Kemal CAN
Haftalardır, her güne birden fazla büyük hadise sıkışacak kadar yoğun bir hareketlilik yaşandı. Çoğu tarihi veya kritik diye yorumlanan gelişmeler oldu. Ancak aylardır süren genel gidişat pek de değişmedi aslında. Yine aynı başlıklar etrafında neredeyse aynı temaları konuşuyoruz. Süreçler nereye doğru gidiyor/gidecek? İktidar bir strateji/vitrin değişikliği yapacak mı? Muhalefetin ve Özel’in yeni tarzı toplumda nasıl karşılık buluyor? Bu önemli eşiklerde kim nasıl pozisyon alıyor? Özellikle son başlık, herkesin konuşmaya hevesli olduğu ve genellikle başkalarını tarif ettiği en canlı zemin. Bu hafta, bildik tekrarlar yerine, bu kadar canlı başlığı bu kadar kötü tartışmayı nasıl başarıyoruz üzerine bir şeyler söylemeyi tercih ettim.
Bundan otuz sene önce çok izlenen, yirmibeş yaşın altındaki “AKP iktidarı dönemi çocuklarının” hiç hatırlamadığı popüler tartışma klasiği “Siyaset Meydanı”nda, gecenin ilerleyen saatlerinde en çok duyulan açılış cümlesi şöyle olurdu: (Program sunucusu Ali Kırca’ya hitaben) “Ali Bey saatlerdir konuşuluyor ama meselenin asıl önemli noktasına hiç değinilmedi.” Bu cümle, kendi söyleyeceğinin en kıymetli ve ilk kez dile getirilen olduğu iddiası yanında, daha önce söz almış -çoğu uzman- konukların söylediklerini “boş” ve değersiz göstermeye yarıyordu. (Henüz “boş yapma” kavramı keşfedilmemişti) Siyasi hareketliliğin fikri çölleşmeyle beraber yükseldiği 90’lı yıllarda tartışma kültürüne önemli katkılar sunmasına rağmen işin performans meselesine dönüşmesinde payı oldu Siyaset Meydanı’nın.
Tartışma kültürü, Türkiye fikir hayatının hep önemli sıkıntılarından belki. Ancak son zamanlarda, fikir gömmek, insan harcamak veya diyaloğu boğmak, -katılanlar ve seyredenler için patolojik performansa dönüşen- TV tartışmalarının (ve bunların sosyal medyaya taşınmasının) ana gayesi haline döndü. Linç kültürü, sansürcülüğün -“cancel” formunda yeniden- meşru görülmesi, herhangi bir argümanı haklı kılmak için aksini söyleyene etiket üretmek, eleştiriyi mutlaka açık bir suçlama haline çevirerek daha baştan cevap verilemez hale çevirmek, en arkaik argümanları kullanarak karşısındakileri demode saymak, haset-hamaset dilini akademik retoriğe çevirmek iyice sıradanlaştı, hatta yarışa döndü.
“Tehlikeli insan” rekortmeni Türkiye
Bir ülkenin yarısının diğer yarısını hain sanması/sayması gerçekten az bulunur ve çok özel bir durum. “Birilerini çok tehlikeli oyunun parçası görmek”, eleştirinin veya çıkarım yapmanın ön koşulu gibi. Üstelik bunları fütursuzca yapıp sadece kendisine değen kısmı için mağduriyet ilan etmek de çok yaygın. Herkesi en yakışıksız suçlamalarla itham etmek serbest, eleştirilmek ise “ama bizi linçlediler” ağlamasına bahane. Daha ikinci cümlesinde eleştirdiği şeye dönüşüyor olmak, kavramların -özellikle sıfatların- kullanana ve hedef alınana göre farklı gösterilmesi kimseyi rahatsız etmiyor, aksine hak kabul ediliyor.
