Yasemin ÇONGAR
Başbakan Erdoğan dün partisinin Meclis grubunda konuşurken çok alkışlanan iki cümle söyledi: “Ben Kasımpaşalı Tayyip olmaktan şeref duyarım. Ve Kasımpaşa’dan çıkan, oranın bir evlâdı olarak tüm halkımın da bizi bu makamlara getirmesinden dolayı bir hizmetkâr olarak milletime hizmet duymaktan onur duyarım.”
Bilmiyorum, kendi marazına doğru teşhis koymaya en fazla yaklaştığı cümlelerin bunlar olduğunun farkında mıydı Erdoğan? Farkında olsa söyler miydi?
Başbakan, “ustalık” döneminde giderek daha fazla benimsemiş göründüğü üslûbuyla, bir Kasımpaşalı’dan ziyade bir Ankaralı’ya benziyor. Asıl sorun da bu zaten. Başbakan’ın zihnine musallat olan asıl maraz bu.
Bu öyle bir maraz ki, giderek “Kasımpaşa’nın evlâdı” olmaktan çıkarıp, “Ankara’nın sözcüsü”haline getiriyor Erdoğan’ı; politikasıyla, söylemiyle, zihniyetiyle giderek içinde “daha az halk, daha çok devlet” olan bir siyasetçiye dönüşüyor. Dönüştükçe eskiyor, eskidikçe kendinden önceki Ankaralılara benziyor, onlar gibi körleşiyor, koflaşıyor, kötüleşiyor.
Bir siyasetçi düşünün ki, halkı onu devleti yönetmesi ve yönetirken değiştirmesi için üç kez üst üste, hem de büyük bir teveccühle seçmiş; devletin hâkim zihniyetinin temel direği olan Anayasa’yı değiştirmek istediğinde sandıklar gürlemiş; Kürt meselesini çözme vaadinde bulunduğunda, hatta bunun için PKK ile müzakereye onay verdiği ortaya çıktığında oyları azalmamış, artmış.
Bir siyasetçi düşünün ki, halkı onu tam da “Kasımpaşalı” olduğu için, halkın içinden geldiği için, devletin sillesini yediği ve devlete kafa tuttuğu için, devleti değiştirmek gerektiğini söylediği ve bunu denediği için seviyor. Bir siyasetçi düşünün ki, başka devletlerin yöneticilerine “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” diye çıkıştığı ve “Kendi halkını katleden bir yönetimin meşruiyeti kalmaz; bırak git” çağrısı yaptığı zaman, kendi halkının da, o devletlerin zulmünü çeken halkların da baştacı oluyor.
Ve aynı siyasetçi, aynı Erdoğan, gün gelip kendi devletine ait jetler, kendi devletinin yanlış istihbaratıyla, yanlış hedefe kilitlenip, kendi halkını bombalayarak, çoğu çocuk yaşta otuz beş insanı öldürdüğünde “gık” diyemiyor; ne devletin sillesini yemiş bir halk çocuğundan, bir Kasımpaşalı’dan beklenecek “insanî” tepkiyi görebiliyoruz ondan ne de devleti değiştirecek, Kürt meselesini çözecek diye kendisine umut bağlanan bir siyasetçiden beklenecek “demokrat” tepkiyi.
Aynı siyasetçi, aynı Erdoğan, devletin Uludereli otuz beş köylüyü öldürmesiyle ilgili olarak partisinin Meclis grubunda konuşurken, “Allah’tan rahmet niyaz ediyorum” deyip geçiyor sadece; o köylülerden, o köylülerin zorlandıkları hayattan, yaşadıkları acıdan, ölenlerin adlarından, yaşlarından, ailelerinden, “Irak sınırında yaşanan olay” diye insansızlaştırılan hadisede hayatı sona eren ya da sonsuza dek değişen insanların kendilerinden söz etmek, vekillerini ölenlerin anısına saygı duruşuna davet etmek aklına bile gelmiyor.
