Selva Demiralp

Selva Demiralp
Selva Demiralp
Tüm Yazıları
Fiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı?
3.11.2025
72

Merkez banka­sı başkanlarının sık sık altını çizdik­leri bir vurgu vardır: Bir merkez bankasının sürdürülebilir büyü­meye ve ekonomik kal­kınmaya vereceği en önemli katkı, fiyat is­tikrarını sağlamaktır.

Çünkü fiyat istikrarının sağlandığı bir ortamda geleceğe yönelik belirsizlik azalır; bu da yatırım iştahını artırır. Yatı­rımlardaki artış, ekonominin üre­tim kapasitesini büyüterek hem enflasyon yaratmadan büyümeyi hem de pastayı genişleterek daha fazla iş, gelir ve refahı mümkün kı­lar. Cumhuriyet’in 102. Yıldönü­münü kutladığımız bu günlerde 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde öne çıkan kalkınma kavramının böyle bir temelle tutarlı olduğunu da not edelim.

Kaybolan fiyat istikrarı

Nisan 2001’de yürürlüğe giren 4651 sayılı kanun değişikliği, TC­MB’ye hem bağımsızlık hem de fi­yat istikrarını sağlama görevi ver­di. Bu değişiklik, TCMB’yi dünya­daki emsalleri gibi bağımsız bir para otoritesine dönüştürmeyi amaçlıyordu. Ancak gerek bağım­sızlık gerekse fiyat istikrarı önce­liği on yıldan fazla korunamadı.

Şekilde görüldüğü gibi, 2010 sonrası dönemde enflasyon önce tek hanelerden düşük çift hanele­re çıktı. 2018 sonrasında ise çok daha belirgin bir kırılma ile %25’li seviyeleri zorladı. Fiyat istikrarı­nın giderek bir öncelik olmaktan çıktığı, onun yerine artan riskle­rin bir finansal kriz yaratmasının önüne geçebilmek için finansal is­tikrar refleksinin ön plana çıktı­ğı bir merkez bankacılığı dönüşü­müne tanık olduk.

Mayıs 2023 seçimleri öncesin­de yapılan agresif faiz indirimleri, enflasyonun kontrolden çıkması­na yol açarak TCMB’nin zayıflayan kredibilitesine son darbeyi vurdu. Sonrasında göreve gelen yeni ekip ve “rasyonaliteye geçiş” programı ise, finansal istikrarı öncelik­lendiren anlayışı değiştiremedi.

23 Ekim faiz indirimi neden eleştiriliyor?

Bu çerçevede, Merkez Banka­sı’nın 23 Ekim tarihli faiz indi­rimine piyasaların neden diğer indirimlerden sert tepki verdi­ğini ya da neden daha önceki fa­iz indirimlerinde benzer tepkiler vermediklerini anlamakta zorla­nıyorum. Zira Aralık 2024’te fa­iz indirimleri başladığında, 2025 yıl sonu için belirlenen %21 enf­lasyon hedefi de ulaşılması son derece güç bir ara hedef iken pi­yasa tepkisi oldukça sınırlı kal­mıştı.

O sıralarda, Koç Üniver­sitesi’nden meslektaşlarım Cem Çakmaklı ve Sevcan Yeşiltaş ile yaptığımız 2025 yıl sonu enf­lasyon tahminimiz %32 seviye­sindeydi. O zaman da hedefin 10 puan üzerinde kalması bek­lenen bir enflasyon tahmini ile faiz indirimine gitmek, “önceli­ği kanunla tanımlı fiyat istikrarı olan” bir merkez bankasının at­maması gereken bir adımdı. Bu­na karşın 26 Aralık 2024’te po­litika faizini 250 baz puan dü­şüren TCMB’ye benzer bir tepki verilmezken, neden 23 Ekim 2025’teki 100 baz puanlık indiri­me bu kadar itiraz geldiğini anla­mak güç.

