Zekeriya Kurşun

Zekeriya Kurşun
Zekeriya Kurşun
Yeni Şafak Tüm Yazıları
Çölde ‘iz’ aramak
23.08.2018
1147

 Bayram paylaşmanın, yakınlaşmanın ve hatırlatmanın sembolüdür. Adıyla da müsemma olan “Kurban” literatürümüzde “ kurbiyet” yani “Allaha yakınlaşma” olarak değerlendirilmiştir. Bu yakınlaşma fedakarlık ister, sevgi ister, emek ister. Bu yakınlaşma canan için can vermeyi ister. İbrahim olmayı, İsmail olmayı, Hacer olmayı ister.

Bütün bunları “insan olmak” için ister.

İSLAM ALEMİ

Bugün İslam alemine baktığımızda görünen manzara karşısında şaşırmamak elde değil. İnsan olmamızı hatırlatan, paylaşmamızı öğreten bayrama kan ve göz yaşı ile girdik. Etrafımıza bir bakalım. Suriye’de savaş devam ediyor. Libya’da Müslümanlar birbirini boğazlıyor, bir taraftan “Rahman’ın misafirleri” diyerek hacıları ağırlayan bir anlayış diğer taraftan Yemen’de milyonlarca Müslümanın savaş, açlık, susuzluk ve hastalıktan yok olmasına seyirci kalıyor. Dahası sebep oluyor.

Kudüs esaret, Gazze kuşatma altında. Keşmir’in geleceği meçhul, Afganistan ABD’nin dünyanın diğer yerlerinde uygulayacağı savaş stratejilerinin tatbikat alanı olmuş, Afrika’da Müslüman topluluklar fakr u zaruret içinde mutsuz.

“Kuşak ve Yol projesi”, ABD karşısındaki duruşu ve Asya’dan Avrupa’ya ortaya koyduğu ekonomik performansı ile dünyayı büyüleyen, bizi de etkisi altına alan Çin’de 30 milyona yakın Müslüman Uygur Türkleri kaderine terk edilmiş. Önce devletleri, sonra coğrafyalarının ismi, ardından dinlerini ve tarihlerini hatırlatan isimleri, olmadı ibadethaneleri ve değerleri hedef alınmış.

Ve, “mümin, mümine karşı birbiriyle bütünleşmiş, örülmüş binanın tuğlaları gibidir” prensibini tekrar eden bizler; bu manzara karşısında “kurbiyet” arıyoruz.

Zor bir zamandayız. Adeta gelmeden “kıyameti” yaşıyoruz. Kendimize gelmek ve bir yol, çölde bir iz bulmak zorundayız.

ABDURRAHİM ÖTKÜR’Ü DUYDUNUZ MU?

Hangi şartlar altında olursak olalım yine de bayram, kötümserlik yerine iyimserliği, ümitsizlik yerine umutları yeniden yeşertir. Paylaşırken yeniden doğmayı, iz bulmayı öğretir. Tıpkı şairin dediği gibi:

Yaş iduq uzun seperge atlinip manganda biz

Emdi atqa mingidek bop qaldı ene nevrimiz

Az iduq müşkül seperge atlinip çıkkanda biz

Emdi çon karvan atalduq qaldurup çöllerde iz

1987 yılında Kahire’de bir bayram günü, İslam aleminin sorunlarını tartışırken bir kitapla tanıştım. İlk sahifesinde “İz” başlıklı bir şiire yer verilen bu kitabı, o zamanlar oldukça zor şartlar altına yaşayan Doğu Türkistanlı bir dostum hediye etmişti. O zamana kadar duymadığım Doğu Türkistanlı, çilekeş şair ve önder Abdurrahim Ötkür’ün romanı daha bir yıl önce neşredilmişti. 1950’li yıllarda yazdığı yukarıdaki şiir ile başlıyordu.

Harfleri tanıdık olan bu kitaba bakınca, önce anlamakta zorlandım. Ama kitabı hediye eden dostum K.M, büyük bir heyecanla ve adeta kutsal bir metin okurcasına ilk iki mısraı okuyunca, cesaretim arttı, umutlarım yeşerdi. Şiiri ve kitabı okuyabileceğimi keşfettim. Sadece bunu değil, ne olursa olsun karamsar olmamayı da keşfettim.

O zamanlar Türkiye’de de Doğu Türkistan davası yeni yeni duyuluyordu. Merhum İsa Alptekin hayatta idi ve bir kaç kere sohbetinde bulunmuştum. Ama meseleyi bu şiiri okuyuncaya kadar anlamamıştım. Daha sonraki yıllarda Abdurrahim Ötkür’in şiirleri ve romanı üzerine Türkiye’de Hülya Kasapoğlu Çengel, Derya Ersöz ve Özgür Ay gibi araştırmacılar kıymetli akademik tezler üretmişlerdir. Önce bazı şiirleri ve 2017 yılında da muhteşem “İz” romanı da Türkiye Türkçesi’ne çevrilmiştir. Dil ve edebiyat bakımından kültürümüze büyük zenginlik katan Ötkür’ün mesajı bundan çok daha fazladır.

Hayatı mücadele içinde ve Çin zindanlarında işkenceler altında geçen Abdurrahim Ötkür, şiirinin adını verdiği belgesel romanında Doğu Türkistan’da Kumul bölgesinin Mançurya istilacılarına karşı verdiği mücadeleyi anlatır. Roman aslında beklendiğinin aksine, Kumul bölgesinin hezimeti ile sonuçlansa da başındaki şiiri ile bütün Türk Dünyası’na ve İslam Alemi’ne umut verir.

Bugün, bayramı haram kılan, sevinmeyi yasaklayan manzara ne kadar kötü olursa olsun, Kudüs, Gazze, Keşmir, Afganistan, Suriye Libya, Yemen’deki Müslümanlar ve Çin’de Uygur Türkleri hep bu şiirin muhtevasıyla bayram etmektedirler. Birbirinin dilini anlamasalar, bu şiiri duymamış olsalar da hepsi aynı duygudan ve aynı umutlardan beslenmektedir.

Bir ara Çin’de yasaklanan ve hâlâ sakıncalı görülen Abdurrahim Ötkür’ün mazlumlara umut olan bu şiirine artık pek çok yerde rastlayabilirsiniz. Özgür Ay’ın doktora tezinde oldukça başarılı bir şekilde Türkiye Türkçesi’ne aktardığı ve ilk mısralarını yukarıda Uygur Türkçesiyle verdiğim metin ile sizi baş başa bırakıyorum:

İZ

“Genç idik uzun sefere atlanıp gittiğimizde biz,

Şimdi ata binecek kadar oldu torunumuz.

Az idik müşkül sefere atlanıp çıktığımızda biz,

Şimdi büyük kervan olduk bırakıp çöllerde iz.

Kaldı iz çöller arasında, kâh geçitlerde yine,

Kaldı nice nice aslanlar çölde kabirsiz.

Kabirsiz kaldı demeyin, ılgının kızarmış dalında,

Gül çiçeğe bürünür tan vakti baharda kabrimiz.

Kaldı iz, kaldı menzil, kaldı uzakta hepsi,

Çıksa fırtına, savrulsa kumlar gömülmez izimiz.

Dönmez kervan yolundan gerçi atlar pek zayıf,

Bulacak hiç olmazsa, bu izi bir gün torunumuz. “

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar