Yasemin ÇONGAR
* Yasemin Çongar’ın bu yazısı YA DA köşesinde değil, EX LIBRIS / DÜNYA BUNLARI OKUYOR adlı köşede yayımlanmıştır.
***
Onu sevenler süsünü de severler. Şehirlerini böyle şerbetli, kadınlarını bu kadar baharatlı anlatmasa muhtemelen daha az sevilen bir yazar olacaktı. Yazarın gücü illâ ki yazısının şehvetiyle ölçülmez elbet, ama Lawrence Durrell’ın etkisi bence tam da burada, insanı yaşamaya ve yazmaya kışkırtarak yazmasındadır.
İçinde hayat kalmış yazarların, içinde söz büyüten okurların, ağırlığını çok iyi bildikleri o yumrulu ukteyi çözen yegâne şey de zaten, Durrell gibilerinin “Her şey çevremizdeki sessizliği nasıl yorumladığımıza bağlı değil mi” nevînden tek bir soruyla harekete geçirebildiği diriliş dürtüsü değil mi çoğu zaman? Sahi, baharın daha iyi bir tarifi var mı?
Parmaklarında yiten, kafanda canlı o duygu
Hiç ummadığımız bir anda karşımıza çıkan papatya tarlasının ortasından geçip, rengi, kokusu ve kuralsızlığıyla insana hükmeden bir mimoza ağacının altında durduğumuz o ikindide, vaktin artık uyanma vakti olduğunu tabiata ait kadim bir sırrı ilk kez keşfedercesine hayretle hatırlamasaydım bile, sanırım bu mevsim Durrell’a dönecektim ben.
İlk müsebbip Stratis Tsirkas’tı. Can Yayınları çok hayırlı bir iş yapıp, Başıboş Kentler’in yeni baskısını kucağımıza bırakınca, kıştan Tsirkas’la çıkmak şahane bir fikir gibi göründü bana. Ama onun,“Seni unutacak olursam, sağ elim tutmaz olsun” diye söz verdiği sevgili Kudüs’ünün, savaşın kızgın tavında dövülmüş ve nerdeyse soğumaya yüz tutmuş bir bilgelikle, “Her toprak parçası mezara dönüşebilir. Her toprak parçası…” diye fısıldayarak vardığı Kahire’sinin içinden bu kez haddinden hızlı geçtim. “Amaçsız dolaşmak, nereye çıkacağı bilinmeyen sokaklara dalmak, keşifler yapmak” için sabırsızlandım sanırım; karşıma “tabanı mavi maltataşı kaplı bir iç avlu, yerinden çıkmış bir parmaklığın biçimi, futbolcu forması gibi sarı pembe çizgili boyanmış küçük bir cami ve onun yanında, parlak gövdeli, yapraklarının arasına kumruların doluştuğu bir ağaç” çıksın diye bekledim, “eski kapıların önünde durmak, taşa ya da ağaca kazınmış tarihleri okumak” istedim… Kim bilir belki de “ay erkenden battı, gece kuru ve kapkara” dedirten bir boşlukta bir başıma ürpererek düşünmek için; “parmaklarınla artık yeniden duyumsamana olanak olmayan bir şeyi kafanın içinde yeniden yaşamak bu kadar mı acı verici” anlamak için. Bütün bunların İskenderiye’de mümkün olduğu, dönüp karıştırmayı sevdiğim eski bir kitabın altı çizili satırlarıyla tescilli zira. Yunancanın Kahire doğumlu kudretli yazarı Tsirkas (1911-1980), aslında bu üç şehri de onlara hiçbir zaman sahip olamayacağını hissettiren bir tevazuyu hep onlara ait kalacağını kabul eden bir teslimiyetle birleştirerek anlatır, ama onun İskenderiye’si, sanırım biraz da Durrell’ı yeniden düşünme fırsatı verdiği için diğer iki kitabından daha çok kendinde tutuyor beni.
Tsirkas’ın yazdığı İskenderiye’yi, Durrell’ın yazdığı İskenderiye’den ayıran şey, on beş yıl kadar ileride ve Eski Kıta’dan dünyaya taşan savaşın yanıbaşında durması değil sadece. Tsirkas, 1943 İskenderiye’sine her bakışında, Büyük İskender’in iki bin küsur yıllık şehrinin damarlarından akan bütün bir mitolojiyle birlikte, yirminci asırlı bir Yunanlı için “ebediyen kaybedilmiş bir yuvayı”da görüyor. Durrell’ın İskenderiye Dörtlüsü’nde soluduğumuzdan farklı bir nostalji bu; zaman ve mekâna daha çok bağlı, politik.
