Cafer Solgun
Okurun affına ve anlayışına sığınarak, haftaya Dersim’e gidecek olmanın bende uyandırdığı hissiyatı, yıllar sonra ilk kez Dersim’e gittiğim zaman günlüğüme kaydettiğim yazıyla paylaşmak istiyorum. 2003 yazında kaleme aldığım aşağıda okuyacağınız yazı, “Yıllar Sonra, Dersim’de” başlığını taşıyor. Özetlediğim yazının tamamı, Yara. Yıllar Sonra Dersim kitabımda bulunuyor.
Dersim’e gitmek için illa da bir neden veya gerekçe olması gerekmez elbette ki. En azından bence. Yaz veya kış, bulabildiğim her fırsatta soluk almak için giderim. Ama bu kez bir “gerekçesi” var; hakkımda açılan bir dava var çünkü ve duruşmaya katılacağım. Haftaya yazacağım yazının konusu olacak bu. (Meraklanacak bir şey yok bu arada; malum, “olağan” şeyler haline geldi adliye mesaileri...) Galiba bu ay yazılarımın konusu hep Dersim olacak; ilgisini çekmeyenlere, “daha ilginç mevzular varken Dersim de nereden icap etti yani?” şeklinde düşünenlere peşinen söylemiş olayım.
***
Yıllar sonra, Dersim’de idim işte… Elazığ’dan bindiğim minibüs, Elazığ’la Dersim’i birbirinden ayıran Keban Baraj Gölü’nün kıyısına vardığında kimlik kontrolünden geçtik. Feribotla Pertek’e geçtiğimizde de aynı kontrolden geçtik. Saçma bir uygulamaydı, gölün her iki yakasında da “kontrol” edilmek. Gerçi önceki yıllarda dahasını da yapıyorlarmış, “nereye gidiyorsun, niye gidiyorsun, ne zaman geri döneceksin” filan. Olsun. Yıllar sonra Dersim’e ayak basacak olmanın heyecanını bu kontroller de gölgeleyemedi. Sonra şehre girişte yine bir kontrol noktası… Bir tür “karşılama” merasimi olarak algılamaya karar verdim bu kontrolleri. Dersim’e hoş geldin merasimi…
Yıllar sonra Dersim’de idim işte… O dağlar arasındaki küçük, kendi halindeki şehrin “kalabalık” halini merak ediyordum en çok “içeride” iken. Gelişimi Munzur Festivali günlerine denk getirmiştim o yüzden de. Arkadaşlarla, dostlarla buluştuk, geçmiş olsun dilekleri, kucaklaşmalar… Neyse ki eski mahpus arkadaşlarım yanımdaydı hep. Bu, sanıldığından daha önemli bir ayrıntı. Zira “hangi cezaevlerinde kaldın, kaç sene kaldın” sorularıyla başlayan mahpushane muhabbetleri, bu soruların sahipleri açısından ne denli normal ve olağan ise, her defasında aynı sorulara muhatap kalan bir eski mahpus için aynı ölçüde sıkıcı ve bunaltıcı olabiliyordu. “Cık… cık… çok yatmışsın, gençliğin gitmiş” türü insanın bazen ne diyeceğini bilemez olduğu sözlerle devam ediyordu bu diyaloglar genellikle.
