Yasemin ÇONGAR
* Yasemin Çongar’ın bu yazısı YA DA köşesinde değil, EX LIBRIS / DÜNYA BUNLARI OKUYOR adlı köşede yayımlanmıştır.
***
Peygamberdeveleriyle de başlayabilirdim aslında ama bir duayla başlayacağım:
“Bana, değiştirilmesi mümkün olmayan şeyleri kabullenmek için huzur; değiştirilmesi gereken şeyleri değiştirmek için cesaret; ve bu şeyler arasındaki farkı anlamak için akıl bahşet yarabbim.”
Amerikan düşüncesinin ve dolayısıyla Amerikan kimliğinin yapıtaşlarından biri sayılan ilahiyatçı Reinhold Niebuhr’un 1943 tarihli mısralarından yadigar bir yakarış bu. Adı, “The Serenity Prayer” (Huzur Duası): bugün, Amerikalılara kendilerini iyi hissettirmek adına her türlü dünyevî ya da uhrevî duyguyu, içini boşaltıp dışını süsleyerek yeniden tüketime sunan bilumum hediyelik eşya dükkânında kâh bir afişin kâh bir fincanın üzerinde görebileceğiniz bir dua… O dükkânları hiç sevmem ben; ve bu duayı çok severim.
İnsan, bilmediğini yaratabilir mi...
Çiftleşme esnasında, dişileri erkeklerini yiyen yamyam böcekleri seyrediyorduk televizyonda. Yalnız kaldıklarında pusuya yatıyorlardı. Ön bacakları yüce bir güce yakarırcasına havaya doğru kalkmış bir halde, öne arkaya usulca sallanarak bir tür ruhanî huşû içinde avlarını beklediklerinden sanırım, Latince isimleri mantis religiosa’ydı (dindar böcek): Türkçesi ise peygamberdevesi. En irisi on-on beş santim boyundaki bu yeşil canavarcıkların, üzerinde durdukları yaprağa ya da ağaç kabuğuna tam bir uyum sağlayacak, kendilerini bir karıncaya ya da bir çiçeğe tıpatıp benzetecek şekilde duruş ve renk değiştirmelerine, bu sayede saklanmadan sır olmalarına hayranlıkla bakarken, bir yandan da isimlerindeki manidar mizaha gülüyordum ben. Peygamberdeveleri, sadece birbirlerini yemiyorlardı, tabii. Böcekgillerden bilumum hısım akrabalarının yanı sıra, canları et çekince, boylarından büyük memelileri yakalayıp gövdeye indirmeyi de biliyorlardı. Parmak kadar bir peygamberdevesinin avuç içi kadar bir fareyi yediğini gözlerimle gördüm; derken, bir başkası, bu kez bir sinek kuşunu, kımıltısız ve sessiz birkaç dakika boyunca süzdü süzdü süzdü ve, ince kanatlarını müthiş bir hızla mütemadiyen çırpan o minicik yaratığı, muzip ve naif duruşuna hiç aldırmadan, bir anda yutuverdi. Bakakaldık. Peygamberdevesi, seyredildiğinden haliyle habersiz, ziyafetinden ise ziyadesiyle memnun olmalı ki, raptiye büyüklüğündeki kafasının iki yanında, sanki başka bir yere aitmiş gibi duran devâsâ gözlerini kapayıp açtı bir an ya da bana öyle geldi. Arkadaşıma, “Uzaylı bunlar” dedim. Bilimkurgu filmlerinden “tanıdık” uzaylılarımızı andık karşılıklı; onlardan hangilerinin peygamberdevesine daha çok benzediğini konuştuk.
Ertesi gün, “Sizin, hiç farkında olmadığınız zamanlarda da ben hep buradayım” diye mırıldanan, göle kesmiş bir denizin, kendi esintisini kendisi yaparak serinlemeye çalıştığı sakin bir öğle üzeri, karşıdaki adaya bakarken, yine peygamberdeveleri geldi aklımıza. “Bizim uzaylıların gözüyle, kaşıyla, endamıyla handiyse tıpatıp peygamberdevesine benzemesini düşünürken anladım ki, insan muhayyilesi bilmediği bir şeyi yaratamıyor” dedim, “galiba, tek istisnası “Tanrı” bunun. İnsan, Tanrı’yı görüp bildiği bir şey gibi yaratmadı. Bunun için de bir ‘yüz’ vermedi ona.” Arkadaşım itiraz etti: “Tanrı, bilmediğimiz bir şey değil; öyle çok işareti var ki bu âlemde. Bence, insanın bilmeden, görmeden, hatta anlamadan yarattığı tek şey, sonsuzluk.” Bu söz üzerine, sonsuzluktan ziyade sonluluğu kavrayamadığımı düşündüm bir süre: Bir şey bittiğinde hep başka bir şey başlamıyor muydu? Hiçbir şey bitmiyor, yok olmuyor, sadece başka bir şeye dönüşmüyor muydu aslında?.. “Tanrı ile sonsuzluk aynı şey olabilir” dedim. “Olabilir” dedi arkadaşım.
Obama’nın ve hepimizin ilahiyatçısı
Hayatının son yirmi yılını New York Şehir Üniversitesi’nde (CUNY) tarih profesörü olarak geçiren John Patrick Diggins (1935-2009), hocalığının yanı sıra Max Weber, John Dos Passos, Benito Mussolini, faşizm, savaş, barış, komünizm ve Amerikan solu, ve tabii, hayranlığını gizleme gereği duymadığı Ronald Reagan üzerine yazdıklarıyla tanınan bir entelektüel tarih vâkânüvisiydi. Diggins’in ölmeden önce büyük ölçüde tamamladığı, nihai rötuşları ise hayatının son bölümünü birlikte geçirdiği sevgilisi Elizabeth Harlan, eski öğrencisi Robert Huberty ve editörü Doug Mitchell tarafından yapılan yeni kitabı, ABD’de bu ay yayımlandı. Gerek akademik bir yayınevinden (University of Chicago Press) çıkmış olması, gerekse popülerlik kaygısı gözetmeyen adıyla (Why Niebuhr Now? / Neden şimdi Niebuhr?), ilk bakışta az satıp, az okunacak, üzerinde az konuşulacak bir kitaba benziyor bu. Ama bence öyle olmayacak. Reinhold Niebuhr’un (1892-1971) genel olarak dine ve hayata, özel olarak da iç ve dış politikaya bakışını belirleyen inanç dünyasını anlama gayretindeki bu yüz küsur sayfalık kitabın, küçük hacminden beklenmeyecek bir düşünsel dölleme yeteneğine sahip olduğunu düşünüyorum çünkü.
Niebuhr, sadece Protestan teolojisinin Amerikalılaşmasında belirleyici olmakla kalmamış; vaazlarıyla, dualarıyla, makale ve kitaplarıyla, Amerika’da eşitlikçi bir iç politika anlayışının yanı sıra, gerçekçi dış politika ekolünün güçlenmesine de katkıda bulunmuş bir inanç ve fikir adamı olarak bilinir. On dokuzuncu asrın son demlerinde Missouri’de Alman göçmeni bir Kalvinist ailenin çocuğu olarak doğmuştu Niebuhr ve, fikir evreni itibariyle, hep Kalvinist kaldı. Yirminci asrın ilk üç çeyreğine yayılan ömrünü, biraz da bu mezhebin pratik dünyevîliği sayesinde, başta ABD’nin 1941’de İkinci Dünya Savaşı’na girmesini sağlamak, 1960’larda da ırkçılıkla mücadele hareketinin önderi Martin Luther King, Jr. ile dayanışmak olmak üzere, birçok kritik karar anında etkin rol oynayarak geçirdi.
Niebuhr’u, bugünün Amerikası ve bugünün dünyası için hâlâ geçerli, hatta gerekli kılan şey ise, dine ve siyasete bakışına hâkim olan o müzmin “mutlaklık sorgusu” ve bunun getirdiği kaçınılmaz tevazu bence. Gerçi, kitabı okurken, Diggins’in, başlıktaki “Neden şimdi Niebuhr” sorusunu, kafasında farklı bir cevapla sorduğunu; onun, 11 Eylül sonrası Amerikan siyasetine, özellikle de George W. Bush döneminin Hıristiyan soslu hükümran söylemine karşı bir tür antikor niyetine Niebuhr’a sarıldığını anlıyorsunuz. Barack Obama’nın, Beyaz Ev’deki ilk üç yılının birçok konuşmasında, isim vermeden de olsa Niebuhr’un fikirlerine atıfta bulunduğunu, bir keresinde de “Niebuhr’u okuyorum” dediğini bilenler de zaten, 1971’de ölen bir ilahiyatçı ile 1961’de doğan bir başkan arasındaki güçlü bağın, Bush sonrası bir yunup yıkanma, insanlıkta ve özel olarak da Amerikalılıkta yeniden “iyi” ve “temiz” bir öz bulabilme çabası olduğunu seziyor olmalı.
Gururun günahından silkinebilmek için
Diggins, kitabında, Niebuhr’un görüşlerini dış ve iç politika başlıkları altında ayrı ayrı inceleyerek bugünün Amerikasına uyarlamayı deniyor. Benim daha geniş olarak bugünün dünyası için yol gösterici bulduğum bölümler ise esasen devlete, topluma, ve en nihayetinde bireye, hepimize ve herbirimize, ayrı ayrı sınırlarımızı hatırlatıyor:
“Gerçekten yapmaya değer hiçbir şey bir insanın ömrü içinde tamamlanamaz; ümidin bizi kurtarması bu yüzden şart. ‘Hakiki’ olan ya da ‘güzel’ olan ya da ‘iyi’ olan hiçbir şey, tarihin acil bağlamında tam bir mânâ taşımaz; inancın bizi kurtarması bu yüzden şart. Yaptığımız hiçbir şey, ne kadar erdemli olursa olsun, tek başına başarılamaz; sevginin bizi kurtarması bu yüzden şart.”
