mesafede olan seküler devlettir işte!
Kesinlikle yok. Amerika, on yıllardır çöken rejimlere oynadı. Toplumlarla hiçbir ilişki kurmadı. Sadece diktatörlerle işbirliği yaptı. Arap Baharı, Amerika’yı ve İsrail’i bölgede çok zor bir duruma düşürdü. Avrupa’nın da ayaklanmalarda bir rolü olmadı. Zaten öyle büyük şaşkınlıkla izlediler ki her şeyi... Bütün öngörüleri yanlış çıktı.
Çok önemli bir rolü var. Ayaklanmaları başlatan, sürdüren sosyal medya oldu. Muhtemelen hareketin geleceğinde de söz sahibi yine o olacak. Globalleşmenin getirdiği sosyal medya sayesinde insanlar, dünyanın başka yerlerindeki insanların nasıl yaşadığını gördüler. Avrupa ve Amerika’daki gençlerin çok daha fazla özgürlüğe sahip olduklarını gördükten sonra, kendilerinin de aynı haklara sahip olabileceğini anladılar. Demokrasi, özgürlük ve eşitlik için harekete geçtiler. Fakat onlar, anne ve babalarından farklı bir dil kullandılar. Anne ve babaları 1960’larda Arap milliyetçiliğini kullanırken, bugünkü gençler teknolojiyi kullandılar.
Kesinlikle yok. Esad üç, beş ay önce bazı reformları yapsaydı durumu kurtarabilecekti. Ama artık mümkün değil. Bölgede hiç kimse direnemedi, en fazla Kaddafi direnecekti, o da gitti. Esad rejimi de gidecek. Çünkü rejim devrilmeden halk dinginleşmeyecek. Ama ne zaman gidecek, bunu kimse öngöremiyor. Suriye yıllarca herkese karşı terör kartını oynadı. Rejimin karanlık neleri var bilinmiyor. Ayrıca İran da Suriye’ye çok ciddi yardımda bulunuyor.
Amerika, Suriye’ye müdahale etmeyecek. Bu yüzden Esad, herkesin düşündüğünden daha uzun kalabilir iktidarda ama bir noktadan sonra teslim olmak zorunda.
Çok önemli bölgesel sonuçları olacak. Esad rejiminin devamı İran için çok önemli. Çünkü Suriye, İran’ın, Lübnan’a ve Filistin’e açıldığı kapı. Suriye aradan kalkarsa, İran, Hamas’ı ve Hizbullah’ı bugünkü gibi silah vs. ile kolay destekleyemeyecek.
İran, Esad rejiminin devrilmemesi için elinden geleni yapıyor ama sonuçta onun da gücü sınırlı. İran da bir süre sonra kendi derdine düşmek zorunda kalacak. Çünkü bu hareketlerin İran’a da sıçrama ihtimali çok yüksek. Bölgede her şeyi korumaya çalışmaktan vazgeçip sadece kendi varlığını korumaya çalışacak İran. Suriye’nin düşmesi, İran’ı bölgede çok yalnızlaştıracak. Aslında Suriye’deki savaş sadece Esad rejiminin savaşı değil. İran rejiminin de savaşı bu. Çünkü Suriye halkının kazanması, İran’ın da kaybetmesi demek.
Hizbullah muhtemelen güçlü kalamayacak ve bölgede istediği gibi hareket edemeyecek. Çünkü Hizbullah’a Suriye ve İran ciddi destek veriyor. Hizbullah, Lübnan’da önemli bir güç. Hizbullah’ın güçsüzleşmesi, İsrail karşıtı cephenin zayıflaması anlamına geliyor ama bu arada Mısır’daki rejimin devrilmesi de İsrail’in elini zayıflatıyor. Çünkü Mısır’da İslamcılar veya liberaller, iktidara kim gelirse gelsin, herkes İsrail karşıtı olacak. Halkları ikna etmek diktatörleri ikna etmeye benzemiyor. Arap Baharı, halkların söz sahibi olması imkânını getirdi ve halklar bu bölgede kesinlikle İsrail karşıtı. Ben Amerika için de bölgede bir gelecek göremiyorum. O da pek çok müttefikini kaybetti. Suudi Arabistan’la bile ilişkiler gerildi.