Aynı Erdoğan, devletin bilfiil sorumlu olduğu bu “olay” ardından, ölenlerin cenazesine gitmeyi ya da en azından bir bakanını, bir yardımcısını o cenazede hazır bulundurmayı da düşünmüyor. Ya korkuyor bundan, yani halkından korkuyor ya da orada olmayı istemeyecek kadar, orada olmasının insanî bir görev olduğunu bilmeyecek kadar Ankaralı artık.
“Adam Ankara bürokrasisinin başında, tabii Ankaralılaşacak” diyenleriniz var mı bilmiyorum; “Devleti yöneten bir siyasetçinin devletçi olmasından, devlet ağzıyla konuşmasından daha doğal ne var” diye soracak mısınız, sanmıyorum.
Deseniz de, sorsanız da, aynı Erdoğan sizi cevaplıyor zaten. Beynindeki hücrelerin bir bölümü, kim olduğunu, nereden geldiğini, nasıl davranması gerektiğini hâlâ hatırlayan bir bölümü, belki de “Sen Ankaralı değilsin, Kasımpaşalısın” diye fısıldayan bölümü, yine dün şöyle dedirtti ona mesela:“Biz önce devlet demiyoruz, biz önce millet, önce insan diyoruz.”
Böyle dedi ama ağzından çıkanı kulağı ne kadar işitti bilmiyorum; işittiyse ne hissetti çok merak ediyorum.
Çünkü aynı siyasetçi, aynı Erdoğan, “Yaşanan talihsiz bir olay üzerine devleti zalim, ceberrut, câni gibi göstermeye kalkmak, büyük bir şuursuzluktur, vicdansızlıktır” da diyordu; “Devlet halkını bombalıyor gibi göstermek, devletin milletiyle arasındaki bütünlüğü parçalamaktan öte bir gayret değildir” de diyordu.
Erdoğan’ın “yaşanan talihsiz bir olay” dediği şeyin tek bir tarifi var: Devletin jetleri kendi vatandaşlarını vurdu. Otuz beş sivil devletin bombardımanında öldü. Manşetimizden bugün üçüncü kez yazdığımız gibi, “Devlet halkını bombaladı.”
“Cânice” olan, bunun ifadesi değil, bunun kendisidir.
“Ceberrutluk,” bunun hesabının halka verilmesini istemek ve bu tür faciaların tekrarlanmaması için bir zihniyet ve strateji değişikliği talep etmek değil, bu talepte bulunanları tıpkı Erdoğan’ın yaptığı gibi“Arkanızda ne tür emellerin, amellerin olduğunu biliyoruz” diye andıççı general ağzıyla karalamaya çalışmaktır.
“Zalimce” olan, Başbakan’a “Devlet halkını niye bombaladı” diye, “Otuz beş Kürdün devletin bombardımanında öldüğünün ertesi günü niye havai fişekler patlatılıyor” diye, “Niye cenazede tek bakanınız yoktu” diye sormak değildir. “Zalimce” olan, bu soruların cevabını veremediğiniz yerde, otuz beş insanın canını alan “olay”daki payları ve ister ihmalden ister yanılgıdan kaynaklı olsun müteselsil sorumlulukları konusunda henüz hiçbir netleşme, yapılmış bir kapsamlı açıklama, verilmiş bir hesap, gösterilmiş bir hassasiyet yokken, dün çıkıp, “Gösterdikleri hassasiyet sebebiyle gerek Genelkurmay Başkanıma, gerek bölgede hizmet veren komuta kademesine, hepsine şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum” diyebilmektir.
Bu halk, Uluderelisiyle Kasımpaşalısıyla bu devletin sillesini defalarca yemiş olan bu millet, böyle cümleleri, kendisine rağmen kendi adına edilen bu zalim teşekkürleri sizden öncekilerden çok duydu Sayın Başbakan. Ankara’nın ağzını, köhnemiş devletin, kör şiddetin lisanını çok iyi biliyor bu halk. Yazık ki siz de çabuk öğrendiniz.
Yazık ki siz artık “Kasımpaşalı” değilsiniz.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012