Neşe Düzel
“Oslo görüşmelerinin tutanakları sadece üç yerde var. Bir, bu görüşmeye aracılık eden İngiltere’de var. Görüşmeleri İngiliz İstihbaratı organize etti, kayıtları onlar yaptı. İki, Karayılan’da var. ‘Edilen her sözden haberdarım’ diyor. Üç, MİT’te var.”
“PKK ile görüşmelerde Talabani devrede! Barzani’yi çok Ankara yanlısı görüyorlar. Ankara’ya fazlasıyla endeksli bir Barzani Türkiye açısından avantaj ama PKK için dezavantaj. Talabani’ye daha fazla itibar ediyorlar. Talabani’nin telkinlerine daha açıklar.”
“Avni Bey ‘Merak etmişsinizdir. Mesaj Bağdat’tan geldi’ dedi. Belli ki Talabani’den gelmişti. Ona da Ankara’dan gelmiş. Mesajda, ‘Karayılan’ın yakın koruması tarafından zehirlendiği, söyleniyor. Tıbbi yardımımız olur mu, ne yapalım?’ diyor.”
“Karayılan, Silvan olayını örnek verdi ve PKK içinde kimi unsurların barışı provoke etmiş olabileceği ihtimalini ilk kez söyledi. Bu çok önemli! 35 yıldır ilk kez PKK’nın bir numarası, barışa çok yaklaşılmışken, PKK’nın barışı sabote ettiğini söylüyor.”
“Oslo süreci, Milli Güvenlik Kurulu kararıyla başlatılmış. Karayılan, ‘KCK operasyonları da Oslo görüşmeleriyle birlikte başladı. KCK operasyonu başladığında biz uyanmalıydık. Barışın hançerleneceğini anlamalıydık. Ama anlayamadık’ diyor.”
***
NEDEN AVNİ ÖZGÜREL
Türkiye gerçekten yorucu bir ülke; ümitsizlikten ümide, çareden çaresizliğe, başarıdan başarısızlıklara hızla geçiyor. Kürt sorununda da bir süredir tamamıyla güvenlik politikalarına dönüldü ve siyaset katledildi derken, birdenbire siyasi çözümün çok güçlü hamleleri gelmeye başladı. CHP ve AK Parti Kürt sorununun çözümü için el ele verdi. Hiç beklenmedik bir anda Kürtçe seçmeli ders, okulların 2012 müfredatına yetiştirildi. Hükümetin önemli isimleri, on aydır avukatlarıyla ve ailesiyle bile görüştürülmeyen Öcalan’ı ev hapsine çıkarmaktan söz etmeye başladılar. Peki, Türkiye’de bunlar olurken Kandil’de neler oluyor? Kandil’in yönetimi ne düşünüyor. Gazeteci-yazar Avni Özgürel, Kandil’e gitti ve iki gün kaldığı Kandil’de Murat Karayılan’la müthiş bir röportaj yaptı. Bu konuşmayı, yeni kurduğu “birleşikbasın.com” isimli internet sitesinde yayınlayan Avni Özgürel’le, KCK-PKK’nın en tepedeki ismi olan Karayılan’la yaptığı görüşmeyi, bu konuşmalardan edindiği izlenimlerini, Karayılan’ın açıklamalarının bir barış mesajı olup olmadığını, PKK’nın barışı sabote eden Silvan eylemini Kandil’in nasıl değerlendirdiğini, Silvan provokasyonunu kimin yaptığını, bantları sızdırılan Oslo görüşmelerinin ve hazırlanan protokolün perde arkasını, devletin PKK ile görüşüp görüşmediğini, görüşmelerde kimlerin arabulucu olduğunu, Talabani ve Barzani’nin sorunun çözümünde üstlendikleri rolleri, barış sürecinin bundan böyle hangi zeminde yürüyeceğini, PKK’nın silah bırakmaya hazır olup olmadığını, barış sürecini tekrar başlatmak için Kandil’in şartlarının neler olduğunu, Türkiye’nin bu kez barışa yakın olup olmadığını konuştuk. “İktidar Oyunu”isimli son kitabında Osmanlı’dan Cumhuriyet’e bu ülkede yaşanan iktidar savaşlarını anlatan ve bu topraklarda siyasetin zihniyetini ortaya koyan Avni Özgürel, “İşaret Taşları”, “Osmanlı’ya Hasret”kitaplarının da yazarı.
***
NEŞE DÜZEL: Murat Karayılan’la görüşme yapmayı siz mi istediniz yoksa sizi davet mi ettiler?
