Cafer Solgun
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Demokrasi ve hukuk reformu seferberliği başlatacağız” şeklindeki sözlerinin yol açtığı “heyecan” uzun sürmedi. Doğrudan Saray’dan demokrasi ve hukuk alanında “reform seferberliği” hedefi dillendirilince dün “Demokrasimizin nesi eksik?” mealinde sağa sola fırça atan yorumcu taifesi bir anlık bir afallamanın ardından derhal “Reis ne derse o” pozisyonu almaya çalıştı. Alaattin Çakıcı’nın CHP liderini alenen tehdit etmesi, HDP’ye yönelik operasyonların hız kesmemesi, Bülent Arınç’ın “rutin” dışına çıkan açıklamalarının bizzat Erdoğan tarafından tersyüz edilmesi, “Bu ülkede Kürt sorunu yoktur!” çıkışı ve beraberinde Osman Kavala, Selahattin Demirtaş isimleri zikredilerek verilen mesajlarla memleket “normale” döndü. Aynı yorumcular, kaldıkları yerden artık iyice ezberledikleri rollerinin gereğini yapmaya devam ettiler tabii; “Reis ne derse o!”
Bir yandan da Covid-19 salgını gündemimiz var. Belki de en çok gündemimiz olması gereken sorun. Salgınla ilgili günlük olarak kamuoyunu bilgilendiren Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, açıklanan verileri “ulusal çıkarlar” süzgecinden geçirdiklerini ifşa etmesiyle kamuoyundaki “Adam gecesini gündüzünü birbirine katmış, çalışıyor işte” imajı bir miktar zedelendi ama asıl şaşkınlık “vaka”, “ağır hasta” ve “ölü” sayılarının bir anda yükselişiyle yaşandı. Madem demokrasi bir “şeffaflık” rejimi idi, alın size şeffaflık dercesine. Ama bu arada hekimlerin meslek örgütü TTB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu “verilerle mi oynanıyor” açıklamaları nedeniyle düpedüz “vatan hainliği” ile itham eden suçlamalar olduğu yerde duruyor. Hiç değilse özür dilerlerdi ama unutmuş olmalılar, yoksa niye dilemesinler ki?
Fakat benim asıl takıldığım, Sayın Erdoğan’ın partisinin grup toplantısında hemen her konuda görüşlerini beyan ettiği uzun konuşmasındaki şu sözleriydi: “Kürt sorunu diyorlar, ne Kürt sorunu? Bu ülkede Kürt sorunu yoktur!”
Demek oluyor ki içeriğini hâlâ bilmediğimiz, tartışamadığımız, sorduğumuzda da yaftalanmaktan ve trol saldırısına uğramaktan kurtulamadığımız “reform” mevzuu, “yoktur” denilen Kürt sorununu kapsamıyor.
