Ümit Akçay
Geçen haftaki yazıda 2025 yılının ikinci yarısındaki iktisadi ve siyasi gelişmeleri şekillendirebilecek bazı temel dinamiklere işaret etmiştim. Bu haftaki yazıda, odağı biraz daha genişleterek yapısal kriz tartışması bağlamında içinden geçmekte olduğumuz döneme dair bazı temel hususlara işaret etmek istiyorum: İktidar blokunun giriştiği ‘terörsüz Türkiye’ sürecini, yapısal kriz konjonktürü bağlamında ele alabiliriz.
Yapısal kriz
Yapısal kriz kavramı iktisadi ve siyasi kriz konjonktürlerinin üst üste gelmesi ve birbirini beslemesini tarif etmek için kullanılıyor. Kavramın iktisadi yönünü birikim/büyüme modeli krizi, siyasi yanını da devlet krizi oluşturuyor.
Yapısal kriz dönemlerinin temel özelliği kendisinden önceki dönemlerle sonrasında gelen dönemler arasında bazı temel iktisadi ve siyasi farklılıkların oluşmasıdır. Elbette bizatihi yapısal krizin kendisi, krizin nasıl çözüleceğini şekillendirmez. Kriz ancak yeni bir birikim/büyüme koalisyonu ve bu sınıfsal ittifaka uygun olarak şekillenen devlet mimarisi ve hukuki rejim ile aşılabilir.
Yapısal kriz kavramının kullanılmasını örneklemek gerekirse, 1970’lerin sonunda Avrupa’da refah devleti uygulamalarının sonlanması ilk akla gelen tarihsel süreçlerden biri olabilir. Türkiye’de ise 1978-1980 ya da 1998-2001 arası dönemler iktisadi krizlerle siyasi krizlerin iç içe geçtiği tarihsel uğraklar olarak görülebilir.
Birikim/büyüme modeli krizi
Birikim/büyüme modeli krizi, yapısal krizin iktisadi yönünü oluşturur. Birikim modeli kavramı kısmen Fransız Düzenleme Okulu’ndan, büyüme modeli kavramı daha yakın dönemli karşılaştırmalı siyasal iktisat literatüründen hareketle kullanıyorum. Birikim/büyüme modeli, bir ekonomide büyümenin kaynaklarını inceleyen, ülkenin uzun dönemli makroekonomik özelliklerini ele alan ve söz konusu ekonominin dünya ekonomisiyle bağlantılarını analiz etmemize olanak sağlayan bir kavramdır.
Birikim/büyüme modeli genellikle üretici güçlerin gelişkinliği ya da o ülkenin teknolojik, sanayi ve doğal kaynak donanımına dayalı olarak şekillenir. Büyüme modelleri, çeşitli büyüme stratejileri izlenerek değiştirilebilir. Bu anlamda büyüme stratejileri, iktidar bloku içinde çeşitli sermaye fraksiyonları, bürokrasi ve siyasi iktidar arasındaki uyumlanmayla oluşan büyüme koalisyonlarıdır.
Birikim/büyüme modeli krizi, basit anlamda ekonomik kriz yani resesyon anlamına gelmez. Ekonomik büyümenin uzun dönemli dinamiklerinin çeşitli yurt içi ya da uluslararası nedenlerle sürdürülemez hale gelmesiyle oluşur. Birikim/büyüme modeli krizi, büyümenin belirli bir patika içinde yeniden garantiye alınmasıyla aşılabilir ve bunun için yeni hukuksal ve siyasal düzenlemeler de gerekebilir.
Devlet krizi
Devlet krizi, iktidar blokunun siyasi ve bürokratik ayakları içindeki uyumsuzlukların sürdürülemez hale gelmesiyle tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle iktidar bloku arasındaki çatışma, devlet krizini tanımlar. Devlet krizi birikim/büyüme modeli krizinin giderek derinleşmesiyle bunun yönetilmesi için gereken siyasi biçimlerin değişmesi ihtiyacı ile şekillenebilir. Ya da iktidar bloku dışı toplum kesimlerinin ya da sınıfların aşağıdan gelen itirazları sonucunda oluşabilir.
