• Anasayfa
  • Yazarlar
  • Videolu Haberler
  • Günün Haberleri
  • Haberler
    • Gündem
    • Kültür Sanat
    • Marmara Kütüphanesi
    • Her Taraf
    • Ekonomi
    • Sözlü Tarih
    • Siyaset
    • Dünyadan
    • Spor
    • Çevre - Ekoloji
    • Sağlık
    • 3. Sayfa
    • Eğitim
    • Röportajlar
    • Turizm
    • Teknoloji
    • Medya
    • Vefat Edenler
  • Bölgesel
    • Balıkesir
    • Bolu
    • Bursa
    • Düzce
    • Kocaeli & İzmit
    • Sakarya
    • Yalova
    • Zonguldak
  • Partiler
    • AK Parti
    • CHP
    • MHP
    • İyi Parti
    • Deva Partisi
    • Gelecek Partisi
    • HDP
  • Servisler
    • Ulusal Gazeteler
    • Okuyucu Yorumları
    • Arşiv
  • Kurumsal
    • Reklam
    • Künye
    • İletişim
  • Sosyal Medyada Biz
    • Facebook
  • Bilgilendirme
    • Kullanım Sözleşmesi
    • Mobil Uygulama Gizlilik Bildirimi
    • Gizlilik Politikası
© Copyright 2025. Marmara Yerel Haber
Tüm hakları saklıdır.
Yazılım: Kod8 | Haber8 Sistemi Versiyon 1.12.17

MarmaraYerelHaber

Halil BERKTAY

Halil BERKTAY
Halil BERKTAY
Serbestiyet.com Tüm Yazıları
Sosyal bilimlerde “Türkiye” problemi
6.02.2023
432
Bir zamanlar bir komünist fıkrası vardı. Kim hatırlar bilemem. Eski Tüfekçiler neslinden kalma. Babamdan dinlemiştim (dört gün sonra öleli 47 yıl olacak, 9 Şubat’ta). Nazizm yenilirken, Müttefik liderleri Yalta’da toplanıyor (4-11 Şubat 1945; o da 78 yıl önce dün başladı, haftaya son bulacak). Ünlü Churchill anekdotuna göre paylaşıyorlar Avrupa’yı: batısı Batının, doğusu Sovyetlerin, arada Yunanistan da fifty-fifty. Yalnız Türkiye’ye dokunmayacaklar. Bir kenarda dursun -- tuhaf, benzersiz, görü

[4-5 Şubat 2023] İlk dinlediğimde pek anlamadığımı, hattâ içten içe tepki duyduğumu da itiraf etmeliyim, gençliğimin dogmatizmi ve arrogansıyla. Bir kere, ne demekti, herhangi bir toplumun tarihsel materyalizmin genel kanuniyetleri dışında sayılması? Böyle bir garabet olur muydu? Sosyal sınıflar yok muydu Türkiye’de? İşçi sınıfı yok muydu? Burjuvazi yok muydu? Tamam, Türkiye gelişmiş kapitalist değil geri kalmış (geri bıraktırılmış) yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülkeydi; ama işbirlikçi burjuvazisi ve toprak ağaları da mı yoktu alt tarafı? Esasen bu nedenle, er geç devrim (tabii Millî Demokratik Devrim) olmayacak mıydı?

İkincisi, doğru muydu yani, gerçek miydi, Churchill’in küçük bir kağıda bunları yazıp Stalin’e verdiği, Stalin’in de üzerine bir tik atıp geri verdiği, her şeyin iki dakikada olup bittiği, ülkelerin bağımsız iradesi yokmuşçasına böyle bir Büyük Devlet oyunu oynandığı? Henüz Maocu değildim, Sovyetlere toz kondurmamaya fazlasıyla yatkındım (daha sonra Çin’e toz kondurmayacağım gibi). Dolayısıyla biraz hayretle bakıyordum, babamın Stalin’in soğuk amansızlığına nasıl gülebildiğine. Başka bir vesileyle susup, karamsarlaşıp, evet, gizli diplomasi diye bir şey gerçekten var galiba diye hayıflandığını da hatırlıyorum. Bugün bütün bunlar bana sosyalizm tarihinden trajik sayfalar sunuyor; çok karmaşık, çok acılı şeyler imâ ediyor, o nesillerin (belki sadece en iyilerinin) nasıl bir iç dünyası olduğu; hem neleri görüp bildiği, hem de nasıl ideolojiye ve parti çizgisine sadık kalabildiği hakkında.

