Selva Demiralp

Selva Demiralp
Selva Demiralp
Tüm Yazıları
Enflasyon raporu: Bozulan diyet ve kredibilite sorunu
17.11.2025
15

Türkiye Cumhuri­yet Merkez Ban­kası (TCMB), yılının son Enflasyon Raporu Toplantısı’nda ara he­deflerini değiştirme­di. Ancak 2025 yıl sonu enflasyon tahminini ve önümüzdeki dört çey­reği kapsayan dönem için çıktı açığı beklen­tisini yukarı yönlü re­vize etti.

Bu revizyonlar, yalnızca tek­nik bir güncelleme değil; Merkez Bankası’nın politika tutarlılığı ve kredibilitesi açısından önemli bir sinyal niteliğinde.

Peki, bu değişiklerin ekonomi politikası açısından anlamı ne?

Enflasyonla mücadele: Uzayan bir diyet programı

Bir önceki enflasyon raporu toplantısında devreye sokulan ara hedef ve tahmin kavramlarının yarattığı kafa karışıklığının Mer­kez Bankası’nı anlamak konusun­da da zorluk yarattığını gözlem­liyorum. Kavramları yerli yerine oturtmak amacı ile bir örnek üze­rinden açıklayalım.

Diyelim ki bir kişi ciddi kilo faz­lası nedeniyle doktora gitti. Dok­tor, “sağlıklı bir hayat için 50 kilo vermen gerekiyor” dedi. Bu, Tür­kiye için %5 enflasyon hedefine benzetilebilir: ulaşılması uzun so­luklu, ama nihai bir hedef.

Ancak doktor, bu kilonun bir anda verilmesinin sağlıksız olaca­ğını söyleyerek ara hedefler koyu­yor. “İlk beş ayda 20 kilo vermeli­sin” diyor örneğin. Bu, TCMB’nin senenin bitmesine beş ay kala, 2025 sonu için belirlediği %24’lük ara enflasyon hedefine benziyor.

Hasta ise temkinli: “Bir anda bu derecede bir disiplin gösterebil­mem zor, ama gerçekçi bir tah­minle beş ayda en az 15 kilo vere­bilirim.” Bu da önceki raporda yer alan %28,5’lik “üst tahmin bandı” gibi düşünülebilir.

Diyet başlıyor. Ancak hasta doktorla pazarlık edip gevşet­tiği tahmine dahi sadık kalamı­yor. Aradan üç ay geçiyor, kont­rol zamanı geliyor ve hasta tartılı­yor. Kilo kaybının sınırlı kalması sebebi ile beş ay sonunda ulaşıl­ması beklenen kilo kaybı tahmi­ni 15’ten 10’a düşürülüyor. Yani ilk başta 20 kilo verilmesi hedef­lenen dönem için 10 kilo verilebi­leceğine dair bir kabullenme söz konusu oluyor.

Bu da Ağustos’ta %24 olarak belirlenen 2025 sonu ara hede­fine karşılık TCMB’nin son ra­porunda üst tahmin bandını %28,5’ten %31’e çıkarmasıyla benzer bir durum.

Kredibilite kaybı: “Müsterih olun” artık yetmiyor

Burada asıl mesele, rakamlar­daki oynamadan ziyade sürekli tekrarlanan revizyonlar sonucun­da oluşan güven kaybı.

Tartıdaki kilonuzu gördükten sonra, sonraki üç aylık döneme dair doktorunuza yeni bir tahmin verip sonrasında yine “diyeti bo­zarsanız”, ve bir taraftan tatlınızı yerken diğer taraftan “müsterih olun, ben ne yaptığımı biliyorum, tatlımı yesem de hedef kiloma ulaşacağım” derseniz, sizce bu ne kadar inandırıcı olur?

Para politikası açısından bu du­rumun adı kredibilite kaybıdır. Merkez Bankası’nın hedeflerine ulaşma konusundaki inandırıcı­lığı zedelendiğinde, beklentiler de o doğrultuda bozulur. Kredibilite azaldıkça, enflasyonu düşürmek için gereken faiz oranı artar; çün­kü piyasa, Merkez Bankası’nın sö­züne değil, eylemine bakar.

Cevdet Akçay’dan “Diyet yeterince uygulanamadı” özleştirisi

İşte tam bu noktada, Enflasyon Raporu toplantısının sonunda söz alan Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay’ın ciddi özeleştirilerine dikkat çekmekte fayda var.

