Neşe Düzel
|
|
||
“Hepsi gerçeği bilirler. Yıllardır takiye yapıyorlar. Aile içinde konuşulanlarla Dersimli olmayanların yanında konuşulanlar birbirinden çok farklıdır. Alevi sorununu içinden çıkılmaz hale sokan da bu takiyedir.”
“Dersimliler için bu ülkede hayatta kalmanın tek yolu, kendisini katleden sisteme yakın durmaktı. Bizim büyüklerimiz, ölmemek için, çocuklarını korumak için onların adını Kemal, İsmet koydular.”
“Atatürk’ün portresi cemevlerinden kesinlikle kalkacak. Cemevi bizim ibadethanemiz. M. Kemal politik bir figür. Bir ibadet mekânında ne işi var? Aleviler, Atatürk’ün Dersim’deki rolünü tartışacak.”
*** NEDEN CAFER SOLGUN
*** NEŞE DÜZEL: Yıllarca büyük bir sır gibi saklanan Dersim katliamı birdenbire gündeme geldi ve Başbakan devlet adına özür diledi. Dersimliler ve genelde Aleviler Başbakan’ın özrünü nasıl karşıladı? CAFER SOLGUN: Şaşkınlıkla karşıladılar. CHP grup toplantısındaki konuşmasında, “Başbakansın. Arşivler elinde, bunları açıkla. Özür dilemek gerekiyorsa, sen özür dile” diyen Kılıçdaroğlu’na, Başbakan’ın, “Ben niye diye özür dileyecekmişim. O dönemde tek parti iktidarı sendin. Üstelik Dersimlisin. CHP adına sen özür dile” diye cevap vermesi ve Dersim’in siyasi polemik konusu olmaya devam etmesi bekleniyordu. Açıkçası bu özrü kimse beklemiyordu.
Kesinlikle doğru gözlemlemişsiniz. Yıllardan beri bizim birinci talebimiz; “devlet özür dilemeli” olmuştu. Çünkü Alevi meselesinin geçmişinde devletin ya da devlet kökenli çetelerin organize ettiği çok acı ve çok kanlı hatıralar var. Bu yüzden de Alevilerin, Dersim, Maraş, Çorum ve Madımak katliamlarıyla ilgili devletten bir özür talebi var. Çünkü biliyorlar ki, bu mesele, “devlet yanlış yapmaz” diyenlerle tartışılamaz. Bu mesele ancak özür dilendikten sonra tartışılabilir. Aleviler, bu özürle birlikte bütün bu olayların dosyalarının yüzleşme bağlamında yeniden açılmasını istiyorlar. Şimdi Dersim özrüyle birlikte, Alevi açılımından çok daha derin ve kapsamlı bir süreç başladı.
Dersim 1938 katliamı Alevi meselesinin önemli unsurlarından biridir ama aynı zamanda Kürt meselesiyle de yakından ilişkilidir. Dersim’i tartışırken biz sadece katliamı değil artık resmî ideolojiyi de tartışıyoruz. Çünkü Dersim 38’e yol açan nedenler var ve bunları konuşuyoruz.
1924 Anayasası’ndan itibaren Türkiye’nin, Türk etnik temeline dayalı bir ulus-devlet olarak inşa edilmesine karar verildi. Alevilerin varlığı bilinmesine rağmen, Türkiye’deki bütün Müslüman halkların Türkleştirilmelerine ve Sünnileştirilmelerine karar verildi. 1930’larda bu dayatma daha da ucubeleşti, herkesin Kemalist olması istendi. Türkiye toplumuna dayatılan bu modernite projesinde Dersim’in ve Dersimlinin yeri yoktu. Çünkü Dersim etnik olarak Kürt’tü ve üstüne üstlük de Alevi’ydi. O yüzden Dersim çıbanbaşı olarak isimlendirildi ve ezildi.
Bunu, bugün için söylemek mümkün değil. Çünkü Alevi toplumunun büyük çoğunluğunda Ak Parti ile ilgili giderilmesi kolay olmayan bir tedirginlik var. Ak Parti kendine muhafazakâr-demokrat dese de Aleviler onu Sünni dindarların hassasiyetlerini destekleyen ılımlı İslamcı bir parti olarak görüyor. Milli Görüş geleneğinden geldiğini unutmuyor.