Bir yanda, çok şey yaşamış bir adamın vakur, bastırılmış kederi. Diğer yanda, henüz hayatı ve dünyayı tanımayan ukalâ bir çocuğun duygusuz Doğrucu Davutluğu. Hiç açığa vurmadım gerçi. Ama yarım yamalak düşünmüş olmam da yeter. İçimi hüzün kaplıyor, hoyratlığımı (hoyratlıklarımı) anımsadıkça.

Ve üstelik, son yıllarda gitgide daha fazla hissediyorum, bu fıkradaki gerçek payını. Türkiye çok anlaşılır bir ülke mi, eninde sonunda? Bari ben de bir espri yapayım. Fazla uzağa gitmeye gerek yok; işte Süleyman Soylu, bütün bir tuhaflıklar yumağını somutluyor. Bir düzeyde, bir kişilik sorunu (gibi). Gelgelelim, bir seçen/ler var. Nasıl seçiliyor? Nasıl bir “doğal seleksiyon”dan geçerek öne çıkıyor? Üst düzeyde bir siyasetçi, bir bakan, İçişleri Bakanı. Kamu görevlisi. Güvenlikten, kanun ve nizamdan, öncelikle şiddeti önlemekten sorumlu. Toplumun (ve dünyanın) meşru siyasî bileşenlerine karşı az çok eşit mesafede durması lâzım. Pratik pek öyle değil. Son derece sert, öfkeli. İktidar kanadında olmayan herkesi, kendisinden farklı değil, muhalif değil, düşman sayıyor. Benzersiz bir dil kullanıyor. Son derece ideolojik. Nefret ve tehdit dolu. Bağırıp çağırıyor, horluyor, aşağılıyor. Yakın zamanda bir diğer siyasetçiyle, Zafer Partisi genel başkanı Ümit Özdağ ile karşılıklı hakaret yağdırdılar. Kabadayılık gösterilerinde bulundular. Gel dövüşelim demeye getirdiler. İkisinin de davranış kültürünü hayret ve dehşetle izledik. İkide bir, emniyetin muazzam başarılarına imza atıyor. Kâh bir casusluk şebekesi, kâh başka bir suç örgütü açığa çıkarılıyor. Çok sayıda insan tutuklanıyor. Benzersiz bir iş yaptık, bellerini kırdık diyor. Derken hepsi birer birer serbest bırakılıyor. Susuyor, hiçbir yorumda bulunmuyor. Belki hiç aldırmıyor. Belki unutulacağını umuyor.

Öte yandan, bazı çıkışları daha da büyük. Katastrofik denebilir. Hemen bütün kötülüklerden hep dış güçleri sorumlu tutuyor. Denebilir ki, bu zaten iktidarın genel çizgisi. Fakat Soylu, bütün diplomatik kuralları da yok sayıp, işi doğrudan ABD’yi suçlamaya kadar vardırıyor. 13 Kasım Pazar günü Taksim’de, İstiklâl Caddesinde meydana gelen bombalı saldırıyı salt PKK’ya değil, özel bir vurgu (iltisak?) ekleyip “Amerika’ya bağlı PYD/PKK terör örgütü”ne izafe etti. İsveç’teki Kuran yakma eyleminin ardından, El Kaide, IŞİD veya Taliban gibi örgütlerin karşı-teröre başvurabileceğinden endişelenen bazı ülkeler, Türkiye’deki konsolosluklarını geçici olarak kapattı. İktidar bunu Türkiye karşıtı bir tavır olarak gördü. Dışişleri Bakanı Mevlût Çavuşoğlu eleştirdi. Olabilir. Ama gene Süleyman Soylu çok daha ileri gitti. 3 Şubat’ta Antalya’da yaptığı konuşmada, bir, ABD’nin Türkiye’de sürekli darbe peşinde koştuğunu öne sürdü: “Türkiye’nin şöyle bir talihsizliği var, Türkiye’ye gelen her Amerikan büyükelçisi, ‘Ben Türkiye’de nasıl darbe yaparım, yaptırırım’ telaşı içerisindedir. Bu, Türkiye’nin temel bir talihsizliğidir. Her Amerikan büyükelçisinin ‘Türkiye’de acaba ben ne yaparım, ne yaptırırım ve Türkiye’ye nasıl zarar veririm, babalarıma nasıl yaranırım’ dertleri budur. Türkiye’nin yıllardan beri en önemli talihsizliklerinden bir tanesi budur, hep de bu olmuştur.” Bununla da kalmadı; iki, doğrudan ve benzersiz sözcüklerle ABD elçisine saldırdı: “Amerikan Büyükelçisi’ne buradan söylüyorum, hangi gazetecilere yazı yazdırdığını biliyorum, pis ellerini Türkiye’nin üzerinden çek, çok net söylüyorum, pis ellerini Türkiye’nin üzerinden çek. Neleri yaptırdığınızı, hangi adımları attırdığınızı, Türkiye’yi nasıl karıştırmak istediğinizi net bir şekilde biliyorum. O pis ellerinizi, o maskeli, sırıtan yüzlerinizi Türkiye’nin üzerinden çekiniz. Bu kadar açık.”

