Zülfü DİCLELİ
20. yüzyıl batının hegemonyasıyla başladı. Dünyanın hâkimi Büyük Britanya İmparatorluğuydu. Yüzyılda daha sonra kapitalist sistem ile sosyalist sistemin karşı karşıya geldiği iki kutuplu bir dünya belirdi. Ama her iki sistemin dünya görüşü ve ideolojisi batı kaynaklıydı. Sosyalist sistemin çökmesinin ardından bir süre ABD dünyanın tek hâkimiymiş gibi göründü. Bu dönem boyunca bu ülkenin tarihsel deneyimine ve çıkarlarına dayalı, politik sisteme, ekonomik ve sosyal politikalara ilişkin görüş ve reçeteler ve yaşam tarzı anlayışları tüm dünyaya yayıldı. 20. yüzyıl sona ererken batının hegemonyasındaki bir dünya hep sürecek gibiydi. “Tarihin Sonuna” gelindiği bile ilan edildi. Batı dışında kalan ülkelerin önünde batının modernleşme yolunu izlemekten başka bir seçenek olmadığı ileri sürülüyordu.
Gerçekten de politik sisteme, kapitalistleşmeye, ekonomik büyümeye, sosyal politikalara ilişkin batı kaynaklı teori ve reçeteler karşısında, başarısı pratikte kanıtlanmış alternatif yaklaşımlar da pek yoktu. Sosyalist projenin iflas etmiş olması batının görüşlerinin üstünlüğünü daha da pekiştiriyor gibiydi.
Türkiye’de de durum çok farklı değildi. İlkokuldan üniversiteye ülkenin tüm eğitim sistemi batı kaynaklı görüşlerin öğretilmesi temelinde oluşturulmuştu. Ayrıca (alfabe, dil, eğitim vb. inkılaplarıyla)kendi doğulu kültürel mirasıyla olan bağları da koparılmıştı. İktisattan sosyolojiye, politik bilimlerden sosyal psikolojiye tüm sosyal bilimler, batının kendi tarihsel deneyimi temelinde şekillendirmiş olduğu sosyal bilimler temel alınarak öğretiliyor ve uygulanıyordu. Ülkedeki Kemalizm, liberalizm, sosyal demokrasi ve marksizm gibi etkin politik ideolojilerin hepsi batı kaynaklıydı ve batının politik kavram ve reçeteleriyle çalışıyorlardı. Ve genel olarak batılı yaşam tarzı örnek alınıyordu.
Özetle diyebiliriz ki, tüm 20. yüzyıl boyunca tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de başat politik görüş ve reçeteler hep batı kaynaklı oldu. Bu ideolojik üstünlüğün (ya da yumuşak gücün) temelinde batının ekonomik, politik, askeri üstünlüğü (ya da sert gücü) yatıyordu.
Ne ki batının hegemonyasının boy atmaya başladığı ilk günlerden bu yana batı-dışı dünyada hep kendini hissettirmiş şöyle bir sorun vardı:
Batı ülkeleri birey yönelimli bir geçmişe sahipti. Amerikalılar ve Avrupalılar, kökleri bireylerin bir araya gelerek bir topluluk ya da devleti meydan getirdiği antik Yunan uygarlığına kadar uzanan bir gelenekten geliyorlardı. Bu gelenek, bireyin topluluk ya da devletten özgürleşmesi konusunu en başa alıyordu. Dolayısıyla batının geliştirip uyguladığı ve savunduğu politikalar da bireye ve onun çıkarlarına ilişkin bu anlayıştan yola çıkıyordu.
Buna karşılık, bizim ülkemiz de içinde, dünyanın geri kalan kısmı daha çok grup yönelimli bir tarihten geliyordu. Bireyler arasındaki ilişkilerin her zaman diğer insanlar ve içinde bulunulan topluluğun bütünü bağlamında tarif edildiği grup yönelimli toplumlarda ise birey kendini bir ailenin, aşiretin, köyün, eyaletin, etnik grubun, nihayet bir devlet ya da ulusun parçası olarak görüyordu.Grubun çıkarları en başta geliyordu.
İşte bu temel farklılık yüzünden batı kaynaklı politika ve anlayışlar batı dışı toplumlarda uygulandığında batıda alınan sonuçlar alınamıyordu. Bu yolda ısrar edilmesi ise tam bir çıkmazla sonuçlanıyordu. [Bunun en uç ve acı örneği ABD’nin “ulus inşasına” kalkıştığı Irak’ta yaşandı.]
Bu yüzden batının yolunu izleyerek modernleşen batı dışında hiçbir ülke olmadı. Buna karşılık hem batının etkilerini içeren hem de kendi özgül geçmişinin mirasından yararlanıp yaratıcı harmanlar oluşturan ülkeler çağdaşlaşma―dünyayı değiştirmenin mümkün olduğuna inanma, sanayileşme, kentleşme ve kapitalistleşme― hedefinde başarı kazandılar. Burada ilk örnek Japonya oldu. Ardından bazı küçük Uzak Asya ülkeleri ve son olarak da Çin geldi. [Japonya, 1945 sonrasında Amerikan işgali altında bazı batıcı reformlar yapmış olmakla birlikte, her bakımdan batı-doğu karması melez bir ülkedir, ne demokrasisi ne serbest piyasası batıdaki gibidir, kültürü hiç değildir.]
Çin’in melez bir gelişmeyle son on yıl içinde her alanda elde ettiği muazzam başarıların da etkisiyle dünyada birçok şeyi değişti ve değişiyor:
Bugün Amerikan hegemonyası hızla zayıflıyor ve çok kutuplu ve merkezsiz bir dünya ortaya çıkıyor. Batının üstünlüğü eriyor ve çoğul modernleşmeler boy atıyor, ülkeler farklı farklı yollardan çağdaşlaşabiliyor.