CHP’li olmayan Alevileri utandırdı ama CHP’li Aleviler utanmamak için şimdi yeni argümanlar icat ederek kendi kendilerini ikna etmeye çalışıyorlar. Çünkü büyük hayal kırıklığı yaşadılar ve bu hayal kırıklığını açıklayabilmek için, “Bu, AKP’nin oyunu. Bu tuzağa düşmemek lazım. Kemal Bey Dersim 38’in ne olduğunu bilmiyor mu? Yeri geldiğinde daha fazlasını açıklayacak. AKP özür diledi ama önemli olan Meclis’te özür dilemesiydi. Aman oyuna gelmeyelim ve Kılıçdaroğlu’nun etrafında daha fazla kenetlenelim. CHP’deki ulusalcılara meydan vermemek lazım” gibi mazeretler uyduruyorlar. Ama şunu söylemek lazım. Kılıçdaroğlu’nun işi zor.
Tabii öyle ama Kılıçdaroğlu CHP’nin genel başkanlık koltuğunda oturuyor. Anadili Zazaca olan Kılıçdaroğlu, Dersim katliamının içyüzünü canlı tanıklarla konuşarak herkesten daha iyi bilen ve bu acının içinden gelen biri. 1986’da İhsan Sabri Çağlayangil’in, “Dersimliler mağaralara kaçmıştı. O mağaralara zehirli gaz verdik ve hepsini fareler gibi öldürdük. Dersim meselesi de böylece bitti” sözlerini Kılıçdaroğlu teybe kaydetti. Ama aynı Kılıçdaroğlu şimdi, CHP’nin 38’e yol açan zihniyetini karşısına alma cesaretini gösteremiyor. Dolayısıyla “Yeni CHP” söyleminin içinin boş olduğu da, yeni CHP diye bir şey olmadığı böylece ortaya çıktı.
Aslında Aleviler bunu hep biliyorlardı ama korkudan dile getirmiyorlardı. Çünkü Alevilerin kendi acılarını ve kendi aralarında konuştuklarını, diğer insanlarla paylaşma imkânları yoktu. Hele Dersimli Alevilerin hiç yoktu. Onların hepsi gerçeğin ne olduğunu bilirler ama... Yıllardır takiye yapıyorlar. Aile içinde konuşulanlarla, Dersimli olmayan üçüncü şahısların yanında konuşulanlar birbirinden çok farklıdır.
Size garip geliyor ama Dersimliler o katliamdan sonra da bu ülkede yaşamak zorundaydılar. Bu ülkede yaşamanın açık olan tek yolu vardı, o da kendisini ezen, katleden, Aleviliğini ve Kürtlüğünü kabul etmeyen sisteme yakın durmaktı. Bizim büyüklerimiz ölmemek için, hayatta kalmak için, çocuklarını korumak için yegâne yolun bu olduğunu düşündüler ve çocuklarının yani bizlerin adını Kemal, İsmet koydular. Çocukların adını Kemal, İsmet koymak, yaşanan korkunç olayın en çarpık sonuçlarından biridir. Kılıç artığı olarak geride kalanların hayatta kalma güdüsünün yarattığı bir anormalliktir bu. Büyüklerimiz korumak için bizleri okuttular. Böylece bizler Türkiye toplumunda en iyi Türkçe konuşan insanlar haline geldik. Biliyorsunuz, Dersim Türkiye’nin en fazla okuyan yeridir. Okuma yazma oranı yüzde yüzdür.
Zaten Alevi meselesini içinden çıkılmaz hale getiren de bu takiyedir. Başlangıçta anlaşılabilir nedenlerle ortaya çıkan bu takiye eylemi, Alevi toplumunda giderek sahici hale geldi. Alevilerin bir bölümü, “Atatürk bizi kurtardı. Atatürk’ün Dersim’den haberi yoktu. Hasta olmasaydı katliamı önlerdi. Yaşasaydı, Alevilerin haklarını verecekti” gibi kendi uydurduklarına zamanla kendileri inanır hale geldiler. Bunu samimiyetle söyleyen dedeler var. Ama yine de Dersimliler kendi aralarında...