AVNİ ÖZGÜREL: Ben istedim. Çünkü “PKK 2012’de silah bırakacak diye yazmıştım ben. Ama bir sürü olay oldu... Oslo görüşmelerinin bantları ortalığa saçıldı, KCK operasyonları yapıldı, Silvan yaşandı, Uludere faciası oldu... Ben de “Ne oluyor, silah bırakma işi yattı mı?” deyip, kendi iddiamın peşine düştüm. Zira 2012 geçirilirse, Kürt sorununun çözümü artık bir başka bahara kalır, cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimlerin yapılacağı 2014 sonrasına sarkar.
Kürt sorununun çözümünden neyi kastediyorsunuz?
Birincisi, PKK’nın dağdan inmesini ve silahların bırakılmasını kastediyorum. İkincisi, Kürtçenin okullarda eğitim müfredatına dâhil edilmesidir, ki seçmeli ders de olsa bu kısmen yapılıyor şimdi. Üç, dağdakiler için kapsamlı bir af projesinin devreye sokulmasıdır. Dört, Öcalan’la ilgili ev hapsine geçilmesidir. İşte çözüm denen, bütün bunların bir takvime bağlanmasıdır. Kandil’e barış işinin yatıp yatmadığını konuşmak için gittim. Toplam dört gün kaldım, iki gün Kandil’de yattım.
Kandil’de nerede kaldınız?
Bir evde kaldım. Kandil denen yer bin kilometrekarelik bir alan. Orada yerel halkın yaşadığı köyler var. Suriye hududundan başlayıp İran hududuna kadar uzanan ve derinliği12 kilometre olan bir coğrafya bu. Bu bin kilometrekarelik alanının tamamını PKK kontrol ediyor. Giriş çıkışları o denetliyor.
Kandil’de kaç gerilla var?
Orada edindiğim izlenim ve bilgiye göre, beş bin civarında silahlı unsur var Kandil’de. Türkiye’de de bu sayı üç bin kadardır.
Sekiz bin silahlı insan, öyle mi?
Tabii canım...
Örgütün en tepedeki ismi Murat Karayılan’la Kandil’de yaptığınız konuşmaları yeni kurduğunuz “birleşikbasın.com” isimli internet sitenizde yayınlıyorsunuz. O konuşmaların ötesinde sizin kişisel kanaatiniz ne? Karayılan’la görüştükten sonra bir süredir yaşananlar hakkında ne düşündünüz?
Bir kere şunu düşündüm. Türkiye, Kürt’üyle, Türk’üyle, Ankara’sıyla PKK’sıyla bugüne dek ayağına her gelen her barış şansını kaçırmış. Kaçırılan fırsatlar yüzünden de ne kadar çok çocuk ve genç ölmüş. Artık böyle bir ortamı sürdürmeyi ne Kürt ne Türk hiç kimse içine sindiremez. Zaten 13 askerimizin şehit düştüğü Silvan hadisesinin Karayılan’da ne kadar büyük bir sarsıntı meydana getirdiğini gördüm.
Niye sarsılmış Karayılan?
“O kadar kötü bir zamana denk geldi ki” diyor. Bir tarafta Oslo müzakereleri tamamlanmış, bir protokol hazırlanmış. Bunlar “bitti bu iş, artık barış oldu” demişler. Sadece Ankara’dan, protokole “tamam” demesini bekliyorlar. İşte tam o sırada Silvan hadisesi yaşanıyor, 13 askerimiz şehit oluyor ve Türkiye’de yer yerinden oynuyor. BDP ve PKK dâhil herkes, her şey farklı bir yere savruluyor. O gün Başbakan Erdoğan, “barış süreci bitti” diyor ve tamamen güvenlik politikalarına dönüyor. Silvan’ın, Karayılan’ın şahsında ne kadar sert bir etki meydana getirdiğini gördüm ben.
Karayılan, barış sürecinin kırılma noktası olan Silvan’la ilgili size, “Silvan’ın bize de, sürece de büyük zararı oldu” demiş. Bildiğim kadarıyla ilk kez söylüyor bunu. Niye söyledi bunu sizce?
Silvan eyleminin, örgütün ve kendisinin bir kararı neticesinde gerçekleşmediğini söyledi Karayılan. “Yerel unsurlar yaptı, kontrol edemedim” dedi. Yerel unsurlar dediği, örgütün o bölgedeki elemanları. “Ama bu olay, Türkiye’de Başbakan tarafından bizim kararımız olarak algılandı. Oysa benim ve yönetimin böyle bir kararı yok. Biz, bu iş bitti, çözüldü. Protokol kabul edilecek ve barış gelecek derken Silvan yapıldı ” diyor Karayılan. Düşünün ki, Oslo müzakereleri üç buçuk yıl sürüyor ve Silvan oluyor.
Karayılan, Silvan’ın bir provokasyon olabileceğini mi düşünüyor?
Evet. Silvan’ın kendisi tarafından araştırıldığını, soruşturulduğunu da gösteriyor bu zaten.
Bu provokasyonu kimin yaptığına dair bir fikri var mı sizce?
Söylediğinden benim anladığım PKK’nın içindeki unsurlar! Bu unsurlar, Türkiye’yle de irtibatlı olabilir. Barış olmasın diye Türkiye’de uğraşan unsurlarla, barışı engellemeye çalışan PKK’nın içindeki elemanların irtibatı neticesinde Silvan gerçekleşmiş olabilir. Türkiye’de barış sürecine karşı çıkanlar nasıl var ise ve bunların bazı provokasyonlarıyla Ankara zaman zaman nasıl boşluğa düşüyorsa, PKK’nın bünyesinde de kimi unsurların barış sürecini asla arzu etmediğini onlar da biliyorlar. Bunu bu cümlelerle ifade etmiyorlar ama, Silvan’ın provokasyon olabileceğini, PKK’nın içinde bazı insanların barış sürecini provokasyonla akim kılabileceğini düşünüyorlar.
Karayılan’ın size konuşmalarını bir barış mesajı olarak değerlendirebilir miyiz?
Barışın tesisi konusunda ümidini yitirmemiş olan ve barış yolu yeniden nasıl açılır diye bir fırsat arayan bir insan gördüm ben Karayılan’da. Aslında ilginç olan şu: Üç buçuk yıl süren Oslo görüşmeleri, PKK’yı barışa kilitlemiş. Örgüt artık barışa endekslemiş vaziyette. Karayılan’a, “Barışı istemenizde, güvenlik kuvvetlerinin bu kış yaptığı başarılı operasyonlar sonucunda bunalmanızın etkisi var mı” diye sordum
Ne cevap verdi?
“Ha oldu ha oluyor diye barışa o kadar endekslenmiştik ki, dağda herkes gevşedi. Gerilla, kendini siyasi çözüm olacak fikrine fazlasıyla kaptırdı. Kurallara uymadı, açık noktalar bıraktı. Güvenlik güçleri de, bundan istifade edip darbe vurdu” dedi. Bence Kandil’de insanların hâlâ zihninde “barış ne zaman olacak, vatana ne zaman döneceğiz” düşüncesi var. Vatan dedikleri de Türkiye. Öyle dendiği gibi Türkiye’den duygusal bir kopuş sözkonusu değil. Barışı ha bugün ha yarın olacak diye bekliyorlar.
Karayılan Oslo sürecinden çok olumlu söz ediyor. Çözüme yaklaşılmış sanki o süreçte. Siz de konuşma sırasında böyle mi algıladınız?
Karayılan “yaklaşıldı” bile demiyor. Sorunun çözüldüğünü düşünmüş o. “Sorun çözülmüştü, iş bitmişti. Her şeyde anlaşmıştık. Bir protokol hazırlandı ve sadece siyasetin mutabakatı alınacaktı” diyor. Zaten Oslo süreci de Milli Güvenlik Kurulu kararıyla başlatılmış.
O sırada Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ mu?
Evet. Bu konuda Başbakan’ın emri var ama görüşmeler MGK’nın bilgisi dâhilinde olmuş. Üç buçuk yıl boyunca her yıl birkaç defa görüşülmüş ve heyetler gelip gitmiş. MİT Müsteşarı Hakan Fidan o görüşmelere Başbakan’ın danışmanı olarak katılmış. Karayılan, “KCK operasyonları Oslo görüşmeleriyle birlikte başladı. Aslında KCK operasyonları başlayınca biz uyanmalıydık. KCK operasyonları barış sürecini bir hançerlemeydi çünkü. Biz başımıza neler geleceğini, barışın hançerleneceğini anlamalıydık. Ama bunu anlamadık” diyor.
Karayılan, MİT’e, “Oslo belgelerini sızdırdık mı sızdırmadık mı, Kandil’e gelin bizi soruşturun” mu diyor?
Evet. “Bu belgeler tek kopya olarak sadece bende var. Benim dışımda kimsede belge yok. Okuyanlara da ben verdim, okuttum ve geri aldım. Dolayısıyla bu belgelerin bizden çıkması mümkün değil. Bu belgeler kimseye gitmedi. BDP’lilerde hiçbir belge yoktur” dedi Karayılan. Hatta sayı da verdi. Bu görüşmeleri kendisi de dâhil KCK-PKK-BDP bünyesinde sadece 11 kişinin bildiğini söyledi.
