Ümit Fırat
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cigaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hain, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası.*
Benim çocukluğumda bize, 3 tarafı denizlerle kaplı Türkiye’nin 4 tarafının da düşmanlarla kaplı olduğu ve bütün hayatımızı korku içerisinde yaşayacağımız bir kadere boyun eğmemiz gerektiği öğretilirdi. Bizden öncekilere ve sonrakilere de hep aynı şeyler öğretildi. Seneler sonra bir gün, dönemin TC Dışişleri Bakanı’nın aklına iyi bir fikir geldi ve Türkiye’nin “Değerli Yalnızlığı’nı” sona erdirmek için “Komşularla sıfır sorun” politikasının hedeflendiği açıklandı. Ancak bırakın sıfır sorunu, Kürdistan Bölgesi Yönetimi dışındaki bütün komşularla, iyice karmaşıklaşan bir sürece girildi.
Kürdistan referandumuyla başlayan süreçte ise, büyük ‘demokrat’ Erdoğan, 19 Ekim günü TRT World Haber Koordinatörü Fatih Er'in sorularından birine:
"Emperyalizmin acımasız vukuatları karşısında demokratlar olarak ne yapacağız? … Bakın böyle giderse, bu gidiş kötü bir yere gidiş. Nedir bu? Bundan sonra bu anlayışla demokrasi sorgulanmaya başlanacaktır. Çünkü demokrasi şu anda insanoğlunun düşüncelerinin karşılığını vermiyor, yani buna demokrasinin iflası da diyebiliriz” diyerek çaresizliğini dile getirerek, bir anlamda ‘Değerli Yalnızlık’ dönemine geri dönüldüğü itirafında bulundu. Her nasılsa kendisinin de bir “demokrat” olduğunu söylerken, demokrasinin iflas ettiğini ifade etmesinin, kendi davranış ve üslubuna hayli yakışmış olduğunu da belirtmek isterim.”.
Referandum tartışmaları özellikle son 2 aydır Türkiye gündeminden hiç düşmemişti. Başta Reisicumhur ve AKP Umumi Reisi Tayyip Erdoğan ile kendisinin gayrı resmi koalisyon ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve siyasi hempaları, gün geçmedi ki, Kürdistan yöneticilerine aşağılama, had bildirme, tehdit ve hakarette bulunmasınlar. Hani boş bıraksalar, bir gece ansızın gidip kolayca işgal edebilecekleri basit bir toprak parçası intibaı yaratıldı.
Özal’ın son döneminde, kısa bir süre için kısmen insan yerine konularak sığınmacı statüsünde kamplarda yaşamalarına izin verilen Kürdistan Bölgesi Kürtleri, Saddam’ın devrilmesi ve artık benzeri bir diktatörün gelmeyeceği umuduyla, ancak 2009’dan sonra biraz daha insan muamelesi gördüler ve 2010 yılında Erbil’de bir konsolosluk açılarak Kürdistan Yönetimi ile Ankara arasında diplomatik resmi ilişkiler kuruldu. Başkan Barzani AKP Kongresine davet edilip konuşma bile yaptı. Diyarbekir’de Türkiye Başbakanı ile buluşarak halka hitap etti ve son ziyaretinde de Havaalanında Kürdistan Bayrağı ile karşılandı. Karşılıklı uzun vadeli ticari ilişkiler ve ortaklıklar geliştirildiği gibi geçen yıl Bağdat Hükümetiyle girişilen sert tartışmalara rağmen Başika cephesinde DAİŞ’e karşı açıkça askeri iş birliği bile yapıldı.
Peki, ne oldu da bu günlere gelindi? Bağdat’ta Saddam benzeri bir diktatörlüğün yeniden tesisiyle birlikte Kürtlerin kendileri için bir statü tespit etmek üzere düzenledikleri referandum karşısında, “Irak’ın toprak bütünlüğü” nün korunmasını ileri süren Türkiye Hükümeti, 6-7 seneliğine ara verdiği geleneksel anti-Kürt politikasına yeniden rücu etti. Kürtlere karşı takınılan bu günkü tutum elbette ki yeni bir davranış değil.