Esad’ın devrilmesiyle yaşanacak kaostan PKK kısa vadede yararlanabilir ama kendisi besleyen bir rejim ortadan kalktığı için uzun vadede PKK’nın eli zayıflar. Bölgede dengeler öyle hızlı değişiyor ki! Bir yıl önce İran ve Suriye’yle çok yakın ilişkimiz vardı. Başbakan Erdoğan Esad’la tatile çıkıyordu. Şimdi ise Suriye ve İran’ı kaybettik. 1990’lara geri döndük. Şimdi Suriye ve İran 90’lardaki gibi yine PKK’yı destekliyorlar. Türkiye 90’larda Suriye ve İran ortak cephesine karşı İsrail’le işbirliği yapmıştı. Şimdi İsrail yok. Türkiye, Irak’la işbirliği yapmak zorunda. Nitekim Türkiye şu anda İran-Suriye cephesine karşı Kuzey Irak yönetimiyle ortak bir cephe oluşturmaya ve İran’ın gücünü dengelemeye çalışıyor. İsrail ise Amerika’nın İran’a müdahale etmesini istiyor. Obama bunu yapamaz.
Çünkü Amerikan ekonomisi zaten korkunç bir durumda. Amerika, Suriye’ye bile müdahale etmez. Üçüncü bir cephe açmaz. İsrail’in Türkiye’den başka alternatifi kalmadı bölgede. Amerika’nın tarihî olarak Ortadoğu siyasetinin üç ayağı vardı. İsrail, S. Arabistan ve Türkiye. Arap Baharı’yla İsrail hepten yalnızlaştı. Amerika’nın S. Arabistan’la ilişkileri gerildi. Geriye bir tek Türkiye kaldı. Obama, Türkiye’ye sürekli, “sen benim için çok önemlisin. PKK’ya karşı sana istediğin silahları vereceğim” mesajını veriyor. Obama, Amerika’nın dış politikasını, “biz her yerde aynı anda olamayız. O zaman ne yapacağız? Bölgesel varlığımızı bölgedeki sağlam müttefikler üzerinden sürdüreceğiz. Ortadoğu’daki müttefik de Türkiye” düşüncesi üzerinden yürütüyor.
Demokratik taleplerin bu kadar yüksek sesle söylendiği bir coğrafyada Kürtlerin de benzer talepleri dillendirmesi kaçınılmaz. Muhtemelen Suriye’nin ulusal sınırları içinde bir oluşum olacak.
Suriye PKK’yı destekliyor. Onun hamlesi de bu. Aslında Türkiye çok doğru şeyler yaptı ve hemen muhaliflerle irtibat kurdu. Batı bile Türkiye kadar hızlı davranamadı. Hep Amerika’yı eleştiriyoruz ama Türkiye de Arap Baharı’ndan önce, bölgede statükocu bir güçtü. Rejimlerle ilişki kuruyordu, ekonomik yatırımlarını böylece yapıyordu. Arap Baharı her şeyi yıktı, çalkaladı. Amerika bu işten çok hızlı sıyrılamadı, Türkiye ise sıyrıldı.
“Bölgeye yeni liderler, güçler geliyor. Benim bunlarla ilişki kurmam lazım” diyerek yeni demokratik unsurlarla ilişkiye geçti. Türkiye, bölgede geleceğe oynadı. Demokratik unsurlarla iş yapan bir Türkiye’nin bölgedeki rolü, Batı tarafından çok daha fazla önemsenecek. Arap Baharı’yla birlikte Türkiye’nin Batı’yla ilişkileri güçlenecek. Bir yıl önce Washington’da, “Batı dünyası Türkiye’yi kaybetti. Türkiye ikinci İran olacak” diye tartışılıyordu.
Şimdi Washington’da Türkiye modeli tartışılıyor. Türkiye’yi kaybettik diyenlerin kaynağı İsrail lobisine çok yakın bir kurum olan Washington Institute’du. Bu neoconlar, “Türkiye’nin ekseni kaydı” laflarının başını çektiler. Ama Arap Baharı Türkiye’nin bölgedeki rolünü önemli hale getirdi. Arap Baharı, Amerika-Türkiye ilişkilerinde baharı getirdi ve iki ülkeyi birbirine kenetledi.