Aile ortamında M. Kemal’in adını çok acayip lakaplarla zikrederler. Başımı belaya sokmayacak olanını söyleyeyim. Mesela “mıstokor” derler. Kör Mustafa demektir bu. M. Kemal’in gözlerinde hafif bir şaşılık var ya... Mesela “beton Mustafa” derler. Her tarafta heykelleri var diye... Mesela katliamı yürüten askerlerin adı “esker-i Kemal”dir. Yani “Kemal’in askerleri”... Uçaklar da “Kemal’in uçakları” diye isimlendirilir. Anlayacağınız Dersimliler, bu işin M. Kemal’in onayıyla olduğunu çok iyi bilirler. Ama yıllardır bunu gizliyorlar. Üçüncü şahıslarla konuşurken, “Onun haberi yoktu, olsaydı engellerdi” diyorlar. Mesela annem. Bugün bile sorsanız Dersim meselesini ve M. Kemal’in rolünü size farklı anlatır, bana farklı anlatır.
Hayır, Atatürk’ün portresi kesinlikle kalkacak. “Cemevi bizim ibadethanemiz. M. Kemal politik bir figür. Bir ibadet mekânında onun ne işi var” sorusunu ben Alevi toplumunun yüzüne, dedelere defalarca söyledim. Hiç kimse niye böyle diyorsun demedi bana. Üçüncü şahıslara “Atatürk bizi kurtardı, özgürleştirdi, Atatürk olmasaydı halimiz ne olurdu?” gibi yuvarlak laflar söyleniyor ama...
Büyük çoğunluğu biliyordu ama söyleyemiyordu. Bilmezlikten geliyordu. Artık Aleviler Atatürk’ün Dersim’deki rolünü tartışacak, bunun önüne kimse geçemez. Dersim’in, M. Kemal’in onayı ve bilgisi dâhilinde yaşandığına dair öyle çok kanıt var ki. Rolünün olmadığının kanıtını bulmak çok zor. Alevilerin gerçeği çok daha yüksek sesle dile getirecekleri bir sürece girdik artık...
90’lı yıllarda geldiler. Çünkü çift kutuplu dünya çöktü, sağ ve solun maddi temeli kalmadı. Türkiye’de Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ni hazırlayan güçler, ülkede yeni kutuplaşmaların olması gerektiğine karar verdiler ve irtica tehlikesini birinci sıraya oturttular. Bunun için derhal medyayı ve psikolojik harekât birimlerini kullandılar. Bu psikolojik harekâtın en kanlı adımı 1993’te Madımak katliamı oldu. Aziz Nesin bahane gösterildi. Ayrıca o yıllarda Uğur Mumcu. Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı gibi Kemalist aydın cinayetleri yaşandı. Ve Türkiye ilk kez o cenaze törenlerinde, “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganıyla tanıştı. Böylece Türkiye, laik- anti-laik cenderesine sokuldu. Bu işin şahikası da 28 Şubat sürecinde yaşandı. Bu laikçi kanada bir kitle lazımdı. En uygun aday da Alevilerdi.
Çünkü Aleviler şeriattan korkuyorlardı. Daha önce Maraş ve Çorum katliamları gibi provokasyonlara uğramışlardı. Şimdi şeriat geliyordu ve şeriat gelince ilk yapacağı iş Alevileri kesmek olacaktı. Alevilerdeki şeriat endişesi böyle büyütüldü ve onların laik sistemin bekçisi olmalarına çalışıldı. Zaten cemevlerinin açılması da bu süreçten bağımsız değildir.
Alevilerin o dönemde cemevi açılması için kitlesel bir talepleri yoktu. Ama Alevi toplumu içinde Kemalist resmî ideolojinin görevlendirilmiş memurları vardı. Halen de var. İşte bazı kişiler nezdinde ve dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’le yapılan bazı görüşmelerin sonrasında o dönemde birden bire cemevleri açılmaya başlandı. Kısacası, laik- anti-laik kutuplaşmasında, Alevilerin, devlet kontrolünde daha örgütlü olmasına olanak sağlamak için açıldı cemevleri. Yoksa cemevlerinin bir evveliyatı yoktu.