Hindistan doğumlu İngiliz yazar Durrell’ın (1912-1990), “pudding adası” diye dalgasını geçtiği memleketinin muhafazakâr kuralcılığından kaçıp, Yunanistan’da, Mısır’da yaşadığı gönüllü sürgün ise daha evrensel bir iz bırakıyor geriye; sanırım kuartetin ikinci kitabı Balthazar, yazarın esas meselesinin “modern aşkın araştırılması” olduğunu ilan etmeseydi de, Durrell’ın İskenderiye’sini nostaljik kılan şeyin, bu mutlak görünümlü duygunun hiç tükenmeyen izafiyeti olduğunu er geç kavrayacaktık. Nihayetinde Tsirkas, “gerçek” bir şehirde dolaştırır bizi; Durrell ise “Kahramanların ve anlatıcının kişilikleri gerçek dışıdır… Yalnızca kent gerçektir” demesine rağmen İskenderiye’yi “gerçek” kılmaz hiç; tarihine de, coğrafyasına da mahkûm etmez onu, “limon kokularının arasından süzülen ışığı” ve “kış gecelerinin derinliğindeki tek saat olan denizi” ile şehir, aynı tatmin ve tatminsizlikleri birbirlerinden farklı algılayıp, farklı aksettiren karakterlerle birlikte çoğalan bir gündüz düşüne dönüşür. Eskimez. Asla. Dilini fazla süslü, kimi karakterlerini biraz kaygan bulsanız bile, onları kendinde buluşturan o hayal şehirde “benim”diyebileceğiniz bir köşe sizi her zaman bekler sanki. Durrell’ın “Ben hep içinde batmaya da, üzerinden hızlıca geçmeye de imkân veren bir şekilde yazmak istedim” diye özetlediği edebî hedefine, İskenderiye Dörtlüsü özelinde ulaştığını hissedersiniz.
Bir pumanın yabanî sessizliği
Hayır, baştan çıkmayacağım. Bin kez yapılmış bir şeyi yeniden yapıp, sevenlerin tutkuyla sevdiği ve devamı değil, yine Durrell’ın deyişiyle “öz kardeşleri” olan Balthazar’ı, Mountolive’i, Clea’yı ne hikmetse merak etmeksizin, sadece onu göğsüne yakın tuttuğu Justine’den bol alıntılı bir yazı daha yazmayacağım. Vites değiştiriyoruz…
Baharın beni Durrell’a döndürmesinin diğer sebebi bir biyografi. Britanyalı polisiye ve tarihî romanlar yazarı Joanna Hines, bu kez “kurgusal” olmayan bir kitap çıkardı; aradaki farkı vurgulamak için de kızlık soyadını kullanıp,
Joanna Hodgkin imzasıyla yaptı bunu. Kitabın adı, Amateurs in Eden: The Story of a Bohemian Marriage (Cennetteki Amatörler: Bohem bir Evliliğin Hikâyesi). Söz konusu “cennet,” Yunanistan’ın batısında, İonya Denizi’ndeki Korfu Adası; söz konusu “amatörler,” Lawrence Durrell ile ilk karısı Nancy Myers. Joanna Hodgkin salt edebî bir merakla yazmıyor; daha ziyade, 1993’te ölen annesi Nancy Hodgkin ile Alzheimer hastası ablası Penelope Durrell’a bir reverans bu kitap: Yazar, annesinin kendi babasından önce on yıl evli kaldığı Durrell’la ilişkisini anlatarak, bugüne dek yazarın hayatından adeta özenle silinmiş olan Nancy’yi yerli yerine oturturken, kitabın gelirlerini de, Nancy ve Lawrence’ın tek çocukları olan Penelope’nin tedavisine adamış.
Amateurs in Eden, Britanya edebiyat elitinin “kitsch” dediği, “bayağı” bulduğu, “melodram düşkünü” diye damgaladığı ama tılsımını büsbütün görmezden gelemediği için de hep biraz küçümseyerek sevmeyi tercih ettiği Lawrence Durrell’ı belki de ilk kez gerçekten bağrına basmaya hazırlandığı bir sırada yayımlandı. Yüzüncü yaşı nedeniyle yazarın romanlarının yeni baskıları yapılıyor, hakkında eleştiri kitapları çıkıyor, Guardian gazetesi bu ay İskenderiye Dörtlüsü için bir okuma grubu kurdu ve haziranda dünyanın her yanından uzmanlar, Londra’da British Library’nin düzenleyeceği beş günlük Durrell 2012 konferansında buluşacaklar. Hodgkin de Durrell’ın hayatındaki “kayıp halka”yı anlatmak üzere orada olacak.