Bizi, sınırlarımızı aşma hırsının tatmininden ziyade, sınırlarımıza tahammül etme kudretini bulmaya çağırıyor Niebuhr; bu çağrının “uhrevî” olmakla kalmaması, “dünyevî” bir zemine oturması ise onun teolojisini seküler, pratik ve alabildiğine güncel kılıyor bence. Bu dünyevî zeminde, bir siyaset tercihi de yükseliyor aslında; temelini yine tevazuda bulan, daha doğrusu mütevazı olmadığında mümkün de olmayan bir “demokrat” duruş tercihi bu.
“İnsanın adalet kapasitesi, demokrasiyi mümkün kılar” diyor Niebuhr, “insanın adaletsizlik eğilimi ise demokrasiyi gerekli kılar.” Dolayısıyla, adaletsizlik ve –hadi Niebuhr’un teolojik olarak da kavramsallaştırdığı haliyle söyleyelim– “şer,” sadece ümitle, inançla, sevgiyle uzak durabileceğimiz bir şey değil bizim; Niebuhr da zira biliyor ve Diggins’in bize yeniden hatırlattığı gibi savunuyor ki, demokrasi bir “düzen” olmaktan ziyade, sürekli bir mücadele, bir kapışma halidir.
“Şer, sadece reddedilmemelidir; aynı zamanda, yüzleşilmelidir onunla. Ama şer olana gözlerini dikmekte, bedeli ne olursa olsun ona meydan okumakta kararlı olanlar, Tanrı’nın bütün kulları gibi, gururun da günahını taşırlar içlerinde.” Böyle diyor Niebuhr ve iyiliğin bile kendi gururuyla zehirlendiğine inandığı için –Diggins’in, Bush’a panzehir olsun diye alıntıladığı ve ne hikmettir ki, Ahmet Altan’ın o meşhur savunmasında Tayyip Erdoğan’ı tarif ederken kullandığına çok benzer kelimelerle– “Zaferlerini, kendi erdemlerinin bir kanıtı gibi görmelerinin yanlış olduğunu muzafferlere hatırlatmalıyız…” diyor.
Gerçek dindarlar emin olamayanlardır
Ben tanrı inancıyla büyümedim; Marksizmden mülhem bir ateizmi kendime yakıştırabildiğim en toy hallerimde bile içimde hep bir “Hey güzel Allahım” duygusu olduğundan belki, tam anlamıyla bir “tanrıtanımaz” da olamadım hiç. Nihayet hayat, yıllar içinde, artık hiçbir şeyden emin olamadığım, hiçbir şeye mutlak gözüyle bakamadığım bir akışkanlık kazandı; birer yanılgı olduğunu bir gün pekâlâ kavrayabileceğim güncel doğrularımın “geçici” olduğunu bilmek, aklımın üzerindeki “inançinançsızlık” ve “din-bilim” sultalarını gevşetti biraz.
Bütün o Protestan inancı ve söylemiyle; özüyle olmasa bile çıkış yeri ve kavramlarıyla, bir noktadan sonra, benim dağarcığıma bugün hâlâ büyük ölçüde “yabancı” vurgularıyla Niebuhr’un bu gevşemede ciddi bir katkısı olduğunu söyleyebilirim. Daha önceki okumalarımda, Niebuhr’dan, gerçek demokratlık gibi, gerçek dindarlığın da temelinin “tevazu” olduğunu öğrenmiştim; şimdi Diggins’in kitabında da aynı nefesi buldum: İnsan, kendine ve evrene ilişkin bilgisinin “sınırlı” ve muhtemelen “yanılgılı” olduğunu kabullendiği ölçüde mutlaklıkla arasına sağlıklı bir mesafe koyabiliyor… O zaman, bir de bakıyorsunuz ki, ateizm “teizmin öteki yüzü” oluvermiş.
Diggins, “Niebuhr’un dinî meşgalesi, dinî kesinlikten şüphe duymaktı” diyor: “Hakiki din, her zaman inançla inançsızlık arasında bir mücadeledir.” Niebuhr’a göre, bu mücadele kaçınılmaz, çünkü bir yandan, sınırlılığımız yani ölümlülüğümüz dini, sanatı ve mücadeleyi üreten meraka, aşka ve arzuya yöneltiyor bizi ama bir yandan da, “yaradılan” olarak bu denli sınırlı, bu denli lanetlenmiş olmamız, “yaratıcı” olarak da herbirimizi sınırlı ve lanetli kılıyor. Yarattığımız uzaylıları, peygamberdevelerine benzetiyoruz, çünkü kendi dışımızda, evrene ilişkin o pek kıt bilgimizin ve kavrayışımızın ötesinde bir kerteriz noktamız, tarihin üzerinde tam bir yaptırım gücümüz yok. Bu da, işte, bireysel özlemlerimiz gibi eserlerimizi ve zaferlerimizi de abartmaya yöneltiyor bizi; yine Niebuhr’un deyişiyle, “bütün insani ilişkilerin dokusundaki temel günah alaşımı” olan gururu, dünya üzerindeki kötülüğün ana kaynağı yapıyor. Tabiatta olmayan “şer,” insan tarihinin yapıtaşına dönüşüyor böylece. Sonra, yine o şerden kurtulmak için Tanrı’ya, yani sonsuzluğa çeviriyoruz yüzümüzü.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012