Halil BERKTAY
[1-2 Mayıs 2016] Hayatta çok olur. Bir yere kadar, bazı şeyleri farketmezsiniz. Ufkunuzun altında kalır. Diyelim, bir yığın işle birden uğraşıyorsunuzdur. Bu arada, belki bir gözünüz de güncellikte, politikadadır. Öyle her sabah bütün gazeteleri önünüze almacasına ve her akşam haber kanallarının karşısına oturmacasına değil. Kısmen internetten, kısmen sağdan soldan gönderilenlerden, yarım yamalak izliyorsunuzdur. Ayrıntı yığını içinde, ilk başta algılamazsınız. Derken bir frekans yoğunlaşması yaşarsınız. Bir tür olay, bir cümle, bir üslup, bir isim fazla batmaya başlar gözünüze. Dikkatinizi çeker; “allah allah, kim bu” ya da “nasıl bir şey bu” dersiniz kendi kendinize. O andan itibaren artık hep görürsünüz. Her yerde karşınıza çıkar. Hemen tanıdığınız, teşhis koyduğunuz bir örüntü, bir şablon oluşur.
Benim, daha önce sözünü ettiğim, Amerika’da yaşayan, giderek İslamofobikleşip katı bir AKP ve Erdoğan düşmanına dönüşen eski lise arkadaşımın e-mail gönderileri de böyle. İlk başta tek tek bakıyor ve tek tek kızıyordum. Fakat zamanla belirli öbekler netleşti. Bazı profiller yükseldi. Öne çıktı. Önce Türkiye’den yurtdışına ihracat. Sonra yurtdışından katma değer kazanmış olarak Türkiye’ye tekrar ithalât (re-import). Bazı favori mecralar:Gatestone Institute, Middle East Forum, Al Monitor, Hürriyet Daily News. Bazı favori isimler: Pınar Tremblay, Ceylan Yeğinsu, Uzay Bulut, Amberin Zaman. Yerliler: Can Dündar, Hasan Cemal, Ahmet Altan, Celâl Başlangıç, Hayko Bağdat. Ha, bu arada Burak Bekdil’i de unutmayalım.
* * *
Bir test. Tek bir test: şu IŞİD veya DAEŞ meselesi. AK Parti’nin IŞİD ile açık-örtük işbirliği yaptığı, hattâ tamamen özdeş, tek ve bir olduğu iddiasının neresindeyiz? Geçmişte bu, öncelikle KCK-PKK kaynaklı olarak başladı; bir noktadan sonra Gülen Cemaati de katıldı ve hattâ MİT TIR’ları olayında başrolü oynadı. IŞİD savaşçılarının Türkiye’de tedavi gördüğü öne sürüldü; Cumhuriyet adını vermediği bir “IŞİD komutanı”yla hayalî röportajlar yayınladı. IŞİD’in petrolünü Türkiye’nin satın aldığı ve hattâ Bilâl Erdoğan’ın bu işte kilit rol oynadığı; gene Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çocuklarının Suriye’de IŞİD için askerî hastane kurduğu dahi ortaya atıldı.
Bırakalım, bunları tek tek çürütmeyi (ki çok yapıldı). Peki, her şey bir yana, bugün durum ne? (a) Türkiye defalarca IŞİD kaynaklı intihar saldırılarına maruz kaldı. (a1) En başta, PKK’nın hükümete yıkıp “yeni devrimci halk savaşı”nı başlatmanın bahanesi olarak kullandığı 20 Temmuz 2015 Suruç katliamının IŞİD’in marifeti olduğuna dair çok kuvvetli belirtiler ortaya çıktı. (a2) Aynı şey, 10 Ekim 2015 Ankara Garı bombacıları için de geçerli (ve buna, devlet aygıtının bir türlü demokratikleşmemiş, demokratikleştirilememeiş olması çerçevesinde, güvenlik güçlerinin (içindeki bazı unsurların) “kasıtlı ihmali” olasılığı da dahil). (a3) Yabancı (ilkinde Alman, ikincisinde önemli bir bölümü İsrailli) turist gruplarına yönelik 12 Ocak 2016 Sultanahmet ve 19 Mart 2016 İstiklâl Caddesi patlamalarının IŞİD tarafından gerçekleştirildiğine ise kimsenin hiçbir itirazı yok. (a4) Adana’daki 1 Mayıs kutlamaları, IŞİD intihar saldırısı ihtimali yüzünden iptal edildi. (a5) En son, iki polis memurunun öldüğü Gaziantep Emniyet Müsürlüğü saldırısında da gene oklar IŞİD’i gösteriyor.
