Vahap COŞKUN
Sebastian Haffner’in “Bir Alman’ın Hikâyesi” adlı kitabı, yakın zamanlarda bana en çok tesir eden kitaplardan biri oldu. Kitabı bitirir bitirmez yazmak istedim ama öğrendiklerimi biraz hazmetmem gerekiyordu. Kısmet bugüneymiş!
Haffner, 1914-1933 arasında tanık olduklarını kapsayıcı bir gözlem ve disiplinler arası bir bakışla okurlarına sunuyor. İnsanlığın gördüğü en korkunç diktatörlüklerden birinin yirmi yılda adım adım nasıl kurulduğunu soğukkanlılıkla aktarıyor. Güçlü bir anlatım yeteneği var; çok ağır bir konuyu sıkmadan ama hakkını da vererek roman tadında okurlarına sunuyor.
Bilhassa iki dünya savaşı arasında Almanlara hakim olan ruh halini, belki de daha önce başka bir yazar nasip olmamış bir etkileyecekte ortaya koyuyor Haffner. Yalın, dikkatli ve mesafeli dili, o dönemin Almanlarının ruhlarına nüfuz etmemizi sağlasa da bunu Nazilerin iktidara gelmesini sağlayan bir mazerete dönüştürmüyor. Her boyutu göz önünde tutan derinlikli bir tahlille Nazilerin iktidarlaşma sürecinin dinamiklerine daha yakından bakmamızı sağlıyor.
Kitabın okurlarına ulaşmasının da ilginç bir öyküsü var. Haffner hayattayken bu çalışması yayınlanmadı. Çalışmasının henüz tamamlanmadığı düşüncesindeydi. Öldükten sonra oğlu onun çalışma notlarını buldu ve çalışma böylece kitap olarak basıldı.
“Ölümcül düello”
Öyküsünü “iki birbirine dek olmayan rakibin karşı karşıya kaldığı bir düello” olarak tanımlıyor Haffner; bir tarafta “son derece güçlü, muktedir ve merhametsiz devletin”, diğer tarafta ise “küçük, isimsiz ve kim olduğu bilinmeyen münferit bir şahsın” bulunduğu bir düello.
Devlet, Alman İmparatorluğu’dur; münferit şahıs ise, Haffner. Fakat bu münferit bir vaka değildir; Haffner gibi milyonlarca Alman kendi benliğini ve kişiliğini korumak için zalim ve düşman bir devletle yüz binlerce kez düelloya girer. Kimileri bu düelloda kahramanca bir tavır gösterir ve sonuna kadar gider, kimileri ise yenilgiyi erkenden kabul eder, teslim bayrağını çeker ve hevesle ya da korkuyla Nazilerin bir parçası olur.
Haffner hikâyesine, bir çocuk olarak tecrübe ettiği I. Dünya Savaşı esnasındaki ortamı anlatarak başlar. 1 Ağustos 1914’te, bir yaz tatilinde iken duyar savaş gongunu. Ailesi yazlığını bırakır, Berlin’deki evine döner. Babası, sadık bir Alman vatanseveridir. Ama “kendi neslinde çok örneği olan ve savaşın, Avrupalılar arasında artık geçmişe ait bir fenomen olması gerektiğine sessizce inanan liberal ruhlardan biri” olarak savaşa tiksintiyle bakar.
“Oturma odası cengâveri”
Fakat sokaktaki atmosfer tam tersidir; bir kitlesel birlik seli önüne geleni süpürür. Kendini selin akışına bırakanlar muazzam bir hisle dolarlar, sele karşı duranlar ise yalnızlığa ve boğulmaya mahkûm edilirler.
“İnsanın böylesine şenlikli ve herkesi kapsayan bir cinnetten kendisini uzak tutması mümkün müydü, hiçbir fikrim yoktu o zaman. Bu kadar açık şekilde mutluluk veren ve böyle sıra dışı şenlikli sarhoşluklar bahşeden bir fenomenin, vahim ya da tehlikeli bir yönü olabileceği aklımın ucundan bile geçmiyordu.” (s. 21)
1914’te yedi yaşında bir çocuk olan Haffner, kendini bu selin içinde bulur. Berlin’dedir, ne bir hava saldırısı görmüştür ne de bir bomba. Savaşın gerçekte ne demek olduğunu anlamasını sağlayacak ömrü de yoktur deneyimi de. Fakat kendisini bıraktığı sel, onu kısa sürede tam bir “oturma odası cengâverine” dönüştürür. “Ültimatom”, “seferberlik” ve “süvari ihtiyat kuvvetleri” gibi öncesinde yanından yöresinden geçmediği kavramları bir çırpıda öğrenir. Günlük yaşamında, kendisine bir hava veren bu kavramları bir papağan gibi bunu tekrarlamaya başlar.
“Kim savaşı başlattı? Neden savaş oldu” gibi sorulara hazır şablon cevaplarla karşılık verir. Savaşın altında yatan sebepler; Fransa’nın rövanş duygusu, İngiltere’nin ticari kıskançlığı ve Rusya’nın barbarlığıdır. Almanya’nın bunlara pabuç bırakması elbette düşünülemez. Savaşı bir oyun gibi kurgular beyninde; savaş, onun için hayatını bundan önce hiçbir şeyin yapamadığı kadar heyecanlı kılan bir oyundur. Coşkunun ve merakın hiç eksik olmadığı bir oyun!
“Savaş müptelası”
“Futbol müptelasıyla karşılaştırma geniş kapsamlı geçerliliği olan bir karşılaştırma. Gerçekten o dönemde, küçük bir çocukken insanlar nasıl futbol müptelası olurlarsa, o şekilde bir savaş müptelasıydım ben de.” (s. 21)
Haffner, bu dönemde doğan bütün Alman çocuklarının savaşı gün be gün böyle ya da buna benzer bir duyguyla yaşadıklarını belirtir. Savaşın bir milleti birleştirdiğine, ayağa kaldırdığına ve barıştan daha fazla kazanım vaat ettiğine iman eden bu kuşak, sonradan Nazilerin temel dayanağı olur. Nazilerin içeride muhalifleri “düşman” diye hedef gösterip tasfiye etmelerinin, dışarıda ise işgalci emellerin bu denli hızlı ve yaygın bir şekilde kabul edilmesinin ve meşrulaştırılmasının altında bu tahayyül yatar.
“Nazizm’e birçok çok şey yardım edecek ve mahiyetinde ufak tefek değişikliklere neden olacaktır ama Nazizmin kökü hep Alman okul çocuklarının savaşta yaşadıklarında olmuştur, zannedildiği gibi ‘cephede yaşananlarda’ değil… Çok da doğaldır bu durum, çünkü savaşı bir gerçeklik olarak yaşamış olanlar onu ekseriyetle bambaşka değerlendirirler… Nazizmin gerçek nesli, savaşı gerçekliğinden hiç rahatsız olmadan, fiilen hiçbir zorlukla karşılaşmadan büyük bir oyun olarak yaşamış, 1900 ile 1910 arasındaki on yılda doğanlardır.” (s. 23-24)
1918’de savaş Almanya’nın yenilgisiyle bitince, onbir yaşındaki Haffner büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Acısını dindirmek için yağmur altında dolaşır, sırılsıklam olduğunun farkına varmaz. Kendi acısının, o sıralarda Pasewalk Askeri Hastanesi’nde tedavi görmekte olan ve yenilginin ilan edilmesine dayanamayan Onbaşı Hitler’in acısından bile daha büyük olduğunu, canının Hitler’in canından daha çok yandığını söyler. Ne var ki Hitler’in tepkisi daha dramatik olur.
“Burada daha fazla kalmam mümkün değildi artık, diye yazıyor Hitler. ‘Tekrar gözlerim kararırken, geriye koğuşa yürüdüm sendeleyerek ve sağa sola tutunarak. Yatağıma attım kendimi ve ateşler içindeki başımı battaniye ve yastığımın içine gömdüm.’ Ve ardından politikacı olmaya karar vermiş.” (s.32)
“Sol, kalkıştığı hiçbir işin üstesinden gelemez”
Savaşın ardından Almanya kaotik bir döneme girer. İktidar boşluğu ölümüme bir iktidar mücadelesini de beraberinde getirir. Ddarbeler yapılır, iktisadi ve siyasi istikrarsızlık artar, huzur ve güven ortamı bir türlü tesis edilemez. Haffner, Nazi dönemi kurumlarının tohumlarının bu karanlık zamanda atıldığını yazar. Mesela sosyal demokrat liderler Friedrich Ebert ve Gustav Noske’nin “paçayı kurtarmak için kullandıkları” bir milis örgütlenmesi olan Freicorps, Hitler’in saldırı birliklerinin (SA) bir öncülüdür.
