Ümit KARDAŞ
Türkiye’de yaşayan toplulukların, tekçi bir ideolojiye ve otokratik bir yönetim anlayışına sahip olan devletin inkâr, asimilasyon, linç, tenkil, tehcir ve imha politikalarıyla toplum olması mümkün değildi. Bu nedenle Türkiye coğrafyasında yaşayan laiklerin, Alevilerin, dindarların, solcuların, Kemalistlerin, gayrimüslimlerin, Kürtlerin toplumsal ve siyasi alanda çeşitli büyüklükte ve güçte cemaat tipi örgütlenmeleri oldu.
Devlet çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü, hukukun üstünlüğüne dayalı bir demokrasiyi değil, Türk-İslam sentezine dayalı bir siyasi ve toplumsal tekçiliği benimsediğinden toplulukların uzlaşma-işbirliğine dayalı toplumsal bir sözleşme çerçevesinde toplum olmalarına izin vermedi.
Ötekileştirici ve ayrımcı politikalarla toplulukları birbirine düşürerek ideolojik varlığını sürdürürken şiddet kullanma tekelini hukuk dışı yöntemlerle kullandı. Hukuk zeminini ortadan kaldırdığından terör örgütlenmelerine gerekçe yarattı. Bu örgütlerin şiddet eylemlerini otokrasinin güçlenmesi için kullandı.
Tek partili rejimden iki partili rejime geçildikten sonra da söz konusu militarist politika sivil politikacılar eliyle yürütülmeye çalışıldı. Toplumsal talepler çoğaldığında da askeri darbeler geleneğiyle rejim kendini her defasında aynı yöntemleri kullanarak üretebildi.
Siyasi partilerin tümü deniz içinde kalarak yaşayabilen balıklar misali Türk-İslam sentezi denizinde yaşayabilmekteler. Kürtler söz konusu başat kimlik dayatması karşısında ister istemez kendi kimliklerine sarıldılar. HDP’nin demokrasiyi hedefleyen bir Türkiye partisi olamama sıkıntısı başat kimliğin demokrasi gibi bir hedefinin bulunmamasıyla yakından ilgili.
AKP, kuruluşundaki programıyla tüm mağdur kesimlerle empati yaparak onlara umut verdi ve söz konusu devlet ideolojisini AB çıtasıyla aşmaya yönelik hamleler yaptı. Ancak 2011'den bugüne kadar gelen süreçte AKP iktidarı Türk-İslam sentezi ideolojisinin kadim güçleriyle işbirliğine giderek demokrasi ve hukukun üstünlüğü hedefinden geri dönülemeyecek şekilde vazgeçmiş durumda.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifası sürecinde yaşananlar, söz konusu ideolojiyi yürüten gücün yeni liderini sahaya sürmeye hazırlandığını göstermekte. Bu hamleyi destekleyecek toplumsal tabanının zorlanmadan oluştuğu medyadaki paylaşımlardan ve sokaktaki hareketlilikten anlaşılmakta..
Siyasi partiler, yürütme, yasama, bürokratik kurumlar, üniversiteler, medya, yargı, sendikalar, meslek örgütleri söz konusu devlet ideolojisinin aygıtları durumunda. Bu tablo, Kürtlerin bir bölümü, az sayıda kalmış Gayrimüslim ve bir kısım demokrat birey dışında nüfusun büyük bir çoğunluğunun söz konusu ötekileştirici ve ayrımcı ideolojik kültürün etkisinde olduğunu ve linçe teşne bulunduğunu göstermekte.
Cumhuriyet söz konusu ideolojiye çoğunluk oluşturabilecek bir taban yaratma başarısını gösterebilmiştir. Söz konusu taban ve siyasi temsilcileri için ortak değer insan hakları, çoğulcu demokrasi, adalet, özgürlük, eşitlik değil Müslümanlık sosuna bulanmış Türklüktür.
Bu nedenle Cumhur İttifakı kendi meşreplerine göre hem Mustafa Kemal’e hem II.Abdülhamit’e hem Necip Fazıl Kısakürek’e hem Ziya Gökalp’e göndermede bulunabilmekteler.
Bu nedenle gazetecisi, yazarı, bilim insanı, hukukçusu yaptıkları iş üzerinden yazıları ve düşünceleri nedeniyle cezalandırılmakta, adi suç işleyenlerin yararlandırıldığı bir infaz indiriminden ayrımcılık yapılarak istisna tutulabilmekte. Oysa Samuel Smiles’in dediği gibi “Bir insanı üstün kılan, onu kendi arzu ve ihtiraslarından kurtaran, sadece vicdanıdır."
Bu nedenle bu ülkede barış değil savaş, yaşatmak değil öldürmek, insan değil, toprak önemli olmakta. İnsan olmanın anlamı, doğanın önemi, sanatın estetik gücü, yazarın, şairin değeri bilinmemekte. Hakikat, etik, estetik, adalet, fanilik gibi yüksek insani değerler ayaklar altına alınabilmekte.
Fars şâir ve İslam âlimi Şeyh Sadi-i Şirazi, insanı kendisine yabancılaştıran, hırsları ve tatminsizlikleriyle içine girdiği yanılsamaların onu ne hale getirdiğini şu anlamlı cümleyle anlatmakta : "Kişi, bu alçak dünyaya tenezzül etti mi, bala kapılmış sineğe döner."