Akçay, öncelikle genel seçim öncesi dönemdeki düşük faiz-bol likidite döneminde oluşan biri­kimler nedeni ile para politikası­nın yeterince hızlı sıkılaştırıla­madığını, bunun üzerine de yine o dönemden kalan bir çok düzenle­me nedeni ile parasal aktarım me­kanizmasının etkin çalıştırılama­dığını not etti. Devamında, piya­salar nezdinde para politikasının ne kadar sıkı kalacağına ve bu­nun ekonomiyi ne ölçüde yavaş­latabileceğine dair bir “çekinme” duygusu oluşturulamadığı sürece, enflasyonda beklenen kırılmanın geciktiğini, hatta gerçekleşeme­diğini ifade etti.

Tüm bunları bir araya getirdi­ğimizde, Akçay’ın sözleri “yete­rince sıkılaşamadık, piyasaya ka­rarlılığımızı tam olarak göstere­medik ve bu yüzden enflasyon beklentilerini kıramadık” şeklin­de, merkez bankacılarından pek alışık olmadığımız ölçüde açık ve samimi bir değerlendirme olarak okunabilir.

Enflasyon Raporu toplantısın­da bir kez daha gördüğümüz üze­re, çıktı açığının ve 2025 enflas­yon tahmininin yukarı yönlü re­vize edilmesi, TCMB’nin bir kez daha “diyeti bozduğunu” ve önce­ki dönemde verdiği sözleri yerine getiremediğini gösteriyor.

Ancak diyeti sürekli bozan ve her defasında “bir sonraki dö­nemde daha dikkatli olacağım” diyen bir kişinin güven kazanma­sı ne kadar zorsa, çıktı açığı re­vizyonlarıyla büyümeyi hedefle­diği şekilde soğutamadığını itiraf eden bir merkez bankasının da geleceğe dair sözlerinin inandırı­cılığı o kadar zayıflıyor.

Sadece diyet ile kilo verilmez

Şimdi gelelim enflasyonla mü­cadelenin yalnızca para politika­sıyla çözülemeyen boyutlarına. Aynı örnek üzerinden gidersek, sağlıklı bir şekilde kilo vermek yalnızca diyetle mümkün değildir. Beslenme alışkanlıklarını değiş­tirmeden, uyku düzenine dikkat etmeden ve egzersiz yapmadan hem kilo vermek zordur hem de verilen kilolar kolayca geri alınır.

Ekonomide de durum benzer­dir. Enflasyon Raporu’nda özel­likle vurgulanan gıda enflasyonu, ancak tarım ve hayvancılıkta ya­pılacak yapısal reformlarla kalıcı biçimde düşürülebilir. Kira kay­naklı enflasyon da benzer şekilde, konut arzını artıracak ve piyasa­yı dengede tutacak düzenlemeler gerektirir. Buna ek olarak, ver­gi politikası, gelir dağılımı, üre­tim verimliliği ve hukuki çerçeve­de atılacak adımlar olmadan para politikasının tek başına “ekono­mik metabolizmayı hızlandırma­sı” mümkün değildir.

Üstelik kilo vermeyi zorlaştıran bir başka önemli engel daha vardır: “Şimdi diyet yapıp keyfimizi mi bozacağız, gel birlikte yiyelim” di­yen ail eve arkadaş grubuna diren­mek kolay değildir. Ekonomik cep­hede bu durum, dezenflasyon yeri­ne kısa vadeli büyümeyi önceleyen, yani sıkı para politikasını zorlayan siyasi tercihlerle benzeşir.

Sonuçta, sağlıklı bir şekilde ki­lo vermek, yalnızca bireyin değil, çevresinin de bu sürece inanması­nı ve desteklemesini gerektirir. Enf­lasyonla mücadele de aynı şekilde, merkez bankasından siyasi otorite­ye, reel sektörden hanehalkına ka­dar tüm paydaşların ortak bir uzla­şıyla hareket etmesini zorunlu kılar.

Burada esas olan, fedakârlığın geçici olduğunu unutmamak ve bu dönemin maliyetini adil bir bi­çimde paylaşarak toplumsal daya­nışmayla süreci kolaylaştırmaktır.

Hedef aynı, tempo düşük

Merkez Bankası, %5’lik enflas­yon hedefini koruyor.

Ancak son rapordaki yukarı yönlü revizyon, bu hedefe ulaşma yolunun uzadığını ve tempoda ya­vaşlama yaşandığını gösteriyor.

Politika yapıcılar açısından bu durum, artık yalnızca “diye­tin sürdürülmesi” değil, kalıcı bir yaşam tarzı değişiminin dev­reye alınması gerektiğine işaret ediyor. Kısacası, hedefin kendisi değil; ona giden yolun inandırıcı­lığı asıl mesele.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar