Tayfun Atay
Modern dünyayı açıklama yolunda hepimiz için anahtar mahiyette bir “dünya sistemi” kavram ve kuramı geliştirmiş sosyolog Immanuel Wallerstein, 11 Eylül (2001) hadisesinin hemen ardından yazdığı Amerikan Gücünün Gerileyişi – Kaotik Bir Dünyada ABD (Metis, 2004) başlıklı kitabında çok çarpıcı bir soru ile açılış yapar. Şöyle:
“ABD’nin önümüzdeki on yıl içerisinde dünya meselelerinde tayin edici güç olma konusunda gerilemeyi sürdüreceğine pek şüphe yok. Asıl soru, Amerikan hegemonyasının azalıp azalmadığı değil, ABD’nin zarafetle, dünyaya ve kendisine asgari zararı vererek düşmenin bir yolunu bulup bulamayacağıdır.”
***
2000’lerin ortasından bugüne kadar geçen aşağı yukarı 15 yıllık sürece ABD hegemonyası açısından bakıldığında Wallerstein’in, öngörüleri nasıl da doğru çıkmış bir sosyal bilimci olduğunu düşündüren yukarıdaki ifadelerini, bugün Türkiye’de de AKP bağlamında işlerliğe sokmanın uygun olacağı kanısındayım.
Bu ülkede AKP hegemonyası, dünyada ABD hegemonyası kadar uzun süreli de olmadı tabii. Wallerstein, İkinci Dünya Savaşı sonrası süreçte başlayan ABD hegemonyasının aslında ilk sarsıntısının Vietnam Savaşı olduğunu kaydeder.
Demek ki yaklaşık 20 yıllık, görünüşte bir “parlak” dönem sonrasında ABD sürekli olarak irtifa kaybeden bir süper güç olarak karşımızdadır. 2001’de yaşanan "11 Eylül" ile gerileme süreci daha da hızlanmıştır.
Bugün geldiğimiz Suriye iç savaşı sonrası süreçte de ABD cephesinde yaşanan trajik gelişmeler ardından, bu trajediden çıkan bir komedi olarak Trump ABD’si, Wallerstein’in sorusuna binaen, “düşüş”ün hiç de zarafetle olmadığını; gayet trajikomik bir düşüşle karşı karşıya olduğumuzu düşündürmekte.

Immanuel Wallerstein
***
Demek ki başlangıcı, yükselişi, duraklayışı, gerilemesi ve düşüşü ile ABD hegemonyasının hepi topu üç çeyrek asırlık tarihi var. AKP’nin bir “hegemonik parti” olarak bu memleketin ufkunda yükselişi ve o yükselişten sonra şimdi geldiği düşüş noktası ise aslında çok daha kısa bir süreç.
Belki kişisel olarak hissettirdikleriyle hepimize çok uzun gelmiş olabilir; ama tarihsel zaman akışı itibarıyla aslında 7-8 yıllık kısa bir yükseliş ve düşüş dönemi olduğunun söylenebileceğini düşünüyorum AKP’nin…
Ve bu, 2011 sonrasından zamanımıza kadar gelen bir süreçtir.
***
AKP’nin 2002’de yüzde 34,42 oyla iktidara gelişi, bir hegemonik güç olarak Türkiye’nin kaderini belirleyebilecek noktada olduğu anlamına gelmemekteydi. 2002’den 2007’ye kadar olan süreç, onun siyasi anlayış ve pratiğini topluma kabul ettirme ve (madem Wallerstein’le başladık, ondan ilhamla ifade edersek) “dünya sistemi” içinde kendini meşrulaştırma yolunda çaba sergilediği bir dönem olarak değerlendirilebilir.
Bu dönemde siyaset dili kapsayıcı ve birleştiricidir. Parti-içi işleyiş, kolektif ve çok seslidir. Ayrıca bir dinî cemaatin moral (psiko-kültürel) iktisadi ve küresel katkısına dayalı bir ittifak stratejisi içinde yol alınmaktadır. Nihayet, mevcut nizama (statükoya) da kendini uyarlama derdi baskındır.
Cumhurbaşkanlığı seçim (367) krizi, ona eşlik eden 27 Nisan e-Muhtırası, ardından gelen genel seçimde elde edilen yüzde 47 oyla, 2007’den başlayarak 2011’e kadar geçen ikinci dönem ise AKP açısından mevcut kurulu düzenle yer yer hukuku da ayaklar altına alarak sürdürülen kıran kırana bir mücadele süreci oldu. Bu süreçte yine “dünya sistemi”nin desteği onun arkasında olarak ve ittifak ortağı malûm cemaatle el ele kol kola gönül gönüle yol alındı.
Ardından 2011 genel seçimlerinde ülkenin neredeyse yarısının (yüzde 49,95) kitlesel desteğini arkasında bulmasıyla başlayan süreçte AKP işte o zaman hegemonik bir parti haline, lideri de artık “eşitler-arasında-birinci” olmaktan öte kendisini bir mutlak-muktedir hissetme noktasına geldi.
***
O halde bizim AKP hegemonyasına, liderinin despotlaşmasına, bağlantılı olarak da dinbazlık dayatmasına uğrayışımız, esasen 2011 sonrasının bir karakteristiği...
Ve yine Wallerstein’e kulak verecek olursak, nasıl ABD’nin 1945’ten itibaren dünyada hegemonik güç haline gelişine yol açan başarı, derhal onun hegemonik çözülüşünün koşullarını yaratmışsa; AKP’nin hegemonik güç olarak 2011 seçimleriyle kazandığı başarı da hemen ardından onun hegemonik çöküşünün koşullarını hazırladı.
