Ümit Fırat

Kerkük: Ne ilk ihanet, ne de tarihin sonu
26.10.2017
1413

 Dört yanım puşt zulası,

Dost yüzlü,

Dost gülücüklü

Cigaramdan yanar.

Alnım öperler,

Suskun, hain, çıyansı.

Dört yanım puşt zulası.*

 

Benim çocukluğumda bize, 3 tarafı denizlerle kaplı Türkiye’nin 4 tarafının da düşmanlarla kaplı olduğu ve bütün hayatımızı korku içerisinde yaşayacağımız bir kadere boyun eğmemiz gerektiği öğretilirdi. Bizden öncekilere ve sonrakilere de hep aynı şeyler öğretildi. Seneler sonra bir gün, dönemin TC Dışişleri Bakanı’nın aklına iyi bir fikir geldi ve Türkiye’nin “Değerli Yalnızlığı’nı” sona erdirmek için “Komşularla sıfır sorun”  politikasının hedeflendiği açıklandı. Ancak bırakın sıfır sorunu, Kürdistan Bölgesi Yönetimi dışındaki bütün komşularla, iyice karmaşıklaşan bir sürece girildi.

Kürdistan referandumuyla başlayan süreçte ise, büyük ‘demokrat’ Erdoğan, 19 Ekim günü TRT World Haber Koordinatörü Fatih Er'in sorularından birine: 

"Emperyalizmin acımasız vukuatları karşısında demokratlar olarak ne yapacağız? … Bakın böyle giderse, bu gidiş kötü bir yere gidiş. Nedir bu? Bundan sonra bu anlayışla demokrasi sorgulanmaya başlanacaktır. Çünkü demokrasi şu anda insanoğlunun düşüncelerinin karşılığını vermiyor, yani buna demokrasinin iflası da diyebiliriz” diyerek çaresizliğini dile getirerek, bir anlamda ‘Değerli Yalnızlık’ dönemine geri dönüldüğü itirafında bulundu. Her nasılsa kendisinin de bir “demokrat” olduğunu söylerken, demokrasinin iflas ettiğini ifade etmesinin, kendi davranış ve üslubuna hayli yakışmış olduğunu da belirtmek isterim.”.

Referandum tartışmaları özellikle son 2 aydır Türkiye gündeminden hiç düşmemişti. Başta Reisicumhur ve AKP Umumi Reisi Tayyip Erdoğan ile kendisinin gayrı resmi koalisyon ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve siyasi hempaları, gün geçmedi ki, Kürdistan yöneticilerine aşağılama, had bildirme, tehdit ve hakarette bulunmasınlar. Hani boş bıraksalar, bir gece ansızın gidip kolayca işgal edebilecekleri basit bir toprak parçası intibaı yaratıldı.

Özal’ın son döneminde, kısa bir süre için kısmen insan yerine konularak sığınmacı statüsünde kamplarda yaşamalarına izin verilen Kürdistan Bölgesi Kürtleri, Saddam’ın devrilmesi ve artık benzeri bir diktatörün gelmeyeceği umuduyla, ancak 2009’dan sonra biraz daha insan muamelesi gördüler ve 2010 yılında Erbil’de bir konsolosluk açılarak Kürdistan Yönetimi ile Ankara arasında diplomatik resmi ilişkiler kuruldu. Başkan Barzani AKP Kongresine davet edilip konuşma bile yaptı. Diyarbekir’de Türkiye Başbakanı ile buluşarak halka hitap etti ve son ziyaretinde de Havaalanında Kürdistan Bayrağı ile karşılandı. Karşılıklı uzun vadeli ticari ilişkiler ve ortaklıklar geliştirildiği gibi geçen yıl Bağdat Hükümetiyle girişilen sert tartışmalara rağmen Başika cephesinde DAİŞ’e karşı açıkça askeri iş birliği bile yapıldı.

Peki, ne oldu da bu günlere gelindi? Bağdat’ta Saddam benzeri bir diktatörlüğün yeniden tesisiyle birlikte Kürtlerin kendileri için bir statü tespit etmek üzere düzenledikleri referandum karşısında, “Irak’ın toprak bütünlüğü” nün korunmasını ileri süren Türkiye Hükümeti, 6-7 seneliğine ara verdiği geleneksel anti-Kürt politikasına yeniden rücu etti. Kürtlere karşı takınılan bu günkü tutum elbette ki yeni bir davranış değil.