Bugünden bakarak konuşursak, şüphesiz iyi ki açıldı. Cemevlerinin varlığı bugün Alevi açılımına dayanak oluşturuyor ama cemevlerinin ilk kuruluşu, kesinlikle derin bir konseptin unsuru ve karargâhı olsunlar diyedir. Ama Aleviler, derin konseptlerle ve resmî ideolojiyle olan bu sorunlu ilişkilerini ve figüran olarak kullanılmalarını 2007’den beri sorgulamaya başladılar.
Çünkü bu katliamlarda kitleler halinde Sünni insanlar kullanıldı. Madımak Oteli’nde insanlar cayır cayır yanarken, 15-20 bin kişi o otelin önünde tekbir getiriyordu. Aleviler bu tablodan çekiniyorlar. Maraş’ta ve Çorum’da da aynı senaryo yaşandı. Sünni kitleler, derin devlet çetelerinin yalanlarıyla galeyana geldiler. Bu yüzden Sünni çoğunluk Alevi meselesiyle yüzleşmeli! Bu katliamlarda kendilerinin de kullanıldığını gösteren yaklaşımlar göstermeliler! Alevilerde Sünni düşmanlığı yok. “Onların eli tutulmaz, verdiği yenmez” gibi abartılı yaklaşımlar yok. Alevilerde Sünnilere karşı bir tedirginlik var sadece.
Annemin de içinde bulunduğu birkaç yüz kişilik kalabalığı topluyorlar. Karşısına da mitralyöz kuruyorlar. “Son anda elinde beyaz bir bezle bir atlı geldi ve bizi öldürmekten vazgeçtiler. Biz bir yıldan fazla dağda aç susuz hayvanlar gibi yaşadık. Ağaç kabuklarını yedik” diye anlatıyor annem. Dedem, 1940’larda af ilan edilene dek dağda boynunda bir mermiyle yaşıyor.
Devlet, ortada bir isyan olmadığı halde 1926’dan itibaren Dersim’i nasıl yok edeceğini tartıştı. Bu durum, Dersim’in Alevi ve Kürt olmasıyla ilgiliydi. M. Kemal’in Cumhurbaşkanı, Mareşal Fevzi Çakmak’ın da Genelkurmay Başkanı sıfatıyla katıldıkları 4 Mayıs 1937 tarihli bakanlar kurulu toplantısında alınan bir kararla da, Dersim’i tedip (uslandırma) ve tenkil (sürgün ve yok etme) emri verildi. Olmayan isyanın başı olarak da Seyit Rıza ilan edildi ve harekâtın durması için Seyit Rıza’nın kellesi istendi. O sırada kendi aşiretinden bile insanlar Seyit Rıza’ya, “Senin kellen yüzünden Dersim kana bulandı” diyorlar. O da, “Mesele benim kellemse ben kellemi seve seve veririm ama Dersim benim kellemle kurtulmayacak” diyor ve Eylül 1937’de teslim oluyor. Ardından da idam ediliyor. Herkes Dersim’de mesele bitti sanırken...
Tam tersine, esas toplu katliamlar 1938 yılı boyunca yaşanıyor. Harekete katılmamış, aksine orduya yardımcı olmuş köyler ve aşiretler de topluca katlediliyor. Önce erkekler dağa kaçıyor. Bu kez geride kalan kadın ve çocuklar süngüleniyor. Çocukken süngülenip kurtulan ve bugün hâlâ süngü izleriyle yaşayan insanlar var Dersim’de. İnsanların süngülenmesinin nedeni de, asker mermi harcamasın diye. Bunu canlı tanıklık yapan bir asker anlattı. Çoğu yerde insanlar ahırlara toplanıp yakılıyorlar. Sonra onlar da dağa kaçmaya başlıyorlar. İnsanlar mağaralara sığınıyorlar. Bu kez mağaralarda zehirleniyorlar, dumanla boğuluyorlar. Dışarı çıksalar, mağaranın ağzında bekleyen askerler tarafından öldürülüyorlar. Öbek öbek mağaradan çıkanlar, kendilerini uçurumdan Munzır’ın suyuna atıyorlar. Ninem de böyle.