“Eksik olan artık sadece pratiği besleyecek bir doktrindi, onu da daha sonra Hitler sağladı.” (s. 37)
Politikacıların basiretsizlikleri ve el attıkları her meseleyi içinden çıkılmaz hale getirmeleri, gençleri siyasetten soğutur. Güçlü bir geleneğe sahip Alman solu, kendine bağlanan umutları yerle yeksan eder. 1920’ye gelindiğinde Alman gençliğinin önemli bir kısmı için siyaset cazibesini kaybeder. Gençler kendilerine tiyatro, piyano ve pul koleksiyonu gibi yeni uğraş alanları bulurlar.
Fakat iki yıl sonra sahneye çıkan Walter Rathenau, siyaseti tekrardan ilginç kılmaya başlar. Önceden Yeniden Yapılanma, ardından Dışişleri Bakanı olan Rathenau’yu Haffner “bu asrın en önemli beş ya da altı şahsiyetinden biri” olarak tanımlar. Ancak hem kitlesel bir sevginin hem de kitlesel bir nefretin objesi olan Rathenau, göreve başladıktan altı ay sonra öldürülür. Olayın faili iki gençtir. Cenazeye, hiçbir zorlama olmadan yüzbinlerce kişi katılır. Tören bittikten sonra da bu kitle dağılmaz, saatlerce sokaklarda yürür. Rathenau’nun ardından hükümet bir krize girer ve bu kriz hükümetin sonunu getirir.
“Birkaç ay sonra hükümet, hüzünlü ve sessizce kendiliğinden çöktü ve yerini sağcı bir hükümete bıraktı. Kısa Rathenau döneminin insanların kafalarında bıraktığı son hissiyat, 1918/19’un verdiği dersi teyit eder nitelikteydi: Sol, kalkıştığı hiçbir işin üstesinden gelemez.” (s.50)
“Nihilizmin yüksek mertebeleri”
1923, bir kırılma noktasıdır. Almanların, daha sonra, bütün insanlığı hayrete düşüren tercih ve davranışların altında, bu yılda yaşanan inanılmaz olayların büyük bir payının bulunduğunu ifade eder Haffner. Gerçekten de kitabın satırlarının arasında gezinirken, bazı bilgiler karşısında gözlerinizin fal taşı gibi açılması işten bile değil.
Ekonomide akıl sınırlarını zorlayan bir çöküş yaşanır. 1922’de 500 Mark olan dolar kuru, evvela 20.000’e, akabinde 40.000’e fırlar. Ağustos ayında bir milyona ulaşır. Çok geçmeden kur milyarlık basamaklara yükselir. Eylül’de bir milyon markın pratik değeri kalmaz, milyar para birimi haline gelir. Ekimde, milyarın yetini bilyon alır. Kurun hızına ayak uyduramayan Merkez Bankası para basmaktan vazgeçer.
Para değer olma özelliğini yitirince hisse senetlerinin yıldızı parlar. Günlük alışverişler bile hisse senetleri ile yapılır olur. Devrin değiştiğini görüp işini bilenler çok kısa bir süre içinde hisse senetlerinden büyük paralar kazanırlar. Bir gecede büyük bir servet sahibi olanların sayısı artar. Böylece bir tarafta açlık, hırsızlık, dilencilik ve sefalet kol gezerken, diğer tarafta kısa yoldan parayı bulanların aşk, şehvet, eğlence ve zevk peşinde koştukları bir hayat tarzı gelişir. Evvelden başına gelenlerle nihilizmin hazırlık okulundan geçen toplum, 1923 ile birlikte nihilizmin yüksek mertebelerine çıkmaya hazırdır.
“Dünya yüzünde hiçbir halk Almanların 1923 tecrübesine tekabül eden bir şey yaşamamıştır. Dünya savaşını hepsi yaşamıştır, birçoğu devrimler, toplumsal krizler, grevler, muazzam servet transferleri, hiper enflasyon dönemleri, yaşamıştır, ama hiçbir 1923’de Almanya’da vuku bulanlara, bütün yukarıda saydıklarımızın hepsinin birden fantastik ve grotesk bir zirveye çıkmasına tekabül edecek bir şey görmemiştir. Böyle dev boyutlu, karnavalı andıran bir ölüler dansını, sadece paranın değil her değerin değerini kaybettiği, böyle bitmek bilmez kanlı grotesk Satürnalya şenliğini yaşamamıştır.” (s.51)
Toplumsal bütün değerlerin yıkıldığı olduğu bu ortam, Almanya’yı sadece Nazizm’e değil “her türlü fantastik maceraya hazır” bir kıvama getirir. Haffner’e göre, bütün bu olup bitenler, bir halkın ruhsal olarak kaldırabileceğinin ötesindedir.