Özellikle siyasi tartışma zemini, siyaseti de domine eden eğilimlerin toksik baskısıyla şekilleniyor. Elbette bu konudaki en büyük sorumlu, çeyrek asırdır iktidardaki akıl. Bugün muhalefet saflarına geçip gözde konuk koltuklarına oturmuş ya da ana akımı bu iktidarın hizmetine hazırlamış ve şimdi yeniden trend-setter olmaya kalkanların “demokrat” saydıkları zamanda da; bu iktidar, “söz söyleme mecburiyeti” dayatıyordu. “Ayaklar altına aldıklarında” veya baş tacı yaptıklarında, o sırada kullanışlı olan ödünç fikirleri zorunlu istikamet olarak sunuyorlardı. Bunun siyasi iletişimini bu iki yüzlülüğü bilerek destekleyen hatta iletişimini yapanlar, bugün şaşırtıcı değişimden söz ediyor.
Ancak tartışma alanının bozulmasının tek sorumlusu iktidar değil. Mesela milliyetçilik, son otuz yıldır hem iktidar hem muhalefette gücünün çok üzerinde bir etki kazandı. Hiçbir “yeni” önerisi olmadan “yeni”, hiçbir sayısal işareti olmadan “yükselen” potansiyel olarak tanıtılması ve tarihte defalarca örneği görülen bir sığınma tekrarı olduğunun hiç dikkate alınmaması bu etkiyi büyüttü. İktidar ve muhalefet kanalları oransız biçimde -geçici olarak- blok değiştirmiş milliyetçi kanaat önderlerinin işgalinde. Bunun siyasi tartışmalara taşıdığı üslup, yoğun hamaset, yüksek volüm ve herhangi bir şeyi “düşmansız” konuşamamak, öteki olmadan siyasi tez üretememek.
Bağlam ve sonuca giden yol önemsiz detay değil
Bağlam diye bir şey yokmuş hiç olmamış gibi konuşma/tartışma alışkanlığı, yorumların dayandığı gerekçelerin, bu sonuca varma güzergahını anlatma gayretinin “lüzumsuz uzatma” sayılmasıyla başladı. “Kısa kes, sonucu söyle” yaklaşımı, “140 karakter” ve “bizim vaktimiz yok” şımarıklığı bağlamı ilk feda edilecek sayarak önemsizleştirdi. Bağlam olmayınca, “terörle mesafe koymak” ile “sürece mesafe koymak” arasında bir fark kalmıyor. Bir başka acayiplik, fikri hatta akademik kıymet ölçüsü gibi kullanılan, “analiz çıkmadı” saçmalığı. Analiz denilen şey, yıldız falı, altılı tüyosu veya doğru rengi tahminden ibaret ve öngördüğü ihtimal dışında bir değeri yok sanki. Elbette her şeyin kişiselleştirildiği bir zamanda “ad hominem”, en kullanışlı tuzak.
Durmadan kendi kuyruğunu kovalayan kedi gibi koşturup sersemlemek, fikir atmosferini ve özellikle eleştiri gibi çok değerli bir aracı zehirliyor. Mesela montaj videolara kadar düşmüş siyasi tartışma, “DEMlenme” benzetmesi akademik yorum kılığında yeni aktörler için tekrarlanarak yeniden üretiliyor. Mesela, Erdoğan dedi diye şüpheyi izne gönderip muhalefetten afaroz başlatanların, bu dalgaya uymayan şeyler söyleyen “Hatimoğulları neden muhalefet kanalına çıkarılıyor” diyenlere pek de bir itirazları olamıyor. “Barışa karşı olanlar” torbasıyla “iktidarın ekmeğine yağ sürenler” torbası aynı sığlığı paylaşıyor. “Türkiyeli değil Türk” kampanyası, bir engele itiraz gibi sunularak “söz söyleme mecburiyeti” olduğu saklanıyor.
Giderek daha gürültücü olmaya başlayan her kesimin genç agresifleri, çok zararlı gördükleri yaşlı inatçılardan hiç farklı bir dil tutturmuş değil. Üstelik karşı tezler için dile getirilen “ahlaki” referansları ne kadar aşağıladıklarını unutup, hakaret sıfatlarına çevirip tersinden kullanıyorlar. Her türlü tartışmayı şahsileştirmek ve kişisel duruşlara indirgemek konusunda da genel alışkanlıkla gayet uyumlu görünüyorlar. “Tecrübeli bilge” ile “hırslı bunak” arasında ikna edicilik ve “bilimsellik” açısından ciddi bir fark bulmak zor ve toplumsal-siyasal gelişmelerde aktör etkisinin açıklayıcılığı konusundaki abartı artık optik sorun oluşturuyor. Bu haliyle serbest kullanıma açılan ageism, pek çok sorunun yapısal kaynaklarını görünmez kılmaya yarıyor.
Tartıştığına saygı gerekmez ama tartışmaya saygı şart
Yazının başındaki gündem kalabalığı meselesine geri dönelim. Bu kadar hayati meselenin, her gün ortaya çıkan kritik gelişmelerle daha da derinleştiği bir zeminde, hiç de zihin açıcı olmayan, hep kendini tekrar eden tartışma başlıkları (argümanları) hakkında ciddi düşünmek lazım. Bu kadar çok konuşulması, tartışılması gereken konu ve açılması gereken alt başlıklar varken, her şeyi açıklama iddiasında (ve mecburiyetinde) olmadan farklı söz söyleyenleri duymak önemliyken, bütün istişare platformlarını işgale ya da boğmaya çalışmak, -kerameti kendinden menkul- “en önemli tercihe” bağlı tek sese mahkum etmek tam olarak ne işe yarıyor? İktidarın her hoşlanmadığı düşünceyi hain, dış mihrak ajanı veya tehlikeli sayarak bastırmasının hiç de özgün olmayan suçlamalarla simetrisini kurmak için “tahsile” ne gerek var?
Son günlerde -Medyascope’u da içine alan- dijital platformlar ve tv kanalları yanında siyasi tartışmalara katılan herkesi, ya “söz söyleme mecburiyeti” ya da “açık sansür” zorlamalarıyla kuşatma gayretleri arttı. Paylaşılmayan, beğenilmeyen her pozisyon veya söylenecek her söz -keskin bir kesinlikle- “en önemli” tercihe göre yapılmalı koşulu dayatılıyor. Tamam bu zorlamanın bile bir meşruiyeti, böyle abartılı bir iddianın bile haklılık payı olabilir. Ancak değil kanıt, gizli tanık bile göstermeden; “zararlı görülen” fikirleri ileri sürenleri, onlara mecra açanları özel bir ajandaya bağlı olmak, manipülasyon yapmak hatta “operasyon aparatı” ilan etmek nedir? Son yılların “hukuk” normu olan, “ben suçlarım sen olmadığını kanıtla” yaklaşımı meğer ne güzel benimsenmiş.
Hırçınlık, terbiyesizlik, benzer karşılık görmeyeceğini bildiği kolay hedeflere saldırmak, tamamen başka gerekçelerle destek vereceklerin alkışlarından utanmamak; cesaret, açık sözlülük ya da “kitabın ortasından konuşmak” falan değil. Popülerliğin getirdiği küstahlık, kalabalık destekçi grubunun imanı, “bu iş böyledir” deyip kestirip atabilme bilgiçliği, olmadık hamaset ve çarpıtma imkanlarıyla üretilen bir “haklılık” sağlıyor sanılıyor. Kendi sesinin veya aldığı alkışın şehvetine kapılanlar sonradan değil, şimdiden utanmaları gerekecek şeyler söylüyor. Bir sürü yanlışın, çok tehlikeli kışkırtmaların, rahatsız edici hedef göstermelerin yanında, bunlar her şeyden önce ayıp ve “yazma-konuşma, tartışma terbiyesizliği”. Terbiyesizliğin de kimseye faydası ve lüzumu yok. (2019’daki bir yazıdan alıntı)
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları

































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.12.2025
15.12.2025
1.12.2025
23.11.2025
16.11.2025
3.11.2025
26.10.2025
12.10.2025
5.10.2025
28.09.2025