Baas faşizmini yaşamış, son yıllarda Kürtlerle birlikte güvenlik içerisinde yaşamlarını sürdüren Türkmenler arasında, Kerkük’ün demokratik Kürdistan yönetimine katılması halinde, esaret altına alınacaklarmış gibi bir algı da yaratıldı. Türkmenlerin gündemde olmadığı bir dönemde, “Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır” sloganı atılırdı ve bu sefer de “Kerkük Türk’tür, Türk Kalacaktır” sloganı eşliğinde gösteriler yapıldı ve hamaset nutukları atıldı. Bunun en önemli kışkırtıcısı da derin devletin bir zamanlar Kıbrıs’ta kurduğu Türk Mukavemet Teşkilatı’nın ikizi sayılabilecek ve Özel Harbin Irak seksiyonu olarak faaliyet gösteren Irak Türkmen Cephesi (ITC) oldu.
Türkiye’nin görünürdeki bazı yaptırım ve tehditleri sürerken, DAİŞ’in Şii versiyonu olarak İran tarafından kurulup, maaşları ve silahları Bağdat hükümeti tarafından tahsis edilen vahşi bir zebaniler sürüsü olan Haşdi Şabi’ler, ihanetçilerle anlaşıp Kerkük’e saldırdılar ve şehrin kontrolünü sağlamaya çalışıyorlar. İhanetçiler, mensup oldukları aile çıkarlarını öne çıkararak ülkelerini düşmana peşkeş çekerken, elbette bir gün bunun hesabını verecekler. Dileriz ki, yargılanmaları adil ve evrensel hukuk normlarına uygun olsun. Tabii mevcut fiili durum Kürtler açısından moral bozucu bir gelişmedir; ancak Kürtler için tarihin sonu da değildir.
Kürtler son yüzyıllık tarihlerinde, ilk defa ihanete uğrayıp hayal kırıklığı ile karşılaşmadılar. 6 Mart 1975’de Şah Rıza Pehlevi ile Saddam Hüseyin’in imzaladığı Cezayir Antlaşması ile Kürtler yine bir ihanete uğramış ve geçici bir karanlığa bürünmüştü. Mustafa Barzani topraklarını terk etmek zorunda kalmış ve sürgünde yaşarken tedavi amacıyla gittiği Washington’da 1 Mart 1979’da ölünceye kadar da ülkesine hasret kalmıştı.
1988 yılında Halepçe katliamı, Enfal operasyonları ve kimyasal silahlarla alenen bir jenositle karşı karşıya kalan yüzbinlerce Kürt, topraklarından göç etti. Ne var ki, birkaç yıl sonra yeniden yurtlarına dönüp bağımsızlık mücadelesine devam ettiler. Bu kez geçmişteki ihanetlerden daha çaresiz bir pozisyonda değiller. Nitekim Amerikan CNN televizyonuna konuşan (KYB) Genel Sekreter Yardımcısı Xosret Resul gayet açık ve net olarak ifade etmiş.
“Biz, bu toprakların kadim yerli sakinleriyiz. Antik dönemden beri bu topraklarda farklı etnik ve dini kesimlerle birlikte yaşıyoruz. Kendi ayrı kültürümüz, dilimiz ve hatta İslam öncesi dini geleneklerimiz var. 35 milyonluk bir nüfusa sahip, gezegendeki en büyük vatansız halkız… Düşüşten sonra tekrar ayağa kalkıp ilerlemek halkımız için zor değildir… Kerkük'te yaşananlar Kürdistan'a giden yolun sonu anlamına gelmiyor. Düşüşten sonra tekrar ayağa kalkıp ilerlemek halkımız için zor değildir."
*Ahmed Arif, Hasretinden Prangalar eskittim, Her ne kadar 60 sene evvel yazılmış bir aşk şiiri olsa da adeta Kürdistan’ın 100 senelik dramının da mükemmel bir ifadesi olan ‘Ay Karanlık’isimli şiirinden.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2019
26.12.2018
18.12.2018
15.12.2018
29.11.2018
20.11.2018
14.11.2018
6.01.2018
30.10.2018
23.10.2018