(b) Öte yandan, Türkiye’nin güney sınırı boyunca IŞİD’le sıcak temas ve çarpışmalar yer yer sürüyor. Şimdiye kadar Kilis’e IŞİD hakimiyetindeki bölgelerden atılan 50’yi aşkın roket düştü. Gerek TC vatandaşlarından ve gerekse Suriyeli sığınmacılardan, yirmiyi aşkın insan öldü. Bazı yorumcular, IŞİD’in bunu Türkiye’i tahrik edip Suriye’ye çekmek için yaptığı kanısında (Serbestiyet’te bkz Abdullah Kıran, IŞİD neden Kilis’i vuruyor, 27 Nisan; Fırat Erez, Kilis’e “düşen” roketler, 1 Mayıs 2016). Her halükârda, bu tevzi veya taciz veya tahrik atışlarına TSK kendi ağır topçusuyla karşılık vermekte. Türkiye’nin elindeki silâhsız İHA’lar IŞİD hedeflerinin vurulduğu, havan mevzileri veya füze rampalarının imha edildiğini gözlüyor; bunları raporları, haberleri yayınlanıyor.
(c) İncirlik üssü IŞİD’e karşı kurulan Batı koalisyonunun emrinde. Buradan hareketle gerçekleştirilen operasyonları Türkiye’nin bilmemesi imkânsız (bkz Fırat Erez, İncirlik’ten kalkan bir A-10’un anlattıkları, 27 Nisan 2016). Ben bu satırları yazarken, Serbestiyet’in Haberler bölümünde, “Fırtına” obüslerinin Tuğhali’deki örgüt mevzilerini vurması sonucu toplam 34 IŞİD savaşçısının öldürülmesinin yanı sıra, İncirlik’ten havalanan MQ-1 tipi dört silahlı İHA’nın da IŞİD’e ait beş silâh mevziini imha ettiği anlatılıyor.
(d) Mücadelenin bir de gözle görünmeyen, açıkta değil alacakaranlıkta cereyan boyutları var. İstihbarat ve önleme, engellemeyle ilgili. Daha önce, Brüksel saldırganlarından birini Türkiye polisinin yakaladığı ve şüpheli diye Belçika’ya bildirerek sınırdışı ettiğini, ama Belçika polisinin bu ihbarı gözardı ettiği ortaya çıkmış; hattâ iki bakan bu yüzden istifalarını sunmuştu. Sadece bu olay, perde arkasında nelerin cereyan ettiği hakkında biraz olsun ipucu veriyordu.