Baas faşizmini yaşamış, son yıllarda Kürtlerle birlikte güvenlik içerisinde yaşamlarını sürdüren Türkmenler arasında, Kerkük’ün demokratik Kürdistan yönetimine katılması halinde, esaret altına alınacaklarmış gibi bir algı da yaratıldı. Türkmenlerin gündemde olmadığı bir dönemde, “Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır” sloganı atılırdı ve bu sefer de “Kerkük Türk’tür, Türk Kalacaktır” sloganı eşliğinde gösteriler yapıldı ve hamaset nutukları atıldı. Bunun en önemli kışkırtıcısı da derin devletin bir zamanlar Kıbrıs’ta kurduğu Türk Mukavemet Teşkilatı’nın ikizi sayılabilecek ve Özel Harbin Irak seksiyonu olarak faaliyet gösteren Irak Türkmen Cephesi (ITC) oldu.

Türkiye’nin görünürdeki bazı yaptırım ve tehditleri sürerken, DAİŞ’in Şii versiyonu olarak İran tarafından kurulup, maaşları ve silahları Bağdat hükümeti tarafından tahsis edilen vahşi bir zebaniler sürüsü olan Haşdi Şabi’ler, ihanetçilerle anlaşıp Kerkük’e saldırdılar ve şehrin kontrolünü sağlamaya çalışıyorlar. İhanetçiler, mensup oldukları aile çıkarlarını öne çıkararak ülkelerini düşmana peşkeş çekerken, elbette bir gün bunun hesabını verecekler. Dileriz ki, yargılanmaları adil ve evrensel hukuk normlarına uygun olsun. Tabii mevcut fiili durum Kürtler açısından moral bozucu bir gelişmedir; ancak Kürtler için tarihin sonu da değildir.

Kürtler son yüzyıllık tarihlerinde, ilk defa ihanete uğrayıp hayal kırıklığı ile karşılaşmadılar. 6 Mart 1975’de Şah Rıza Pehlevi ile Saddam Hüseyin’in imzaladığı Cezayir Antlaşması ile Kürtler yine bir ihanete uğramış ve geçici bir karanlığa bürünmüştü. Mustafa Barzani topraklarını terk etmek zorunda kalmış ve sürgünde yaşarken tedavi amacıyla gittiği Washington’da 1 Mart 1979’da ölünceye kadar da ülkesine hasret kalmıştı.

1988 yılında Halepçe katliamı, Enfal operasyonları ve kimyasal silahlarla alenen bir jenositle karşı karşıya kalan yüzbinlerce Kürt, topraklarından göç etti.  Ne var ki, birkaç yıl sonra yeniden yurtlarına dönüp bağımsızlık mücadelesine devam ettiler. Bu kez geçmişteki ihanetlerden daha çaresiz bir pozisyonda değiller. Nitekim Amerikan CNN televizyonuna konuşan (KYB) Genel Sekreter Yardımcısı Xosret Resul gayet açık ve net olarak ifade etmiş.

“Biz, bu toprakların kadim yerli sakinleriyiz. Antik dönemden beri bu topraklarda farklı etnik ve dini kesimlerle birlikte yaşıyoruz. Kendi ayrı kültürümüz, dilimiz ve hatta İslam öncesi dini geleneklerimiz var. 35 milyonluk bir nüfusa sahip, gezegendeki en büyük vatansız halkız… Düşüşten sonra tekrar ayağa kalkıp ilerlemek halkımız için zor değildir…  Kerkük'te yaşananlar Kürdistan'a giden yolun sonu anlamına gelmiyor. Düşüşten sonra tekrar ayağa kalkıp ilerlemek halkımız için zor değildir."

*Ahmed Arif, Hasretinden Prangalar eskittim, Her ne kadar 60 sene evvel yazılmış bir aşk şiiri olsa da adeta Kürdistan’ın 100 senelik dramının da mükemmel bir ifadesi olan ‘Ay Karanlık’isimli şiirinden.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar