Ümit Akçay
Eylül ayına ilişkin enflasyon verisi önceki gün açıklandı, yıllık TÜFE yüzde 33.29 olarak gerçekleşti ve uzun süredir devam eden enflasyon düşüşüne ara verilmiş oldu. Yani geçtiğimiz ay yıllık enflasyon düşmedi arttı. Bu oran, halen son iki yılın en düşük seviyelerinden olsa da, ‘fiyat istikrarı’ hedefine yaklaşamayacak kadar yüksek. Özellikle gıda (yüzde 36), eğitim (yüzde 66) ve konut (yüzde 51) kalemlerindeki yıllık artışlar, hane halkı bütçesindeki baskının sürdüğünü gösteriyor. Diğer yandan da yüksek faiz ortamından yararlanan kesimler harcamalarını sürdürdüğünden, gelir dağılımı adaletsizliğinin daha da arttığı bir dönemden geçiyoruz.
Enflasyonun aylık olarak beklentilerden daha yüksek gelmesi, Merkez Bankası’nın ikinci faiz indirim döngüsünde bir yavaşlamaya gitmesine neden olabilir. Ancak aylık gelişmelerden ziyade 2026 ve sonrasına bakmak, süreci okuyabilmek için daha sağlıklı olacaktır. Geçtiğimiz ay açıklanan orta vadeli program (OVP) 2026–2028 bu gözle ele alınabilecek temel metinlerden biri. Bu haftaki yazıda OVP’nin genel çerçevesini, iç çelişkilerini ve stratejik yönelimini ele alacağım.
OVP’nin genel çerçevesi
OVP, Türkiye ekonomisinde istikrarı yeniden tesis etmeyi ve ‘yatırımcı güvenini güçlendirmeyi’ amaçlayan bir çerçeve olarak sunuluyor. Program, 2025 sonunda enflasyonu yüzde 28.5’e, 2026’da yüzde 16’ya, 2028’de ise tek haneye indirmeyi öngörüyor. Aynı dönemde büyümenin yüzde 3.8 ile yüzde 5 aralığında, işsizliğin ise yüzde 8’in altında seyretmesi bekleniyor.
Program, fiyat istikrarının sağlanması, mali disiplinin korunması, büyümenin istikrarlı ve ihracata dayalı bir temele oturtulması ve cari açığın kalıcı biçimde azaltılması gibi temel hedefleri içeriyor. Başka bir ifadeyle, OVP makroekonomik dengeyi yeniden kurarken, dış finansman bağımlılığını daha ‘yönetilebilir’ hale getirmeyi hedefliyor. Esasında yukarıda sıraladıklarım, teknik metinlerdeki standart cümleler. Bu açıdan OVP’de bir yenilik yok.
OVP’nin iç çelişkileri
OVP’nin iç yapısına baktığımızda ise birbiriyle çelişen hedeflere aynı anda ulaşılmaya çalışıldığı hemen göze çarpıyor. Beş iç çelişki sıralanabilir.
İlki enflasyonla büyüme arasında: OVP’nin enflasyonu düşürme hedefi sıkı para politikası gerektiriyor. Ancak sıkı para politikası kredi maliyetlerini yükselttiği için, yatırım ve iç talep üzerinde baskı yaratıyor. Bu da programda öngörülen yüzde 5’lik büyüme hedefini zora sokuyor. Türkiye ekonomisi uzun süredir kredi genişlemesine ve iç tüketime dayalı bir büyüme modeline sahip. Bu nedenle sıkı para politikası, faizlere duyarlı sektörler açısından zorlayıcı olacaktır. Dolayısıyla fiyat istikrarına ulaşmak, kısa vadede büyümeden fedakârlık anlamına geliyor.
Benzer bir çelişki maliye politikası cephesinde de karşımıza çıkıyor. Mali disiplini korumak, kamu harcamalarını sınırlandırmak anlamına geliyor. Ancak OVP aynı zamanda gelir dağılımını iyileştirmeyi ve kamu yatırımlarını sürdürmeyi hedefliyor. Artan faiz ödemeleri de dikkate alındığında, bütçe dengesini sağlamak daha da zorlaşacak. Bu durumda hükümetin önünde iki yol var: Ya vadedilen mali disiplinden taviz verilecek ya da sosyal harcamalar sınırlandırılacak. Her iki seçenek de ekonomik, siyasi ve toplumsal açıdan önemli sonuçlar doğurabilir.
Cari açığın yüzde 0.5’e düşürülmesi hedefi de bir başka çelişki alanı. Bu hedefin gerçekleşmesi için TL’nin reel olarak değerlenmemesi gerekiyor. Ancak zayıf kur, ithalat maliyetlerini artırarak enflasyonu yukarı çekebilir. Öte yandan, TL’nin değerli kalması da ihracatı baskılayarak cari dengeyi bozuyor. Yani OVP’nin cari denge hedefi ile enflasyon hedefi birbirini sınırlayan iki unsur olarak ortaya çıkıyor. Bu ikilem, Türkiye’nin üretim yapısının ithalat bağımlılığından kaynaklanan yapısal bir sorun.
Son olarak, programın ‘sermaye girişlerini teşvik etme’ hedefi finansal istikrar açısından yeni bir gerilim yaratıyor. Sermaye girişlerine dayalı büyüme, kısa vadede döviz likiditesi sağlasa da dış şoklara duyarlılığı artırıyor. OVP, yabancı sermaye girişlerini artırmayı amaçlıyor ancak bu stratejinin uzun vadede bağımlılığı derinleştirmeni kaçınılmaz. Finansal istikrarın bu şekilde kısa vadeli sermaye hareketlerine endekslenmesi, Türkiye ekonomisini yeni kırılganlıklara açık hale getiriyor.
Kısacası, OVP teknik olarak tutarlılığı olan bir metinden ziyade, farklı toplumsal ve sınıfsal kesimlerin çıkarlarının ve politika tercihlerinin geçici bir uzlaşmasını yansıtan bir metin niteliğinde.
Bağımlı finansallaşma sürekliliği
OVP’nin iç çelişkileri sıraladıktan sonra stratejik yönelimine de bakabiliriz. OVP, Türkiye’nin dünya ekonomisiyle eklemlenme biçiminde köklü bir değişim öngörmüyor. Program, yatırımcı güveni, mali disiplin ve fiyat istikrarı gibi başlıkları öne çıkarırken, dış finansman akışlarına dayalı büyüme modelini yeniden üretiyor. Başka bir deyişle, OVP’nin vizyonu Türkiye’nin küresel finansal sisteme bağımlılığını azaltmaktan ziyade bu bağımlılığı daha öngörülebilir bir çerçeveye oturtmayı amaçlıyor.
Bu modelin kökleri 2001 krizine dayanıyor. Kriz sonrası IMF programı, mali disiplin ve sermaye serbestliği ilkeleri üzerine kurulu bir çerçeve getirdi. Türkiye bu süreçte küresel finansal sistemle uyumlu hale geldi, ancak bunun karşılığında dış kaynaklara bağımlı bir büyüme patikasına girdi. 2000’lerin bol küresel likidite döneminde model sorunsuz işledi, ancak 2013 sonrasında kırılganlıklar giderek görünür oldu ve 2018’deki döviz krizi ile bağımlı finansallaşmanın sınırları ortaya çıktı.
Özetle, OVP’nin stratejik yönelimi Türkiye’nin küresel ekonomi ve finans sistemindeki konumunu sorgulamadığı gibi, programın iç çelişkilerini aşacak bir çerçeve de sunmuyor. Türkiye ekonomisinin temel sorunu istikrar ile büyüme arasındaki dengeyi kurmak değil, bu dengeyi dış kaynak akımlarına bağlı olmadan sürdürebilmek. OVP bu soruya net bir yanıt vermiyor. OVP’de yanıtsız kalan bir diğer önemli sorun da milyonlarca çalışanın reel ücret kayıplarının nasıl telafi edileceği. Belli ki bu soruların yanıtları, OVP metinlerinde değil başka yerlerde aranmalı.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTAlbayrak’ın Gelgitleri.. 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomideki Gelişmelerin Değerlendirilmesi 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBen Şüheda Sena Öğütalan; masumiyetim tek teminatımdı, kâbusum oldu… 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset arenasında birileri hesabını yanlış yapıyor 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolErdoğan ve Trump 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYoksa bu gelen hukuk ve demokrasi mi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveci‘Orta Sınıf’ bu kez kazanıyor… 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanÖzgür Özel sol medyanın gazına gelmedi 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSumud tecrübesi bize neler söylüyor? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEller Bağlı Duruş: Barışın ve Özgürlüğün Ahlâkî Politik Çığlığı... 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUBir fotoğrafın bana düşündürdükleri… 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMeşruiyet ve toplumsal cinsiyet: Eşbaşkanla tokalaşılmadı 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.09.2025
21.09.2025
14.09.2025
9.09.2025
17.08.2025
10.08.2025
6.08.2025
24.07.2025
13.07.2025
9.07.2025