Artık mutlak-iktidar yozlaşmasına uğramış bir parti ve güç zehirlenmesi içinde kendini her şeye muktedir sayan; siyasi, ideolojik, kültürel yönden kendisinden ayrı düşen ve düşünen herkesi düşman sayan bir lider vardı ortada.
“Gezi” (2013 Haziran), hegemonik çöküşün ilk büyük çaplı kitlesel işaret fişeği idi.
Adına “inşa süreci” diyerek, topluma kendi dinbaz akıllarınca yeni bir yaşam biçimi dayatma yolunda sergiledikleri hoyrat, nobran ve şedit siyasi tavra karşı atılmış bir kültürel çığlıktı Gezi…
Onun sosyolojik önemini inkâr ederek siyaseten ezdiler. Onu anlamaya değil, (“Gezi-zekâlılar” diye) aşağılama cihetine gittiler. Gezi'de yer alan toplum kesimlerine yönelik, “Yüzde 50’yi zor tutuyorum” diyerek kutuplaştırma siyasetine kapı açtılar.
***
“17-25 Aralık” (2013), din diye diye mangalda kül bırakmazken nasıl dinbazca yolsuzluklara, kul hakkı yemelere meyyal/teşne olduklarının ifşası ve bir diğer “hegemonik çöküş” işareti idi. Üstünü örtüp onca yıl “iktidar kankalığı” yaptıkları ama artık kan düşmanı oldukları cemaati kriminalleştirme ve lanetlemeye vesile ettiler bu süreci…
Yollarını ayırdıkları cemaate de hiç güvenmeyen kendi kitleleri, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde onların arkasında durdu ama 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde “Durun artık yeter” diyerek bir başka işaret daha vermekten geri kalmadı. Bu çöküş işaretini de mutlak iktidar arzusunun körlüğüyle görmezden gelerek, yıllarca dillerinden düşmeyen “barış süreci"nden sonra ülkeyi yeniden çatışma ortamına sokup kazandıkları 1 Kasım 2015 tekrar-seçimi ile onu bastırmayı tercih ettiler.
“15 Temmuz” (2016) meş’um darbe girişimi bunlara “dabbe” idi; yani bir kıyamet alâmeti olarak yerden biten ve bünyeye sirayet eden bir yaratık ("dâbbetü'l-arz") ya da bir başka anlamıyla, “ağaç kurdu”…
Ve malûm, her ağacın kurdu da kendinden olurdu!..
Ama bunu da mutlak iktidar sarhoşluklarını uzatmak için, yaşanan felakette hiçbir dahli ve sorumluluğu olmayan muhalif toplum kesimlerini ezme yolunda (olağanüstü hal uygulamasıyla, KHK’larla) fırsata çevirdiler.
***
Geldik 2017, 2018’e… Referandum’da bir dolu şaibe eşliğinde kıl payı ve toplumun topluca onayını hiç aramaksızın, “Başkanlık atı”nı alıp Üsküdar’ı geçtiler!
Sonra parlamentoyu sıfırladılar; kuvvetler ayrılığını “giderdiler”; hukuku “guguk”, bağımsız yargıyı göbekten bağımlı kıldılar; basını-medyayı zavallı bir yandaşlığa tâbi hale getirdiler; üniversiteyi ezdiler, akademik özgürlüğü yok ettiler, düşünceyi tutsak aldılar.
Bu süreçte dünyada da Türkiye’de de hatta kendi bünyeleri AKP içinde de yalnızlaştılar.
Aslında ortada parlamento, hukuk, yargı, medya, akademi kalmadığı gibi AKP de kalmadı.
Bir “tek-adam-yalnızlığı”ndan başka bir şey kalmadı ortalıkta.
***
Hegemonik düşüş, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde artık ayan beyan, adeta “Yangın var”casına ortadayken, bu defa da yangına körükle gittiler ve seçimi yenilettirdiler.
Sonuçta şimdi 23 Haziran’da uğradıkları ağır hezimet sonrası yapacak hiçbir şeyleri kalmamış olarak paralize bir görüntü sergiliyorlar.
Yıllarca “kral çıplak” diyen herkesi kırdılar geçirdiler, esaret ve ezaya mahkûm ettiler. Şimdi kendi “kraldan çok kralcı”ları tarafından dahi terk edilme, hatta tel’in edilme noktasına geldiler.
Hiç kuşkunuz olmasın, ilk taşı atacak olanlar, 7-8 yıldır kendilerini en çok baş tacı etmiş olanlar olacaktır!..
***
Amerikan gücünün yükselişi ve düşüşü üç çeyrek asır aldı.
AKP’nin bir liberal İslam “serap”ı olmaktan çıkıp faşizan dinbazlık gerçeği olarak somutlaşmaktan ibaret hegemonik yükseliş ve düşüşünün ise 10 yılı bile bulmadığını söylemek yanlış olmaz.
Şimdi asıl mesele bu “düşüş”ün nasıl olacağı…
Gözlerini iyice karartıp kendileriyle birlikte bütün memleketi de aşağı çekerek mi düşecekler?..
Yoksa had bilir bir olgunlukla ve ülkenin tüm farklı kesimlerinin anlayış, feraset ve desteğiyle; aynen Ekrem İmamoğlu’nun o hem eğlenceli hem de çarpıcı seçim reklamında olduğu gibi, rakip sayıp nefret ettiğinin uzattığı yardım elini tutup bir yumuşak inişle ne kendilerine ne de başkalarına zarar vermeden mi düşecekler?
Bakalım, göreceğiz…
Zarâfetle mi düşecekler, yoksa zelâletle mi?..
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
27.01.2020
23.01.2020
9.01.2020
7.01.2020
5.01.2020
31.12.2019
26.12.2019
22.12.2019
12.12.2019