Yusuf Ziya DÖGER
Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya’da meydana gelen “Bolşevik Devrimi” savaş öncesi yapılması planlanan paylaşımları suya düşürdü. Sömürgeleştirme planlamasında aynı cephede yer alan İngiltere ve Rusya’nın farklılaşması yeni tutumların sergilenmesine neden oldu. Türkiye, İran ve Afganistan çizgisinde daha önce sömürgeleştirilmeleri düşünülen alanlarda zorunluluk gereği bağımsız devletlerin kurulmasına göz yumuldu. Ancak bir farkla, bu alanlarda kurulan devletlerin Militarist ve monist anlayışa dayalı olmaları esas alındı.
Normalde sömürgeleştirmesi düşünülen bu devletlerin sınırları içinde kalan farklı etnik kökenlilere ait topraklar esas alınarak -sınır kabul edilerek- farklı devletlerarasında paylaştırılmıştı. Oysa ortaya çıkan yeni durum bu paylaşımı sekteye uğrattı. Bu nedenle söz konusu alanların ileride sorunlu kalması ve istenilen anda sorunun işlevselleştirilebilmesi (etkinlik kurabilmek) için bu alanlarda kurulmasına izin verilen militarist anlayışa dayalı devletlerarasında paylaşılmasına ses çıkarılmadı.
Kürdistan topraklarının bu çerçeve ve mantığa dayalı olarak Türkiye ve İran arasında paylaşılmasına (Irak ve Suriye sömürgeleştirilen alanlardı ve sömürgelikleri resmen son bulunca onlarında Militarist niteliğe bürümelerine dikkat edilmelidir.) göz yumuldu. Esasında normal paylaşımda ne Osmanlı ne de Pers bakiyelerine devlet olma izni verilmeyecekti. Ancak hesaplar “Bolşevik Devrimi” ile ortada kalınca yeni hesap gereği buna izin verilmek durumunda kalındı. (İstanbul işgal edilmiş olmasına rağmen, işgali gerçekleştiren İngilizler tarafından işgalin sessiz sedasız sonlandırılması bunun bariz örneğidir.)
Ancak sömürgeleştirilmeyen bu alanlarda kurulmasına göz yumulan devletlerin militarist bir anlayışı esas alması öncelikli hedef olarak benimsenmişti. Çünkü militarist anlayışa dayalı devletler farklı etnik kökenliler için sürekli rahatsızlığa sebep olacak unsurları barındırmaktaydılar. Farklı nitelikleri üzerinden toplumun bir kesimini sürekli rahatsız edilerek tetikte olmasını sağlayacak militarist devlet yapılanması ileride uygulanması muhtemel projeler için zorunluydu. Çünkü amaçlanan projeye ileride geçilmesi için içeride baskı unsuru gerekmekteydi.
Bu nedenle militarist ve monist –tekçi- anlayışla kurulan devletler, temel felsefeleri gereği esasen hiçbir şekilde iç barışı sağlayabilme kabiliyetine sahip olamazlar. Şimdi şuna dikkat edelim. Militarist anlayışı temel alan devletlerin varlıklarını koruma yolu sürekli olarak iç ve dış düşman olgusunu canlı tutmalarıdır. Böylece kamuoyunu meşgul edilerek devletin militarist eylemlerine hem haklılık kazandırılacak hem de kamuoyu desteği sağlanarak, devletin varlığına yönelik meşruiyet kisvesi temin edilmiş olunacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin doksan yılı aşan uygulamalarına bakıldığında söz konusu tutumu sergilemekten hiçbir zaman vazgeçmediği görülür. İçeride var kılınan düşman olgusu zaman zaman değişse de hep toplumun huzuruna kast eden düşmanların var kalması sağlanmıştır. Var edilen düşmanın tek olması bazen militarist anlayışa sahip devletin asıl amacının şeffaflaşmasına yol açacağı varsayılarak buna karşıtlık arz edecek ikinci bir düşman olgusu daha var edilme zorunluluğu duyulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti açısından süreç içinde değişen iç düşmanlardan birisinin düşünsel temelli olması önemlidir. Çünkü militarist ve tekçi anlayışın farklı kesimlerce benimsenmesi ancak bu şekilde sağlanabilmiştir. Örneğin AKP iktidarına kadar İslami –İslamcı düşünenler- anlayışa sahip olanlar devletle pek barışık olmadıkları halde AKP iktidarı üzerinden hem devletle barıştılar hem de statükonun savunucusu haline geldiler. Doksan yıllık süreçte buna dair örnekler çeşitlendirilebilir. Mesela DP iktidarı ile Osmanlı döneminden kalan eşrafla devletin uzlaştırılması gibi. Yetmişli yıllarda CHP üzerinden solun buna yönlendirilmek istenmesi de bir başka örnektir.