(e) Şimdi ise önümüzde çok daha kapsamlı bilgiler duruyor. BBC’nin güncel olayların derinlemesine analizine odaklanan Newsnight diye haftalık bir program var. Bu programın diplomasi ve savunma konuları editor Mark Urban’ın önemli bir yazısı, 29 Nisan’da gene BBC’nin web sitesinde yayınlandı. Yazının başlığı, “IŞİD’le savaşta bir dönüm noktası mı?” (Turning point in battle against IS?). Urban, Londra’da yapılan Aspen güvenlik konferansında, Brett McGurk ve Didier LeBret ile konuşmuş. McGurk, Barack Obama’nın Özel Başkanlık Temsilcisi, IŞİD’le mücadelenin kilit adamı. Büyükelçi LeBret, Fransa’nın Ulusal İstihbarat Koordinatörü. Her iki üst düzey yetkili, (i) IŞİD’in toprak kayıpları; (ii) malî kaynaklarının daralıp kuruyor (kurutuluyor) olması; (iii) Irak ve Suriye’de ilân ettiği “halifeliğe” giriş çıkışın eskisine kıyasla çok zorlaştığı üzerinde duruyor. Pentagon’un bu ay açıkladığı istatistiklere göre, bir yıl önce her ay 1500-2000 kadar yabancı savaşçı Irak ve Suriye’ye geçiş yapıp IŞİD’e ulaşmayı başarırken, bugün bu rakam 200’e düşmüş durumda. Anlıyoruz ki bu başarıda Türkiye’nin önemli payı var. Urban’ın makalesi, Türkiye’nin şimdiye kadar toplam 44,000 dolayında şüpheli militan ve/ya sempatizanın Suriye ve Irak’a geçmesini önlediği bilgisini içeriyor. Fransız istihbarat servisleri (herhalde bu kadarı Le Bret’ten), bu rakamın hem geçemeyenleri hem de geçmişken hayal kırıklığına uğrayıp kaçarak geri dönenleri kapsayabileceği kanısını taşıyor.
* * *
Olgular böyle. Normal olarak, iş burada biter. Ama yok, bitmiyor işte. Zira “olan gerçek”liğin yanısıra, bir de teorik açıdan “olması gereken gerçek”lik var ki, kimileri onu üstün sayıyor. Hattâ bu gibilerin dünyasında, paralel evreninde mi demeli, olgular ya da olgusal gerçeklik, olan gerçeklik, herkesin gözü önündeki sıradan gerçeklik, hemen hiç yer almıyor. Onlar başka şeylere inanıyor ve inandırmaya çalışıyor.
Burak Bekdil, örneğin. Hakkında biraz arkaplan bilgisi için, bkz Böhmermann tam ne demiş, anlayabildiniz mi? (22 Nisan); Alman kanalı ne yapmış; onu da var mı soran? (23 Nisan); Pure fiction (24 Nisan 2016). İşte o, Daniel Pipes’ın Middle East Forum’unun dâvetli bursiyeri Bekdil, peşpeşe üç yazı yazmış, Nisan ayının son haftasında. İlkinin başlığı Erdoğanistan Travel Tips (Erdoğanistan yolcularına tavsiyeler, 22 Nisan). İkincisinin başlığı Erdoğan Calls for Faith-Based UN Reform (Erdoğan’ın BM’de İnanç Temelli Reform Çağrısı, 27 Nisan). Üçüncüsünün başlığı Turkey’s Fake War on Jihadis(Türkiye’nin Cihatçılarla Sahte Savaşı, 28 Nisan 2016). İlk ikisi Hürriyet Daily News’da; üçüncüsü ve en önemlisi, ABD’nin aşırı sağ, neo-con, koyu İsrail yanlısı think-tank’ler zincirinin sinir merkezlerinden olan Gatestone Institute’un web sitesinde yayınlanmış.
Türkçeye çevirdiğim başlıkları ne dediğini önemli ölçüde yansıtıyor ama, ben gene de, Bekdil’in yazarlık namusundan ve her tarafından zekâ fışkıran esprilerinden bütün okuyucuların nasiplenebilmesi uğruna, biraz daha ayrınıtılı anlatayım. Önce, şu Birleşmiş Milletler meselesini aradan çıkaralım, çünkü diğer ikisiyle pek ilgisi yok. Efendim, Cumhurbaşkanı Erdoğan yakın zamanda yeryüzündeki eşitsizlik ve adaletsizliklerin bir göstergesi olarak BM yönetiminde tek bir Müslüman ülkenin yer almadığına dikkat çekti; bu arada Güvenlik Konseyi’nin mevcut bileşimini “Hıristiyan, Müslüman olmayan” diye karakterize etti ya… Bir kere bu, Erdoğan’ın (Çin’i Hıristiyan sandığı için!?) ne kadar cahil olduğunu yansıtıyormuş. İkincisi ve asıl önemlisi, demek ki Türkiye Cumhurbaşkanı, Birleşmiş Milletler’in dinî ölçütlere göre yeniden örgütlenmesini istemekteymiş. Ama bu olur muymuş; ne kadar komik ve saçmaymış, vesaire… Batı’nın her alanda tezahür eden hegemonyasına yönelik eleştirel bir gözlemi, Burak Bekdil almış, bükmüş; Erdoğan’ı Batı’nın gözünde daha ne kadar gülünçleştirebilirim, ridikülize ederim diye, dönüp dolaşıp bu kalıba ve kılığa sokmuş.
