A.Turan ALKAN
Selma Lagerlöf ismini, edebiyat meraklısı herkes bilir; muhtemelen 80’li yıllarda TRT’de yayınlanan “Uçan Kaz” adlı animasyon dizisi, Lagerlöf’ün Türkiye’de geniş kitlelere ulaşabildiği en popüler eseriydi. Çocuklara hitab etmesine rağmen, ‘her yaştaki çocukların’ zevkle seyrettiği bu dizi, Heidi ile birlikte tadı damaklarda kalan bir dizi klasiğidir bana göre.
Bir sahaf dükkânında Lagerlöf’ün “Nils Holgersson’un Yabankazlarıyla Maceraları” adlı kitabını görünce, her halinden çocuk baskısı olduğu anlaşılmasına rağmen dayanamayıp üç-beş kuruşa satın aldım ve zevkle okudum. Bu yaşa gelmiş birinin çocuk klasiği okuması tuhaf görünebilir, artık böyle uluorta hükümlere aldırmıyor, sadece ‘okuma zevki’ denilen duygunun tadını çıkarmaya çalışıyorum.
Hayli zaman sonra yine bir sahaf rafında ‘Morbacka’ ile karşılaşınca önce tereddüd ettim. Maarif klasiklerinin ünlü beyaz kapağıyla yayınlanan kitaplardan özellikle yabancı isimler taşıyan türüne karşı, aslında utanmam lazım gelen bir önyargım vardır; sanki okunması zor, birkaç sayfada insana yılgınlık veren türden metinleri çağrıştırır bana. Peşin fikrimi kitabın üstündeki iki isim değiştirdi; ilki Lagerlöf, ikincisi kitabın mütercimleri... İki edebiyat devinin -Salâh Birsel ve Behçet Necatigil- ortaklaşa emeğini ve imzasını taşıyan bu eser kaçırılmazdı. Kitabın baskı tarihi 1952 ve üstelik formaları bile açılmamış durumda. Fiyatı sudan ucuz, tam kelepir! Acımadan parayı bastırdım ve Morbacka’yı bayram günlerinin sıkıntılı atmosferinde (bize bu atmosferi yaşatanlara mânidar göndermelerde bulunarak), hemen bitmesin diye ağırdan alarak zevkle okudum.
İsmi sizi ürkütmesin. Morbacka, Selma Lagerlöf’ün çocukluk günlerini, ilk aile hatıralarını, doğup büyüdüğü yöreyi, memleketini anlattığı çok tatlı bir kitap. Şimdi hedefim, kitabın arka sayfasında ‘Dünya Edebiyatından Tercümeler’ klişesi altında tanıtımı yapılan öteki Lagerlöf eserini, yani Gösta Berling’i, iki cildiyle birlikte ele geçirip tadını çıkara çıkara okumak. Sahafların haberi olmasın, bulduğum yerde üçe-beşe bakmayıp çantaya indireceğim inşallah bu kitapları...
Bundan bir buçuk asır önce yaşamış İsveçli bir hanım edebiyatçının yazdıklarında ne gibi bir câzibe unsuru bulunabilir ki? İlk olarak Kuzey Avrupa edebiyatına duyduğum merakı işaretlemek isterim. Norveçli ünlü yazar Knut Hamsund’un Türkçe’de yayınlanmış her eserini zevkle okumuştum. Çoğunlukla okuyucular Kuzey Avrupalıların durgun denecek kadar sâkin, temposuz ve kendi içine kıvrılma hüneri gösteren anlatım tarzlarını ilgi çekici bulmazlar. Halbuki başka edebiyatları okumak, küçük farklarıyla başka ülkeleri tanımaktır. Küçük farklardan söz ediyorum çünkü o farklar ihmâl edildiğinde geriye Hz. Adem babamızdan bu yana gelip geçmiş insan soyunun birbirine az-çok benzeyen ezelî ve ebedî hikâyesi kalıyor.
Morbacka, bizim buralarda çok çok mezra diyebileceğimiz küçük bir yerleşim yerinin, bir çiftliğin adı. İnternet araştırmalarıma göre bu çiftlik şimdi bir mâlikâne halini almış ve edebiyat müzesi haline getirilmiş. Küçük Selma (bu isim Türkçe’deki Selma, kız ismi olması dışında ismiyle bir anlam beraberliği taşımıyor), ordudan teğmen rütbesiyle ayrılmış babasının, orta halli bir toprak ağası olarak kalabalık ailesinin ortasında nasıl dimdik durup, etrafını, insanlarıyla birlikte şenlendirmeye çalıştığını çocuk bakışıyla anlatıyor. İsveç’te taşra hayatını, insan karakterleriyle birlikte tanıyoruz böylece.
