Vahap COŞKUN
AK Parti, 2002 yılında yapılan seçimlerde iktidarı kazandı. Abdullah Gül’ün başkanlığında kurulan 58. Hükümetin programında en çok dikkat çeken husus, insan hak ve özgürlüklerine yapılan vurguydu. “İnsanlarımızın barış ve refah içinde özgürce yaşadığı, çağdaş dünya ile bütünleşmiş, farklılıkların çatışma unsur olarak değil zenginlik kaynağı olarak görüldüğü itibarlı, demokratik ve dinamik bir Türkiye vizyonunu hayata geçirmeyi”hedefleyen program, bir “haklar manifestosu” gibiydi.
Programa göre bütün insanlar doğuştan, devredilemez ve vazgeçilemez temel hak ve özgürlüklere sahipti. İnsanlığın ortak değeri olan bu hak ve özgürlükler, devlet idaresi altında onurlu bir yaşam sürebilmenin olmazsa olmazlarıydı. Hükümet bütün sivil ve siyasi özgülükleri güvenceye almak ve insanlara korkudan uzak bir ortam sağlamak için bütün politikalarının merkezine “insan”ı yerleştirecek ve insanlığın birikimi olarak gördüğü uluslararası demokratik standartlara dayanacaktı. Bu bağlamda, deniyordu, hükümet:
* Temel hak ve özgürlükleri, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde, özellikle Kopenhag Kriterlerinde belirtilen seviyeye yükseltmek için Anayasa ve yasalarda gerekli tüm değişikliği yapacaktır.
* Temel hak ve özgürlüklerin, sadece anayasal ve yasal güvenceye alınması ile yetinmeyip, fiilen uygulanması ve siyasal kültürümüzün yerleşik bir boyutu olarak güçlenmesi yönünde çaba sarf edecektir.
* Temel hak ve özgürlükler konusunda, toplumun değişik kesimlerinin sorunlarına ve taleplerine karşı duyarlı olacak, bu alanda çifte standartlara, kısır çekişmelere ve siyasi istismarlara izin vermeyecektir.
* İşkence başta olmak üzere, demokratik hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan tüm insan hakları ihlallerinin üzerine kararlılıkla gidecektir.
* Mülkiyet hakkını, düşünce, ifade, inanç, teşebbüs ve örgütlenme özgürlüğünü sınırlayan hükümleri, evrensel hukuk ve özgürlük anlayışı içinde dikkate alınarak yeniden düzenleyecektir.”
“İşkenceye sıfır tolerans”
2007, hareketli bir yıldı. Sezer’in görev süresi bitiyordu, yeni bir cumhurbaşkanı seçilecekti. Hem sokaklarda hem parlamentoda tansiyon yüksekti. Önce, AKP’nin laikliği zayıflattığı gerekçesiyle Cumhuriyet Mitingleri yapıldı. Sonra Genelkurmay Başkanlığı 27 Nisan’da hükümete bir muhtıra verdi. Nihayetinde Anayasa Mahkemesi, AKP’nin çoğunlukta olduğu Meclis’in cumhurbaşkanı seçmesini engellemek için “367” diye bir hukuki garabet ortaya çıkardı. Hükümet buna restle karşılık verdi, seçimleri erkene aldı ve sandıktan yine tek başına iktidarla çıktı.
Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı 60. Hükümet programı yine insan hakları hassasiyetiyle dokunmuştu. Devletin nihai amacının bütün hak ve özgürlükleri teminat altına almak ve insanların güven içinde yaşamlarını sağlamak olarak işaretleyen program, işkenceye karşı da çok net bir tavır alıyordu:
“’Sıfır tolerans’ anlayışıyla işkence, kayıp, gözaltında ölüm, faili meçhul cinayet gibi demokratik hukuk devletinde kabul edilemez insan hakları ihlallerinin üzerine, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da büyük bir kararlılıkla gidilecektir.”
“Demokrasi açığı”
2010’da 12 Eylül Anayasasında kapsamlı bir değişikliğe gidildi. Hükümetin önayak olduğu değişiklik farklı toplum kesimlerinin desteğini aldı ve halk oylamasında yüzde 58 ile kabul edildi. Akabinde 2011’de yapılan seçimlerin muzafferi yine AKP oldu.
Erdoğan başkanlığındaki 61. Hükümetin programı, AKP’nin temel önceliğinin, geçmişte insanımıza ve ülkemize ağır bedeller ödeten “demokrasi açığını” kapatmak ve demokrasimizi ayıplarından arındırmak olduğunu ifade ediyordu. Bunun için birçok reform cesaretle hayata geçirilmiş, ülke yasaklardan ve olağanüstü hallerden uzaklaştırılmış, vesayetçi anlayışların sultasına karşı milli irade güçlendirilmişti.