Şii-Sünni ayırımı Körfez ülkelerinde de söz konusu oldu. Bu herkesi endişelendiriyor. Bölgedeki kaos, Batılı güçlerin işine gelmiyor ama Arap Baharı artık başlamış bir süreç. Bu noktada Batı’nın demokratik unsurları desteklemekten başka yapabileceği bir şey yok. Ama Amerika, İran’ı zayıflatmak için Esad’ın devrilmesini özellikle istiyor. Çünkü Amerika’nın bölgede temel derdi İsrail’i korumak. İsrail’i kimden koruyacak? İran’dan koruyacak. İran, Amerika için bölgede çok büyük tehdit. Suriye’de demokratik bir oluşum olursa İran bölgede çok daha yalnızlaşacak. Biliyorsunuz... Bölgede, İran Şiiliğin, S. Arabistan da Sünni cephenin bayrağını taşıyor. Bölgede demokrasi cephesinin başını da Türkiye çekiyor. Türkiye’nin mezhepler üstü söylemi, Batı tarafından da fark ediliyor.
Hükümeti, Kürt meselesine acilen çözüm bulmaya zorluyor. Başbakan defalarca söyledi. “Halkının karşısında olan rejimlerin hiçbir meşruiyeti yoktur. Halkın iradesinin üstünde olamazsınız” dedi. Hem böyle deyip, hem de kendi halkının benzer demokratik taleplerini bastıramazsın. Çünkü günün sonunda sorarlar adama: “Sen bana demokrasi dersi veriyorsun, peki sen ne yapıyorsun?”
Politikada aktif olmayan, demokrasi kültürüne sahip bulunmayan Müslüman imajı, Arap Baharı’yla birlikte özellikle Amerika’da değişti. Eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi talebinin dilinin, dininin, ırkının olmadığını gösterdi. Demokrasinin evrensel bir talep olduğunu ortaya koydu. Fakat Avrupa’da durum farklı. Avrupa Müslümanlara oryantalist bakmaya devam edecek. Kafasında yarattığı Müslüman prototipini yaşatmayı sürdürecek. Avrupalılar ne diyor? “Müslüman göçmenler entegre olamıyor. Çünkü İslamiyet onu engelliyor” diyor. Avrupalılar, İslamiyet’e, insanları dar alanlara hapseden, hiç değişmeyen bir kutu gibi bakıyor.
İslam değişiyor aslında. Bir sosyal bilimci olarak baktığımda, din bir sosyal fenomendir. Dolayısıyla her sosyal fenomen gibi organiktir. Yani çevresiyle sürekli iletişim halindedir. İletişim sonucunda da din değişir, dönüşür. Bu yüzden de Avrupa İslamı, Ortadoğu Arap İslamı’ndan farklıdır bugün. Dinî söylem tarihseldir. Tanrının mesajını, insan yorumlamaz mı? Din insan süzgecinden geçmez mi? Din organik bir yapıdır. Dini de insan yorumluyor. Fakat Avrupa meseleye böyle bakmıyor. Çünkü Müslüman kimlik onun kimliğini tehdit ediyor. Avrupa’da çok ciddi bir Müslüman göçmen nüfus var.
Amerika’daki kültür farklı. Avrupa yüzyıllar önce ne dedi? “Ben din meselesini çözdüm. Aydınlanmayı, Rönesans’ı yaşadım. Din seninle tanrının arasındaki şeydir. Kapını kapatırsın, dua edersin. Ben senin dinini görmek istemiyorum” dedi ve meseleyi bu şekilde çözdü. Şimdi Avrupa’da milyonlarca Müslüman göçmen var. Bunlar “ben camimi istiyorum, başörtümle okula, işe gitmek istiyorum” diyorlar. Artık Avrupalının dini yeniden tanımlaması gerekiyor. Yüzyıllar önce rafa kaldırdığı laiklik tanımını raftan indirmesi ve kendi özünü, demokrasisini, sorgulaması gerekiyor. Ama tabii bu durum, Avrupalının aydınlanma idealini kökten sarsıyor. |
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Aynı yağmurlarda kirleniyorlar
6.12.2013 - Hata ve devlet gazetecileri
15.09.2013 - Selahattin Demirtaş: Demokrasi olmadan PKK dağdan inmez
23.04.2013 - Selahattin Demirtaş: PKK’nin çekilmesi barış değildir
22.04.2013 - Demokrasi olmadan barış olmaz
15.04.2013 - Öcalan özerklikten vazgeçmedi
25.03.2013 - Başkanlığın Kürtlere yararı yok
18.03.2013 - Sansür sürerse çözüm olmaz
11.03.2013 - Temel İskit: Türkiye’yi Sünniliğe sıkıştırdılar
10.12.2012 - Gültan Kışanak: Kürtlerin büyük teklifi
4.12.2012
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
Ro$ev sîtav
Eline saglik kekê Yildiray