Yukarıda verdiğim örnekler üzerinden düşünmeye devam edersek, 1978-1980 döneminde devlet krizi askeri darbe ve yeni anayasa ile çözülebilmiştir. Benzer şekilde 1998-2001 döneminde köklü siyasi ve kurumsal düzenlemeler, devlet krizinin aşılmasını sağlamıştır.
Somut konjonktür
Yukarıda açıkladığım kavramları içinden geçmekte olduğumuz dönemin temel özelliklerini anlayabilmek için kullanabilir miyiz? Bu çaba oldukça meşakkatli olabilir ancak bazı ipuçlarını şu şekilde sıralayabiliriz.
İlk olarak, birikim/büyüme modeli krizi açısından baktığımızda, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek koordinasyonunda uygulanan istikrar programının yapısal krize uzun dönemli ve istikrarlı bir yanıt üretmesi söz konusu değil. Daha önceki yazılarda çeşitli boyutlarıyla bu konuyu ele aldığım için burada açmıyorum, ancak şunu belirteyim: Bir an için Şimşek programının başarılı olduğunu düşünelim; bu durumda enflasyonun kontrol altına alınması için atılan adımlar, birikim modeli krizini daha da derinleştirdi.
İkincisi, devlet krizi açısından sürece baktığımızda, 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi kriziyle başlayan devlet krizinin çeşitli aşamalardan geçerek 2018 yılında siyasi rejim değişikliğini getirdiği (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş, CHS) ve iktidar blokunun 2018 sonrasındaki gündemin yeni rejimin konsolidasyonu olduğunu görebiliriz.
CHS’nin konsolidasyonu kırılgan bir zeminde yürüyor. Bir yandan birikim/büyüme modelindeki kriz ve o krize karşı kısa dönemli ve seçim endeksli verilen politika tepkileri siyasi iktidarın oy desteğini daraltıyor (ya da artırıyor). Diğer yandan da yeni bir büyüme koalisyonunun ve büyüme stratejisinin formüle edilememesi, yapısal kriz konjonktürünün devamını getiriyor.
‘Terörsüz Türkiye’
Bu analizi daha da somutlaştırırsak, iktidar bloku açısından bakıldığında, son dönemde geliştirilen ‘Terörsüz Türkiye’ açılımının bir yandan jeopolitik gereklilikler diğer yandan da yapısal krizin yarattığı siyasi destek erozyonunu tamir etmek için girişilen bir yol olduğu düşünülebilir.
Çeşitli aşamalardan geçen ve TBMM’deki ‘Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’ ile somut adımlar atmaya yönelen bu girişim, bir yanıyla yeni anayasa gündemine bağlanan mevcut rejim konsolidasyonu sürecinin bir parçası olarak görülebilir. CHP’nin üzerindeki baskıların arttığı bir dönemde bu girişimin eşzamanlı olarak başlaması da tipik olarak görülen bir muhalif cepheyi bölme adımı olarak değerlendirilebilir.
Ancak herhangi bir konjonktürde olduğu gibi şu anda içinden geçmekte olduğumuz yapısal kriz döneminde de sürecin sadece iktidar blokunun dizayn ettiği ve baştan sona belirlediği şekilde hayata geçeceğini düşünmek yanıltıcıdır. Tam da bu nedenle iktidar bloku dışı toplumsal sınıf ve kesimlerin bu süreci nasıl değerlendireceği kritik olacak. Önemli olan iktidar blokunun stratejilerini mutlaklaştırmadan, karşı toplumsal ve siyasi projelerin mevcut yapısal kriz konjonktüründen çıkış için formüle edilmesi ve bunun toplumsal olarak örgütlenmesidir.
Kısacası, iktidar bloku bir dönüşüm peşinde. Ancak sonuçları baştan sona tayin edecek güçte ve kapasitede değil. Dolayısıyla siyasi müdahalelerin çok daha önemli hale geleceği bir konjonktürden geçiyoruz.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.10.2025
25.10.2025
12.10.2025
5.10.2025
30.09.2025
21.09.2025
14.09.2025
9.09.2025
17.08.2025
10.08.2025