Zekeriya Kurşun
eklenen oldu. İşgalinin yüzüncü yıl dönümünden üç gün önce ABD Başkanı Trump, 1995 yılında Kongrede onaylanan ve her altı ayda bir askıya alınan yasayı yürürlüğe koyarak, Kudüs’ü İsrail’n başkenti olarak tanıdığını açıkladı. Bu karar alındığı tarihte de sakat ve hukuksuzdu, şimdi de hukuksuz. Bu kararınuluslararası hukuka, BM’nin aleyhte kararlarına aykırı olduğu çok söylendi. Elbette daha çok söylenecektir. Fakat Trump’ın kendisini diğer ABD başkanlarından daha cesur gösterme gayreti ile sarf ettiği sözler ise tam bizim dilimizdeki“şecaatin arz ederken merd-i kıptî sirkatin söyler” darb-ı meseline uymaktadır.
TRUMP KİME LÜTUF SUNUYOR?
Trump bu hareketinin Filistin meselesine sözde çözüm getireceğini belirtirken bir de lütufta bulunup(!) Kudüs’te üç dinin statüsünün korunacağını söylemiştir. Böyle bir girişimin Filistin meselesine çözüm getirmeyeceği gibi bölgeyi hatta dünyayı yeni bir kaosa sürükleyeceği kısmı şimdilik kenarda dursun ama Trump’a Kudüs’ün statüsü hakkında söz söyleme hakkını nereden bulduğunu soralım?
Evet, Kudüs üç semavi dini temsil eden bir mekândır ve burası hakkında alınacak her karar bu üç din mensuplarınca da kabul görmelidir. Barışın ana şartı budur. Fakat bugün alınan karar sadece bir kısım Yahudileri hatta daha ziyade inançlarını saldırgan ve işgalci bir anlayışa eviren Siyonistleri tatmin ediyorsa hangi barıştan söz edilecektir? Eğer işgalci İsrail’in davranışları ABD’nin de daimi üyesi olduğu BM kararları ile reddedilmiş ve buna rağmen ona hâlâ bir imtiyaz veriliyorsa barışın kaçıncı anlamı sağlanacaktır? 100 yıldır işgal altındaki topraklarından koparılan, yurtlarından edilen ama bir gün Kudüs’ün başkent olacağı bir devlet hayal eden Filistinlilere, “Hayalinizden vazgeçin Kudüs’ü unutun!” diyerek, nasıl bir barış kurulacaktır?
KUDÜS KOLAY BİR LOKMA DEĞİLDİR
Kudüs, tarihi o kadar kolay anlaşılacak ve hemen üzerinde hüküm verilecek bir mekân değildir. Tarih boyunca bugünkü Ortadoğu coğrafyasında hâkim olan hemen her büyük güç az veya çok Kudüs’te egemenlik kurmuş, dini mekânlar imar ederek buradaki dini hayatı düzenlemiştir. Bu durum, bütün din mensuplarını olduğu gibi samimi Yahudileri de söz sahibi yapmaktadır. Ancak en basit hukuki kural ve insani kaide bile Yahudilere tek başlarına, hele başka dinlere ait mekânların ve tarihin kendilerininkilerden çok daha fazla olduğu kutsal bir şehir üzerinde idari tasarruf hakkı vermemektedir. Zaten bu, inançları bakımından da mümkün değildir. Ardılları olan Hristiyanlık ve İslâm’ı kabul etmeyen ve yok sayan bir anlayış kendi başına nasıl bir statü belirleyebilecektir? Yahudilerin 3000 yıla indirdikleri ve meşruiyet için sarıldıkları tarihlerine ait, Ağlama Duvarı’ndan başka neleri bulunmaktadır? Hristiyanların bugüne kadar uğradıkları ve bundan sonra yaşayacakları mağduriyeti onları reddeden Yahudiler mi çözeceklerdir?
Yıllardır Eski Mabedin kalıntılarına ulaşmak için şimdi saygı duyacaklarını ileri sürdükleri Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’nın altını oyan bir anlayış ile nasıl birlikte yaşama çözümü üreteceklerdir? Mescid-i Aksa’ya bitişik ama İsrail buldozerleri ile yıkılan sadece bir mahallede, Mağaribe Mahallesinde, Müslümanların tesis ettiği, Mağaribe Vakfı, Zaviyesi, Camisi, Burak Duvarı Efdaliye Medresesi, Fahriye Medresesi ve Hangâhı gibi yedi eseri tarumar eden bir anlayışa nasıl güvenilecektir?