Yıllar sonra Dersim’de idim işte… Memleketin kalabalık hali çok hoşuma gitti ilkin. Karşılaştığım her insanı sarılıp kucaklamak istiyordum. Şehrin her köşesinde bir etkinlik vardı. Konserler, şiir dinletileri, paneller filan. İlk o zaman ayrımına vardım, memleketin kalabalık, şen-şakrak halini çok merak ediyordum ya, aslında uzun süre kalabalıklar içinde olmaktan sıkılıyordum, hem de çok…
Tahliye olurken geride, hapishanede bıraktığım arkadaşlarımın ailelerini ziyaret ettim… Duygusal ziyaretler oldu tabii. Ben zaten dopdolu idim, uzaktan memleketin dağlarını gördüğüm andan beri. Bir türlü yatıştıramadığım bir ağlamak duygusu vardı içimde. Annelerin yanında, onlar evlatları için gözyaşı döktüklerinde, bana sarılırken ve “sen de bizim evladımızsın” dediklerinde artık kendimi tutabilmem mümkün değildi. Yine de kendimi çabucak toparlamak durumundaydım. Onlara moral vermek, “durumları iyidir, merak edilecek bir şey yok, çok selamları vardı size” şeklinde klişe cümleler kurmam gerekiyordu çünkü…
Yıllar sonra… Ovacık’a gittim, Pulur’a. Ovacık yolu, boydan boya Munzur Vadisi’dir… Dünyanın en güzel vadilerinden biridir burası… Munzur, çılgın akan bir nehirdir. İzleyenin başı döner. Çepeçevre ormanlıktır, dağlıktır. Sarptır. Normalde huzur verir insana. Hayat ve yaşamak üzerine coşku dolarsın. Ama ne huzur ve ne de yaşamak coşkusu; Dersimli için, Dersim’i bilen için, 38 kırımını duyan için, Munzur, çırılçıplak bir acı ve hüzündür. O asi ve özgürlük timsali Munzur, kan akmıştır 38’de. Kana boyanmıştır… Munzur, 38'den bu yana acı ve çaresizlikle kendine sığınan genç, yaşlı, çocuk binlerce insanın feryatlarını, çığlıklarını taşıyor... “Ya Munzur Baba! Aç kollarını sana geliyoruz…”
Canlı tanıklar anlatır; Laç Deresi’ndeki sarp ve keskin uçurumların kıyısındaki mağaralara sığınmış insanlar, mitralyöz kurşunlarından korunabilmişler de, o mağaralara salınan zehirli gazlardan kurtulamamışlar… O mağaralarda can veren insanların kemikleri, yeni yeni bulunuyor. Ve sağ kalan büyüklerimiz, nereden bilsinler kimyasal silah nedir, “bir duman saldılar” diye anlatırlar, “kötü kokan bir duman saldılar, boğulduk...” O mağaralardan öbek öbek insanlar kendilerini uçurumdan Munzur’a bıraktılar, “Ya Munzur!” diyerek… Kurtulanlar oldu. Ölenler oldu. Ve o uçurumlardan en çok gelinlik genç kızlar atladılar Munzur’a. Namuslarına halel gelmesindense son nefesini Munzur'un asi akışına bırakmak için... Munzur Vadisi’nden geçerken, kulak verin, Munzur’un taşıdığı çığlıkları duyacak yürekleriniz...
Yıllar sonra… Munzur Gözelerine gittim. Mum yaktım. Güzel dilekler tuttum içimden. Munzur Dağlarının bağrından fışkıran o kırk gözenin kırkına da baktım. En sondaki gözenin kıyısında oturdum. Kurumak üzereydi. O kurumaya yüz tutmuş göze, ne çok şey anlattı bana başında otururken ve ben ne çok ağlamak istedim. Ağlayamadım … İnsanlar vardı etrafımda, o sene kışın çok kar yağmadığı için bu gözenin cılız kaldığı, iklimin bozulduğu gibi tuhaf yorumlar yapıyorlardı. Gözenin bana anlattıklarını sadece ben mi işitiyordum yani, bilemedim...
Yıllar sonra Dersim’de idim işte… Dönüşte Halvori Gözelerinde durduk. Ağaçların, çalıların, kayaların arasından oturulabilecek bir yer bulduk kendimize. Mangalı yaktılar arkadaşlar. “Biraz yürüyeyim” diye ayrıldım oradan. Yanımdakilerden yeterince uzaklaştığıma kanaat getirdiğim bir yerde durdum. Bir kayanın üzerine oturdum. Ağladım… Gözyaşlarım, ruhum, Munzur’a karıştı…
Yıllar sonra… Düzgün Baba’ya cemevinin bulunduğu Nazmiye tarafından çıkmaya başladık… Düzgün Baba efsanesi, bu dağla bütünleşmiş ve dağın kendisi, bir “ziyaret” olmuştu Dersimliler için. Beraber olduğum arkadaşlarımdan bazısı, dağda yürümek konusunda deneyimli değillerdi. Yavaş ve belirli bir tempoda yürümek gerektiğini söyledim, “yaşlanmışsın sen” dediler ve geçip gittiler yanımdan. Yer yer küçümen ağaçların, çalılıkların bulunduğu dağın bağrı, daha çok irili ufaklı kayalıklarla örülüydü. Yorucuydu elbet. Düzgün Baba’nın başka da ziyaretçileri vardı tabii. Yurt içinden ve yurt dışından. Yanında elinden tuttuğu 6-7 yaşlarında oğlu bulunan bir baba, oğluna nasihat ediyordu, “Oğlum nefesin kesildiğinde, çok yorulduğunda Düzgün Baba’dan kuvvet isteyeceksin, o sana güç verecek…” Az sonra, bizim gruptaki hızlılar kesildiler. “Biraz dinleneceğiz” deyip kaldılar yarı yolda. “Düzgün Baba’dan kuvvet dileyin” deyip geçtim onları.