Kayıp halka, Lawrence –ya da herkesin ona seslendiği adla Larry– ve Nancy henüz yirmi yaşındayken başlıyor. Nancy, rüzgârda dalgalanan ince, uzun ve çok güzel bir kadın, genç bir ressam adayı; akademiye devam ediyor ve kuralların dışında bir hayat yaşayıp sadece resim yapmak istiyor. Larry kısa boylu, tıknaz ve İngiltere’de bile dikkat çekecek kadar sarışın; şiir yazıyor, roman düşlüyor, kuralları sevmiyor, yazmak ve sevişmek istiyor. Üç yıl boyunca önce Londra’da, sonra Nancy’nin ailesinden bir miktar para kalınca Sussex’de küçük bir evde yaşıyorlar; Nancy, Larry’ye hediye aldığı piyano ile döşüyor evi. Cennete –Durrell’ın ailesiyle içiçe yaşayacakları Korfu’ya– göçmeden önce evleniyorlar. Karısıyla arasındaki sekiz santimlik boy farkına hayıflanan Larry’nin nikâh şahidi olarak sirkten iki cüce kiraladığı anlatılıyor. Larry’nin kardeşi Gerald Durrell’ın sonradan yayımlayacağı My Family and Other Animals (Ailem ve Diğer Hayvanlar) başlıklı hatıratta nedense kendine hiç yer bulamıyor Nancy, ama Korfu’daki zamanının çoğunu mutfakta reçel yaparak geçirse bile, bu eğlenceli ailenin bir parçası olmaktan, fazla bir sorumluluk üstlenmeksizin, denizin, güneşin tadını çıkararak uzatmalı bir tatil, bir tür “idil” yaşamaktan memnun. Larry’nin ele güne methetmeyi pek sevdiği cinsel birliktelikleri, Nancy’nin hamile kalma korkusuyla çoğu zaman pasif kaldığı, buna rağmen gecikmiş bir kürtaj olmaktan kurtulamadığı günlerde –“Cenini görmek ister misiniz” diyen hemşireye Larry’nin cevabı “Kıçınıza sokun” oluyor— genç yazarın genç karısına öfke kustuğu nice âna tanıklık etse de, onları bekleyen “cehennem” Korfu’da değil, Paris’te başlıyor.
Durrell’ın yakın arkadaşı yazar Henry Miller ve sevgilisi Anaïs Nin’le birlikte oldukları Fransa günlerinde, Nin “puma” lâkabını takıyor Nancy’ye. Kendini gizleyen bir kedi o; tırmalamıyor, kükremiyor, saldırmıyor; içindeki yabanîyi resim yaparak ehlileştirmeyi deniyor. Nin ve Miller, Greta Garbo’nun soğuk güzelliğini görüyorlar onda. “Nancy’nin gözleriyle, parmaklarıyla, saçıyla, yanaklarıyla konuştuğunu düşünüyorum” diye yazıyor Nin, “ne muhteşem meziyet.”
Bu sessizlik Larry’nin giderek daha tatminsiz, daha öfkeli, daha çok bağıran ve daha fazla kıran çehresine çarpıp duruyor. “Mutluluk reçetem, her gün dört erkeğin spermini birbirine karıştırmaktır” diyen Nin’le Nancy’nin arkadaşlığı, kıskançlık nöbetleri geçirtiyor Larry’ye. Miller ve Nin’le ne zaman edebiyattan konuşsalar, “Sen ne anlarsın, kapa çeneni” diye aşağılıyor karısını. Büsbütün kızınca “Pis Yahudi n’olucak” diye bahsediyor ondan; tanımadığı bir adamla konuştuğunu görünce “orospu” diyor; bir keresinde merdivenlerden aşağı itiyor. Hodgkin, biyografinin akışını edebî parantezlerle bölmüyor pek ama bu şedid yıllarında Durrell’ın henüz otuzuna varmamış ve yıllardır içinde taşıdığına inandığı kitabı çıkarmaktan hâlâ çok uzak olduğunu bilince, gitgide kızışan bir magma kütlesi gibi akacağı günü beklediğini düşünüyorsunuz ister istemez. Larry’nin bağrından fışkıramadığı dünyayı karısı için cehenneme çevirmesini “yazarlık gazabı” diye geçiştirmek imkânsız ama Nancy’nin onu niye terketmediğini anlamanız bir nebze kolaylaşıyor.