* * *
Fakat bana göre daha vahim olan, Burak Bekdil’in diğer iki yazısı, çünkü “Türkiye = IŞİD” özdeşliği asıl bu iki yazıda ısrar ve inatla işleniyor. Bekdil’in konumu ve üslubu hep aynı: Antropologların saha araştırmalarında kullandıkları ifadeyle, güvenilir bir “yerli muhbir” (native informant). Geri, cahil bir ülkede, medenî, akıllı, bilgili bir Batı dostu; içinden çıktığı topluma ne kadar yabancı, hattâ düşman olduğunu, bu ilkel Şarklıları (aynen onlar, yani Batılıların kendileri gibi) ne kadar horlayıp aşağıladığını, habire (a) Batılı muhatapları ve (b) Türkiye’nin diğer Beyaz Türkleriyle paylaşıyor. Bunu da mübalağalı bir alaycılık üzerinden yapıyor. Bir fikri alıp abarta abarta çığrından çıkarıyor ve her seferinde (muhtemelen, o kadar dayanışma gösterdiği Böhmermann’ın kameralar karşısındaki hali gibi), ah ben ne müthişim dercesine masaların üzerine yatarak kahkahalar atıyor; sonra gene doğruluyor ve aynı mecrada devam ediyor.
Nitekim 22 Nisan’daki Erdoğanistan Travel Tips yazısı, daha başlığından klişeleşmiş bazı Batı önyargılarını okşama, bu tür arrogans sahiplerine yaltaklanma ve kendini beğendirmeye çalışma özlemini hemen ortaya koyuyor. 19. yüzyıl Avrupa elitlerinin birçoğuna göre, Şark veya Doğu âlemi küçük küçük şeyhliklerden ibarettir. Bunların hepsi birer Oryantal despotizm mikrokozmosudur; içinde sadece dejenere bir harem hayatı süren bir sultanın hükmü geçer. Burak Bekdil zaten Batı’da son zamanlarda hayli yargınlaşan veThe Economist’in “dikenli sultan” manşetlerine kadar yansıyan bu fantezinin üzerine atlayıp bir adım ileri taşıyor ve Türkiye’yi Erdoğanistan yapıyor. Bu zeminde, Alman Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’ye gidecek turistlere tavsiyeler sayfasından şu cümleyi diline doluyor: “Türkiye devletine karşı alenî siyasî beyanlarda bulunmamanız ve terörist örgütlere sempati ifadelerinde bulunmamanız kuvvetle önerilir.” Bekdil bunu alıyor ve adım adım tırmandırmaya başlıyor. Efendim, Alman Dışişleri web sayfasına şu ilâveleri de koysa çok iyi edermiş meğer: (i) “Eğer gazeteciyseniz, iyisi mi Türkiye’ye hiç gitmeyin.”(ii) “Müslüman Türkiye’ye yolunuz düşerse, kâfirler gibi alkollü içki tüketmeyin. Ramazan sırasında oruç tutmanız veya oruç tutar gibi yapmanız güvenliğiniz için daha iyi olabilir. Eşleriniz İslâmî bir başörtüsü takarsa, otel odalarından çıkmazsa ve herkesin gözü önünde yüzmekten kaçınırsa, Akdeniz kıyısında güneşlenmenin daha iyi tadını çıkarabilirsiniz.Hitler’i öven t-shirt’ler giymeniz keyfinizi daha da garanti altına alacak ve belki de yerel halkla kalıcı dostluklar inşa etmenizi sağlayacaktır.” Ya, işte böyle; Türkiye’de, pardon Erdoğanistan’da, sadece İran veya Suudi Arabistan tarzı bir şeriat rejimi hüküm sürmekle kalmıyor; aynı zamanda Nazizm kol geziyor ve o kadar popüler ki, Türklerle Hitler üzerinden arkadaşlık kurmaya olanak sağlıyor, teşvik ediyor!
