Ümit Akçay
Venezuela’nın hikayesi aslında epey tanıdık. 1980’li yıllarda, ithal ikameci sanayileşme modelinin krize girmesi ile birlikte ekonomik model değişikliği ve özellikle döviz kazandırıcı ihracata dayalı birikim modeline geçiş gündeme geldi. Ancak daha önceki adımlara rağmen bu dönüşümün uygulanması 1990’lı yıllarda gerçekleşti...
Venezuela krizi, Türkiye’deki iktidarın seçimler öncesinde kullanabileceği bir malzeme olması nedeniyle Türkiye’de de gündemin önemli başlıklarından biri haline geldi. Bu yazıda, Venezuela krizi üzerine iki görüşü tartışacağım. İlki şu: Venezuela krizi, 2008’de başlayan küresel krizin yarattığı konjonktürün içinde, küresel krizin üçüncü aşamasının bir parçası olarak görülmeli. İkincisi, Venezuela özelinde daha şiddetli bir şekilde yaşanan süreç, sadece o ülkeye özgü olan gelişmelerle, yani ‘kötü yönetim’ argümanı ile açıklamaz. Bu süreci 2000’lerdeki ‘post-neoliberalizm’ deneyinin krizi bağlamında ele almalıyız.
Bu iki konuyu detaylandırmadan önce Venezuela krizinin Türkiye’de, özellikle de ekonomi basınında ele alınışı ile ilgili gözüme çarpan bir noktaya değineceğim. Gökhan Şen’in Habertürk’teki ‘Venezuela’nın Yükselişi ve Düşüşü’ yazısı, benzeri yorumlarda olan bir özelliği barındırıyor, o nedenle kısaca da olsa değinmek istedim. Şen yazısında Venezuela’nın tarihsel gelişimini kısaca ele alıyor ama kritik bir dönemi atlayarak: 90’lı yıllardaki ekonomik yıkım ile sonuçlanan IMF programlarını. Bu ve benzeri yazılara ya da yorumlara, ‘Venezuela eskiden çok zengin bir ülke idi, Chavez geldi işleri bozdu’ şeklinde bir anlatı hakim. Halbuki, Venezuela ekonomisinin tahribatı 1990’lı yıllardaki IMF programları ile gerçekleşti. Bu bağlamda Chavizm, 1990’ların IMF programlarıyla şekillenen krizlere bir yanıt olarak doğdu.
VENEZUELA’NIN KAYIP 1990’LARI
Venezuela’nın hikayesi aslında epey tanıdık. 1980’li yıllarda, ithal ikameci sanayileşme modelinin krize girmesi ile birlikte ekonomik model değişikliği ve özellikle döviz kazandırıcı ihracata dayalı birikim modeline geçiş gündeme geldi. Ancak daha önceki adımlara rağmen bu dönüşümün uygulanması 1990’lı yıllarda gerçekleşti; Başkan Carlos Andres Perez (1988–1992) döneminde El Paquete (1989) adıyla ilk IMF programı; Rafael Caldera (1993–1998) döneminde ise Agenda Venezuela (1996) adlı ikinci IMF programı uygulandı. Bu programların sonuçları ekonomik ve sosyal yıkım şeklinde gerçekleşti.
1989 programı tipik öğeler içerir: Kamu harcamalarının kısılması, fiyat kontrollerinin kaldırılması, ticaretin serbestleştirilmesi ve dalgalı kur rejimine geçilmesi. Özellikle kamu harcamalarının kısılması başlığı içinde sağlıkta özelleştirme (adem-i merkezileştirme olarak adlandırılan) programı da vardı. Bu program sonucunda yoksulların sağlık hizmetine erişimi önemli ölçüde kısıtlandı.
1989 programı, hemen başında yaşanan sert devalüasyonla birlikte, amaçlananın tersi bir sonuç doğurdu. Yerli paranın daha fazla değersizleşmesini önlemek için artırılan faizler, bu sefer maliyet kanalı ile enflasyon yarattı. IMF programının sonucu tam bir yıkım idi. Reel ücretler sert bir şekilde düştü, gelir dağılımı adaleti daha da bozuldu, geniş kesimler için yaşam koşulları kötüleşti, yoksulluk arttı.