Peygamber, Yemenli hadis nakledicisi sahabe Ebu Hureyre’den İmam Buhari’nin derlediği hadisinde bu yanılsamayı metaforla anlatmakta: "Siz, baş olmak isteyeceksiniz, hem de büyük bir istekle. Ancak bu, sizin için kıyamette bir pişmanlık olacaktır. O yüksek makam ne güzel sütannedir! Ondan ayrılmak da memeden ayrılmaktan zordur.”
İktidar, para ve şöhreti hedefleyen hırslar bir zehir gibi insanın ruhuna yayılır ve ruh yitirilir. İncil bu durumu özlü bir cümleyle anlatır:
“Şayet bir insan tüm dünyayı elde eder ve ruhunu kaybederse bunun karı ne olacaktır.”
Şirazi, Gülistan adlı eserindeki bir mesnevisinde de fanilik değerinin vurgusunu yapar:
“Dünya mülküne güvenip bel bağlama. Çünkü bu dünyada senin gibi birçokları yaşamış ve sonunda ölüp gitmiştir. Değil mi ki, en sonunda ölüm vardır ve bu can göç yolunu tutacaktır. O halde ister taht üzerinde can vermişsin ister toprak üzerinde, ne fark eder.”
Albert Camus’un Caligula’da işaret ettiği gibi hırslarının, egosunun ve narsistik eğilimlerinin girdabına kapılan açgözlü insan acı çekmeye ve çektirmeye mahkûmdur. Mısırlı firavunlar, Romalı Sezarlar, Hitler, Stalin, Trujillo gibi isimleri hepsi ortak özellikler sergiler. Bu insanlar mutlak güce ulaşmışlardır; ağızlarından çıkan söz, hayat ve ölüm de dahil olmak üzere mutlaktır ve istediklerini yapma konusunda kapasitelerinin, şehvetlerinin ve güçlerinin sınırı yoktur... Sayısız insan öldürürler, "gökteki ay'ı", "imkânsızı" isterler.
İnsan, sonsuz iyilik-kötülük mücadelesinin hüküm sürdüğü bir hayat macerasında varlıkla yokluk arasında sıkışmış durumda. Başarı, statü, mevki, para kazanma hırsına adanmış, yalanı, yolsuzluğu, iftirayı, ihaneti, haksızlığı yöntem olarak benimsemiş bir hayat başkalarının haksızlığa uğramasına ve mutsuz olmasına dayandığından hayatı bu şekilde yaşamış insana kâbuslar yaşatır.
Hakları yenenlerin, mutsuz olanların, mağdurların, masumların ve mahzunların gölgesi yanı başınızda dolaşırken, gözetlenme ve suçüstü yakalanma korkusu karabasana dönüşür.
Nilgün Tutal Cheviron, yönetmen Micheal Haneke filmlerindeki şiddetin esas sorumlularının erkek karakterler olduğunu, kadınların da masumane olmayan bir şekilde onların suç ortağı haline geldiğini anlatırken Haneke’nin neyi talep ettiğini şöyle vurgulamakta:
“Toplumsalın riyakârlığını ve sahtekârlığını önümüze koyup; toplumsal bedene duhul etmiş bozulmayı düşünmemizi talep eder. Çağımız toplumları; kötülüğün kabul edilmesi imkânsız biçimlerini ortaya çıkarmak, bozulmaya karşı çözümler üretmek yerine; kötülüğün büyümesinin önünü açmakta, kötülüğe karşı lakaytlığı normalleştirmekte ve en önemlisi toplumsal sistemi içten içe kemiren çürümüşlüğe karşı hiçbir önlem almadan muhafazakârlık övgüsü yapmaktadır.”
Etik, ,estetik ve hukuk dışlandığında toplum hastalanır, dayanışma kaybolur. Davranışları biçimlendiren ve idealleri inşa eden değerler sistemiyle bireyler arasındaki ilişkiler altüst olur.
Ülkede haksız, hukuksuz ve adaletsiz bir yönetim sonucunda kötülük çoğalırken, umursamazlık ortaya çıkıyor. Anomi kendisini rant ekonomisinin başat haline geldiği, hukuk güvenliğinin bulunmaması nedeniyle yaşanan sermaye eksikliğinin istihdamı olumsuz yönde etkilediği, beyin göçünün hızlandığı, şiddet ve linç olaylarının arttığı, adaletin ülke dışında arandığı bir tabloda kendini göstermekte.
Rejimin ideolojisi ve dayattığı “kod”lar içinde hapsedilmiş beden üzerinde karar verici olan iktidar için insan düzenin yeniden üretilmesinde bir malzeme durumuna gelmiştir. İktidar bunu içi boşaltılmış şehitlik kavramı ve vaat ettiği şehitlik statüsü üzerinden meşrulaştırmakta.
Gelinen noktada cumhuriyet eşit yurttaşı var edememiş, demokrasi eksikliği bireyi ortaya çıkaramamış, siyasileştirilmiş kurmaca bir hukuk düzeni yargıyı adaletten koparmıştır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025
14.03.2025
8.03.2025
27.02.2025
20.02.2025
12.02.2025