Reha RUHAVİOĞLU
Cizre, Silvan ve Sur gibi Kürdistan'ın medeniyet rahmi olan kadim şehirlerini Suriye'ye ziyadesiyle benzetmiş olan çatışma durumunun -resmî sınırları baz alacak olursak- içsel ve dışsal temel iki saiki var: İlki: içeride özyönetim-başkanlık gerilimi ve ikincisi: bu gerilimin tarafları olan aktörlerin çatışan Rojava siyasetleri. Ömrü iki buçuk yıl kadar olan Çözüm Süreci’nin bozulmasının temel sebebi; süreci başlatan taraflardan AK Parti hükümetinin gelinen noktada her iki kulvarda da umduğunun aksiyle karşılaşmış olmasıdır. Bu iki kulvarın ikisinde de sürecin “karşı” tarafı kazançlı çıkmış; hattın yukarısında Kürdler sivil siyasetle büyürken, hattın aşağısında Rojava’nın statüsü Türkiye’nin engelleyemeyeceği bir noktaya doğru yükselişe geçmiştir. Dolayısıyla sürecin başlama dinamikleri onun sonunu da getirmiş ve o günlerde tünelin ucunda görünen ışık bugün, hepimizi bir şiddet sarmalına sürüklemiştir.
PKK stratejisi bağlamında konuşacak olursak
Sürecin bozulmasından sonra PKK, çatışmayı şehirlere çekerek stratejik olarak savaş koşullarının dezavantajlı durumundan kurtulmayı hedeflemiş ve az çaba ile büyük işler çıkarmayı hedeflemiştir. Kobanî’den aktarılan çatışma tecrübesi ile Kobanî’nin oluşturduğu kamuoyu hesaplanınca PKK için bu strateji çok iştah açıcı gelmiş görünmektedir. Ancak Kobanî için sokaklara dökülen binlerce insanın Sur’daki yıkım için derecede ilgi göstermemesi PKK’nin hesap hatasının ilk sonucu olarak okunmaya değerdir. Kuzey’de sivil siyasi mücadelenin elde ettiği başarı burada savaşa mahkûm olunmadığı kanaatini pekiştirmiş, iki yılı aşkın sürecin oluşturduğu iklim insanları kapılarına gelen savaşa destek vermekten alıkoymuştur. Kobanî için tehlikenin DAİŞ olması sebebiyle oluşan uluslar arası kamuoyu Cizre, Sur ve sair yerlerin bir NATO ülkesinin egemenliği altında olması sebebiyle PKK açısından arzu edilen ilgiyi uyandıramamış ve neticede Sur, Cizre, Silvan ve diğer şehirler fiziken Kobanî’ye benzemiş ancak çatışmanın doğurduğu sonuç bakımından hiç de öyle gelişmemiştir. Devletin hendek ve barikat stratejisi karşısında benimsediği topyekûn yıkım politikası devletle halkın arasını tamiri neredeyse imkansız bir şekilde açmış olsa da çatışma halinin bu denli uzaması PKK’nin de aleyhine dönmüş, Suriye’nin akıbeti Kürdistan’ın sokaklarına dayanınca PKK umduğu geniş desteği bulamamıştır. PKK’nin yeni stratejisinin belki de en düşük halk desteği görmesinin bir sebebi de yeni stratejinin self-determinasyon hakkı bağlamında değil bir savaş taktiği olarak gelişmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Her ne kadar kendi kendini yönetme iradesinin tartışılmasına ve talep edilmesine sebep olmuşsa da Sur, Cizre ve diğer yerlerde süren çatışmaların öz-yönetim hamlesinden ziyade Türkiye’nin Rojava’daki engellemelerine karşı bir savaş hamlesi olduğu ve Kuzey’de bu şekilde bir şehrin yönetimini almanın mümkün olmadığı izahtan varestedir. Çatışmanın şehirlerde uzaması Türkiye’nin istikrarına zarar vermekte ancak PKK açısından somut bir kazanımla neticelenmesi de oldukça zor olmakla birlikte PKK ile ona destek veren kitle arasındaki meşruiyet bağını zayıflatması daha muhtemel görünmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bakan yönüyle durum
İçeride Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Başkanlık Sistemi” ısrarı ve zihnindeki başkanlık modeli ile devletin Rojava’da sürdürdüğü “Kürd anasını görmesin” siyaseti ona hem içerde hem de dışarıda kaybettirmektedir. Erdoğan’ın zihnindeki başkanlık modeli kutuplaştırıcı bir siyaseti zorunlu kılmakta ve bu model demokrasinin yerele aktarılmasından ziyade yetkileri bir kişide toplamayı hedeflemektedir. Başkanlık modelinden Öcalan’ın anladığı ile HDP’nin Erdoğan Tipi Başkanlık’ta gördüğü arasındaki fark Öcalan’ın desteklenebileceğini söylemesine rağmen HDP’nin başkanlık karşıtı bir siyasetle seçime gitmesini netice vermiştir. Bu da Kürd siyaseti ile Erdoğan arasındaki gerilimi tırmandırmış, Rojava’nın da yıldızının parlamasıyla iş masanın devrilmesine kadar varmıştır.