KUDÜS’ÜN TAPUSU OSMANLI VAKIFLARI
Ey Tramp! Sana biraz barış tesis etme dersi verelim istersen: Hz. Ömer Kudüs’e girdiğinde Hristiyanlara verdiği dini özgürlük, daha sonra bölgeye egemen olan bütün Müslüman idarecilerin temel düsturu olmuştur. Bölgede hüküm süren her Müslüman idareci bir taraftan diğer din mensuplarının ibadetlerini özgürce yapabilmelerine, dini mekânlarını inşa ve himayelerine izin verirken diğer taraftan da kendisinden önce kurulan Müslümanların kurduğu vakıfları arttırarak cazip bir şehir meydana getirmişlerdir. Bunun son örneği de Osmanlı Devletidir. Bu yüzden statüden bahsederken 100 yıl önce işgalcilerin ele geçirip, zorla değiştirmeye başladıkları ve tahrip ettikleri, statüsünü ortadan kaldırdıkları Kudüs öncelikle pazarlık konusu yapılmalıdır.
Müslüman idareciler, özellikle Yavuz Sultan Selim’den sonra Osmanlı sultanları statüsü bozulmasın diye Kudüs ve etrafını tamamen vakıf haline getirmişlerdir. Osmanlılar Kudüs’e hâkim olduklarında Kudüs etrafında 166 köy vardı. 20. Yüzyılın başında bu sayı 126’ya düşmüş olmasına rağmen hâlâ bunların 121 tanesi Kudüs’ün gerçek statüsünü belirleyen mabetlere ve dini mekânlara vakfedilmişti. İşte statü kurmaya niyetlenenler buradan başlamalıdırlar. Çoğu yağma edilip, işgal edilen ve Yahudi yerleşimcilere açılan bu mekânlar konuşulmadan hangi Kudüs’ün statüsü belirlenecektir?
Bu mantıkla biraz daha devam edelim. Kudüs deyince aklına üç dinin bir kaç mabedini getirenlere bir kere daha hatırlatalım. Kudüs, Osmanlı’nın ilk asırlarında ve 100 yıl önce ayrıldıklarında Halilürrahman, Gazze, Safed, Leccun, Nablus ve hatta Yafa ile anılıyordu. Peki, bunların statüsünü pazarlık dışında tutarak barışı nasıl düşünebilirsiniz?Öğrencilerim ve Filistin Platformu ile sürdürdüğüm bir projede, yukarıda saydığım yerlerin dışında sadece Kudüs merkezinde şimdilik 26’sı kadınların, 9’u gayrimüslimlerin, diğerleri de Müslümanların olmak üzere 585 vakıf tespit edilmiştir. Bu vakıfların statüsü, geleceği ve bu güne kadar uğradıkları mağduriyetleri halledilmeden hangi barış kurulabilecektir?Hele hele, henüz Kudüs Osmanlı idaresine girmeden önce başlayan ve sonuna kadar devam eden, -aynı proje kapsamında ortaya koyduğumuz- Osmanlı padişah ve hanım sultanlarına ait vakıfların geleceği belirlenmeden; daha da önemlisi bu vakıfları yapanların vârisi olan Türkiye’ye danışmadan hangi statüyü dayatacaksınız?
Kudüs için statü arayanlara deriz ki; artık bu mesele sadece her seferinde köşeye sıkıştırdığınız ve sahte umutlar ile hayallerini besleyip sorunu sonsuza kadar taşımanıza yardım edenlerin meselesi değildir.
Bu mesele, bizim meselemizdir. Bizim ile masaya oturmak zorundasınız. Statü arayanlar! Üç dine racon keserek, Kudüs’ü rehin alamazsınız. Yukarıdaki soruların cevaplarını hazırlamadan, adeta bir hayalet gibi uzaktan ses vererek biz burada iken kimseyi kandıramazsınız!
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.02.2019
18.03.2019
18.02.2019
4.02.2019
10.01.2019
3.02.2019
17.12.2018
22.11.2018
12.11.2018
18.10.2018