Fehmi KORU
“Babası değil mi, döver de söver de” sözü bizim neslin kulaklarındadır. (Aynı sözün “Kocası değil mi…” diye başlayan bir versiyonu da var). Bizim nesil eğitim hayatına ilk adımını “Derisi senin, kemiği benim” uyarısıyla atardı.
Dün, Kıbrıs’ta bir mahkemede yargıç, küçücük (3,5 yaşındaymış) kız çocuğunu uyumuyor diye hastanelik edecek kadar döven babayı iki yıl hapse mahkum etti; adamın kendini savunmak için sığındığı gerekçelerin hiçbirini de kabul etmedi.. Eşini dövmeye kalkan, ya da öğrencisine hafif de olsa şiddet uygulayanlara da mahkemeler çoktandır cezalar yağdırıyor.
O sözlerin çağrıştırdığı devirler geçmişte kaldı, bugün bambaşka bir dünyadayız ve bu dünyanın geçmişten çok farklı değerleri var. Bu yeni değerler de, bizler beğenelim veya beğenmeyelim, yasalarla korunuyor.
Çevre hassasiyeti de yeni değerlerden; “Tapulu malım değil mi, kim ne karışır, hem devletten izin de aldım” meydan okumasıyla girişilecek hassasiyeti zedeleyen her uygulama, karşısında önce konuya duyarlı insanları, sonra da yargıyı buluyor günümüz dünyasında.
Örnekleri çoğaltmak mümkün, ancak nelerin zaman içerisinde değiştiğini tek tek sıralamak istemiyorum. Meramım, zamanla birlikte kabullerin -hatta değerlerin- de değişime uğradığı ve herkesin buna uyum sağlaması gerektiği…
Kurban bayramının ilk gününde yaşananları benim neslim farklı hatırlar. Kurbanlık koyun birkaç gün önceden alınır, eve yakın bir yerde veya bahçede yem verilerek beslenir, günü geldiğinde ya daha önceden ayarlanmış veya o sırada kapının önünden geçmekte olan kasap çağrılarak kesim işlemi herkesin gözü önünde yapılırdı.
Şimdi öyle yapın da göreyim.
Değişimin her zaman olumlu yönde olduğu iddiasında değilim; bazen benim de canımı sıkan güne özel sözler ve davranışlar oluyor, bazen ‘değerler’ diye karşıma çıkan yeni anlayışlardan rahatsızlık da duyabiliyorum; ancak yine de değişimin getirdiği farklı kurallara ayak uydurmam gerektiğinin farkındayım. İtirazımı ifade etsem de, günlük hayatımda yeni değerlere aykırı hareket etmemeye çabalıyorum.
Bu arada güzel alışkanlıklarımız da zamanla unutulur veya uygulanmaz hale geldi.
Örneği dün akşam bayram sabahı küçük yakınlarımıza verilecek hediyeler üzerinde konuşurken kızım hatırlattı. Annem, günler öncesinden mendiller alır, onlara bayram harçlığını mendil içerisinde verirdi. Kendilerine ve etraftakilere göstermeme amacıyla…
Hiçbirimizin aklına o geleneği günümüzde de devam ettirmek gelmedi.
Benim bulabildiğim mazeret, “Kızım, o zaman bizler cebimizde mendil taşıyorduk, şimdi mendil taşıyan mı kaldı?” itirazı oldu.
Çoğu aileler, bazen dokuz-on güne uzatılan bayram tatillerini kendi muhitlerinde eş-dost-akraba ve yakınlarıyla geçirmiyor; kapağı turistik beldelere, imkanları olan da yurtdışına atıyor. Evde ziyaretçi beklemenin nafile bir iyimserlik haline dönüştüğü günlerde yaşıyoruz. Eskiden biz çocuklar ‘bayramyeri’ denilen salıncağın ana oyuncak olduğu mahallere götürülürdü, şimdi herhalde aileler kendilerine “Acaba falanca AVM açık mıdır?” sorusunu soruyordur.
Kısacası, bir yandan yanlış uygulamalarımız zaman içerisinde biraz da zorlamalarla değişime uğruyor, uğratılıyor, bir yandan da hayatın dayattığı şartlar eskiden alıştığımız türden yolumuza devam etmemizi imkansız hale getiriyor.
İyi uygulamalar da yanlış uygulamalarla birlikte tarihe karışıyor.
Kendi hesabıma ben, günümüzde, sözgelimi internetin kötü niyetlerle kullanılmasından, birilerinin trolleşerek haysiyet cellallığına soyunmasından ve bunun bir mesleğe dönüştürülmesinden rahatsızım ve gönüllerini onları ziyaret ederek okşamak yerine bunu yapanların azarlanmalarından yanayım.
Öyle olmuyor ama.
Değişime direnecek miyiz?
Etrafta direnmeye çalışanlar veya babalık-kocalık-hocalık gücünü hala karşısındaki üzerinde kullanmak isteyenler, kişisel veya siyasal iktidar alanlarını kendi belledikleri biçimde sürdürmeyi yeğleyenler çıkabiliyor. Toplumda yaşanan bireysel veya kitlesel sıkıntıların önemli bir bölümü bu yüzden.
Özellikle güç sahibi bilinen devletler, seçimle gelmiş krallar, bir biçimde gücü eline geçirmiş geleneksel unsurlar hala eskinin alışkanlıklarıyla hareket edebiliyorlar. Kanlar akıyor, hayatlar sönüyor, göçler yaşanıyor, huzursuzluklar artıyor.
Bunun sebebi de, baskıcı davranışlarla rahat ve huzuru kaçırabilen güç odaklarının karşısında bireylerin onları dengeleyecek bir güce hala sahip olamamalarıdır. ‘Demokrasi’, ‘sivil toplum kuruluşları’ ve ‘bağımsız medya’ ile bu güç dengesi oluşabilir sanılıyordu; o denge bir türlü oluşamadı, oluşacağa da benzemiyor.
Yapılması gereken, var olan güç dengesini bireyler için takviye edecek yöntem/ler bulmaktır.
Galiba bunun yolu da yine siyasetten geçiyor. Olumsuzu olumluya, yanlışı doğruya çevirecek süreç yine siyaset eliyle yaşanabilir.
Demokrasi de lazım, sivil toplum da, bağımsız medya da. Bunları şimdiki durumlarından daha ileriye taşımak şart.
Bana öyle geliyor.
Kutladığımız bu bayramın günlerini biraz da bu konu üzerinde düşünerek geçirelim istedim.
Hepinizin Kurban Bayramınızı en içten duygularımla kutlarım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
17.07.2025
15.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
10.07.2025