Tarihin sonu gelmedi. Tüm 20. yüzyıl boyunca süren üstünlüğüne rağmen batı, batı-dışı ülkeleri aynı yoldan çağdaşlaştırmayı başaramadı. Batı iddiasını kaybetti!
Ama batının bu etkisi batı-dışı dünyada kuşkusuz birçok şeyi değiştirdi ve sonuçta birçok yerde geleneksel ile modernin, tarım toplumuyla sanayi toplumunun karması yapılar ortaya çıktı. Bu ülkeler saf doğulu olarak kalmaktan çoktan çıktılar (tıpkı şimdi de batının giderek saf batılı olmaktan çıkmaya başladığı gibi).
İnsanlığı yükselen Çin’in hegemonyası altına girmek gibi bir perspektif beklemiyor. Çin yeni bir iddiayı seslendirmeyecek kadar bilge görünüyor. Kaldı ki böyle bir perspektif gerçekçi olsa bile, eğer tüm ülkeler hep birlikte önlem almayacak olurlarsa, küresel sorunlar ondan önce insanlığı yere serecektir. Bugün dünyada tek evrensel olgu, diyalog ve işbirliği ihtiyacıdır.
Kimsenin değerleri diğerlerinden üstün, kimsenin çıkarları diğerlerinkinden değerli olamaz. Kimse kendi anlayışının evrensel olarak geçerli olduğunu ileri sürebilecek durumda değildir. Dünya barışının korunmasının yolu ve küresel sorunların ―açlık, yoksulluk, sağlık hizmetleri gibi sosyal sorunların ve küresel ısınma ve benzeri ekolojik sorunların ―çözüm yolunun açılması böyle bir anlayışın benimsenmesi ve küresel ilişkiler sisteminin temeli haline gelmesiyle mümkün olacaktır.
60 milyon insanın öldüğü İkinci Dünya Savaşından sonra Birleşmiş Milletler Örgütü kurulmuş ve üye ülkeler hep birlikte 1948’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini kabul etmişlerdi. Beklenebileceği gibi bu bir uzlaşma belgesi olmuştu.
Amerikalılar ve Büyük Britanya gibi diğer birey yönelimli ülkeler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini kaleme alırken, esas olarak siyasi ve medeni haklar üzerinde durmuş, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları “haktan” çok kişilerin bireysel düzeyde yararlanabileceği “fırsatlar” (iş, sağlık, eğitim olanakları gibi) şeklinde görmüştü.
Sovyetler ve dünyanın geri kalan kesimi (dünyanın yaklaşık yüzde 90’ı “grup yönelimli” olduğundan) hep, insanların ekonomik, sosyal ve kültürel haklara fiilen sahip olabilmesi için asıl önemli olanın iş, konut, eğitim ve sağlık hizmeti gibi temel insan haklarının devlet tarafından sağlanması olduğunu ileri sürmüşlerdi.
Bu iki görüşü Evrensel Bildirge’de uzlaştırmanın yolu insan hakları konusundaki her iki görüşe de yer vermekten geçiyordu –bireyci yaklaşıma göre Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, toplumcu görüşe göre Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Haklar Sözleşmesi formüle edildi. Ne var ki, bu hakların sağlanmasından kimin sorumlu olacağı (birey mi topluluk mu) belirtilmiyordu.
Ancak aradan geçen 60 küsur yıl içinde batıda sosyalizmin ve sosyal demokrasinin etkisiyle Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Haklar alanında, doğuda ise liberalizmin etkisiyle Medeni ve Siyasi Haklar alanında dev adımlar atıldı.
Önümüzdeki on yıllarda bu karşılıklı etkileşim, iç içe geçme, melezleşme süreçleri derinleşerek devam edecek gibi görünüyor. Doğu batıdan, batı doğudan giderek daha çok etkilenecektir.
Çünkü; küreselleşme dünya çapında karşılıklı bağımlılığı artırıyor. İnternet ülkeler, halklar, kültürler arasında yeni köprüler kurulmasına temel oluyor. Tarihsel gelişim tüm dünyada giderek eşzamanlı yaşanır hale geliyor. Sanayi toplumu ulus-devlet örgütlenmelerini aşarak yerini giderek küresel çapta işleyen bir bilgi toplumuna bırakıyor.
Bu “yeni normal”, tek paradigmalı düşünmekten vazgeçip, farklı paradigmalardan bakabilen, hatta karşıt fikirlerden yeni harmanlar oluşturabilen yaklaşımları çağırıyor.
Bireysel olan ile toplumsal olanı, sol politikalarla liberalizmin politikalarını, batı ile doğunun çözümlerini, dünyevi görüşlerle aşkın görüşleri, geleneksel ile moderni, dikey örgütlenmeler ile yatay örgütlenmeleri birbirlerinin karşısına koymadan eşit değerde yararlanılabilir sayıp yeni arayışlara, yeni buluşlara temel yapmak gerekiyor.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Fanatik düşünce, dış gruplara karşı bir kızgınlık anlatısına dayanır. Buna iki yoldan karşı çıkılabilir.
25.12.2023 - Eşiğe gitmeliyiz
21.08.2020 - İtiraz gene yükseliyor
5.06.2020 - Tarihin Büyük Sırrı
5.04.2020 - Günümüzde ilericiliğin ölçütü
21.01.2020 - Bildiğimiz Dünyanın Sonuna Yaklaşıyoruz
2.02.2019 - İsyanı Yeniden Düşünmek
21.11.2019 - “Güzellik benim için insanların onurudur”
19.10.2019 - İnsanlığın Dizleri Artık Tutmuyor
13.10.2019 - Eşrefi hakikat
10.10.2019
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
memet
ne diyorsun ya?okumaya degmez