İlk IMF programının iflasla sonuçlanması ile yaşanan ekonomik kriz sonrasında siyasi istikrarsızlık sürdü, 1992’de (biri Chavez tarafından yapılan) iki darbe girişimi gerçekleşti. 1994’te iktidara gelen yeni hükümet sırasında yeni bir finansal kriz patlak verdi. Ülkenin en büyük bankalarından birinin batmasıyla sonuçlanan finansal kriz sonrasında sermaye kaçışları da hızlanınca merkez bankası sermaye hareketlerini kontrol etmeye yönelik önlemler aldı.
Kısacası, Venezuela için 1990’lar kayıp yıllar oldu. Venezuela’nın 1990’larını -tıpkı Türkiye’deki 1990’lar gibi- karakterize eden, IMF’nin yapısal reformlarını uygulayan ülkelerde siyaset sınıfının karşılaştığı ‘yapısal uyum çelişkisi’ idi. Siyaset sınıfı bir yandan ekonomik zorlamalar ve koşullu krediler nedeniyle yapısal uyum programlarını uygulamaya başladılar. Ancak, özellikle toplumsal muhalefetin güçlü olduğu ülkelerde ve dönemlerde siyaset sınıfı için yapısal uyum programlarını uygulayarak iktidarda kalmak giderek zorlaştı, yeniden seçilmek ise imkansızlaştı. Yapısal uyum çelişkisi, 1990’lardaki siyasi istikrarsızlığın temel dinamiği idi.
HUGO CHAVEZ DÖNEMİ (1999-2013)
1999 sonrası post-neoliberalizm deneyimi, ekonomik demokrasiyi ulaşılması gereken bir hedef olarak belirledi ve bu yönde adımlar atmaya başladı ancak, bağımlı ülke konumunu değiştirmeye yönelmedi. Aksine mevcut küresel işbölümü derinleştirildi. Chavez yönetiminde ekonomik büyüme iç talebe, o da ihracat gelirinin yeniden paylaşılmasına dayanıyordu.
Yani bu yaklaşım, üretim ilişkilerini değiştirmeden bölüşüm ilişkilerinin değiştirilebileceği yanılgısından mustarip idi. Bölüşüm alanında ise sosyal harcamalara yönelik mali harcamaların artırılması ve yerli paranın değerli tutulması iki temel politika idi. Ancak modelin işleyişi, -tıpkı Türkiye’deki neoliberal popülizm gibi- küresel ekonomik konjonktürün olumlu gitmesine dayanıyordu. 2013 sonrasında küresel krizin yeni aşaması başlayınca, Vanezuela’daki ‘post-neoliberalizm’ deneyi sarsılmaya başladı.
KÜRESEL KRİZİN YENİ AŞAMASI
Yakında üçüncü baskısı çıkacak olan Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş kitabımızda küresel finansal krizin gelişimi ile ilgili üçlü bir dönemlendirme yapmıştık. Buna göre 2007-9 arasında küresel krizin merkez üssü ABD idi. Finansal sistemin çöküşünü geniş çaplı kurtarma operasyonları izledi ve krize verilen tepki esas olarak para politikası kanalı içinde şekillendi. Faizlerin sıfıra düşürülmesi ve miktarsal genişleme programları iki kritik adım idi.
Krizin ikinci aşaması, Avrupa’da yaşandı. ABD ile Avrupa arasındaki güçlü finansal bağlar, 1990’lı yıllarda şekillenen yeni finansal mimari ile daha da kuvvetlenmişti. Bu bütünleşik yapı, kriz dönemlerinde, sistemin herhangi bir yerinde yaşanan sorunların, hızla diğer yerlere de aktarılması ile sonuçlandı. Avrupa’da krize verilen tepki kemer sıkma programı olarak şekillendi. Krizin en yoğun hissedildiği ülkeler, devalüasyon seçeneğinin yokluğunda içsel değersizleşme politikasına zorlandılar.