Karayılan Oslo görüşmelerinin belgelerini kimin sızdırdığını düşünüyor?
“Önce acaba İsrail falan olabilir mi diye düşündük ama sonra polis, ‘biz bunu BDP’lilerin çekmecesinde bulduk’ dedi. Benden başka kimsede de belge olmadığına göre, işte o zaman bu belgelerin polis eliyle Diyarbakır’da BDP’nin çekmecesine konduğunu düşünüyorum. Kesin kanaatim budur” diyor.
KCK-PKK’nın Avrupa kanadı da Oslo görüşmelerine katıldı. Onlarda protokolün bir kopyası yok muymuş?
Hayır yok. Oslo görüşmelerinin tutanakları sadece üç yerde var. Bir, bu görüşmeye aracılık eden İngiltere’de var bu belgeler. Çünkü görüşmeleri İngiliz istihbaratı organize etti. Oslo’nun zeminini onlar hazırlamış ve kayıtları onlar yapmışlar. İki, Karayılan’da bir kopyası var. “Orada konuşulan her kelimeden haberdarım” diyor Karayılan. Bir de belgeler MİT’te var.
Şerafettin Elçi, kendisiyle seçim öncesinde yaptığım röportajda, birkaç BDP’li yöneticiyle birlikte protokolü okuduklarını söylemişti.
Protokol ve belgeler BDP’ye bir şekilde intikal ettirilmiş. Sonra da kim, kimden aldı, nereye gitti, kim okudu takip edilmiş. Yani BDP’nin içinde belgelerin izi sürülmüş. Eeee.... BDP’de yakalanacak ya belgeler!
Belgeleri kimin sızdırdığını düşünüyor Karayılan?
“Belgeler, MİT elemanları tarafından MİT’ten çalındı, dışarı çıkarıldı” diyor. Ama bunu derken, MİT’in duvarlarından atlayıp hırsız içeri girmiş ve belgeleri çalmış gitmiş değil tabii ki. Bundan söz etmiyor Karayılan. “Türkiye’de güvenlik bürokrasisinde bazı kırılmalar var” diyor. MİT’in bünyesine de sızmış insanlardan, güvenlik bürokrasisinin içindeki farklı eğilimdeki unsurlardan söz ediyor. MİT’in içinde de Oslo sürecine karşı olanlar olabilir. Belgelerin sızdırılmasını bunların bir faaliyeti olarak düşünüyor.
Peki peki, bu konuda başka ne diyor?
“Belgelerin MİT’ten çalındığını, bazı MİT elemanlarına ihtimal olarak söyledik biz. Belli ki burada MİT Müsteşarı hedeflendi. Bir de tabii bununla asıl Başbakan uyarılmak istendi. Başbakan da, MİT Müsteşarı da biliyorlar bunu. Başbakan uyarıldığının farkına vardı. Bu, Türkiye’nin iç dengeleri meselesidir. Nitekim Başbakan olayın nasıl meydana geldiği konusunun ve sorumlularının üzerine gitmedi. Bu önemli” diyor. Bence de önemli. Düşünün, Türkiye’nin en önemli devlet sırrı niteliğindeki belgeleri, bilgileri, bantlar, kayıtlar ortalığa dökülüyor ve Başbakan bunun üstüne gitmiyor.
MİT’ten çalınan belgeler konusunda polis nerede devreye giriyor peki?
Polis, bu belgeleri Diyarbakır BDP’de yakaladı. Ben, Karayılan’ın bu operasyondan zımnen Emniyet İstihbarat’ı sorumlu gördüğünü anlıyorum. Cümlesinde bu yok ama onun öyle düşündüğünü ben anlıyorum. Emniyet İstihbarat’ın, protokolün MİT’ten sızması ve belgelerin yakalanması sürecinde fevkalade aktif rol oynadığını ima ediyor.
Peki, Karayılan çözüm konusunda size herhangi bir ayrıntı verdi mi?
Karayılan, “O protokol geçerli, biz hâlâ o noktadayız, Oslo sürecine bağlıyız, O protokol barış getirir” diyor. O protokolü tekrar devreye sokmanın ve barışın yolunu açmanın kilidi olarak da Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılmasını gösteriyor.
Silvan olayından beri, Öcalan’ın avukatları ve ailesiyle görüşmesine izin verilmiyor.
Karayılan, Öcalan’dan on aydır haber alamamanın rahatsızlığını duyuyor. Çünkü Öcalan’ın ne düşündüğü Kandil’de fevkalade önemli. Karayılan, “Ben barış kararını daha önce verdim ama, şimdi mutlaka tekrar teyidini almam lazım. 35 yıldır birlikte yürüdüğüm insan o. Onun arkasından dolanmam” diyor. Yani, “Ben barışa elbette karar veririm ama, Öcalan’ı satmam, başına ne gelirse gelsin diyemem. Onun arkasından oyun çeviren insan durumuna düşmek istemem. Onun durumunu öğrenmem lazım. Üzerindeki tecridi kaldırın. Benim istediğim, normal mahkûm haklarının kapsamında bir şey ” diyor.
Bu protokolde, bölgede görev yapan Türk ordusunun bazı subaylarının savaş suçlusu olarak yargılanacağı konusunun da yer aldığı iddia ediliyor şimdi. Böyle bir madde var mı protokolde?
Hayır. Barışa karşı olanların yaydıkları haberler bunlar. PKK’ya karşı operasyonlara katılan askerlerin zihninde, “yarın bir gün bizden de hesap mı sorulacak” diye tereddütler oluşturulmak isteniyor. Oysa Oslo görüşmeleri sırasında Diyarbakır cezaevinde işkence yapanlardan söz edilmiş. Türkiye zaten bunu soruşturuyor ve faili meçhul cinayetleri araştırıyor. Bu suçların faillerini bulduğunda Türkiye bu sorumluları yargılamayacak mı?
Karayılan, “Bir güç aramıza girdi” diyor. Anladığım kadarıyla Gülen Cemaati’ni kastediyor. Süreci Cemaat’in baltaladığını mı düşünüyorlar?
Öyle düşündüğünü zannetmiyorum. Bir güç aramıza girdi derken, bu güç Emniyet İstihbarat mı yoksa PKK içindeki kimi unsurlar mı bilmiyorum. Çünkü Silvan’ı örnek verdi ve PKK içinde kimi unsurların barışı provoke etmiş olabileceği ihtimalini ilk kez söyledi. Bu çok önemli! İlk kez PKK’nın bir numarası, barışa çok yaklaşılmışken, PKK’nın gerçekleştirdiği bir eylemin barışı sabote ettiğini söylüyor. Öcalan’ı bir tarafa bırakırsak, böyle bir şey 35 senedir ilk kez söyleniyor. . Unutmayın ki Karayılan hem KCK’nın hem de Kandil’in tepesindeki adam. “Bu eylem, barış sürecini baltaladı” diyor.
Karayılan, çözüm noktasına yaklaşıldığını ama daha sonra hükümetin bundan vazgeçtiğini söylüyor. Hükümet ise PKK’nın Silvan saldırısıyla süreçten vazgeçtiğini ima etmişti. Kim doğru söylüyor sizce?
İkisi de doğru aslında. Karayılan’ın bu noktada samimi olduğunu düşünüyorum ben.
Sizce hükümet mi ürktü çözümden?
Hükümetin ürktüğünü düşünmüyorum. Ürküyor olsa süreci o noktaya getirmezdi. Leyla Zana’nın o cümlesine katılıyorum. Türkiye’de çözümü gerçekleştirme kabiliyetinde olan tek siyasetçi Erdoğan’dır. Ama Silvan hadisesi Başbakan’ı süreçten soğuttu. Mesela Başbakan Habur’da da tedirgin olmuştu. Ama bence o olayda haksızdı.
Niye?
Habur o kadar büyütülecek bir hadise değildi. Ama Türk basını Başbakan’ı kışkırttı. Daha doğrusu Türk basını Habur olayında barışı sabote etti. Habur’da yaşananları öyle abarttı ki, sanki Türkiye Cumhuriyeti’nin bir yenilgisiymiş gibi sundu olayı. Vatanlarına geri dönen insanların sevinç gösterileriyle karşılanmasını sanki bir ihanet projesi gerçekleşiyormuş, sanki Türkiye yenilmiş ve siyaset de bu yenilgiyi Türkiye’ye kabul ettiriyormuş gibi sundu Türk basını. Bununla Başbakan’ı öyle kışkırttı ki! Türk basınının bu barış sürecinde günahı öyle büyük ki yatacak yeri yok.
Kandil’den gelenlerle olayın hemen ertesinde yaptığım röportajda, insanlar, “Biz dağdan geldik. Kıyafetlerimiz de doğal olarak gerilla kıyafetiydi. Eğer devletin yetkilileri tarafından bize başka kıyafet verilseydi onları giyerdik” dediler.
Karayılan da bunu söyledi. “Mahmur’dan hareket ederlerken onlarla konuştum ben. Zaten onları Türkiye’ye gitmeye ikna eden kişi benim. Dağ kıyafetiyle olmaz, sivil kıyafet giysinler denseydi, onları sivil giydirirdik” dedi. Bu ülkede medya, barışın önündeki en büyük engel oldu hep. Oslo sürecinde de aynı davrandı bu basın. Öyle ki İstanbul Savcısı, MİT Müsteşarı’nı şüpheli sıfatıyla sorguya çağırdığında, bir sevinç çığlıkları atılmadığı kaldı. Sanki Başbakan’ı tutuklayacaklar. Anlıyorsun ki bu başka bir iş.
Karayılan’la görüştükten sonra PKK’nın silah bırakmaya hazır olduğu izlenimini edindiniz mi?
Evet edindim. Birkaç sebebi var bunun. Bir, barışa bu kadar çok yaklaşılıp son anda uzaklaşıldıktan sonra adamlar artık barıştan vazgeçemezler. İki, bu süreçte Amerika da var. Uluslararası şartlar artık barışa evet demeyi getiriyor. Sadece PKK değil Türkiye için de bu böyle. Biz de artık barıştan imtina edemeyeceğimiz, kaçamayacağımız bir noktadayız. Karayılan’da gördüğüm bir başka şey de şu: Barzani’yi çok Ankara yanlısı görüyorlar. Bundan dolayı da Talabani’yle daha yakınlar. Onun telkinlerine daha açıklar. Arabulucunun Talabani olması bana göre de daha gerçekçi.
Niye daha gerçekçi?
Talabani, Öcalan’ın da amca dediği biri. “Mam Celal” diyor ona. Talabani’nin ilerlemiş yaşına ve sağlık problemine rağmen, devreye girmiş olması, hem PKK hem Ankara nezdinde süreci daha geçerli kılacak bir şey. Talabani’nin devreye girmesiyle, bizi sonuca götürecek bir sürece girdiğimizi düşünüyorum.
Şu anda PKK devletle görüşüyor mu?
Zannediyorum. Şu anda da gerek Kandil gerek İmralı sözkonusu olduğunda, birtakım görüşmelerin Talabani üzerinden yapılmakta olduğunu ve işin içine Washington’un da girdiğini düşünüyorum ben.
Kandil’le Barzani değil de Talabani mi görüşüyor? Yani PKK ile görüşmelerde Barzani değil, Talabani mi devrede?
Evet. Talabani devrede. Kandil’le ve İmralı’yla Talabani devrede. Tabii Talabani’nin gidip gidip gelme imkânı yok ama devrede. Şu anda Barzani’nin liderliğindeki Kuzey Irak yönetimi Ankara’yla son derece yakın. K.Irak’ın geleceğini şekillendirmeyi Ankara’yla müşterek hareket etmeye bağlamış vaziyette Barzani. Bağımsızlık ilan edecekse, Ankara’nın eğilimlerini gözönüne alarak Ankara ile işbirliği halinde yapacak bunu. Barzani her meselesini Ankara ile görüşüyor. Çok fazla Ankara’ya endeksli bir Barzani Türkiye açısından avantaj ama PKK açısından bir dezavantaj. Oysa Irak Cumhurbaşkanı Talabani hem genel Irak devletinin eğilimlerini yansıtıyor hem de Öcalan’la geçmiş hukuku ona bazı şeyleri söylemesine imkân veriyor. Bu bakımdan Talabani’ye daha fazla itibar ediyorlar.
Özal da Talabani’yi arabulucu olarak kullanmamış mıydı? Ama o zaman da barışa çok yaklaşılmıştı ve 33 erin Bingöl’de öldürülmesi olayı oldu, barış süreci engellendi. Aynı şekilde Silvan olayı da barış sürecini 10 ay erteletti. Her şey ne kadar çok tekrar ediyor değil mi?
Evet, dediğin çok doğru. Bundan sonra barışa kurulacak tuzaklar barış sürecini daha da uzun süre erteletir üstelik. Çünkü 2013’te Türkiye’nin gündemi değişecek, gündeme cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimler oturacak.
Barzani’nin son görüşmelerdeki rolü ne sizce?