İkinci düşmanın etnik kökenli olmasına dikkat edilmesi ise toplumda var olan farklılıkları minimize edilmesine araç kılınmıştır. Böylece küçük çaplı etnik farklılıkların –Çerkezler, Gürcüler, Lazlar gibi- kendilerini tehdit altında hissederek militarist ve monist devlet etrafında kümelenmeleri sağlanmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin etnik kökenli düşman algısını Kürdlere yöneltmesi sadece demografik niteliklere bağlanılamaz. Aynı zamanda sınırlarını aşan ve diğer devletlerin kendisine komşu alanlarındaki varlıklarıyla da doğrudan doğruya bağlantılıdır.
Militarizmin önemli bir örneği olan Türkiye Cumhuriyeti sıkıntılı anlarda elindeki ipleri gevşeterek farklılıkların kendisini ifade etmelerini sağlayan siyasi ortamlara kısmen izin verdiği halde, elindeki iplerin kayacağını hissettiği noktalarda ise militarist kimliğini öne çıkararak önlemlere başvurmuştur. Varlığını dayandırdığı temel felsefi ideolojisini de bu şekilde doksan yıldır sürdürülmektedir.
Militarist felsefeyle şekillenen örgütler ise varlıklarına meşruiyet kazandırmak için devlet olanaklarından yoksun olduklarından, kendilerine yönelen kitleleri sürekli mobilize tutmanın gerekliliği nedeniyle günü birlik faydaya dayanan eylemlere yönelmek zorundadırlar. Buna rağmen de içinden çıktıkları toplumun genel beklentisini ve amacını günü birlik faydacı eylemlerin arkasındaki asıl niyet olarak kitlelerine lanse etmekten de çekinmezler. Böylece mobilize edilen kitlenin sorgulama yapmasına imkân tanınmamış olurlar.
Militarist devletler içinde gelişen örgütlerin temel mantığı militarist felsefe ile şekillendiği için tıpkı o devletler gibi farklılığa tahammülsüzdürler. Çünkü zihin dünyaları monist anlayışla donatıldığından kendi içlerinde muhaliflik sergileme kabiliyeti olanları militarist devlet tutumu gibi iç düşman algısı içine sokarak ötekileştirip yok edilmelerini sağlamaktadırlar. Kuzey Kürdistan’da militarist Türk devletine karşı kurulan Kürd siyasi veya örgütsel yapılarında bunu görmek her zaman mümkün olmuştur.
Bugün Kuzey Kurdistan’da egemen olan Kürd örgütsel yapısı da bu anlayıştan beri olmadığı için ortamın normalleşmesini kendi kitlesini denetleme açısından sıkıntı olarak algılamaktadır. Dolayısıyla farklı argümanların rahat dillendirilmesini sağlayacak ortamın oluşmasını kendi alehine görmektedir. Varlığını daim kılmak ve kendisini meşrulaştırmak için de çatışmalı ortamın sürmesinden fayda ummaktadır.
Son seçimde HDP’nin sağladığı siyasi başarı militarist Türk devletini endişeye sokmuştur. Dolayısıyla prokvatif niteliğe bürünerek sağlanan siyasi başarıyı toplum gözünde niteliksizleştirmeyi amaçlamıştır. Ancak HDP de buna çanak tutarak siyasi başarısını militarist Türkiye Cumhuriyeti devletine kurban etmiştir. – seçimden hemen sonra Diyarbakır’da Hüda Par taraftarlarıyla girişilen kavga ve karşılıklı öldürme eylemleri bunun bariz örneğidir- Siyaset ortamının mutlaka siyasi rakip doğuracağı gerçeği HDP tarafından kolay kabul edilecek bir durum değildir. Bu nedenle de oluşan siyasi yumuşama ve uygun zemini Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte yok etme yoluna başvurarak kitlelerinin mobilize kalmasını sağlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin Militarist karakteri ve bu karakterden etkilenerek şekillenen örgütlerin farklılıkları duyma kabiliyeti olmadığından kendi anlayış ve bakışlarını mutlak kabul etmektedirler. Oluşması muhtemel siyasi zeminin oluşmaması için de gerektiğinde müdahale etme kabiliyetini de kurumayı temel alırlar. Bunu hem militarist devlet hem de militarist örgütler kendileri açısından vazgeçilmez durum olarak görürler.
Şimdi, otuz yıllık savaşın gerçek anlamda hakların teslim edildiği bir barışa neden verilmediğini daha kolay anlaşılması mümkün değil mi? Tabi ki girişte kullanılan tarihsel bağlamı da unutmamak gerekiyor.
Çünkü sömürgeleştirilmesi kararlaştırılan Osmanlı topraklarının Anadolu kısmı zorunluluk nedeniyle militarist anlayışa sahip bir devlete terk edilmesi ve bölgenin en büyük etnik yapısını oluşturan Kürdlerin farklı militarist devletlerarasında paylaşılmasına göz yumulması bugün açısından da manidardır.
Belki de Kürdlerin devletleşme zamanı geldiği için doğum sancılarına bilerek izin verilmektedir.
Yazarlar
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.05.2018
21.02.2018
13.10.2017
24.09.2017
27.03.2017
27.02.2017
16.02.2017
31.01.2017
28.01.2017
22.01.2017