Türkiye öteden beri bu kadar aşikar etmese de Rojava’da bir Kürd yönetimine karşı durmuş, bunu bazen Çözüm Süreci’nde kırmızı çizgi olarak bazen de Kürdlerle mücadele edenleri Kürdlere tercih ederek engelleme siyasetini sürdürmüştür. En son Cenevre 3’te rest çekerek PYD’nin masaya oturmasını engellemiş, bunu da diplomatik bir zafer diye paylaşmaktan çekinmemiştir. Ancak bunun Türkiye’yi uzun vadede sorunun derinleşmesine ve çözümsüzlüğe ve mahkûm edecek bir karar olmadığını iddia etmek güçtür. Çünkü masaya oturmasını istemediği PYD, o bölgenin en yerli aktörü olması ve DAİŞ’e karşı en etkili mücadele eden yapı olması sebebiyle ne Rusya’nın ne de ABD’nin gözden çıkarabileceği bir aktördür. Hâlihazırda Cerablus bölgesi DAİŞ’in işgalinde ve Türkiye DAİŞ’in orada bulunmasından çok PYD’nin o bölgeye yerleşmesini sorun eden politikasıyla uluslar arası arenada giderek kaybeden bir siyaset izlemektedir.
Dün; Kobanî'nin IŞİD tarafından düşürülme tehlikesi karşısında Kürdler, Pêşmerge güçlerinin geçişi için verilen koridor açma sözünün tutulmamasına tepki olarak sokağa dökülmüş, Kürdistan'da linçlere dönüşen gösterilerde 50 civarında insan yaşamını yitirmişti. Bunun neticesinde ABD’nin de etkisiyle koridor açılmış ve Pêşmerge güçleri Kobanî'ye geçiş sağlamışlardı. Ancak Kürd politikasında zamanlamanın hayatî önemini bir türlü kavrayamayan Türkiye Cumhuriyeti koridoru açan devlet olmasına rağmen hafızalara "kötü adam" olarak yazıldı. Bugün, ayağına dolanan tarihi "Kürd anasını görmesin" politikası sebebiyle telafisi imkânsız bir fırsatı kaçırmakta, komşusunun evinin içini dizayn etmeye çalışırken kendi "iç huzuru"nu kendi eliyle bozmaktadır.
Kördüğümden çıkış: Zor ama imkânsız değil!
Gelinen noktada başkanlık-özyönetim gerilimi ile çatışan Rojava siyasetlerinin ateşi bizi bir kördüğüme hapsetmiş görünmektedir. Çıkışın her zamankinden zor olduğu bu karanlık noktadan, bütün ümitsizliği bir kenara bırakarak çıkış yollarının imkanını aramak, topluma karşı derdi olan herkes için hem siyasi hem de ahlaki bir görev olarak ortada durmaktadır. Meselenin çatışmaya mahkum olduğu ortamda bu fırtınadan çıkış için aktörlerin katı tutumlarını gözden geçirmeleri, herkesin kazançlı çıkacağı hayırlar üretmek üzere hapsoldukları pozisyonları gözden geçirmeleri, ellerindeki kartları bir başka oyun kurmak üzere yeniden düzenlemeleri gerekmektedir.
Hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hem de Kürd siyasetinin Rojava, başkanlık ve öz-yönetim meselesinde duruşlarını gözden geçirmeleri ve “çıkarların ortaklaşabileceği” bir nokta bulmak için çaba göstermeleri gerekmektedir.
Türkiye, Rojava politikasını kendisine verilecek bazı güvenceler ve tavizler karşılığında değiştirebilecek bir noktaya gelmelidir. Örneğin, Rojava’dan kendisine bir tehlike ulaşmayacağı konusunda uluslar arası garantörlükte bir taahhüt ve PKK’nin Türkiye sınırlarından tamamen çekilmesi buraya karşı silahlı mücadeleyi bırakması koşuluyla Cerablus Bölgesi üzerindeki engeli kaldırmayı ve Kürdlerle dostluk temelli bir ilişkiyi tesis etmeyi gündemine alabilir. Böylesi bir ilişki Rojava’yı Rusya-İran blokundan Türkiye’nin de yer aldığı batı blokuna taşıyabilir. Bunun Türkiye için değerini kendileri daha iyi bilir. Buradan başlayacak ilişki içerde başkanlık meselesi karşısındaki Kürd direncini de yumuşatabilir. Rojava'da Cerablus bölgesi Türkiye'ye rağmen Kürdlerin eline geçerse Türkiye büyük bir fırsatı heba etmiş olacağını ve iç huzurunu yakalayabilmesi için Rojava politikasından daha zor bir değişim yaşaması gerekebileceğini göz önüne alırsa böyle bir politika değişikliğine aslında mecbur olduğunu görecektir.
Kürd Siyaseti hattın yukarısında, bu uzlaşma sürecine bir taşla iki kuş vurmayı hedefleyerek, başkanlık tartışmasını demokrasinin yerelleşeceği ve self determinasyonu da içereceği bir zemine çekmeye çalışarak başlayabilir. Hattın aşağısında ise salt PYD kontrolünde bir bölge görünümünü ortadan kaldırmak ve Türkiye’nin de kaygılarını bertaraf etmek üzere Rojava siyasetine çoğulcu bir hüviyet kazandırılmasının ve Güney Kürdistan’a yakın partilerin de özgürce siyaset yapabilmesinin önünü açabilir. Kürdler siyaset yaptıkları her bölgede başka halklarla kurabildikleri olumlu ilişkiyi başka Kürdlerle de kurmanın değerini takdir edecek bir politika izlemelidirler. Bu, Kürdlerin demokrasiyi tesis edebilmeleri için de elzemdir.
Bölge bir ateş sarmalı içinde bocalarken iki tarafın da siyasetlerini gözden geçirerek varacakları bu nokta aynı zamanda, herkesin birbirinden emin ve memnun olduğu bir düzen için varmak zorunda oldukları noktadır da. Ne kadar erken varılırsa o kadar iyi….
http://bas-haber.com/tr/article/213/turkiye-ve-kurdler-kaostan-cikisin-imkanlari
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.04.2024
30.05.2021
9.02.2017
19.06.2016
15.02.2016
13.01.2016