Mehmet AKAY

Mehmet AKAY
Mehmet AKAY
[email protected] Gece Metrosu 1997 Doruk/Dâhiler ve Aşkları 2008 İkaros/Aşk Üzerine Düşünceler 2015 İkaros/Ardıç Konuşması 2017 NoKitap/Ateşin Felaketi 2020 Klaros/ 80 Kuşağının Üç Şairi 2021 Klaros /Göle ağladım/Çöl oldum 2021 Klaros/Gökyüzü Gazelleri Şiirden Yayıncılık2002 Tüm Yazıları
Ankara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık:
29.07.2025
291

Türkiye’de başlayan ‘Terörsüz Türkiye’ başlığı altında yürüyen Kürt sorunun çözümü Suriye’de yaşanan son gelişmeler Ankara’da endişe yaratmış durumda. Devlet elitlerinin başlattığı çözüm odaklı süreç yavaşta olsa sağlam adımlarla ilerliyordu. Öcalan, sürecin yapılandırılmasında aldığı yapıcı rol devlet bürokrasisinde karşılığı olduğu kadar Ankara siyasetinde de artık ciddiye alınmış gözükmekte.

Bilindiği üzere süreç MHP lideri Bahçeli’nin inisiyatif almasıyla başladı ve sürecin tek muhatabı olarak Öcalan’ı gösterdi. Erdoğan başlatılan ‘çözüm’ sürecine kerhen de olsa destek vermek zorunda kaldı. Süreç sanıldığının aksine ‘Erdoğan-Bahçeli’ uzlaşmasıyla değil, Erdoğan’ın başka bir seçeneği kalmadığı için ‘Terörsüz Türkiye’nin parçası oldu. Böyle de sürecek. Çünkü, Erdoğan bu ‘çözüm’ sürecinin siyasi ikbalinin neyle sonuçlanacağını kestirememekte. Dolaysıyla sürece ‘yedeklenmiş’ bir aktör gibi sürdüreceğini söyleyebiliriz.

Bugün şunu söylemek gerekir ki; AKP ve Erdoğan ‘Terörsüz Türkiye’ mottosunu taşıyacak gücü kalmadığında Ankara için başka bir alternatif CHP var. Son zamanlarda CHP’ye yönelik anti demokratik yargı baskısı siyasi manalarla yürütüldüğü açık. CHP’nin, Öcalan-PKK ve dolaysıyla Kürt sorununa yaklaşımı parti merkezinden en alt ilçe teşkilatına hatta taraftarlarına kadar anti Kürt, anti Öcalan tavrı söz konusu.

Oysa başlatılan ‘terörsüz Türkiye’ sürecine CHP’nin katılması olmazsa olmaz gibi duruyor. Türkiye’nin birinci partisi konumunda olması bunu zorunlu kılıyor. CHP’nin devletin kurucu partisi olması ve kurucu kodlarla katı bir Kemalist ideolojiyle varlığını sürdürme iddiası hem sürece desteğini hırpalıyor, hem de dış siyaseti okumasına engel oluyor. CHP’nin son seçimlerde başarısı ülke genelinde yaşanan ekonomik kriz, yargı eliyle siyasetin biçimlendirilmesi ve göçmen karşıtı aldığı tutumla doğrudan alakalı. Bütün bunlar gündelik siyasetin içinde alınan tutumlar.

Oysa geleceğe dönük iç ve dış siyasette CHP yok gibi. Eğer Erdoğan ve kurmayları bu yeni ‘çözüm’ sürecini taşıyamaz durumda kalırsa alternatif olarak CHP öne çıkartılacağı açık. Bunun için İmamoğlu, Özgür Özel veya Kılıçdaroğlu sürece katılacak esnekliğe gelirseler ya sürecin doğrudan bir parçası, ya da destekçi olurlar. Aksi takdirde CHP, uzun vadede siyasetten silinecek konuma bile gelebilir. Tabi ki bu, yargı baskısı eliyle değil kamuoyu siyasetiyle olacaktır ve böyle olmasını isterim. Bu nedenle Öcalan ve DEP, ısrarla sürece CHP’yi işaret etmesi önemli olduğu kadar da gerekli. CHP, kamuoyunda ‘adalet ve demokrasi’ söylemini öne çıkarak siyasi bir güç olmaya çabalıyor. ‘Çözüm’ sürecinin bir ayağını ‘demokratikleşme’ olduğunu vurgulayan Öcalan ve DEM. CHP, demokratikleşmeyi daha çok kendi ideolojik ve parti çıkarı temelinde yaklaşırken, Öcalan ve DEM, demokratikleşmeyi genel bir sorunun parçası olarak görmekte. Dolaysıyla CHP, çözüm sürecinin zımnen de olsa yanına düşer. Yani CHP, sürece pratik mücadele içinde ancak optimal düzeyde dâhil edilebilir.

Ankara, CHP, ‘Çözüm Süreci’ arasındaki tıkanıklık iç siyasette böyleyken, dış siyasette ‘Terörsüz ‘Türkiye’ şiarıyla harekete geçen devlet bürokrasisi ve Bahçeli, sorun Şam ve Suriye Kürtleri olunca CHP’den farksız bir tutum alamıyor. Son günlerde Suriye Devlet Başkanı Şara, gerek Lazkiye’de ve gerek Durzilere karşı aldığı tutum dünya kamuoyunda güven sarsmış durumda. İlk güven kaybı Şara iktidar koltuğuna oturmasına izin verildiğinde Arap İslam Cumhuriyetini ilan etmesi olmuştu. Böyle bir söylem ne Amerika’nın, ne İsrail’in, ne’de Suriye muhalefetini oluşturan gurupların, etnik yapıların gündemindeydi. Şara’nın ‘Arap İslam Cumhuriyet’ ilanı Hakan Fidan ve İbrahim Kalın’ın Esad devrilmesinin ardından bir telkin olarak okumak gerekir. Yani Şara’yı yönlendiren Türkiye olmuştur.

‘Terörsüz Türkiye’ işte tastamam bu noktada bir tıkanıklığın içine saplanmış durumda. ‘Arap İslam Cumhuriyeti’ veya Bahçeli’nin ‘Üniter Türk Laik Cumhuriyeti’ veya Erdoğan’ın ‘Üniter Türk İslam Cumhuriyeti’ niyet ve söylemleri aslında pek de farklı mesajlar içermiyor. Üçü de anti demokratik ulus kimliğine vurgu yapıyor. Türkiye gibi Suriye’de farklı etnik kimlik ve kültür birikimine sahip. Dolaysıyla tek bir etnik kimliğe vurguyu içeren bir ulus tanımlaması varolan gerçeklikle uyum sağlayamayacağı için sürekli çelişki üretecektir. ‘Terörsüz Türkiye’nin altına bomba koymaktan farksızdır bu tip söylemler.

Son Lazkiye’de Nusayilerin direnişi, Dürzilerin direnişi, İsrail’in Şam’ı bombalaması Rojava direnişi Suriye’de işlerin hiçte kolay yürümeyeceği görülmekte. Demokratik bir Suriye, Demokratik bir Türkiye ancak birikmiş sorunlara ilaç olabilir. Suriye ve Türkiye siyasi aktörleri artık demokratik konfederasyonu gündemlerine almaları en hayırlısı.

Türkiye, Öcalan’a derhal Türkiye’de Barzani veya Talabani’n sahip olduğu siyasal ortamı sağlamalı. Cesaretle Türkiye Kürdistanı’ndan söz etme vakti gelmiş durumda. Rojava’yı kendine tehdit algılamasından vazgeçip Suriye’nin iç meselesi olarak görüp Şam’a ‘Tek millet ve Tek din’ yaklaşımından uzaklaşıp ‘demokratik ve laik Suriye’ telkininde bulunmalı. Gerekirse Şara iktidardan uzaklaşması için diplomasi yapmalıdır. Suriye parçalanırsa Türkiye’nin de parçalanması uzak bir ihtimal değil. Bizim ve Suriye’nin temel ihtiyacı demokrasi, adalet, özgürlük, laiklik ve toprağa bağımlı(teritoryal) ulus kimliğidir. Başka her seçenek belki kısa soluklu nefes alınmasını sağlar ama gelecek hiçte iç açıcı olmaz. Yeni yüzyıl düşünülüyorsa bu demokrasinin yüzyılı olarak düşünülmelidir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar