Ahmet TAŞGETİREN
Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan oturmuş kameranın karşısına, il başkanlarına heyecan yüklemeye çalışıyor.
Bu cümleyi şöyle kursam daha iyi mi olurdu:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan oturmuş kameranın karşısına Ak Parti il başkanlarına heyecan yüklemeye çalışıyor.”
Bir problemli tarafı var değil mi bu ikinci cümlenin. Oturmuyor, sakil duruyor. “Ne ki bu, diye soruyorsunuz. Ne işi var Cumhurbaşkanının bir partinin il başkanlarıyla?”
Ama öyle. Anormal normali bu Türkiye’nin. Cumhurbaşkanı en çok Ak Parti il başkanlarının Cumhurbaşkanı.
Bu faslı geçelim. Çünkü bu fasıl, insanlara ne kadar garip gelse de Cumhurbaşkanına garip gelmiyor.
Bu faslın bir de “Peki bu ‘heyecan yüklemeleri’nin bir karşılığı oluyor mu, muhataplarda?” tarafı var.
Bence asıl o tarafta ciddi problem var. Heyecan bitti o cenahta. “Metal yorgunluğu” en hafif tanımlama. Ben “Ruh yorgunluğu” demiştim. Ruh yoruldu o kadrolarda.
Şimdi soralım: Mesela neyini savunsunlar Şehir Üniversitesini kapatmanın?
-Askerler bunu yapmazdı, yapamazdı. Askerlerin hep bir “dindar insanları rahatsız etmeyelim, bizim meselemiz dincilerle” gibi bir yaklaşımı vardı. Geniş halk kitlelerini rahatsız etmekten çekinirlerdi. En azından “Ordunun halkla ilişkileri” gibi bir gündemleri vardı. Bu iktidar, “yapılanlar muhafazakar camiada nasıl bir karşılık bulur?” gibi bir soruyu sormaktan bile imtina ediyor. Fütursuz.
Fütursuz da, diyelim Şehir Üniversitesi’nde okuyan bir genç, falanca ilde Ak Parti il başkanının karşısına çıksa “Ne istediniz üniversitemizden? Size ne zararı vardı? Ülkeye ne zararı vardı? Niye kapattınız? Türkiye’nin en öncelikli meselesi üniversite kapatmak mıydı? 28 Şubatlı günlerde devlet üniversitelerinden dışlanan birçok öğrencinin sığınağı olmuş bir üniversiteyi kapatmak sizin muhafazakârlığınıza mı düştü?” diye sorsa… ne der o il başkanı? “İyi ettik, helal olsun cumhurbaşkanımıza. Onun her yaptığında bir hikmet vardır. Siz henüz gençsiniz, anlamıyorsunuz” mu der?
Diyemez. İşte o “diyememe hali” var ya, odur “Ruh yorgunluğu.”
Kimyası bozuldu iktidar partisinin.
18 yılın yorgunluğu tabiidir. Heyecan düşmesi tabiidir. Oysa bu uzun yılları bile bir “iktidar doymuşluğu”na dönüştürmek, daha “kâmil” daha “süzülmüş”, hatta daha “Usta” bir niteliğe kavuşturmak mümkündü. Ama “Çıraklık dönemi heyecanı”nı, “kendini ispat çabası”nı, “Hata yapmama, insanları ürkütmeme duyarlılığı”nı, “Daha önümüzde yıllar var dinginliği”ni aratıyor iktidar.
Hayret bir şey. “İktidara doymama” hali gözleniyor her yeni günde. Bütün alanlar benim gücümü hissetsin, yaklaşımı.
Ah o kimya!
Ama bir şey daha var. “Savunma psikolojisi!”
Savunulamayacakları savunmakta zorlanma psikolojisi.
Bakıyorum iktidara adanmış medyaya, Şehir Üniversitesinin kapatılması ile ilgili bir savunma yazısı yok. Neredeyse öyle bir olay olmamış gibi suskunluk söz konusu.
Birkaç köşe yazısı yazdırılsaydı ya… “İyi ettik, iktidarın en büyük başarılarından birisi de Şehir Üniversitesi’ni kapatmaktır” falan diye…
İktidarı savunma misyonu ile ekranlara çıkartılan neredeyse “Gedikli” elemanlar savunsalar ya üniversite kapatmayı…
Hala oralarda yazabilip de içinde fırtınalar kopan arkadaşlar, garip arkadaşlar, “Ne yapıyoruz biz?” diye iç sancılar yaşayan arkadaşlar, içlerinde yazdıklarını silen arkadaşlar, kendilerine “Yukarısı”nın rahatsızlığı hatırlatılan arkadaşlar…
Ah o kimya!
Biz ne cengâverdik 28 Şubat günlerinde!
Bizimkiler hukuksuzluk yaparsa yutkunuruz. Bizimkiler “bütün alanlar bizim olsun” diyerek “farklı” her alana kelepçe geçirirlerse yutkunuruz.
Halbuki, tam da bugün lâzım dostluk. Adamlarınız dört nala yanlışın göbeğine at sürerken “Dur bir dakika, nereye gidiyorsun? Orası çıkmaz sokak. Orası uçurum. Orası bataklık” diyebilmek tam da bugün lazım.
Kopmuşsun gençlerden. Bugün iktidarın hepsi senin olsa ne yazar? Ne zaman kazanacaksın gençliği? Hani yatırım yapardın gençliğe? Hani “Türkiye’nin geleceğini inşa” diye bir derdin vardı. Hani şöyle sıradan bir gün, gelişigüzel seçilmiş bir genç topluluğun içine girip “Nasılsınız? Gelin bir çay içelim” diyecek rahatlık?
Ah o kimya!
Beyoğlu’nun barlarında bile ulaşılacak yürek bulunduğuna inanan heyecan!
Nerede ise limitsiz bir güç kullanma iradesi var. Ama azalıyorsunuz.
Etrafınıza bakın, yola çıktıklarınızla kopmuşsunuz. “Hep onlar kötü!” değil mi? “Hep onlar yanlış!” Hala yanınızda olanlar “Üç kul hüvellahü bir elhamdü okumadan” bir şey söyleyemiyorlar. Yolda bulduklarınız ne kadar ve hangi heyecanı taşıyorlar, emin değilsiniz.
Dönelim başa. Kameranın karşısında bir Cumhurbaşkanı parti il başkanlarına heyecan yüklemeye çalışıyor. Bu manzara her şeyi anlatıyor. Türkiye’nin sıkıntısını.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025
29.06.2025
10.06.2025
5.06.2025
22.05.2025
18.05.2025
13.05.2025