Selma Hanım’ın edebi başarısı, İskandinav folklor unsurlarını romancılığına ve hikâye anlatıcılığına temel tutmasıyla izah edilebilir. Onun Nobel ödülü almış ilk Norveçli kadın yazar olması, sadece hemşehrilerinin dayanışma hissiyle izah edilemez. Halk kültüründen derlediği malzemeyi edebiyata başarıyla taşıması bakımından onu, Türk kültüründe Yaşar Kemal’le mukayese edersek haksızlık etmiş olmayız.
...
Size, Morbacka’dan minik bir tadımlık sunmak, Salâh Birsel’le Behçet Necatigil’in, tadını sadeliğinden alan güzel Türkçeleriyle baş başa bırakmak istiyorum. Aşağıdaki iktibasta, Uçan Kaz hikâyesinin izlerini de bulabileceksiniz.
*
“Güzel bir nisan günü Morbacka’nın kaz sürüsü, çiftliğe yakın tepelerden birine salıverilmişti. O sırada yaban kazları yükseklerden uçarak geliyorlar, âdetleri olduğu üzere çığrışıp haykırışıyorlardı. Evcil kazlar bu seslere karşılık veriyorlar, kanad çırpıyorlar, her bahar tekrarladıkları bu iş için onları kümese kapatmak kimsenin aklından geçmiyordu.
Yaban kazları peş peşe sürüler halinde geliyor, evcil kazlar ise telâşlarını gitgide artırıyorlardı. Birdenbire yerdeki babaç kazlardan biri havalanıp yaban kazlarının arasına karıştı.
Morbacka’lılar onun kısa bir zaman sonra yine dönüp geleceğini düşündüler, o kadar! Ama boşuna beklediler, dönüp gelmedi. Gitmiş, bir daha da gelmemişti. Ertesi gün de dönmeyince artık onu hiç görmeyeceklerine inandılar. Yükseklerden düşüp de parçalanmadıysa bir tilkinin, yahut bir kartalın lokması olmuştu şüphesiz. Evcil bir kazın, yaban kazları yanı sıra kuzeyin bir ucuna uçup gidebilmesi görülmüş şey miydi?
Yaz boyunca ondan ses sada çıkmadı; derken yine sonbahar geldi, yaban kazları peş peşe sürüler halinde tekrar göründüler. Âdetleri üzere çağrışıp haykırışıyorlardı; çiftlik yakınındaki tepede evcil kazlar kanad çırpıyor, karşılık veriyorlardı.
Bayan Raklitz, kazlardaki telâşı görünce son defakinden daha akıllı davranmak istedi. Üvey kızı Lisa Maja’ya, koşup kazları kümese kapatmasını emretti (Zalim üvey ana!)
Lisa Maja emri yerine getirmeye seyirtti; ama daha tepeye varmamıştı ki başının üstünde, havada kuvvetli bir vınıltı duydu. Ne olduğunu anlamaya vakit kalmadan, bir kaz sürüsünün önüne, yere konuverdiğini gördü. Sürünün başında beyaz ve gösterişli bir babaç kaz yürüyor, kül renginde iri bir dişi ile benekli dokuz palaz onun peşinden yürüyorlardı. Rahibin kızı onları ürkütürüm korkusiyle yerinden kıpırdamaya cesaret edemedi. Gayet yavaş, çiftliğin cümle kapısını açarak arkasına gizlendi.
Babaç kaz, doğruca çiftlikten içeri girdi, ailesi efradı onu takib ettiler. Gözden kayboldular. Lisa Maja, olup biteni görmek için usulca arkalarından gitti. Beyaz babaç kaz dosdoğru kümesine yönelmiş, çağırmış, gaklamış, peşindekileri de tamamen içeri almıştı. Sonra onlara, içinde yulaf ve su bulunan yemliğin yolunu göstermiş, kendi de yem yemeye başlamıştı.
Ailesine: “İşte benim alışık olduğum şeyler, işte benim hayatım! Yem derdim, su derdim yok! Her zaman dolu bir yemlik var önümde” diyor gibiydi âdeta.
Lisa Maja, yaklaşıp kapıyı arkalarından kapadı. Sonra bir koşu bayan Raklitz’e gitti.
“Anneciğim” dedi. “Gelin, görün! İlkbaharda uçup giden kaz, bir dişi ve dokuz yavru ile birlikte döndü, geldi!”
Fakat kızcağız, babaç kazı içeri kapayıp geldiğini haber verdiğine bütün ömrü boyunca pişman oldu. Çünkü bayan Raklitz, hiç sesini çıkarmadan kaz kesmekte kullandığı küçük bıçağı aramış ve daha akşam olmadan o cânım beyaz babaç kaz, o kül renkli dişisi ve bütün güzelim yavrular kesilip yolunmuştu. (s. 71-72)
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.07.2016
13.07.2016
11.07.2016
10.07.2016
8.02.2016
7.02.2016
6.02.2016
4.02.2016
3.02.2016
2.02.2016