Hükümet “çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasi anlayışıyla bireylerin ve toplumdaki farklı kesimlerin bütün yönleriyle kendilerini özgürce ifade ettiği zeminlerin inşa edilmesini”amaçladığını belirtiyordu. Hiç kimseye yaşam tarzı dayatmadığını, tüm inançlara ve yaşam tarzlarına saygıyı ilke kabul ettiklerinin altını çiziyordu.
Peki, AKP’nin üçüncü dönemdeki hedefi ne olacaktı? Program bunun da cevabını veriyordu. Buna göre, üçüncü dönemdeki temel hedef “demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleştirilmesi, eksik demokrasiden ileri demokrasiye geçişin tam olarak sağlanması” olacaktı.
“Demokrasi sıralamasında sınıf atlamak”
2014’te Erdoğan cumhurbaşkanı seçildi. Partinin başına Ahmet Davutoğlu geldi. Davutoğlu’nun 62. Hükümetinin programında da insan hakları ve demokrasi kavramlarına büyük bir önem verilmişti. Programın 32 sayfası “İleri Demokrasi” başlığı altında insan hak ve özgürlüklerine dair yapılanlara ve yapılacaklara ayrılmıştı.
Program “zamana, mekâna, kültüre veya inanca bağlı olarak hak ve özgürlüklerde ayrımcılık yapılamayacağı gerçeğine” inanıyordu. Hukuk devletini “vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini kullanırken devlet merkezli herhangi bir engellemeye takılmamalarını öngören” bir anlayışa oturtuyordu. Bu anlayışın “vatandaşın hak ve özgürlüklerini devlete ve diğer güç merkezlerine karşı korumayı gerektirdiğini” belirtiyordu.
Devleti, farklı kimlikler arasında bir hakem olarak kodluyordu. “Etnik, dini ve mezhepsel aidiyetlerden önce tarihdaşlık ve vatandaşlık anlayışını” benimsiyordu. “Devletin bütün kimliklerle hakkaniyet ölçüsünde, eşitlik temelinde ve demokratik bir ilişki geliştirmesi”hükümetin “toplumsal zenginliğimizin unsuru olan etnik, dini ve mezhepsel çoğulculuğumuza yaklaşımındaki temel felsefesini” oluşturuyordu. Yeni Türkiye’nin hedefi “etnik kimliği, mezhebi ve inancı ne olursa olsun herkesi kucaklayan, onları eşit vatandaşlık ile evrensel ilkeler ve değerler temelinde demokratik bir ortak yaşam bilincine ulaştıran bir anlayışın hayata geçirilmesi” idi.
Hükümet çoğulcu, eşitlikçi ve katılımcı demokrasi anlayışıyla “Türkiye’ye dünya demokrasileri sıralamasında sınıf atlatacak”tı. Bunun için, daha önce iç hukukumuz ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalar arasında ihtilaf çıkması halinde, uluslararası antlaşmaları esas alan anayasal değişiklik gerçekleştirilmişti. Hükümet bu politikaya uygun olarak hareket edecek, temel hak ve özgürlükler alanında uluslararası normlar bundan sonra da tüm politikalara yol gösterici olacaktı.
“Yerli ve milli”
Odağına insan haklarını ve demokrasiyi kavramlarını alan söylem, salt hükümet programlarında kalmadı. İktidarın temsilcileri kamuoyu ile ilişkilerinde de hep bu kavramlara müracaat etti. İktidar medyası, hak alanının genişlemesinin savunucusu oldu. İki mühim sonuç doğurdu bu durum: Biri, insan haklarının toplumsal düzeyde hakim söylem haline gelmesiydi. Diğeri ise, devlet kurumlarının ve görevlilerin iş yapma ve davranış biçimlerini olumlu yönde değiştirmeleriydi. Yani hak ihlallerinin azalması, işkence iddialarının “yok” mesabesine inmesiydi. Hukuki mevzuatın birçok hak karşıtı ve arkaik hükümden arındırılması, ülkenin demokrasi standardının yükselmesiydi. Herkes için hayırlı ve güzel gelişmelerdi bunlar.
Ne yazık ki şimdi çok farklı bir atmosferin egemenliği var. Şimdiden geriye bakınca, tüm o insan hakları ve demokrasi söylemleri kubbede baki kalan hoş bir seda gibi! Artık iktidarın dilinden hak, hukuk, özgürlük, evrensel değerler, uluslararası demokratik standartlar gibi kavramlar pek çıkmıyor. İktidar medyası ise insan haklarına veba, insan hakları savunucularına vebalı muamelesi yapıyor. Hamaset yüklü bir dil her geçen gün daha fazla prim yapar hale geliyor. Kerameti kendinden menkul bir “yerlilik” ve “millilik” almış başını gidiyor. “Yerli ve milli” dendi mi akan sular duruyor, bunlara eleştirel duranlar anında şüpheci nazarları üzerine çekiyor.