Evet. Kendini Munzır’ın suyuna atıp kurtulan az sayıdaki insandan biri. Bazı çocuklar da toplu katliamdan annelerinin entarisinin içine saklanıp kurtuluyor. Kısacası Dersim’de, devletin Dersim’i yok etme kararı yerine getiriliyor. Bu kararı, M. Kemal’in başında oturduğu devlet verdi.
Hayır. O mektubu, Cumhuriyet’in kellesini istediği isimlerden biri olan ve Dersim’i 1937’de terk eden Kürt milliyetçisi ve entelektüeli Baytar Nuri Suriye’den yazıyor. Zaten kitabında da o mektubun tam metnini yayımladı. Dersim’de olan bitene dünyanın dikkatini çekmeye ve katliamı durdurmaya çalışıyor ama mektubun hiçbir faydası olmuyor. Seyit Rıza’nın o mektuptan hiçbir zaman haberi olmuyor.
Alevilik önde gelir. Dersim bulunduğu Türkiye ve Kürt coğrafyasında bir Alevi adası gibidir. Diğer Kürt aşiretleri genelde Şafidir. Dersimliler, diğer Zazalarla, Kürt aşiretleriyle olan farkı dile getirmek için önce Alevi olduklarını söylerler. Bir de son 40 yıldır çok sıcak yaşanan Kürt sorununun yarattığı Kürt olma korkusu da etkili oldu bunda tabii.
Alevilerin taleplerinin toplamı aslında din, vicdan ve inanç özgürlüğüyle birlikte eşit yurttaş olma talebidir. Aleviler Sünnilerle eşit haklara sahip olmadıklarını düşünüyorlar. Bir kere cemevlerine yasal statü tanımalı.
Evet. Geç bile kalındı. Devrim Kanunu’yla, Alevilerin dergâhları, tekkeleri kapatıldı, dedelik, pirlik seyyitlik payeleri yasaklandı, üfürükçüyle, büyücüyle eş tutuldu. Aleviler cem ibadetlerini illegal örgüt toplantısı yapar gibi yapmak zorunda kaldılar bu ülkede yıllarca. Cemevleri bugün hâlâ dernek statüsünde. Düşünün, Aleviler ibadetlerini dernek statüsünde tutulan cemevlerinde yerine getiriyorlar. Devlet hâlâ Alevileri tanımıyor. Bu durum sürdükçe, Alevi sorunu giderek ağırlaşacak. Cumhuriyet Aleviler için gerçekten bir hayal kırıklığı oldu.
Şeriat tehlikesine karşı kendilerine bir güvence olarak belletilen CHP’ye sarılmak gibi bir çarpıklık var ama, Alevilerin CHP’ye desteği ilelebet süremez. Çünkü bu mızrak artık bu çuvala sığmıyor. Mesela Devrim kanunlarına dokunmayacağı için, CHP, cemevlerini asla ibadethane olarak kabul etmeyecektir.
Alevilerin büyük çoğunluğu çok umutlu değil. AKP ve CHP’den umutları yok. CHP kendini resmî ideolojiyi savunmakla bağlamış bir parti. Bu yüzden açılım ve reform talep edemiyor. BDP de kendini Kürt sorununa kilitlemiş durumda.
Dersim tartışmaları CHP zihniyetini bitirecek. CHP’ye Alevi desteği bitecek. CHP’nin oyu yüzde 25’te kalamayacak. CHP giderek marjinalleşecek. Yüzde 10 barajı sürerse, CHP baraj sorunu yaşayan bir parti haline gelecek. CHP’ye sol ve sosyal demokrat olduğu varsayımıyla oy veren insanlar artık kendilerine yeni bir siyasal seçenek bulacaklar.
|
||
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları



















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012