Ahmet TAŞGETİREN
Toplum kutuplaşmayabilir miydi? Siyasi çekişmelere rağmen, ortak paydaları aşacak bir gerilim oluşmayabilir miydi? İslam, vatan, bayrak, ülke güvenliği, beka meselesi bile fay hattına dönüştürülmeyebilir miydi?
Yooo, bu ortak paydalar üzerinden bile fay hattı oluşturacak bir siyasi kamplaşmanın içine yuvarlanmış bulunuyoruz.
14 Mayıs en azından Cumhurbaşkanlığı alanında birinci çıkarmadı. Oysa mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kilit noktası orası idi. Evet, Meclis’te bir azlık – çokluk oluşmuştu ama, geçen 5 yıllık deneme, Meclis’in etkisinin son derece sınırlı kalabileceğini ortaya koymuştu.
Evet, 14 Mayıs sistemin “Birinci” ve “En etkin” kademesini belirleyemedi. İsimlendirelim: Erdoğan yüzde 49.5, Kılıçdaroğlu 45.06 oranında oy aldı.
Sistem böyle durumlarda 2. Turu öngörmüştü ve onun tarihi de 28 Mayıs…
İşin ilginç tarafı şu ki, bu ikinci tur, birinci turdaki oyların üstünü kim tamamlayacak biçiminde gerçekleşmiyor.
Her iki aday sıfırdan başlıyor. Yani kendisini yeniden “halkın onayı”na sunuyor.
İlk tur sonuçlarının bir ilginç noktası daha var: Halen iktidarda olan Erdoğan’ın oyu yüzde 49.5, Kılıçdaroğlu ve Oğan’dan oluşan muhalefetin oyu ise yüzde 50.5…
Eskiden, parlamenter sistem sırasında milletvekili sayısı 450 iken iktidar muhalefete “Bulun 226’yı düşürün” derlerdi. Güvensizlik oyu 226 idi.
Buradan bakılırsa yüzde 50 artı 1, güvenoyu rakamı olsa, Erdoğan güvenoyu almamış olacak.
Bunun anlamı şu ki, muhalefet oyları birleşebilirse, ya da ilk turda sandığa gitmemiş olan 8 milyon civarındaki oydan pay alınabilirse, ipi göğüsleme imkanı var.
Tabii aynı imkân Erdoğan için de var. O da, önce yüzde 49.5’u bulup sonra da üzerine yeni rakamlar ilave edebilir ve o oyların yüksekliği oranında da arayı açabilir.
14 Mayıs’ın sonuçları açıklanır açıklanmaz, saçlar herkesin önüne döküldü ve 2. Tur için kollar sıvandı.
Bu arada biraz Kılıçdaroğlu cenahının moralinin bozulduğu, bir tür panik yaşandığı gözlenmedi değil. O cenahta “Ülkenin yaşadığı bunca sıkıntıya rağmen neden iktidara bu kadar destek çıktı?” sorusunun cevabını bulma güçlüğü yaşandı denebilir. İktidar adına Erdoğan, önde çıkmakla ve Meclis’te Cumhur İttifakı olarak çoğunluğu almakla daha keyifli idi. Ama onun da keyfini kaçıran şeyler yok değildi. Bir kere 2018’dekinden 3 puan aşağıda, yüzde 49.5’da kalmıştı ve partisi 7 puanlık bir oy kaybına uğramıştı.
Şimdi sıfırdan başlayarak hem yüzde 50 artı 1’i yakalayabilecek miydi, belki daha önemlisi, yüzde 50 artı 1’in epey üzerine çıkarak, içinde ukde olan İstanbul yenilgisini unutturacak bir başarı sağlayabilecek miydi?
Ya bir de rövanşı verirse ve İstanbul yenilgisine benzer bir sonuç çıkarsa…
Kırk katır mı kırk satır mı gibi bir durum.
Şimdi ikili bir mücadele olacak. Birinciye göre daha sade bir kapışma… Bir tür düello. Ancak bu düelloda kılıçlar değil, halkın katılımı yarışacak.
Rakiplerin vuruşması, kılıçla – bedenle değil, sözle, her türlü iletişim aracının devreye sokulacağı ikna ile gerçekleşecek.
Söz ve iletişim araçlarında belden aşağı vurmak, ne yazık ki önlenemiyor. Orada bir ahlaki hassasiyet çerçevesi oluşturulamadı. “Halkı ikna edebiliyorsan her şey serbest” gibi bir zeminde mücadele edilecek.
Gerilimin “Erdoğan gitsin mi kalsın mı?” noktasında oluşacağı açık. Muhalefet ülkede yaşanan ve halkı bunaltan bütün olumsuzlukların müsebbibi olarak Erdoğan’ı gösterecek ve “Gönderin onu” diyecek... Kılıçdaroğlu’nun son çıkışı, “kalp yapan, bahar gelecek diyen, gülümseyen” dili bıraktığını “Ey ehl-i vatan uyanın, ayağa kalkın” modunda bir çığlığı yükselttiğini gösteriyor.
Erdoğan ise, kendisini ülkeyi tehdit eden iç – dış mihraklara karşı “Ülke beka”sının sembolü olarak sunmaktan yana. Öyle sundu, öyle sunacak. Bir de halkı iç – dış tehditle muhalefeti özdeşleştirmek gibi bir iddiaya ikna etmeye çalışacak… Tüm Cumhur İttifakı paydaşları ile “muhafazakâr ve milliyetçi söylem” diye özetlenebilecek bir bileşke oluşturacak…
Evet, müthiş bir kapışmaya tanıklık edecek Türkiye…
Kılıçdaroğlu son çizgisinde, Erdoğan’la milliyetçi dil alanında da kapışabileceğini örneklemiş oldu.
Belli ki her iki siyasetçi de halka sunuyor kendini…
Ben şahsen, Türkiye’nin böyle bir kamplaşma zeminine gelmemesini, siyasetin, ülkeye hizmet boyutu noktasında bir yarışmaya dönmesini, kampların birbiriyle asla uzlaşmaz bir iklime sürüklenmemesini dilerdim. Başta da söyledim, değerler, doğrular, ortak paydalar üzerinde farklılaşma keskinleşiyor.
İnsanlar birbirinden korkmaya başlıyor. İnsanlarda “Bundan sonra bu ülkede yaşanır mı yaşanmaz mı?” gibi dramatik duygular oluşuyor. “Niye Batı’daki gibi değil bizdeki siyaset, niye birisi var olacaksa diğerinin yok olması gerekiyor?” soruları soruluyor. Niye müthiş bir paylaşım kavgasına dönüşüyor devlet alanı? Muhafazakâr hassasiyet içinde olanlara seslendim “İnsanları siyasi mücadele adına din konusunda kamplaştırmayın” diye… Ne diyeyim, iş “Kılıçlar çekildi” diyecek noktaya geldi. Allah encamımızı hayır eylesin… Belli ki yara sarmak için az emek gerekmeyecek.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025
29.06.2025
10.06.2025
5.06.2025
22.05.2025
18.05.2025
13.05.2025