* * *
Bununla birlikte, 22 Nisan’daki “Erdoğanistan” yazısında Burak Bekdil’in, Alman Dışişleri Bakanlığını’nın “seyahat tavsiyeleri”nde en çok takıldığı nokta bu değil; kafasını öncelikle hangi terörist örgütlere sempati gösterilip gösterilmeyeceği konusu kurcalıyor. Berlin, diyor Bekdil, bu konuda çok daha somut olabilirdi. PKK başka, IŞİD başka. Sevgili Alman turistler, sempati göstermemeniz gereken “teröristler” (burada aklınca ironi yapıyor, canım benim) “Türkiye parlamentosunun Kürt milletvekilleri, ya da 15 yaşındaki Berkin Elvan dahil 2013’de caddeleri, meydanları dolduran milyonlarca protestocu, ya da gazetelerinde birinci sayfadan haber bastılar diye ömür boyu hapis tehlikesiyle yüz yüze gelen basın mensupları.” Burada HDP var, Gezi var, Can Dündar ve Cumhuriyet var. Ne yok? KCK, PKK, YDG-H yokk; “yeni devrimci halk savaşı” ve hendekli-barikatlı ilçe işgalleri yok; TAK’ın şimdi Bursa’da üçüncüsü gerçekleşen intihar saldırıları da yok. Hiç utanmıyor Burak Bekdil; gözünü kırpmadan, Türkiye’de terörden söz edildiğinde terörle ilgisi olmayan kesim ve eylemlerin hedef alındığını, okuyucusuna yutturmaya çalışıyor.
Beteri de var; bir adım daha atıp, Erdoğanistan’da IŞİD’in terör örgütü sayılmadığını; tersine, yaygın olarak benimsenip desteklendiğini öne sürüyor. “Ortalama Alman turistinin IŞİD’e sempati izhar etmesi beklenemez -- ama pek çok Türk bunu yapıyor ve hiç de kovuşturulmuyor.” Nerede, nasıl; hiç soramıyoruz tabii. Devam ediyor: “IŞİD’e tam destek vermeseniz bile belli belirsiz bir empati duygusunu dile getirmeniz, size tehlikeye sokmaz.” Bunu da Başbakan Davutoğlu’nun sözlerine dayandırıyor. Geçmişte Davutoğlu, Irak’ta Sünnilerin dışlanması ve aşağılanmasının, IŞİD’e doğuran yabancılaşma ve öfke birikimine yol açtığını söylemişti. Bu, özellikle ABD’nin (hatâsı artık apaçık ortada olan) mezhep politikalarına yönelik bir eleştiriydi. Bekdil ise bunu bir IŞİD apolojisi gibi gösteriyor ve “akıllı Alman turisti”ne, IŞİD’e sempati göstermek yüzünden hakkında soruşturma açılacak olursa, derhal avukatından “Davutoğlu’nun bu kötü şöhretli sözlerinden alıntı yapmasını istemesi” tavsiyesinde bulunuyor. Yazı, Alman turistlerinin her fırsatta “Türkiye’yi çok seviyoruz! En büyük Erdoğan!” (Wir lieben die Türkei! Erdoğan ist der beste!) deyip dururlarsa tamamen güvencede olacakları hatırlatmasıyla son buluyor.