Küresel krizin üçüncü aşaması ise ‘yükselen piyasa ekonomileri’ olarak adlandırılan geç kapitalistleşmiş ülkeler idi. Özellikle 2013 sonrasında merkez ülkelerdeki (özellikle de ABD’deki) politika değişikliği nedeniyle borçlanma maliyetlerinin artması ve yerel paralardaki değersizleşme baskısı, bu ülkeler için ekonomik sorunların yoğunlaşmasına neden oldu. Bu süreçte Brezilya ya da Arjantin gibi ülkeler resesyonlarla karşılaşırken, Çin ekonomisi istikrarlı bir şekilde yavaşlamayı sürdürdü.
Kısacası, Venezuela’daki kriz, halen süren küresel kriz konjonktürü içinde, onun bir parçası olarak görülmeli.
POST-NEOLİBERALİZMİN KRİZİ
Küresel krizin üçüncü aşaması, Güney Amerika’da bölgeye özgü koşullarla şekillendi. Doğal kaynak ve tarımsal üretim açısından zengin olan Güney Amerika ülkelerinin geneli için küresel krizin üçüncü aşaması sadece Fed’in faiz artırması ile gündeme gelmedi. Belki de bundan daha önemli olan küresel emtia fiyatlarındaki hareket idi.

.
IMF veri tabanından yararlanarak hazırladığım yukarıdaki grafik, dünya genelindeki emtia fiyatlarının 1990’lı yılların başından 2017’nin altıncı ayına kadar olan gelişimi gösteriyor. Bu grafikte 1999-2008 ile 2010-2014 arasında iki dönem olarak görülen artışlar, Venezuela’daki ‘post-neoliberalizmin’ altın yılları, 2014 sonrası ise kriz yılları olarak görülebilir.
Şu anda ülke ekonomisi yönetilebilir bir birim olmaktan çıkmış gibi görünüyor. ABD ambargosu, durumu daha da derinleştirerek, bir rejim değiştirme senaryosunun sahnelenmesine zemin hazırlıyor. Bu krizde Maduro yönetiminin hataları elbette tartışılabilir, ancak süreci Güney Amerika’daki ‘post-neoliberalizm’ deneyinin krizi olarak görürsek, Arjantin’den başlayıp Brezilya’yı vuran yeni sağ dalganın Venezuela’ya da vardığını görmemiz gerekir.
Hakim üretim yapısı ve toplumsal sistem olan kapitalizmi hedef almadan, onun ‘neoliberal’ versiyonuna sınırlı bir şekilde karşı çıkmak, ‘post-neoliberalizmin’ yumuşak karnı idi. Yani mevcut krizin gerisindeki dinamik, neoliberalizmden uzaklaşmak değil, ondan yeterince uzaklaşmamış olmak idi.
VENEZUELA ÜZERİNE KURULAN SAFLAŞMA
Yazı biraz uzadı ama son olarak Venezuela üzerine kurulan güncel saflaşmaya kısaca değinmek istiyorum. Bu saflaşma, esasında ABD’nin Venezuela’daki muhalefet lideri Juan Guaido’yu yeni başkan olarak tanıyacağını ilan etmesi ile şekillendi. Muhtemelen bu olmasaydı, Mudaro iktidarını savunmanın pek bir anlamı olmayacaktı. Ancak bu saflaşmaya, kapitalizm karşıtı olmayan bir emperyalizm karşıtlığı pozisyonunun dahil olması, kafaların iyice karışmasına neden oldu.
Emperyalizm karşıtlığı, elbette ABD müdahalesine karşı olmayı içerir, ancak kesinlikle bununla sınırlı değildir. Hatta, anti-emperyalizm duruşunu soldan arındırırsanız, geriye sermayenin ‘ulusal kalkınma’ programı ve milliyetçilik kalır. Zira, bir süredir dünya sisteminde ‘alt-emperyalist’ olarak kategorize edebileceğimiz ‘yükselen piyasa ekonomilerinin’ emperyalizm karşıtlığının sol değerler ya da dünya görüşü ile bir ilgisi yok. Türkiye’deki, Çin’deki ya da Rusya’daki iktidarların hedefi, ABD hegemonyasının gerilemesi ile tanımlanan değişen dünya sisteminde kendi alanlarını mümkün olduğunca genişletmekten ibaret.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.03.2025
27.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025
31.01.2025
23.01.2025
16.01.2025
9.01.2025
2.01.2025