Vahap COŞKUN
15 Temmuz darbecilerinin sosyolojik bir ağırlığı yoktu. Halk da darbecilere posta koydu. Darbenin önlenmesinde bu iki hususun önem taşıdığı açık, sürekli vurgulanmasında da bir beis yok. Bununla birlikte darbe teşebbüsünü çökerten ve göz ardı edilmemesi gereken iki nokta daha var.
Birincisi, darbe duyumunun alındığı ilk dakikadan itibaren siyasi iktidarın her kademesinin darbeyi reddetmesidir. İktidar namına söz alan bütün temsilciler, hiçbir şek ve şüpheye yer bırakmadan darbenin karşısında durdular. Halka mücadele çağrısı yaptılar ve halkı bu mücadeleye ortak ettiler.
Bu kararlılık, iktidar ile halk arasında güçlü bir etkileşim yarattı. İktidarın darbeyi kabul etmediğini gören halkın mücadele şevki yükseldi. Halkın kitlesel desteğini arkasında gören iktidarın ise cesareti arttı. Eğer iktidar darbecilere itiraz etmese veya pısırık bir hal içine girseydi, muhtemelen halkın tepkisi daha sönük olurdu. Keza halk iktidarın davetine icabet etmese, iktidar kendine olan güvenini ve darbeyi püskürtme azmini yitirebilirdi. Dolayısıyla siyasi kararlılık, darbe karşıtı mücadeleyi besleyen bir işlev gördü.
Liderlik
Bu çerçevede Erdoğan’ın 15 Temmuz performansına ayrı bir paragraf açmak gerekir. Siyasi aktörleri rakiplerinden ayıran bazı özellikler vardır. Bu özellikleri taşıyanlar, diğerlerinin önüne geçer. Krizi yönetme becerisi, risk alabilme kapasitesi ve cesaret bu özellikler arasında sayılabilir. Cesarete dair Kürtçede çok sevdiğim bir söz var, “Zilamê tirsonek sînga sîpî nabîne” diye. Mealen “Korkak adam sevdiğinin göğsüne baş koyamaz” anlamına gelir. Gerektiğinde cesur davranmak ve risk almak liderliğin olmazsa olmazıdır. Yoksa ortada ne liderlik kalır ne de iktidar.
15 Temmuz’da Erdoğan uygulamalı bir liderlik dersi verdi. Darbe teşebbüsü iktidarına kastediyordu; buna karşı başarılı bir yönetim sergiledi. Kendi bağlı bütün güçleri darbecilerin karşısına dikebildi. Birçok risk aldı. Halkı sokağa davet etti. Marmaris’ten yola çıkıp Dalaman’dan İstanbul’a uçtu. Darbecilerin işgale yeltendiği Atatürk Havalimanı’na indi. Hepsi riskti bunların; ancak o tüm bu riskleri üstlendi ve darbenin seyrinin değişmesinde önemli bir rol oynadı.
“Darbe karşıtlığının merkezi”
Buna karşılık muhalefet liderlerinin o gece sergiledikleri profil, bana kalırsa son derece düşüktü. CHP ve HDP o gece yazılı açıklamalar yaparak darbeye karşıtlıklarını deklare ettiler. Önemliydi fakat yeterli değildi. Böyle tarihî bir anda muhalefet daha fazlasını yapabilirdi ve yapmalıydı. Şöyle ki:
Darbe girişimi esnasında Kılıçdaroğlu, Atatürk Havalimanı’ndaydı. Olağandışı bir hareketlilik yaşandığını görmesine karşın oradan ayrıldı. Oysa farklı davranabilirdi. Meselâ hemen oracıkta, darbeye karşı durduğunu dünya âleme duyurabilirdi. Ya da, diyelim ki buna fırsat bulamadı; sonrasında bulunduğu yerden haber kanallarına bağlanarak bu gayrimeşru ve gayri ahlaki teşebbüsü mahkûm edebilirdi. Bu duruş, her açıdan daha doğru ve daha tesirli olurdu.
Keza 15 Temmuz gecesi Demirtaş da Diyarbakır’daydı. O da demokrasi karşıtı bu teşebbüsü lânetleyebilir, demokratik siyaseti savunmak için kitlesini sokağa taşıyabilir ve Diyarbakır’ı “darbe karşıtlığının merkezi” haline getirebilirdi. Böylesi bir tavır, bambaşka bir Türkiye ortaya çıkarır ve büyük ihtimalle 16 Temmuz’dan sonraki tarih daha olumlu bir yatakta akardı. Hülasa muhalefet, halkın hissiyatını taşımada ve buna liderlik etmede eksik ve yetersiz kaldı, büyük bir fırsatı heba etti.
Darbe teşebbüsünün akim kalmasında dikkat çekilmesi gereken ikinci husus, ordu ve emniyet içindeki darbe karşıtı güçlerdir. Halkın direnişine söylenecek söz yok, ama eli silahlı darbecileri durdurmak karşıt bir gücü de gerektiriyordu. Ordu ve emniyetteki darbe karşıtları bunu sağladı.
“Kontrollü darbe”
Aradan geçen süre zarfında darbeye dair birçok iddianame hazırlandı, yargılamalar başladı. Birçok belge, itiraf ve delil kamuoyunun bilgisi dahiline girdi. İki nokta artık çok net.
Bir. Kimilerinin yaptığı gibi 15 Temmuz’u “tiyatro” olarak nitelemenin ya da “Böyle darbe mi olur?” diye tahfif etmenin akılla bağdaşır bir tarafı bulunmuyor. Ne sahneye konan bir oyun var, ne de birkaç kendini bilmezin hesapsız kitapsız ve gelişigüzel yaptığı bir eylem. Aksine, son derece ayrıntılı bir planlamaya dayalı bir darbe girişiminden söz ediyoruz. Öğrendiklerimizden çıkan çıplak gerçek şu: Devlet içinde yuvalanan bir örgüt, 15 Temmuz’un bütün aşamalarını dikkatle planladı ve neticeye ulaşmak için de her kötülüğü yapmaktan imtina etmedi.
İki. Darbenin arkasındaki örgüt FETÖ’dür. Her ne kadar kendileri reddetse de, bütün oklar FETÖ’yü işaret ediyor. Askeri, siyasi ve iktisadi bütün bağlantılar ve yollar Pennsylvania’ya çıkıyor.
Hal böyle iken CHP’nin ısrarla “kontrollü darbe” söylemini kullanması çok büyük bir yanlıştır. İki açıdan: Biri, gerçeğe ters düşmesidir. 15 Temmuz’a kontrollü darbe diyebilmeniz, ancak yargılama süreçlerinde ortaya çıkan bütün kanıtlara gözlerinizi sımsıkı kapatmanızla mümkün olabilir.
Diğeri ise, CHP’nin bir yıldır yapıp ettikleriyle uyuşmamasıdır. Darbenin bastırılmasının ertesinde CHP, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki liderler toplantısına da, Yenikapı’da düzenlenen mitinge de katıldı. Dış basına verdiği değerlendirmelerde Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz’un FETÖ’nün işi olduğunu da yazdı. Şimdi, eğer CHP 15 Temmuz’un kontrollü darbe olduğuna inanıyorsa bunları yapmamalıydı. Yok, eğer bunları yaptıysa, o zamanda “kontrollü darbe” ifadesinden uzak durmalıydı. Bir parti bu kadar ağır bir tenakuzu kaldıramaz.
Muhalefetin odağı
Muhalefetin, darbe teşebbüsü hakkında iktidarın söyleminin aynısını benimsemesi beklenemez. Yanlış giden işler varsa muhalefet bunları eleştirmek ve doğrusunu göstermekle yükümlüdür. Meselâ, bana kalırsa muhalefet üç noktaya odaklanabilir.
Birincisi, FETÖ’nün devlet içinde, devleti ele geçirmeye yetecek düzeyde örgütlenmesine rağmen zamanında açığa çıkarılmamasıdır. Muhalefet, iktidarın buradaki sorumluluğunu deşebilir.
İkincisi, soruşturma safhasında hayati bazı soruların cevaplanmamasıdır. Muhalefet, bütün resmi görmemizi engelleyen bu tür eksiklerin üzerine daha çok gidebilir.
Üçüncüsü de, iktidarın darbeyi fırsata çeviren uygulamalarıdır. İktidar, darbe sonrasında ilân edilen OHAL’in sağladığı imkânlardan istifade ederek darbe ile hiçbir irtibatı olmayan kesimleri de baskı altına aldı. Muhalefet bu baskı siyasetine daha çok projektör tutabilir.
Bütün bu noktalarda iktidar eleştirisi yapmak muhalefetin hem hakkı hem de sorumluluğudur. Ama muhalefetin hem kendisi hem de toplum açısından faydalı sonuçlar elde edebilmesi için öncelikle bu “kontrollü darbe” söyleminden vazgeçmesi gerekir. CHP, karanlık noktaların aydınlığa çıkarılmasını talep edebilir, etmelidir. Hükümetin yersiz-hukuksuz icraatlarını eleştirebilir, eleştirmelidir. Fakat bunu darbenin iktidarın bilgisi ve gözetimi altında gerçekleştiğini ima eden “kontrollü darbe” söylemi ile yapamaz. Bu söylem CHP’nin darbe karşıtlığın gerçek olup olmadığına dair şüpheleri artırmaktan başka bir işe yaramaz.
Devam edeceğim.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.09.2025
3.09.2025
27.08.2025
23.08.2025
19.08.2025
14.08.2025
5.08.2025
29.07.2025
22.07.2025
15.07.2025