Ahmet TAŞGETİREN
Ak Parti iktidarının 18 yıl önce yola çıkarken bir “3 Y mücadelesi” vardı. O “Y”lerden birisi “Yoksullukla mücadele”yi ifade ediyordu.
“Yoksullukla mücadele” 18 yıllık iktidarın ardından bugünün de gündemi. En son sayın Bahçeli’nin kampanyası ile gündeme gelen “Askıda ekmek” tartışması, aslında yoksullukla mücadelenin uzantısı. Orada garip düşen hadise, normalde sivil alanda zaten uygulanmakta olan bir yardımlaşma yönteminin bir tür iktidar faaliyeti halinde görünmüş olması. Malum MHP iktidar ortağı imiş gibi bir konumda gözüküyor, bundan da iktidarın insanları bir ekmeğe muhtaç hale getirdiği söylemine zemin oluşuyor.
Bir süre önce Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” münasebetiyle Diyanet tarafından düzenlenen toplantıda “Bu hayatın albenisine kendisini kaptıran insan, dünyasını da ahiretini de kaybeder. Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta sabretmektir. Gerçek mümin acıyı bal eyleyendir” dedi ve onun bu sözleri de “Yoksulluk” gündemine eklendi. Eklenirken de Cumhurbaşkanı’nın durduğu yerden “yoksulluğa sabretme ve acıyı bal eyleme” ifadelendirilmesinin yoksullar için taşıdığı psikolojik yük eleştiri konusu oldu. Söylenen şuydu: “Cumhurbaşkanı Sarayda oturuyor, oradan yoksulluğa sabretmeyi söylemek kolay, ama gelip bir de yoksulun dünyasını görmek ve oradaki acıyı paylaşmak var.”
Ben gelinen noktada yoksullukla mücadelenin yanında bir yer de “Yoksulluğu yönetmek” başlığını açmak gerektiğini düşünüyorum.
Yoğun bir yoksulluk gündemi olmasa bile her ülkede bütün insanların varlıklı olması mümkün olamayabilir ve tek insanlar için bile yoksulluğu yönetmenin gerekliliğinden söz edilebilir.
Oysa Türkiye’de şu anda çok ciddi bir yoksulluk vardır. Üstelik yoksullaşma derinleşmektedir. Fert başına düşen milli gelir, makro planda 12 bin dolarlardan 8 bin dolara düşmüş, işsizler, açlık – yoksulluk sınırının altında kalan milyonlar planında ise insanların ekonomileri can çekişir bir nitelik kazanmıştır.
Yoksul insan kırılgan olur, duyarlı olur, kimi zaman yardım almak bile onur meselesi haline gelir, incinmeye yatkın olur. Hassas olur. Dikkat etmek gerekir. Göz kaş işaretinizden bile incinebilir. Onun için Osmanlı’da “Sadaka taşı” uygulaması verenin – alanın birbirini görmediği bir terbiye içinde gelenekleşmiştir. İslam’da Kuran ve Peygamber s.a.v. örneği ile başlı başına bir “İnfak terbiyesi” oluşmuştur. “Güzel bir söz arkasından eziyet gelen bir sadakadan hayırlıdır.” (Bakara, 263) İnfak terbiyesi uzun bir bahistir ve belki yoksulluğun yönetimi başlığı açılırsa herkesin bu konudaki Kur’an perspektifine bir kere daha bakması gerekir.
“Yoksulluğun yönetimi”nde belki de ilk dikkat edilmesi gereken husus, bu gerçeğin kabulüdür. “Memlekette yoksulluk diye bir şey yok” söylemi, bu boğulmayı yaşayan insanlar tarafından “Acıyı bal eyleyenler”in değil, “Bir eli yağda bir eli balda” insanların yaklaşımı olarak değerlendirilmektedir.
Böyle bir gerçek varken ekonomide tırmanışlardan bahsetmek de, ülkeyi yönetenler adına ülke gerçeğinin farkında olmamak ya da insanların acısına duyarsız kalmak olarak okunmaktadır.
Yoksulluk karşısındaki duyarsızlık, “Dini” bir zeminde, “Dini konuşma”nın bir parçası olarak sergilendiğinde, “Dinin istismarı” bağlamına oturmakta ve “Aç insan inancını yer” değirmenine su taşımaktadır. Din kesinlikle insanların acıları, yoksullukları, çaresizlikleri karşısında duyarlıdır ve mü’minlere herhangi bir insanın acısını kendi bünyesinde duymasını öğütler.
İktidarı koruma ve yıpranma kaygısı belki, insanların yaşadığı gerçeği önemsememe, mümkünse konuşturmama arayışlarına yöneltebilir, ama doğrusu bu değildir. “Yoksulluğu yönetmek” kırılgan insanların duygularını yönetmektir. Dertlerini paylaşmaktır. Onların yanına sokulmaktır. Yüreklerindeki ateşi görmektir. O ateşi içine almak ve onunla yanmaktır.
Bu yapıldığı takdirde gerçek çözümler aranır. Ülkenin falanca yerindeki gecekonduda gece yatağa aç giren bir çocuğun bulunduğu bilgisi uykunuzu kaçırıyorsa, yoksulluğun yönetimini ona göre yaparsınız, “Ne yapalım birilerinin de payına yoksulluk düşmüş” yaklaşımı ile işi Kadere havale ederseniz, başka türlü davranırsınız.
Mükelleff sofralara gömülmüş insanların yoksullara “Sabrın fazileti”ni anlatması, sabır taşını çatlatacak bir garabettir.
Babası savaşta şehit düşmüş, annelerini kaybetmiş torunlarını uyutmak için tencerede aş yerine taş kaynatan Kocakarı Halife Ömer’e ne demişti?
-Benim durumumdan haberi olmayacaktı da neden Halife oldu?
Ömer nasıl söylenmişti sırtındaki un çuvalını Kocakarının çadırına taşırken:
-Ömer Ömer nasıl aldın bu barı yükü sırtına sen?
İslam kültüründe var bir terbiye. Ama hayatın akışı içinde yivi - seti kayboluyor ölçülerin. Ondan sonra dersler vermeye kalkışıyoruz yüksek perdeden. Kibri yanımıza yoldaş edinerek.
Yoksulluğu yönetmek çok ince bir duyarlılık işidir. Bence mümin nezaketi. O nezaketi hayatın hay – huyu, ya da iktidarın oluşturduğu hükmedicilik duygusu içinde unutmamamız lazım.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025
29.06.2025
10.06.2025
5.06.2025
22.05.2025
18.05.2025
13.05.2025