Erol KATIRCIOĞLU
Sanırım bundan böyle herkes daha iyi görmeye başladı ki bizim buralarda var olan demokrasinin, Batı’da kastedilen demokrasiyle biçimsel bazı özelliklerin ötesinde hiç bir ilgisi yok. Bu farklılığın bugüne dek görülememesinin nedeni ise, askerin ve diğer devlet bürokrasinin gölgesinde “Atatürk ilke ve inkılapları” çerçevesinde oluşmuş ve adına “vesayet rejimi” dediğimiz rejimin varlığı oldu. Bu rejim, toplumdaki “mağdur kimliklerin taleplerini” hiçbir biçimde dikkate almadığından, tersten söylersek bu taleplerin sistem içinde görünür hale gelmesini istemediğinden toplumdan kopuk, toplumun üzerinde, özünde otoriter, arada bir toplumun önüne “sandık” konduğundan dolayı da kimilerinin demokrasi olarak adlandırdığı bir rejimdi. Sonra, Etyen Mahçupyan’ın “halk ihtilali” olarak adlandırdığı İslami kesimin bu rejime karşı açtığı mücadele geldi. Bu kesimin temsilcisi olan AKP, 2002 seçimleriyle iktidara geldikten sonra yaptığı bir çok reformla vesayet rejimini geriletti. 2011 seçimlerinde, yeniden toplumun neredeyse yarısının oyunu alarak iktidara gelince “vesayet rejimini” (muhtemelen) sona erdirdi.
Yazıya girerken “bundan böyle” dememin nedeni de aslında bu gelişmeler. Çünkü vesayet rejiminin geriletilmesi ve etkisiz hale getirilmesi toplum üzerinde birçok şeyin görülmesini engelleyen bir örtünün de kalkmasına neden oldu. Şimdi artık toplumu, toplum-siyaset ilişkisini ve siyasi alanı daha iyi görebilmek mümkün. Tabii ki bu şeffaflaşma yalnızca “vesayet rejimini”nin AKP tarafından yıkılmasıyla değil, ondan önceki tarihlerde yapılmış reformların da etkisi altında gerçekleşmiştir.
Toplumun üzerindeki örtünün kalkmasıyla gördüğümüz en net durum, toplumun siyasi tercihlerinin, Batıídakinden farklı olarak, fikirler ve hatta çıkarlar üzerinden değil aidiyetler üzerinden oluşması gerçeği oldu. Daha önce bu netlikte görülmeyen bu gerçek şimdi artık çok daha görülür bir halde önümüzde. Aidiyetlerin, yani kimliklerin bir toplumda önemli olmasının bir çok nedeni var ve ben bu konuya burada girmeyeceğim. Ama aidiyetlerin bir toplumda önemli olması ve siyasi alanının bireylerden değil de aidiyetlerden oluşması, demokrasi dediğimiz, bizdeki daha doğru bir isimlendirmeyle “sandık” dediğimiz olayın anlamını tümüyle değiştiriyor. Demokrasi, bireylerin fikirleri ve çıkarları çerçevesinde etkileşerek oluşturdukları bir iradeyi değil, aidiyetler arasındaki mücadeleyi ve bu mücadeleden hakim çıkan aidiyetin mutlak iradesini gösterir hale geliyor. Yani, bu durumda demokrasi (ve sandık), bireyler arasındaki etkileşimlerin ve uzlaşmaların yansımasını değil, bireyleri aşan aidiyetler arasında “en güçlü aidiyetin” seçilmesini ve iktidara gelmesini sağlayan bir mekanizmaya dönüşüyor. Şimdi bu çerçeveden bakınca “halk ihtilali” kavramını, eğer illa bu ifadeyi kullanmak istiyorsak ancak ve ancak “İslami kesimin ihtilali” olarak okumak ve bu aidiyetle sınırlı görmek durumundayız. “İhtilal” kavramını da toplumsal bir alt-üstlükten çok bir “değişim” olarak değerlendirmeliyiz. Çünkü iktidarda olan “halk” değil, “halkın yalnızca bir kısımı”dır. İktidar iradesi de, “milli iradeyi” değil, toplumdaki en geniş ve bu nedenle de en güçlü aidiyetin, yani, ìİslami kesimin iradesiniî yansıtmaktadır. Bu çerçeveden bakınca, Batıdakine sırf benzediğinden dolayı üretilmiş bir çok siyasi kavramın, (örneğin toplumsal meşruiyet gibi) anlam değiştirmesi ve bu çerçevede yeniden yorumlanması da gerekir. Siyasi alanın aidiyetlerden oluşması ve demokrasinin en güçlü aidiyetin iktidara gelmesini sağlayan bir araça dönüşmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Çünkü bu durum AKP dahil siyasi aktörlerin hiç birinin iradi olarak oluşturmuş bulunduğu bir durum değil, bu toplumun deyim yerindeyse sosyolojisinin bir sonucudur. O nedenle de bu ülkede bir iktidarın “sandık” marifetiyle oluşmuş olması içinde yaşadığımız rejimi de demokratik yapmıyor. O zaman toplum olarak bayağı ciddi bir demokrasi sorunumuz olduğu ortada. Bu sorunu nasıl çözeceğimizi bilmiyorum ama şu kadarını söyleyeyim ki Kürt siyasetinin ortaya koyduğu ve kimi Kürt milliyetçisinin “Türkleşmek” olarak okumayı tercih ettiği, kimi liberallerin ise “Türkiye partisi olmak istemek” olarak okumayı tercih ettiği “Türkiyelileşmek” kavramının aradığımız sorunun çözümüne ilişkin önemli bir yaklaşımdır.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Yüzleşme ve Hakikat Komisyonu şart!
23.07.2025 - Yeni milliyetçilik ve Öcalan
19.06.2025 - Adaletsizlikler ülkesinde barış
29.05.2025 - Türkler'e düşen
21.05.2025 - PKK neden kurulmuştu?
13.05.2025 - Türkiye’nin gücü gücü yetene düzeni
1.04.2025 - Öcalan’ın açıklaması üzerine
6.03.2025 - TÜSİAD’ın eleştirileri
20.02.2025 - Lider seçilmez, lider olunur!
12.02.2025 - Erdoğan kazanamaz ama…
5.02.2025
Yazarlar
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
Bedir Mercan
Tilki gevene bir kere oturur.Gevenin tikenleri batınca o acıyı unutmaz ve bir daha oturmaz. !960dan evvl ki mucadele sonucunda iki halkın ortak devleti kurulmamış mıydı?Sonuç ne oldu.Anayasayı hiçe sayarak Türkleri devletten dışlayan ve yine Türkleri yok etmek için EOKA teşkilatını kurdurtan devletin başkanı Makaryos değilmiydi? Denenmiş bir tecrübeyi yeniden denemek akıl işimidir?O kadar zahmet çekip kurmuşsun devletini,ona sahip çıkmayıpta;illa bizi yanınıza ortak alın diye Ruma yalvarm