Fiyat istikrarı artık “yan etki”

Kendi adıma, TCMB’nin son faiz indirimini de önceki faiz indirim­lerini de konulan ara hedeflerle tu­tarsız buluyorum. Öte yandan bu tablo beni çok şaşırtmıyor çünkü uzun süredir Türkiye’de merkez bankacılığının birincil önceliği­nin fiyat istikrarı değil, finansal istikrar olduğunu düşünüyorum. Faizlerde sıkılaştırma ancak dö­viz kuru üzerinden gelebilecek bir ödemeler dengesi krizini önleme motivasyonuyla yapılıyor. Böyle bir tabloda fiyat istikrarı, finansal istikrar için atılan adımların yal­nızca “güzel bir yan etkisi” hâline geliyor.

Tam da bu yüzden TCMB, Ara­lık 2024’te enflasyon hedefinin tutmayacağını -kuvvetle muhte­mel- tahmin ediyor olsa da faiz indirme kararı aldı. 19 Mart 2025 sonrasında ise artan siyasi tansi­yonun yarattığı “finansal istikrar” endişesiyle faiz artırabildi. Para politikasındaki bu tercihler, sami­mi bir dezenflasyon önceliğinin eksikliğini gösteriyor.

Kalıcı bir dezenflasyon önce­liği olmadığının bir başka gös­tergesi de, bu sürecin kaçınılmaz maliyetinin adil paylaşımı konu­sunda adım atılmamış olmasıdır. Oysa en başından beri yapılma­sı gereken —ve sık sık altını çiz­diğim— şey, talep kanalından enf­lasyonist baskıyı azaltırken bu maliyetin sabit gelirli kesimle­re yüklenmemesini sağlamaktı. Bir türlü hayata geçirilemeyen vergi reformu, hem talebi denge­leyebilir hem de dolaylı vergilerin payını azaltarak fiyatlar üzerinde­ki enflasyonist baskıyı hafiflete­rek yüksek faiz sürecini kısaltabi­lirdi.

Bugünkü tablo ve uzun vadeli yol

Bugün geldiğimiz noktada, ne siyasetçinin ne üreticinin ne de tüketicinin önceliği enflasyonla mücadele gibi görünmüyor. Böy­le bir toplumsal destekten yoksun kalan Merkez Bankası da, ancak “olduğu kadar” bir dezenflasyon programı yürütebiliyor. Faizler yeterli düzeye çekilemeyince, kur politikası finansal istikrarın ta­mamlayıcı bir aracı olarak görü­lüyor; ancak enflasyonla paralel biçimde kurun hareket etmesine izin verilmemesi, üreticilerin dış rekabet gücünü zayıflatıyor ve bu da haklı tepkilere yol açıyor.

Bu çıkmazdan kurtulup 2010 öncesindeki tek haneli enflas­yon seviyelerine dönmek müm­kün mü? Elbette mümkün. Fakat bunun için kısa vadeli kaza­nımlar yerine uzun vadeli, strate­jik bir planlama ve toplumsal uzla­şıya ihtiyaç var. Kurumsal yapının güçlendiği, hukukun üstünlüğü­nün tesis edildiği; teknoloji, ino­vasyon ve ihracat odaklı sanayi­leşmenin desteklendiği; eğitim ve beşerî sermaye yatırımlarıy­la kapsayıcı bir kalkınma ortamı­nın oluşturulduğu bir Türkiye he­definde hemfikir olduğumuz anda yatırım iştahı yeniden artacaktır.

Bu şartlar sağlandığında, tıpkı 2001 sonrası dönemde olduğu gi­bi, Merkez Bankası kısa vadede faizleri yüksek tutsa bile yatırım­lar bu güven ortamında canlana­caktır. Tutarlı ve kararlı bir makro çerçevenin sağladığı istikrar saye­sinde, talep kontrollü biçimde ge­ri çekilirken yatırımlar artacak ve enflasyon yaratmadan büyüme yeniden mümkün olacaktır

Bunlar bir hayal değil. Ama ba­ğımsızlığı daralmış, kredibili­tesi zayıf ve yalnız kalmış bir Merkez Bankası ile bunu başar­mak gerçekten çok zor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar