Vahap COŞKUN
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Diyarbakır Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) tarafından düzenlenen bir on-line toplantıya katıldı. Bölgedeki birçok ilden farklı kesimlerden çok sayıda sivil toplum temsilcisinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantı, sıcak ve samimi bir havada cereyan etti.
Son beş yıl içinde Davutoğlu’nun kamuoyuna hitap edebilme kanalları çok sınırlandırıldı. Böyle olunca da ona ilişkin birçok tevatür aldı yürüdü. Misal; ona ait olmayan sözler (“Emevi camiinde namaz kılacağız”) ona atfedildi. Bazı cümleleri (“Diyarbakır’ı Toledo yapacağız” veya “Beyaz Toroslar geri gelir”), bağlamından koparılarak, muradının tam aksi yönde yorumlandı. Hattâ zaman sapmasıyla, başbakanlıktan alındıktan sonra gerçekleştirilen (Demirtaş’ın tutuklanması gibi) birçok icraatın faturası da ona çıkarıldı.
DİTAM toplantısında da Davutoğlu’na hem geleceğe, hem de geçmişteki bu meselelere dair sorular yöneltildi. Herkes aklındakini, herhangi bir kısıtlama olmadan en açık şekliyle dile getirdi. Davutoğlu da bir akademisyen titizliğiyle, kendisi hakkında doğru bilinen yanlışları düzeltmeye ve kimi önyargıları kırmaya çalıştı. Katılımcıların bütün suallerine detaylarıyla cevap verince, süresi iki saat olan toplantı tam dört saat sürdü.
Sistemik deprem
Davutoğlu konuşmasında, önce yeni çıkan Sistemik Deprem ve Dünya Düzeni: Dışlayıcı Popülizme Karşı Kapsayıcı Demokrasikitabından hareketle, dünya ve Türkiye siyasetine dair teorik bir analiz çerçevesi sundu. 1990’lardan bu yana Demir Perde’nin yıkılması, Balkanların çözülmesi, 11 Eylül ve Arap Baharı gibi sistemde deprem etkisi yaratan hadiseler yaşandığını belirten Davutoğlu, bunların hem krizlere yol açtığını hem de siyasetin tasavvurunu değiştirdiğine dikkat çekti. Örneğin 1990’larda Doğu Bloku tarih sahnesinden çekildiğinde siyasette liberal değerler geçer akçe oldu. Lâkin 11 Eylül’den sonra siyasette otoriterliğin yıldızı parlamaya başladı.
1990’lar ve 2000’lerdeki eğilimler göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin dünyadan farklı bir güzergâh takip ettiği söylenebilir. Sovyetler Birliği’nin ve onun liderliğindeki sistemin çökmesi dünyada liberal rüzgârlar estirirken, Türkiye o dönemde baskıcı, istikrarsız ve karanlık bir anlayışın egemenliği altındaydı. 2000’lerde ise dünya özgürlükleri kısıtlayan bir yola girerken Türkiye tam tersi bir istikameti tercih etti ve özgürlük sahalarını genişletip dünya ile bütünleşmenin yollarını aradı.
Otoriterliğin tohumları
Türkiye’nin rotasının 2000’lerin başındaki dünyadan farklılaşması, Türkiye için doğru olandı. Zira bu sayede Türkiye, kangrenleşmiş toplumsal sorunlarıyla yüzleşme imkânı buldu; vatandaşlarına hak ettikleri müreffeh hayatı sağlamak için gerekli altyapının kurulmasında mühim mesafeler kaydetti. Türkiye bir taraftan kendi içindeki sorunları çözmeye odaklanırken, diğer taraftan da dünyanın hemen her bölgesiyle yakın temas kurabilecek bir düzeye erişti.
Lâkin bu olumlu tablo 2010’lı yıllarda menfi bir yöne kaydı. Davutoğlu burada bilhassa 2013 yılına ve otoriterliğin tohumlarının bu dönemde atıldığına dikkat çekti. Elbette siyaset boşlukta veya laboratuar ortamında yapılan bir iş değildir. Ülkede meydan gelen olaylara, aktörlerin bunlara karşı zihnî ve fiilî tutumlarına bakmadan yapılacak tahliller bir kıymet taşımaz. Bu bağlamda Davutoğlu, 2013 ve sonrasında içte ve dışta yaşanan Gezi, 17-25 Aralık, Mursi’nin devrilmesi, 15 Temmuz darbesi gibi olayların siyaseti rayından çıkardığını belirtti. İktidarı elinde tutanların, ortaya çıkan sorunlara karşı çözümü daha az demokraside araması, o güne kadarki demokratikleşmeci paradigmayı ters yüz etti ve her geçen gün otoriterliğin daha fazla tahkim edilmesine sebep oldu.
Çoğulcu, içselleştirici ve kapsayıcı bir siyaset
Gelinen noktada Davutoğlu, tekleştirici, tek taraflı ve dışlayıcı bir siyasetin, hem dünyanın hem Türkiye’nin temel problemi olduğunu ifade ediyor. Buna karşı çoğulcu, içselleştirici ve kapsayıcı bir siyaseti savunuyor. Davutoğlu bu tür bir siyaseti tarif etmeye ve bir siyasi hareketi diğerinden ayırt etmeye yaracak beş hususu vurguladı.
1. Siyasetin öznesi kimdir?
Davutoğlu’na göre bugün, her bir vatandaşı eşit gören ve sahip oldukları herhangi bir özellikten dolayı onları dışarıda tutmayan bir siyaset ile, kamusal alanı bir kesime veya bir kişiye ait olarak gören bir siyaset arasında keskin bir ayrım var. İlki, siyasetin öznesi ve muhatabı olarak her bir vatandaşı kabul eden kapsayıcı siyaseti; ikincisi ise, siyasette hak sahibi olarak gördüklerinin dışında kalanları ötekileştiren, hattâ düşmanlaştıran dışlayıcı siyaseti ifade ediyor.