Kürt sorunuyla ilgili 18 yıllık AKP iktidarı dönemindeki söylem, politika ve uygulama değişikliklerini sıralamaya kalkmak, bu yazının sınırlarlarını hayli aşar. Sadece AKP’nin 2009’da “Demokratik açılım”, 2013’te “çözüm süreci” adı altında sorunun barışçıl çözümü adına sonuçsuz kalan süreçler başlatmış olduğunu; Erdoğan’ın ağzından “Kürt sorunu benim sorunumdur” (2005), “Yozgatlı anne ile Hakkarili annenin gözyaşları arasında ayrım yapamayız” (2009) denildiğini hatırlatmakla yetineceğim. Bugünkü iktidar ortağı MHP ve lideri Devlet Bahçeli ile “vatan haini”, “ihanet”, “her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına alıyorum” sözlerinin havada uçuştuğu polemiklere ise, hiç girmeyeyim…
Süleyman Demirel’in ünlü veciz sözünde dile getirdiği gibi “Dün dündür, bugün bugün.” Bu, Türkiye siyasetinde safça istikrar, tutarlılık filan arayanların asla unutmaması gereken alamet-i farika değerinde bir özellik. Öyledir ama bu özelliği beğenmek veya böyledir diye iktidar sahiplerinin tutarsızlıklarını hoş görmek zorunda da değiliz…
AKP gitti geldi, düştü kalktı, az gitti uz gitti ve sonuçta “Kürt sorunu yoktur” devleti olmakta karar kıldı. “Yeni” denilen Türkiye de Kürt sorunuyla birlikte ne kadar “yeni” olabilirse artık…
Sonradan adı “TRT Kurdî” olarak değiştirilen TRT Şeş’i hatırlatanlar olacaktır, muhtemelen “Yüzünüze gözünüze dürsün!” diye de ekleyerek. Sorunu Kürtçe dilinde (de) devletin egemen politikalarının propagandasını yapmaya indirgeyenlere, ne desen nafile bence. Geldik gidiyoruz bu dünyadan ve dilimizde tüy, kalemimizde mürekkep bitti, hâlâ Kürt sorununun ne olup ne olmadığını anlatmaya çalışmaktan kendi adıma çok yoruldum ve dahası utanç duyuyorum…
TRT Şeş’in yayına başladığı günlerde Taraf’a “Di vî karî de şaşiyek heye” (Bu işte bir tuhaflık var) başlığıyla bir yazı yazmıştım. Tuhaflık, meselenin sadece bir TV yayınına indirgenmesi değildi sadece, bu TV kanalının bir yasal dayanağı bulunmaması, yani bir tür “korsan” yayın yapıyor olmasıydı. Kaldı ki, bilmeyenler varsa ben söylemiş olayım; TRT Şeş veya Kurdî devletin ilk Kürtçe yayını değildir. 90’lı yıllar boyunca devletin “derin” birimlerinin organize ettiği Kürtçe yayın yapan radyolar vardı ve en ünlüsü “Dicle’nin sesi” adını taşıyordu. Bu radyodan dağdakilere “teslim ol” çağrıları yapılırken halka da devletin gücü ve büyüklüğü üzerine vaazlar veriliyordu…
Oldu olacak iyice belleyelim ve hiç unutmayalım diye sağa sola, dağa taşa “Ne mutlu Türküm diyene” yazılarının altına “Bu ülkede Kürt sorunu yoktur!” sloganları da yazsınlar…
Bu “Kürt sorunu yoktur” devleti nezdinde tabii ki din ve inanç özgürlüğü bağlamında bir Alevi meselesi de yok. Zaten Alevilerin değil sorunlarını, talep ve beklentilerini, adını anan da yok.
Belli ki en geniş manasında “bizim” reformdan anladığımız ile Erdoğan ve AKP’nin reformdan anladığı birbirinden çok farklı şeyler.
Ama işte boşa koysan almıyor, doluya koysan taşıyor: Türkiye’nin köklü ve sahici bir demokratik yeniden yapılanma reformuna ihtiyacı var.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTAlbayrak’ın Gelgitleri.. 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomideki Gelişmelerin Değerlendirilmesi 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBen Şüheda Sena Öğütalan; masumiyetim tek teminatımdı, kâbusum oldu… 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset arenasında birileri hesabını yanlış yapıyor 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolErdoğan ve Trump 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYoksa bu gelen hukuk ve demokrasi mi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveci‘Orta Sınıf’ bu kez kazanıyor… 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanÖzgür Özel sol medyanın gazına gelmedi 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSumud tecrübesi bize neler söylüyor? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEller Bağlı Duruş: Barışın ve Özgürlüğün Ahlâkî Politik Çığlığı... 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUBir fotoğrafın bana düşündürdükleri… 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMeşruiyet ve toplumsal cinsiyet: Eşbaşkanla tokalaşılmadı 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.09.2025
14.09.2025
5.09.2025
29.08.2025
22.08.2025
17.08.2025
10.08.2025
1.08.2025
25.07.2025
19.07.2025