Dağdan birileri inecekse, Barzani’nin bunda mutlaka rolü olacak ama son görüşmelerde rolü belirleyici değil. PKK-Türkiye arasındaki görüşmelerde belirleyici olmayı kendisi de istemiyor bence. Barzani’nin, PKK üzerinde sadece, “Ankara’yla aramı bozacak bir iş açmayın başıma” diye bir baskısı var. “Sizin yüzünüzden Ankara’yla ilişkilerimizi bozuyoruz. Bana faydanız yok, zararınız var” diye düşünüyor Barzani. Ama bugün için önemli olan şu. Barış süreci çok hızlandı! Amerika’nın telkinleri de bunda etkili.
Barış süreci hızlanırken, bu arada KCK operasyonları da hızlandı ve en son Van Belediye Başkanı tutuklandı. Bunu nasıl açıklamalı?
Üstelik, Başbakan’la Kılıçdaroğlu’nun çözüm için görüşme yaptıkları gün tutuklandı Van Belediye Başkanı. Türkiye’nin güvenlik bürokrasisinin barışa attığı bir tekmedir bu! Karayılan, “Ben KCK’nın başıyım. İçeride sekiz bin kişi var. Bunların sadece bini PKK’lı. Yedi binini ise ben tanımıyorum. Bunlar PKK’lı değil. Bunlar sıradan Kürtler, sokaktaki insanlar. Bize, hem dağdan inin, silahı bırakın ve siyaset yapın diyorlar. Hem de eline silah değmemiş insanları içeri atıyorlar. Aslında bunlar bize, barıştan uzak durun. Sizin Türkiye’de siyaset yapmanıza imkân yok. Bakın, eline silah almamış insanları bile biz içeri atıyoruz, demek istiyorlar ” diyor.
Peki, hükümete ve Erdoğan’a rağmen bu dozda ve yaygınlıkta bir KCK operasyonu yapılabilir mi?
Olabilir. Bu kadar güçlü bir başbakan Oslo belgelerinin sızdırılmasını soruşturamadı, hatırlayın. İstanbul Savcısı neredeyse Başbakan’ı içeri atmaya kalktı. 250. Madde tartışmaları, Özel Yetkili Mahkemeler meselesi durup durdururken ortaya çıkmadı! KCK’da herhalde bir denge, bir orta yol bulunacak. Dağdakini siyasete sokmaya çalışırken ovadakini hapse atmak mümkün değil. Ben Tayyip Erdoğan’ın barış yolunda bu sefer daha kararlı yürüdüğünü düşünüyorum
Karayılan “Asker bizi arazide sıkboğaz ediyor” diyor. Tam olarak ne söylemek istiyor bu sözleriyle?
Her sene Nisan ve Mayıs aylarında çok yoğun ve güçlü PKK saldırılarına tanık olurduk. Bu sene böyle bir olay yok. Karayılan, “Biz daha çok izleme konumundayız” diyor. “Saldırı olursa cevap veriyoruz. Ama merkezin kararıyla karakol baskınları gibi eylemler yapmıyoruz. Ama çok yoğun bir operasyon dalgası var. Asker sahada olduğu için zaman zaman karşı karşıya geliyoruz” diyor.
Karayılan Apo’nun tecritte olmasından çok rahatsız olduğunu belirtiyor. Bülent Arınç ise bazı şartlar gerçekleşirse Apo’nun ev hapsine çıkabileceğini söyledi. Bu iki sözü yan yana okuyunca, yeni bir çözüm süreciyle karşı karşıyayız diyebilir miyiz?
Kesin. Türkiye Kürt sorununun çözümüne, barışa hızla yaklaşıyor. Önümüzde altı ay daha var. İnşallah 2012’de Türkiye barışa kavuşacak. Aynı protokol masaya konulacak. Bu protokolde af var, dağdan inişin planlanması var, rehabilitasyon ve yargılama süreci var. Geldiniz, hadi herkes serbest diye bir şey yok. Protokolün getirdiği bazı aflar ve ceza indirimleri var ama bir kısmı da hapse girecek. Ayrıca Türkiye belli bir zaman yeni anayasasıyla birlikte güçlendirilmiş yerel yönetim modeline geçecek. Valilerin seçimle gelmesi gibi düzenlemeler yapılacak. Mesela Kürtçenin seçmeli ders olarak okullarda müfredata dâhil olması, önemli bir aşamadır.
Bu durumda Erdoğan protokolü mü uygulamaya başladı?
Bir anlamda öyle söyleyebiliriz. Gerçi bunları protokolde yazıyor diye değil, siyasi karar olarak yapıyor ama... Çok şükür Kürtçe müfredata konuldu. 11 asır beraber yaşadığın bir halkın dilinden korkulur mu yahu?
Protokole göre Karayılan ve tepe kadro nereye gidecek? Irak Kürdistan’ında mı kalacaklar?