İşte sırf bunun için diyebilirim ki o eski komünist fıkrasında Türkiye’ye yakıştırılan laboratuvar rolünde, herhalde var bir gerçeklik payı. Çünkü böyle bir üslûbun, bu hitap tarzının diplomaside, uluslararası ilişkilerde hiçbir yeri yok. O kadar yok ki, rasyonel açıklama çabalarına zerrece sığmıyor. Hakikaten, başlı başına bir inceleme ve araştırma konusu olmaya lâyık. Kimileri gene daha kişisel sebep-sonuç ilişkilerine başvuruyor. Sağda solda deniyor ki, Sinan Ateş cinayeti sonrasında İçişleri Bakanı çok zor durumda kaldı. Emri altındaki polis teşkilâtına, özellikle de özel harekâtçılara MHP veya Ülkücü sızmasının ürkütücü boyutları gözler önüne serildi. O yüzden haftalardır susuyor. Düşük profil veriyor. Sadece, bu örnekte olduğu gibi, dış korkusu ve Batı düşmanlığı fırsatlarının üzerine atlıyor. Amerika’ya karşı sözlü kahramanlık demarşlarında bulunarak, “anti-emperyalist” kimliği ve konumunu sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Olabilir. Kısa vâdede mantıklı da geliyor. Ama geriye, bütün bir çerçeve ve arkaplan sorusu kalıyor. Bu kadar ölçüsüzlüğün, bu kadar kuralsızlığın, herhangi bir ülkede, herhangi bir toplumda, herhangi bir kültürde nasıl mümkün olabileceği sorusu kalıyor.

Madalyonun diğer yüzünde, tümüyle bilinemezci değilim kuşkusuz. Var bir izahı. Fakat çok zor. Çok karmaşık. Payitaht Abdülhamit’te sultanın (güya) İngiliz sefirine tokat atmasını seyredip özeniyor diyebiliriz, kestirmeden. Ama o zaman da Payitaht Abdülhamit’i açıklamak lâzım. Daha doğrusu, II. Abdülhamit’in nasıl böyle kendisine çok aykırı bir rol modeli haline gelebildiğini. Getirildiğini.


Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarın Diğer Yazıları

  • PKK ve Türk solcuları (3) Silâh, savaş, “Önderlik
    10.03.2025
  • Yarısı biten sürecin kalan yarısına dair
    8.03.2025
  • PKK ve Türk solcuları (2) “Adam öldürmeyi oyun mu sandın?”
    8.03.2025
  • PKK ve Türk solcuları (1) Silâh ve şiddet fetişizmiyle dolu otuz yıl
    6.03.2025
  • Trump’ın, yeni tip Hitler ve bilinçsiz Leninist olarak portresi
    10.02.2025
  • Bir demokrasi ve mücadele alanı olarak “ahlâklı denetim”
    29.01.2025
  • Eksik ve kaygılı bir devrimperestlik: Amerikan Devrimi
    25.01.2025
  • Marksizmden önce devrim, terör, diktatörlük
    16.01.2025
  • “Bir günde giriverdik demektir Şamı Şerif şehrine”
    24.12.2024
  • Kültür Bakanına birkaç soru
    20.11.2024
Halil BERKTAY Tüm Yazıları