“Nazizm cinnet halini bu dönede edindi: Bu soğuk çılgınlığını, mümkün olmayanı yapma yolunda giderek artan fütursuzca ve gözleri kapalı kararlılığını, ‘bize faydalı olan her şey haklıdır’ ve ‘imkânsız kelimesi bizim lügatimizde yer almaz zihniyetini.” (s.51-52.)
“Yaşama hakim olan majör melodi”
Ülkenin ruhsal durumu bozulunca dört bir yanda kurtarıcılar peyda olur. Thuringen’de Kamberty adlı kurtarıcı kurtuluş için herkesi halk dansları yapmaya, şarkı söylemeye ve havaya sıçramaya davet eder. Berlin’de Hausser isimli kurtarıcı, reklam sütunlarına yapıştırdığı afişlerle ve kitlesel toplantılarla etrafına çok sayıda mürit toplar. Onların Münih’teki mütekabili ise Hitler’dir. Fakat Hitler, diğer kurtarıcılardan farklıdır; tehditkardır, gaddardır, ajitatiftir.
1923 Kasım’ında Hitler iki gün gazete manşetlerinde kendine yer bulur. Çünkü Münih’te bir birahanede devrim başlatma teşebbüsünde bulunur. Ama devrim için sokağa çıkanlar birahaneden adım atar atmaz polislerin atışlıyla karşılaşınca çil yavrusu gibi dağılırlar. Bu da devrimin sonu olur.
1924’te kara bulutlar biraz dağılmaya başlar. Ülkenin dümenine geçen Stresemann, ekonoyi kontrol altına alır, siyaseti sakinleştirir. Ülkede her alanda bir rahatlama yaşanır. Kamusal hayat sükunete kavuşur, uzun süreden beri neredeyse varlığı unutulmuş olan düzen kendini her geçen gün daha fazla hissettirir. Haffner, Stresemann’ın işbaşında olduğu 1924-1929 arasında işbaşında olduğu altı yıllık zaman dilimini kendi kuşağının yaşadığı “tek gerçek barış dönemi” olarak selamlar.
“Talleyrand, 1789 öncesini yaşamamış birinin, hayatın tatlı yönleriyle hiç tanışmamış olduğunu söyler. Yaşlı Almanlar da buna benzer ifadeleri 1914 öncesi dönem için dile getirirler. Stresemann dönemi için bu kadar radikal söylemek kulağa biraz gülünç gelebilir ama her halükarda bizim gibi genç Almanlar için bütün zafiyetleriyle yaşadığımız en güzel zamandı. Hayatın tatlı yanları adına bütün tecrübelerimiz bu dönemle bağlantılıydı. Yaşama hakim olan melodinin, minör değil de biraz mahcup ve soluk da olsa majör olduğu tek dönemdi bu.” (s.72)
“Kahverengi Almanca”
Ancak bu dingin dönem Almanların bir bölümüne batmaya başlar. İki kuşak bütün hayatını hep bir hengame içinde geçirmiştir, müspet ya da menfi sürekli bir coşku halinde yaşadıktan sonra gelen bu rahatlık onların canını sıkar. Küçük bir kıvılcım, akıllarına üşüşen kötü fikirleri ayaklandırmak için yeter de artar bile.
“Nihayetinde sanki barış zamanını sona erdirip yeni kolektif maceralar başlatmak için ilk arızayı, ilk darbeyi veya ilk keyifsiz hadiseyi başlatmak için bekler hale geldiler.” (s. 66)
Nazilerin sokaktaki görünürlüğü artar, sağda solda giderek daha fazla “kahverengi bir Almanca” konuşulur olur. Ama Stresemann olduğu müddetçe endişeye mahal yoktur; toplumda, onun her türlü aşırılığı dizginleyebileceğine dair sarsılmaz bir güven vardır. Ne var ki o da bir fanidir; günü gelir ölür. Ve ölümüyle kendisine bel bağlayanları dehşete düşürür. Aşırılıktan nefret eden, normal bir sosyal ve siyasal hayatı savunanlar buz keserler. Zira siyasi canavarların yolunu kesecek tek aktör de sahneyi terk etmiştir.
Stresemann’ın ölümü, sonun başlangıcı olur. Artık, beş yıl önce birahaneden devrim başlatmak gibi akıl almaz bir teşebbüste bulunduğu için meczup olarak bakılan biri olan Hitler’i durdurabilecek hiçbir güç kalmamıştır.
Ölümcül bir düellonun eli kulağındadır ve artık bundan kaçış da yoktur.
Devam edeceğim…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025
28.03.2025
19.03.2025
16.03.2025