Bu Kuzey Irak da olabilir, Almanya da olabilir... Yurtdışında bir ülkede kalırlarsa Türkiye buna itiraz etmeyecek.
Siz Karayılan’ın yanından ayrılırken barış için umutlu mu ayrıldınız?
Kesinlikle. Karayılan her zaman için daha farklı, daha ılımlı mizacı ve üslubu olan biri. O nedenle, barış sürecinde PKK’nın tepesinde bir numarası olarak bulunması Türkiye’nin avantajınadır. Mesela Cemil Bayık’ı tanırım. O öyle değildir, serttir.
Şahinler güçlü mü PKK’da?
Hayır. Karayılan’ın otoritesi tartışılmaz PKK’da. Ben oradayken bir not geldi. Karayılan’ın yüzü, ne yapalım dercesine biraz değişti. Yanımdan kalktı gitti, birisiyle görüştü ve sonra tekrar geri geldi. Sonra Kandil’den giderken bana, “Avni Bey merak etmişsinizdir, söyleyeyim. Bana Bağdat’tan bir not geldi” dedi. Belli ki bu not Talabani tarafından geldi. Bağdat’a not Ankara’dan gelmiş.
Notta ne yazılıymış?
“Karayılan’ın yakınındaki korumalarından biri tarafından zehirlendiği ve çok kötü durumda olduğu söyleniyor, tıbbi olarak bir yardımımız olur mu, ne yapalım?” diyormuş mesajda. Hatırlarsan, bir süre önce de “Karayılan yakalandı, İran’a götürüldü. Başbakan araya girdi, İran’la konuşuldu ve Karayılan teslim alındı” haberleri yayılmıştı. Karayılan, “Türkiye’de zaman zaman birileri Karayılan öldü, Karayılan’ı yakaladılar, Karayılan’ı arkadaşları öldürdü gibi haberler yayıyor Ne yapayım bunlara alıştım ben” diyor.
Bu haberler barışı engellemek isteyenler tarafından mı yayılıyor?
Tabii. Barışı yapabilecek adam Karayılan çünkü. “Bu haberler medya aracılığıyla yayılıyor ve bu haberler PKK unsurlarını demoralize ediyor” diyor Karayılan. Bu haberler, şahinlerin elini güçlendiriyor ve barışı engelliyor.
Türk medyası niye barış istemiyor?
Türk basını olaylara kendi algısıyla değil, amel ettiği bürokrasinin algısıyla yaklaşıyor. MİT’te hangi kanada yakınsa o kanadın görüşlerini, Genelkurmay’da, Polis’te kime yakınsa onun görüşlerini dile getiriyor. Böyle gazetecilik olur mu? Ondan dolayı zaten basın bu hale geldi, bu basını ciddiye alan yok. Türk basınının tek günahı bu değil ki! Türkiye’de bankalar soyulurken de basın buna çanak tuttu. Egebank 17 milyon dolar reklam parası verirken, bu para nereden geliyor diye sormuyorsan eğer, bu durum seni gazetecilikte belli bir yere savurur tabii!
Karayılan’la Kandil’de görüştükten sonra Ankara’ya gittiniz. Devlet yetkilileriyle görüştünüz mü?
Hayır.
Herhangi bir mesaj getirdiniz mi?
Ne mesaj götürdüm ne de mesaj getirdim. Zaten böyle bir şey olmaz. Gazeteciliğin dışında bir şeydir o. Öyle bir şeyi kendime yakıştıramam. Görüşmeyle ilgili neyin yayınlanacağını sadece ben biliyorum.
Yakın bir zamanda nasıl gelişmeler bekliyorsunuz?
Bu yaz her manada sıcak geçecek inşallah. Yani anayasada çok önemli mesafe alınacak. 2013’e sarkma ihtimali olsa da, demokratik bir anayasa çıkacak.
Başkanlık sistemi getirecek mi bu anayasa sizce?
Tayyip Erdoğan bu konuda çok kararlı. Israrcı olacak ve CHP bunu kabul edebilir... Çünkü başkanlık sistemi yüzde 50 esası üzerine inşa edilmiş bir sistem. İş en sonunda iki aday arasında yarışmaya geldiğinde AK Parti’ye gitmeyen bütün oylar CHP’ye verilebilir. CHP için de iktidar şansı yaratan bir model bu. Başkanlık modelini Karayılan da benimsiyor ve destekliyor.
Barışa yakın mıyız?
Kesinlikle yakınız. Çok büyük bir tuzağa düşmezsek, bu sefer barış şansını yitirmeyeceğimiz kanaatindeyim ben.
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012