Yazarlar

  • Mehmet Ocaktan
    Mehmet Ocaktan
    Böyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
  • Mustafa Karaalioğlu
    Mustafa Karaalioğlu
    Çözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
  • Mehmet TIRAŞ
    Mehmet TIRAŞ
    ALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
  • Fehim TAŞTEKİN
    Fehim TAŞTEKİN
    PKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
  • Bekir AĞIRDIR
    Bekir AĞIRDIR
    Batı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
  • Yıldıray OĞUR
    Yıldıray OĞUR
    PKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
  • Ahmet TAŞGETİREN
    Ahmet TAŞGETİREN
    Ve casusluk hikâyesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
  • Gökhan BACIK
    Gökhan BACIK
    Türkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
  • Mensur Akgün
    Mensur Akgün
    Asker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
  • Mehmet Ali ALÇINKAYA
    Mehmet Ali ALÇINKAYA
    Barışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
  • İbrahim Kahveci
    İbrahim Kahveci
    Okumuş hainler ülkeden kaçıyor! 26.10.2025 Tüm Yazıları
  • Murat Sevinç
    Murat Sevinç
    Yoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
  • Ümit Akçay
    Ümit Akçay
    İstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
  • Mümtazer TÜRKÖNE
    Mümtazer TÜRKÖNE
    Çete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
  • Kemal CAN
    Kemal CAN
    Nereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
  • Taha Akyol
    Taha Akyol
    Sarkozy hapiste 26.10.2025 Tüm Yazıları
  • İsmet Berkan
    İsmet Berkan
    ‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
  • Fehmi KORU
    Fehmi KORU
    Muhalefetin gerçeklikle bağı koparsa… 25.10.2025 Tüm Yazıları
  • Etyen MAHÇUPYAN
    Etyen MAHÇUPYAN
    Kemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
  • İlhami IŞIK
    İlhami IŞIK
    Dünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
  • Cihan Tuğal
    Cihan Tuğal
    Protestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
  • Ali BAYRAMOĞLU
    Ali BAYRAMOĞLU
    Kronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
  • İbrahim Kiras
    İbrahim Kiras
    Hukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
  • Nevzat CİNGİRT
    Nevzat CİNGİRT
    Göbeklitepe… Urfa İzlenimleri – 2 23.10.2025 Tüm Yazıları
  • Doğu Ergil
    Doğu Ergil
    Bir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
  • Erol KATIRCIOĞLU
    Erol KATIRCIOĞLU
    Dem Parti’ye çullanmanın hafifliği 23.10.2025 Tüm Yazıları
  • Eser KARAKAŞ
    Eser KARAKAŞ
    “Türk soylu yabancı” mı, “herkes Türktür mü (vatandaş?) daha doğru? 23.10.2025 Tüm Yazıları
  • Hakan TAHMAZ
    Hakan TAHMAZ
    Komisyon yerli ve demokratik çözümün yol haritasını hazırlamalı 23.10.2025 Tüm Yazıları
  • Ali BULAÇ
    Ali BULAÇ
    İki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
  • Mehveş EVİN
    Mehveş EVİN
    Madencilik yasasının gölgesinde hasat: Çatalağaç zeytin taşınamaz 21.10.2025 Tüm Yazıları
  • Mücahit BİLİCİ
    Mücahit BİLİCİ
    Türkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
  • Berrin Sönmez
    Berrin Sönmez
    Kültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
  • Nuray MERT
    Nuray MERT
    Kürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
  • Bahadır ÖZGÜR
    Bahadır ÖZGÜR
    Milyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
  • Akın ÖZÇER
    Akın ÖZÇER
    Fransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
  • Tanıl Bora
    Tanıl Bora
    “Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
  • Ümit KARDAŞ
    Ümit KARDAŞ
    Trump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
  • Elif ÇAKIR
    Elif ÇAKIR
    Ekonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
  • Mesut YEĞEN
    Mesut YEĞEN
    AK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
  • Figen Çalıkuşu
    Figen Çalıkuşu
    Hukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
  • Akif BEKİ
    Akif BEKİ
    Çifte hukukta son perde: Ünsal Ban nasıl kaçtı? 16.10.2025 Tüm Yazıları
  • Mahfi Egilmez
    Mahfi Egilmez
    Güvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
  • Sezin ÖNEY
    Sezin ÖNEY
    Başkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
  • Mehmet TEZKAN
    Mehmet TEZKAN
    İktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
  • Hasan Bülent KAHRAMAN
    Hasan Bülent KAHRAMAN
    ‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
  • Fikret Bila
    Fikret Bila
    Süreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
  • Sedat KAYA
    Sedat KAYA
    Milli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
  • DOĞAN ÖZGÜDEN
    DOĞAN ÖZGÜDEN
    Sadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
  • Cemile Bayraktar
    Cemile Bayraktar
    Sosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
  • Metin Karabaşoğlu
    Metin Karabaşoğlu
    İnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
  • İlker DEMİR
    İlker DEMİR
    DEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
  • İlnur ÇEVİK
    İlnur ÇEVİK
    Trump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
  • nevzat cingirt
    nevzat cingirt
    Neden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
  • Cafer Solgun
    Cafer Solgun
    Yazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
  • Mehmet ALTAN
    Mehmet ALTAN
    Alev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
© Copyright 2025. Marmara Yerel Haber
Yazılım: Kod8 | Haber8 Sistemi Versiyon 1.12.17