Korfu’ya döndüklerinde Miller’ın bütün övgülerine rağmen ressamlığından artık hiç emin olamayan, Larry’nin iyi bir yazar olacağına ise kuvvetle inanan Nancy, çocuk doğurmaya karar veriyor. Haberi arkadaşlarına, “Kaltak bebek istiyor” diye iletiyor Larry, savaş Korfu kıyılarına yaklaşırken birlikte Atina’ya kaçıyorlar, kızları Penelope 1940’ta, Larry British Council’da çalışıp, “geçinmek zorunda olmak korkunç bir şey” diye söylenirken doğuyor; babası “piçkurusu” adını takıyor ona.
Amateurs in Eden’ın en etkileyici bölümü, çiftin kısa süre sonra küçük kızlarıyla birlikte Almanlardan kaçarken Atina’dan Korfu’ya, oradan Kahire’ye, kamyonlar ve teknelerle yaptıkları ölümkalım yolculuğunu anlatıyor. Ölmüyor kalıyor ve ayrılıyorlar. Nancy, kızını alıp Kudüs’e yerleşiyor. Çok geçmeden boşanıyorlar.
Durrell’ın üç kez daha evlendiğini, Nancy’nin de gazeteci Edward Hodgkin’le yeni bir aile kurduğunu biliyoruz. O ailenin çocuğu ve bu kitabın yazarı olan Joanna Hodgkin, evliliğinde tam bir zorba olarak tasvir ettiği Durrell’ın, annesinin gözünde yine de hep “sevgili” kaldığını anlamamızı da sağlıyor nihayet.
Ayrılmalarından çeyrek asır sonra, Larry’nin üçüncü karısının öldüğünü haber alıyor Nancy; “Ona şimdi kim bakacak” diye soruyor. Joanna Hodgkin annesinin ağladığını ilk kez o gün görüyor. Larry ise kendi payına, İskenderiye Dörtlüsü’nde “Clea” olarak yeniden yarattığı Nancy’yi, kuartetin son kitabının sonunda bir deniz kazasında ölümden döndürüp, ebediyen sakat bırakıyor.
Kabarcık varsa eğer, sıvarsın
Onu sevenler süsünü de severler. Durrell’ın en “vahşi” olanlar dahil hiçbir kitabında kendini tam olarak ele vermeyen iç vahşetini, Amateurs in Eden’da hissedince, bunu tekrar düşündüm. Durrell da, İskenderiye Dörtlüsü’nün yayımlanması üzerine, 1959’da, The Paris Review dergisine verdiği mülakatta süslülükten söz etmiş:
“Yazdıklarım, haddinden fazla ağız sulandırıcı. Belki biraz daha az cafcaflı, biraz daha berrak yazabilmek için birkaç parasal panik filan yaşamam gerek. Daima haddinden süslü yazdığımı hissediyorum. En büyük zorluklarımdan birinin bu olduğunun bilincindeyim. Hedefinden emin olmadığın zamanlardaki kararsızlığın bir sonucu bu. Yüzeydeki bir kabarcıktan kurtulamayınca, emin olmak için lanet olası şeyi baştan aşağı alçıyla sıvıyorsun.”
Ancak kitabına çok güvenen bir yazarın yapabileceği türden bir özeleştiri bu. Hemen ardından,“edebiyatta önceliği niye biçime verdiğinin” sorulması üzerine söyledikleri ise, Durrell’ın gücü kadar güçsüzlüğünü de ortaya koyuyor bence. Onun cehenneminin hayat, cennetinin ise her zaman ve sadece yazı olduğunu daha iyi kavrıyorsunuz:
“Evet, biçime başkalarından daha çok önem veriyorum. Belki de ortaya dökecek pek bir şahsiyetim yoktur. Biçime olan ilgim –şimdi tevazuyla değil ciddiyetle konuşuyorum— ikinci sınıf bir yeteneğin işareti olabilir. Birinci, ikinci, ya da üçüncü sınıf olmanız bir şey değiştirmez ama suyun kendi seviyesini bulması ve size verilen kuvvetle yapabileceğinizin en iyisini yapmanız hayatî önemdedir. Erişemeyeceğiniz şeylere öykünmek ahmakçadır, tıpkı sahip olduğunuz meziyetler konusunda tembel davranmanın basbayağı ahlaksızca olması gibi. Görüyorsunuz ya, esasen sanatçı ilgilendirmiyor beni. Ben sanatçıyı mutlu bir adam olmak için kullanıyorum ki bu benim için epey zor bir şey. Sanat kolay geliyor bana. Zor olan hayat.”
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları














































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012