Bunun da bir maliyeti var elbette. Hak ve özgürlük sahasında zorlukla elde edilen kazanımların dibi oyuluyor. Hak ihlalleri artıyor. İhlallere dair etkin bir soruşturma yapılmıyor. Cezasızlık devlet ajanlarını vatandaşlara karşı daha sert, daha hoyrat kılıyor. İşkence iddiaları gazetelere her geçen gün daha fazla yansıyor. Meclis İçtüzük değişikliği tartışmalarında görüldüğü üzere, çağdaşı birtakım yasaklar tekrar mevzuatın içine giriyor. Türkiye özgürlük ve demokrasi sıralamalarında tersinden sınıf atlıyor, daha doğrusu sunuf düşüyor.
Kabağın büyüğü
Özgürlük kaybından herkes nasibini alır. Bununla birlikte hak ve hürriyetlerin eşiği aşındığında, kabağın büyüğü her zaman insan hakları savunucularının başında patlar. Nerdeyse değişmez bir kuraldır bu. Çünkü insan hakları savunucular daima potansiyel tehlike ve olağan şüpheli sınıfında yer alırlar. Dolayısıyla özgürlük alanı daraldıkça hak savunucuları daha sık bir hak ihlalinin konusu haline gelirler.
İstanbul Büyükada’da yaşananlar bunun bir örneği. Polis, insan hakları çalışmasına baskın yaptı. İnsan Hakları Ortak Platformu’nun (İHOP) düzenlediği çalışmaya katılan 8 hak savunucusu gözaltına alındı.
Basına yansıyan bilgilere göre, toplantı OHAL’i de aşan bir yöntemle basıldı. Hak savunucuları duvara dayatıldı, açık olan bilgisayar ve cep telefonlarına imajlarının tespiti yapılmadan el konuldu. Polis yakınlarına ve avukatlarına haber vermelerine izin vermedi. Kısıtlılık kararı sebebiyle avukatlar suçlama hakkında bilgi alamadı. Toplantıya katılanların evlerindeki arama ise gözaltına alındıklarının altıncı günü yapıldı.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/779175/7_soruda_Buyukada_baskini.html)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, çalışmayı 15 Temmuz darbe girişimi ile irtibatlandırdı. Erdoğan’a göre, “Onlar ise orada ne yazık ki yine adeta 15 Temmuz'un devamı mahiyetinde bir toplantı için bir araya gelmişlerdi.”
İktidar medyası da toplantıdaki “terör” bağlantısını hemen tespit etti. “İnsan hakları adı altında terör örgütlerini destekleyen dernek ve grup temsilcilerinin gözaltına alınması” gibi ifadeler kullandı. Toplantıya olmayan bir gizlilik havası kattı. Asılsız, her yerden “yalan” olduğunu bağıran bilgileri servis etti. İngiliz ajanlarının cirit attığını, yeni bir Gezi kalkışmasının planlandığını yazdı, çizdi.
Durum, ibretlik! Yıllardır öğrenci, izleyici, katılımcı ya da eğitmen olarak bu tür toplantılara katılırım. Kıyısından köşesinden bu işlere bulaşmış herkes, böylesi çalışmaların uzun bir ön hazırlık gerektirdiğini bilir. Farklı öncelikleri olan grupları bir araya getireceksiniz. Onlar için uygun bir zamanı bulacaksınız. Hepsinin mutabık kaldığı bir çerçeve oluşturacaksınız, vs. Tüm bunlar ciddi bir zaman ve emek gerektirir. Telefon açar, e-mail gönderir, e-mail alır, programı bir netliğe kavuşturmak için defalarca görüşürsünüz. Her şey açık bir şekilde yapılır, kimlerin toplantıya katılacağı ve toplantıda hangi konuların tartışılacağı önceden bilinir.
Vaziyet bu iken, planlı-programlı bir insan hakları çalışmasından bir “darbe toplantısı” ya da “yeni bir Gezi kalkışması” icat etmek, insan hakları camiasındaki herkesin yakından tanıdığı ve bazıları hükümetle de ortak çalışmalar yapmış hak savunucularını “ajan/casus” olarak damgalamak, gerçekten ibretlik!
Bugün “ajan” denilen ve hak savunma faaliyetleri “suç” olarak gösterilenler, yarın kendilerine bunu yapanlar bir hak ihlaline uğradığında onların da hakkını savunacaklardır. Buna hiç şüphem yok.
Peki ya bugün asılsız haberlerle insan hakları savunucularına kara çalanlar yarın ne yapacaklar? Gün ışıdığında aynaya nasıl bakacaklar?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025
28.03.2025
19.03.2025
16.03.2025