Yıllar sonra… Düzgün Baba’ya çıkıyorduk… Yanımda annem de vardı… O gün hayatının en mutlu günlerinden biri idi sanırım. “Bugünleri de gördüm” diyordu ellerini göğe kaldırıp, “bugünleri de gördüm, oğlumla Düzgün Baba’ya çıkıyoruz…” İnanmayana geçit vermez Düzgün Baba, denir. İnanmayana, kalbi temiz olmayana suyundan içirmez, denir. Haskar Ana Çeşmesi’nde idik az sonra. Suyundan içtik pınarın. Soluklandık. Babasının elini tutan çocuk, “Düzgün Baba’dan kuvvet istedim baba, bana güç verdi, buraya kadar geldim” dedi. Çeşmenin yamacında bir kayanın üzerine ben, bir diğerine de annem oturduk… Önümüzde göz alabildiğine uzanan dağlara, ormanlara diktik gözlerimizi. Öyle ne kadar kaldık, bilmiyorum…
Yıllar sonra... Pülümür Vadisi'nde 94'te yakılmış, yıkılmış, viran edilmiş bir köyde idim. Omuzları çökmüş bir yaşlı amcanın içli sesiyle okuduğu Güneş Duası ile irkildim. Çocuk zamanlarımdan anılar canlandı içimde. Dedem canlandı, Ninem canlandı. Annem ve babam. Hasan amcam. Yengelerim... Gün yüzü görmemişlerimiz... O dua ki, çok sonraları anladığım için halen de hayıflanırım, bir yaşam felsefesi ve ahlak idi aslında; doğru, düzgün ve dürüst yaşamaya dair bir ölçü...
Ya tija mohemed
Hometa xore wayiren bike
Rave cirane more bide
Teyr u turre bide
Kose jude ki mare bide.
Yıllar sonra Dersim'de idim... İçeriden çıkanın, çıkınca ilk ne yaptığı merak edilir. Ben toprağa bastım. Cezaevinin köhne kapılarından bir bir çıktıktan sonra, cezaevinin dış kapısı önünde beni bekleyen arkadaş ve yakınlarımın, gardiyan ve askerlerin şaşkın bakışları altında cezaevinin dış bahçesindeki toprak alana yöneldim. Toprağın üzerinde dakikalarca durdum öylece. Yıllarca demirden ve betondan kafesler içinde, “gri” bir dünyada yaşarken, yağmurun uzaktan getirdiği toprak kokusunu saygı ve minnet duygusuyla dolduruyordum içime. O toprak kokusu ve yüksek duvarların üzerinde beliren gökkuşağının renkleri, bir “hayat devam ediyor” duygusu uyandırırdı bende. Toprak, mahpus yıllarım boyunca hep artan bir özlem olarak büyüdü içimde.
Yıllar sonra Dersim'de idim işte ve o zaman adını koydum bu özlemin; toprak, Dersim demekti benim için...
Yıllar sonra Dersim’de idim işte… Dersim’e yıllar sonra ilk geldiğimde bana eşlik eden duygu, “bugünleri görmek de varmış” idi. Bu cümle takılıp kalmıştı dilime. Hayatın başka ve en uç boyutlarında adalet ve özgürlük değerleri için belirsiz geleceklerin üzerine üzerine yürürken ayrımına varmıştım bunun ve bir de uzun mahpusluk yıllarımda yaşamak bir sabır sınavı demek iken; Dersim, memleketim olmaktan ibaret bir yer değildi benim için… Sadece atalarımın yurdu demek değildi… Doğasıyla dünyanın en güzel köşelerinden biri de değildi sadece... 38 de değildi, ölülerimiz, sürgünlerimiz, subay ailelerine “besleme” verilenlerimiz ... Suskunluğumuz, hasretimiz, acımız, sevincimiz de değil... Dersim, bir tutsak ve suskun sevdaydı kendisini anlatan her şeyi taşırken yorgun omuzlarında...
Yıllar sonra idi ve Dersim, yeni bir kavilleşmenin adı olmuştu yoluma... “Bugünleri görmek de varmış” dedirten... Bugünleri görmek de varmış, daha da göreceklerimizden, yaşayacaklarımızdan başka... Bir “kendi olmak çabasının mukeddaratı” ile yüzleşirken...
Yaz, 2003
-----
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
20.06.2025
15.06.2025
1.06.2025
23.05.2025
10.05.2025
27.04.2025
19.04.2025