2. Kimlik siyaseti mi, değer siyaseti mi?
Kimlik siyasetinden kasıt, kimliğe abanmak, siyasi faaliyetlerin tümünü tek bir kimliğe hapsetmektir. Oysa toplum çok farklı kimliklerden müteşekkil olduğu gibi, her bir bireyin de aynı anda taşıdığı birçok kimlik vardır. Siyasetin salt kimlik üzerinden inşası, siyaseti çoraklaştırır, çözüm bekleyen sorunları derinleştirir. Bu itibarla Davutoğlu’na göre, kimlik siyasetinin yerine değer siyasetinin geçirilmesi gerekir. Değer siyaseti kimliği reddetmez, ama siyaseti tek bir kimliğe indirgememenin yoludur.
3. Özgürlük ve güvenlik dengesi
Anahtar kavram devlet otoritesi değil, kamu düzenidir. Bir kamu düzeni oluşturmak ve korumak, birlikte ve medeni yaşamın temelidir. Eğer kamu düzeni yoksa, ya da kamu düzeni çeşitli kesim veya örgütler tarafından ihlal ediliyorsa, ya da alternatif kamu düzenleri oluşturulmaya çalışılıyorsa… orada ne bir “kamu”dan ne de bir “düzen”den bahsedilebilir. İnsanların özgürlük ve güvenliği ancak güçlü bir kamu düzeninin varlığıyla teminat altına alınabilir.
Davutoğlu’na göre, hem özgürlüklere alan açan ama güvenliği sağlamayan devletler, hem de güvenliği sağlayan ama özgürlüklere el koyan devletler, meşruiyet sorunu yaşar. Ne güvenlik için özgürlükleri yok eden devletler, ne de özgürlük adına güvenliğe gereken önemi vermeyen devletler, vatandaşlarının taleplerini karşılayabilir. Dolayısıyla bu meseleye bütüncül yaklaşmak, terazinin özgürlük ve güvenlik kefelerini dengede tutacak en uygun formülü bulmaya çalışmak icap eder.
4. Kurumsallaşma mı, popülist tekelcilik mi?
Bütün anlamını tek bir kişide bulan, varlığını tek bir kişiye adayan ve gücü tek bir kişinin karizmasına dayanan popülist bir siyaset, eninde sonunda yıkılmaya mahkûmdur. Çünkü bu tarz bir siyaset her şeyi bir kişinin iki dudağının arasından çıkacak söze bağlarken, kurumsal aklı yok eder. Sonuçta ne öngörülebilirlik kalır, ne de hukuki güvenlik. Koronavirüs süreci, bu tür devletlerin zaaflarını göstermesi bakımından oldukça öğreticidir. Pandemi ile mücadelede kurumsal aklını çalıştıran devletler başarılı olurken, ABD’de Trump, Brezilya’da Bolsonaro ve İngiltere’de Boris Johnson gibi popülist liderler ağır bir tahribat yarattılar.
5. Dünyaya açık olmak mı, kapalı olmak mı?
Kendinizi dünyaya kapattığınızda ekonomide korumacılığa yönelirsiniz. Korumacılık rekabeti öldürür, kalkınmanın hızını keser, şeffaflığı engeller ve yolsuzluklara kapıyı ardına kadar açar. Siyasette ise “biz bize yeteriz” sloganını şiar edinir; içeride hamasete yüklenirken dışarıda işbirliği yapabileceklerinizin sayısı giderek azalır. Dayanışma ağlarından dışlanır, uluslararası mekanizmalardaki etkiniz sınırlanır. Netice, her açıdan vatandaşın kaybıdır. Bu nedenle, Türkiye’nin ekonomik ve politik olarak daha güçlü olması hedefleniyorsa, yapılması lâzım gelen ülkenin kapılarını dışarıya açmak ve oyunu uluslararası kurallarına uygun şekilde oynamaktır.
“Otoriter bir klan İslamcılığı”
Davutoğlu, bu beş parametre dahilinde bir değerlendirme yapıldığında partisi ile AK Parti’nin birbirine tamamen zıt iki anlayışı temsil ettiğinin görüleceğini belirtti. Ona göre iktidar partisi, menfi mânâda radikal bir dönüşümden geçiyor. Kapsayıcılıktan hızla uzaklaşıyor. Dışlayıcılığının tonu giderek yükseliyor. Yeni bir hikaye yazamadığından kutuplaşmaya yatırım yapıyor. Giderek daralan bir mahalleye yöneliyor. Şehir Üniversitesi’nin kapatılmasında olduğu gibi tevil götürmez işlere daha fazla imza attıkça, aralarında muhafazakâr kesimin önemli isimlerinin de bulunduğu mensuplarının bir kısmını da “otoriter bir klan İslamcılığını” savunmaya mecbur ediyor.
Gelecek Partisi ise bugünkü AK Parti resminin tam karşısında duruyor. AK Parti’nin “dışlayıcı, kimliğe dayalı, güvenlik odaklı, popülist ve dünyaya kapalı” siyasetine karşı Gelecek Partisi “kapsayıcı, değer merkezli, özgürlük ve güvenlik dengesini gözeten, kurumsallaşmaya dayanan ve dünyaya açık” bir siyaseti savunuyor.
Zannım o ki, önümüzdeki süreçte Davutoğlu, artık 180 derece ters düştüğünü söylediği AK Parti’ye muhalefetini keskinleştirecektir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025
28.03.2025
19.03.2025
16.03.2025