Gelelim, bence asıl felâkete; Bekdil’in 22 Nisan yazısıyla başlayan “IŞİD’e destek” dezenformasyonu, 28 Nisan’da Gatestone Enstitüsü’nün web sitesine yüklenen Turkey’s Fake War on Jihadis yazısıyla doruğa ulaşıyor. Tam da Amerikan neo-con’larının duymak istediği şey. Fakat ne demek yani, Türkiye’nin “cihatçılarla sahte savaşı”? Gözümüzün önünde cereyan etmedi ve etmiyor mu, Gaziantep, Ankara Garı, Sultanahmet, İstiklâl Caddesi ve Gaziantep bombalamaları? Ya da Kilis’e düşmeye devam eden roketler? Ya da Batı istihbarat örgütlerinin Türkiye’nin kordonlama çabalarının hakkını vermesi? Yok efendim, siz bakmayın onlara. Bekdil için asıl şunlar önemli: (a) Geçen yıl yapılan bir kamuoyu yoklaması, her beş Türkten birinin Charlie Hebdo saldırılarına (Hazreti Muhammed’e hakaret edilmiş olduğu için) hak verdiğini ortaya koymuş. (b) Hizbüttahrir’in Türkiye’deki medya sözcüsü Mahmut Kar, halifeliği mutlaka geri getireceklerini haykırıyormuş. (c) Ürdün kralı Abdullah, ABD yetkilileriyle bir toplantıda, “Türkiye’nin teröristlerin Avrupa’ya geçişini kolaylaştırma politikası izlediğini” söylemiş (çok şüpheli; muhtemelen Suriye istihbaratının vitrin ajansları aracılığıyla yaydığı bu habere hiçbir ciddi mecra itibar etmedi; ayrıca Ürdün derhal tekzip etti ve ardından türkiye ile bir dizi anlaşma imzaladı); (d) Türk mahkemeleri şurada burada yakalanan cihatçı kadrolarını, komutanları dahil, kolayca serbest bırakıyormuş -- oysa alt tarafı bir bildiri imzalayan akademikler hâlâ hapisteymiş (yazının yayınlandığı 28 Nisan tarihi itibariyle bu da yalan; 23 Nisan’da serbest bırakılmışlardı); (e) Ankara’daki (tabii kim olduğu meçhul) “bir Batılı diplomat”a göre, “gözaltına alınıp salıverilen cihatçılar, hükümeti kendilerine geçmişte verdiği desteği açıklamakla tehdit ediyor olabilirler”miş…
Hele bu sonuncu alıntıdaki spekülasyon düzeyiyle, herşey söylenebilir yeryüzünde, en ufak bir kanıt ve ispat zorunluluğu olmadan. Ben de “İstanbul’daki bir Batılı diplomata göre, Mossad Burak Bekdil’i geçmiş hizmetlerini açıklamakla tehdit edip hizada tutuyor olabilirmiş” diye yazsam mı acaba? Haklı ve doğru olur muyum? Gazetecilik ve yazarlık etiğine uyar mı? Ne gezer. Ama işte Burak Bekdil, tam bu mantık da dahil yukarıda saydığım beş “kanıt”tan (!) hareketle Türkiye’nin “cihatçı teröristlere karşı sahte bir savaş” verdiği sonucuna sıçrıyor. Dış dünyayı da uyarmayı ihmal etmiyor: And Turkey is the country its Western allies believe will help them fight jihadists? Lots of luck! (Ve işte Batılı müttefikleri bu Türkiye’nin mi cihatçılarla savaşta kendilerine yardımcı olacağını sanıyor? Haydi bakalım, iyi şanslar; yolunuz açık olsun!)
* * *
Burak Bekdil, size de iyi şanslar, yolunuz açık olsun.
Gatestone Enstitüsü, Daniel Pipes, Middle East Forum, sizlere de iyi şanslar, yollarınız açık olsun.
Küreselleşme çağında, küresel bir kent olarak İstanbul’da, bu ülkeye kâh kısa süreli gelip giden, kâh burada yaşayan ve çalışan yabancıların, turistlerin, ziyaretçilerin, işadamlarının dünya ve Türkiye güncelliğiyle temaslarını yitirmemeleri için çıkan Hürriyet Daily News, size de iyi şanslar, sizin de yolunuz açık olsun.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024