Doğan AKIN
"Bugün de ölmedim anne..."
Devletin müsabaka alanına çevirdiği sokaklara çıkıp da, şu dünyadan ateş alır gibi geçiveren Ahmet Erhan'ın şiirine uğramayan var mıdır?
1 Mayıs bir kez daha gazlı, coplu, TOMA'lı, gözaltılı bir tehdit fırtınası altında geçti. Türkiye, öylesine bir gerilime rotasında ki, 1 Mayıs'a ilişkin yasakları, 12 Eylül darbesini yapan generallerin son biçimini verdiği 1982 Anayasası'na dayanarak bile savunamazsınız.
Halen yürürlükte olan darbe anayasasının "Temel Haklar ve Ödevler" bölümünde yer alan "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" başlıklı 34. maddesi, şu hükümle başlar:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir."
Evet, aynı madde daha sonra "Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir" hükmüyle devam eder. Ancak, sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve insanların 1 Mayıs'ı Taksim veya Kızılay'da kutlamak istemeleri ne "milli güvenliği", ne "kamu düzeni"ni, ne "genel sağlığı", ne de "genel ahlakı" etkiler. Keza hiçbir gösteri, "başkalarının hak ve özgürlükleri"ni, örneğin İstanbul'u binlerce polis, çelik bariyerler, TOMA'lar, biber gazları ve gözaltılarla bir yasak şehire çeviren devlet kadar kısıtlayamaz.
Diğer yandan anayasa hükümleri için doğru okuma, özgürlükçü bir yaklaşımla devlet gücüne karşı bireysel ve toplumsal haklar merceğinden bakılarak yapılabilir. Nitekim, Anayasa'ın 34. maddesine bugünkü son biçimini veren 3 Ekim 2001 değişikliği de bu anlayışla yapıldı, örneğin "Şehir düzeninin bozulmasını önlemek amacıyla yetkili idari merci, gösteri yürüyüşünün yapılacağı yer ve güzergâhı tespit edebilir" hükmü madde metninden çıkarıldı. Yani yetkili mercinin (valilik) "şehir düzeninin bozulması" gibi gerekçelerle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını engellemesinin yolu kapatıldı. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Taksim'de 1 Mayıs yasağını savunurken dile getirdiği "Başkalarının özgürlük alanına müdahale edilmediği sürece herkes istediği alana girer. Ama çevreye rahatsızlık veriyorsa emniyet güçleri ve hukuk, gereken neyse onu yapar" sözlerini, Anayasa'da 2001 yılında yapılan bu değişiklik ışığında okuyun.
Cumhuriyet tarihindeki en kötü, en yasakçı anayasa olan 1982 Anayasası'nın, ilk günden itibaren "Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir" hükmünü taşıdığını not edelim.
Anayasa'daki reform yok sayılıyor
Aslında onlarca kez değiştirilen 1982 Anayasası'ndaki en büyük reform, 2004 yılında parlamentodaki AKP çoğunluğunun muhalefetle birlikte yaptığı 90. madde değişikliği ile oldu. Anayasa'da 7 Mayıs 2004'te yapılan değişiklikle 90. maddeye "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır" hükmü eklendi. Yani, örneğin Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda bu hakkı engelleyen hükümler varsa, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerdeki hükümlerin iç hukuka üstün olacağı Anayasa hükmü haline getirildi.
Peki AKP Hükümeti, bu reformun gerektirdiği tavrı sergileyebildi mi?
Hayır. Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne dayanarak yargılama yapan ve Türkiye'nin yetkisini kabul ettiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2008 yılındaki 1 Mayıs yasakları için Kasım 2012'de verdiği kararla Türkiye'yi mahkûm etti. AİHM kararının en önemli bölümünü, "toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğünün, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılacak yeri seçebilmeyi de kapsadığı" hükmü oluşturuyordu. Bir başka ifadeyle AİHM, 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamak isteyenlere, Başbakan Erdoğan gibi "Gidin mitinginizi Yenikapı'da, Kazlıçeşme'de, Maltepe'de yapın" demenin de toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını ihlal etmek anlamına geldiğini hükme bağlamıştı.
AİHM'nin 2012'deki bu kararına rağmen AKP Hükümeti 2013 yılında, bu kez "Taksim'deki kazıların can güvenliği tehlikesi yaratacağını" öne sürerek 1 Mayıs gösterilerini yasakladı. Ancak bu yasağın hemen ardından Galatasaray'ın lig şampiyonluğunu kutlamak için Taksim'e çıkan binlerce kişiye engelleme yapılmadı. 2008 yılında 1 Mayıs'ı "Emek ve Dayanışma Günü" olarak parlamentoda yasalaştıran ve tatil ilan eden AKP Hükümeti, birkaç yıl içinde 1 Mayıs'ı devlet gücünün alabildiğine teşhir edildiği zemine çevirecek ölçüde bir evrim geçirdi.
Erdoğan AKP Programın'daki sözlerini hatırlıyor mu?
Peki, iktidarının ilerleyen yıllarında Anayasa'nın sözüne, AİHM'nin kararlarına sırt çeviren AKP, kendi programına uyuyor mu? Şu ifadeler, 14 Ağustos 2001'de kurulan AKP'nin kamuoyuna verdiği sözleri içeren AK Parti Programı'ndan:
- Demokrasilerin temel niteliklerinden biri olan toplantı ve gösteri özgürlüğünün daha etkili kullanılabilmesi için gerekli hukuki düzenlemeleri gerçekleştirecektir. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı bütün unsurlarıyla gerçekleştirilecektir. Tüm bireylerin hak arama yolları kolaylaştırılacaktır.
- Düşünce ve ifade özgürlükleri uluslararası standartlar temelinde inşa edilecek, düşünceler özgürce açıklanabilecek, farklılıklar birer zenginlik olarak görülecektir.
- Özgürlükler demokrasinin temelini oluşturur. Hiçbir bireysel ve kurumsal baskı kabul edilemez. Bireylerin hak ve özgürlüklerine saygı, demokratik bir siyasi rejimin toplum tarafından benimsenmesinin, toplumsal barış ve huzurun temel şartıdır.
- Başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Paris Şartı ve Helsinki Nihai Senedi olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin insan hakları alanında getirdiği standartlar uygulamaya geçirilecektir... İnsan hakları alanında faaliyet gösteren gönüllü kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerileri dikkate alınacak, devlet organları ile bu kuruluşlar arasında sıkı bir işbirliği oluşturulacaktır. İnsan hakları ihlallerinin tespiti, çözüm önerilerinin geliştirilmesi, insan hakları eğitimi ve kolluk güçlerinin denetimi konularında bu kuruluşların katılımına ağırlık verilecektir...
- Avrupa Birliği üyelerinin uyması gereken asgari standartları gösteren Kopenhag Kriterleri’nin demokratikleşmeye yönelik ilkeleri esas alınarak ulusal hukuk düzenimizde yapılması gereken değişiklikler, mümkün olan en kısa sürede gerçekleştirilecektir.
Dün AKP'nin kurucu genel başkanı olarak parti programında bu sözleri veren Erdoğan, bugün Başbakan olarak işçi sendikalarına "Taksim'den umudunuzu kesin... Devetle gerilime girmeyin" diyebiliyor.
'Grev gözcüsü' Erdoğan
Sahi, sendikalar ve Erdoğan.
Emekçiler için 1 Mayıs kutlaması ve anmalarının sembol alanı olan İstanbul Taksim Meydanı ile Ankara'da Kızılay'ı sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlara yasaklayan Başbakan yıllar, yıllar önce "grev gözcüsü" önlüğü giymişti. 1988 yılında Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi'nin İstanbul İl Başkanı olan Tayyip Erdoğan, Basın-İş Sendikası üyesi Darphane işçilerine, grevin 27. gününde destek verirken üzerinde "Grev gözcüsü" yazılı önlük giymiş ve bakın neler söylemişti:
"Ülkemizde özellikle 1980 sonrası hükümetler işçi haklarına insan onuruna yakışmayacak şekilde ilgisiz kalmaktadır. Alın teri kutsallığını yitirmiştir. Ülkemizde işçilerimiz kira ücretlerini dahi ödeyemeyecek zorluklar içerisindedir. Bu zulme son verene kadar haklı ve kararlı mücadelelerin yanında olmayı inancımız gereği görev telakki ederiz.”
1 Mayıs yasakları, sadece gaz bombaları, cop, TOMA, gözaltı anlamına gelmiyor yani. Erdoğan'ın güce direnmekten güce tapmaya doğru evrimini de önümüze koyuyor.
Evet, 12 yıldır ülkeyi tek başına yöneten Erdoğan için AK Parti Programı bile uzak bir hatıra...
Ama uzaklaştıkça yanıltan her manzara gibi, karşı karşıya olduğumuz demokrasi sorunları da sizi yanıltmasın.
1 Mayıs'ta meydan yasakları zorla uygulandıysa; o yasaklardan, tehditlerden, gaz bombaları, TOMA'lar ve gözaltı dalgalarından korkmayanlar da devleti, o devletin gücüne müptela siyaseti Taksim'e, Beşiktaş'a, Mecidiyeköy'e, Şişli'ye, Kızılay'a, meydanlara, caddelere hapsetti!
Selam olsun onlara...
Yazarlar
-
Vahap COŞKUNÇözüm Sürecinin Hukuki Mutfağı 22.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUBu kadar “kötülük”ten “iyi” bir şey çıkar mı? 22.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİDağlar ve tüneller 22.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEAltan Öymen 22.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞOPERASYONLARIN ARKASINDA ABD Mİ VAR? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluDevlet, başta dürüst olmazsa sonra kimseyi inandıramaz 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSuriye tiyatrosunda üçüncü perde 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR“Türk-Kürt-Arap kardeşliği” Orta Doğu’ya dönük yeni bir hamle mi, yoksa yeni toplumsal meşruiyet ara 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan, temel saflaşmanın eksenini 10 yıl sonra bir kez daha değiştirmeye çalışıyor: ‘Millîlik’ yer 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNVahşetin idaresi! 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTarih, milliyetçilik, muhafazakarlık 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYASelahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın Tutukluluğunun Devamı Siyasi Bir Karardır: 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEMurat Çalık’tan halkın payına düşenler 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye’ başarılı olsun isteniyorsa… 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.09.2020
2.04.2020
28.10.2019
2.02.2018
20.06.2018
1.02.2018
5.02.2018
24.04.2018
19.02.2018
24.01.2018