Ahmet TAŞGETİREN
Bir: Çözüm sürecinde kademelenme yanlıştı.
Üç: Terör örgütü ile asla haklar konusunda pazarlığa girilmemeli, onunla silahların bırakılması ve dağdan inilmesi görüşülmelidir.
Bunlar, benim “Çözüm süreci” sırasında ısrarla vurguladığım hususlardı. Bir yandan evet “Analar ağlamasın” ekseninde gelişen süreçte “Akil İnsanlar Heyeti” bünyesinde çalışmalar yürütüyor, bir yandan da yazılarımda, bu sürecin örgütü güçlendirmemesi, Hükümetin bazı hakları vermemekte direndiği buna karşılık Kürt vatandaşlarımıza hakların örgütün mücadelesi ve pazarlığı ile sağlandığı gibi bir sonucun çıkmaması gerektiğini ısrarla yazdım.
Örgüt, “silahları bırakmıyor, ülkeden çıkmıyorsa bunu Hükümetten istediklerini alamamış olma”ya bağlıyor bu da örgüte alanda propaganda imkânı veriyordu.
Sonunda işin içine Suriye girdi, Kobani girdi, Amerika girdi, hendekler girdi ve çözüm süreci bitti.
Oralardan Ak Parti’nin MHP ile zımni ortaklık kurduğu ve “Kürt sorunu”nda “Söylem”inin MHP diline evrildiği bir döneme gelindi. Bu ise, Ak Parti’nin problemi çözmeye yöneldiği dönemde ülke için en tehlikeli bulduğu durumdu.
Bugün sorun başka boyutlar kazanarak varlığını sürdürüyor, o zamanlar “sorunun uluslararasılaşma”sından endişe edilirdi, bugün tam manasıyla “uluslararasılaşmış” bulunuyor.
Hükümetin, bütün MHP ile zımni ortaklık durumuna rağmen yine de ana sorumlu olarak Ak Parti’nin dinlemeye tahammülü var mı bilmiyorum, ama dün birlikte olduğu, birlikte politikalar ürettiği iki isim, pozisyonları gereği konunun dış politikadaki yansımalarını en iyi bilen iki isim (Davutoğlu ve Babacan), bugün yeni partilerinde “bu işler neden bu hale geldi ve bugün nereye gidiyor?” üzerine, bana göre yine memleket hassasiyeti ile hayati değerlendirmeler yapıyor, uyarılarda bulunuyorlar.
Davutoğlu Mersin’den sesleniyor, “Siyasetin Kürtlük – Türklük, Alevilik – Sünnilik kamplaşması” zemininde gelişiyor olmasının Türkiye’ye ödeteceği bedele işaret ediyor.
Babacan Diyarbakır’dan sesleniyor. “Örgüt uluslararası destekler edindi, Türkiye ise yalnızlaştı” diyor. Tam da benim yazının girişinde ifade ettiğim hassasiyetlere işaret ediyor. Şu sözler ona ait:
“Çözüm sürecinde aslında bir al-ver vardı, bir müzakere paketi vardı. Yani zamanlandırılmış, adımları tanımlanmış. İşte hükûmet adım atacak ya da Meclis’te yasal düzenleme yapılacak, ondan sonra örgüt bir adım atacak. Hükûmet bir adım atacak, örgüt bir adım atacak... Genelde hükumetin attığı adımlar kendi vatandaşlarına hak ve özgürlük konusunda daha fazla alan açmak ama onun karşılığında da adım adım tanımlanmış örgütün yapacakları. Şimdi geriye dönüp baktığımızda biz bunun çok da doğru bir strateji olmadığını düşündük, çünkü örgütü güçlendiren bir yanı da var bunun, çünkü Kürt vatandaşlarımız hükûmet adım attığında, yeni bir alanda bir özgürlük çerçevesini genişlettiğinde örgüt dönüp dedi ki “Biz örgüt olarak aktif olmasaydık, eylemleri yapmasaydık, kimse vermezdi bu hak ve özgürlükleri”. Bu gibi örgütü güçlendirici bir yanı da var bu işin. Dolayısıyla bu da stratejik olarak çok doğru değil.
“Biz kendi vatandaşlarımıza zaten doğal hakları olan, insan olmaktan kaynaklanan ne kadar hakları ve özgürlükleri varsa biz bunları aynen tanımlıyız ve bunları bir pazarlık konusu yapmamalıyız. Biz bunları yapalım, peki siz ne yapacaksınız dememeliyiz. Kendi vatandaşlarımızın hak ve özgürlük konusunda zaten sahip oldukları insan olmaktan kaynaklanan ne var ne yoksa hepsini tanıyacağız, ama terör örgütüyle mücadeleyi de ayrı bir hattan yürüteceğiz, bunu da açık açık programa yazdık.
“Şimdi öyle bir noktaya gelmeli ki iş, bizim kendi halkımız bu örgütle ilgili artık gereksiz, bugünün şartlarında, bugünün Türkiye’sinde hiçbir fonksiyonu olmayan, tam tersine baş ağrısı çıkaran, güvenlik riski oluşturan, çocuklarını dağa kaçıran, böyle algılamalı. Yoksa çok zor. Bir örgütün toplumsal karşılığına mutlaka bakmak lazım, her ülkede böyle. Toplumsal karşılık zemini çözmeden örgütün varlığını ortadan kaldırmak mümkün değil.
“Örgütü uluslararası camiada, bölgede yalnızlaştırmak... Genel strateji bu. Şu an baktığımızda yalnız kalan Türkiye ama örgütü Amerika destekliyor, Rusya destekliyor. Herhangi bir ikilimde, Avrupa’nın herhangi bir ülkesi, Türkiye mi örgüt mü; Avrupa içinden Türkiye’yi destekleyen yok. Bir yandan AB terör örgütü olarak tanımış, ABD tanımış, Ruslar tanımıyor hâlâ. Ama ikisi arasında bir tercih olduğunda, çok sıkışmadıkları sürece, çok önemli bir tehdit karşılarına çıkmadığı sürece tercihlerini örgütten yana kullanıyorlar. Bu felaket bir durum. Akıllı devlet politikası devleti yalnızlaştırmaz, ülkenin dostlarını çoğaltır. Şimdi örgütün dostları çoğaldı, ülke yalnızlaştı.”
İktidarın geçmişi, bugünü değerlendirme zemini var mı? İktidarın bu tür uyarıları dinleme psikolojisi var mı? İktidarın sürecin nereye doğru aktığına bakma imkânı var mı?
Yoksa her şey yüzde 50 artı 1 kaygısının nasıl çözüleceği ve bunun için de kamplaşmanın her türünün meşru görüldüğü bir noktaya mı kilitlendi?
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025
29.06.2025
10.06.2025
5.06.2025
22.05.2025
18.05.2025
13.05.2025