Hasan CEMAL
AK PARTİ, ASKER SORUNU, DEMOKRASİ |
“Muktedir olmak demokrat olmak anlamına gelmiyor. Ak Parti’nin kendi ideolojisi, militer devlet kültürüne son derece yatkın olduğundan, kendi icraatına dokunmayan bir militarist yapıyı ve sessizliği kendisine destek unsuru olarak kullanabilme esnekliğine sahip.”
Konuya üç soruya cevap vererek başlamak gerekir. İlk soru şu:
Asker-sivil ilişkilerinde demokratik sivil denetim dediğimiz yeni bir paradigmaya geçişi sembolize eden önemli reformların önceden planlanarak ve kararlı bir biçimde gerçekleştirildiği bir süreçten mi geçiyoruz?
Bu sorunun cevabı olumsuz.
2007’deki ‘27 Nisan e-muhtıra olayı’nın zorlayıcılığı sonucunda askerle ilgili yapısal reformların gündeme alındığını kabul etsek bile, o tarihten bu yana askeriyenin siyaseti şekillendirici/vesayetçi rolünü ‘sistemli’ bir oyun planıyla geri çekmeye kararlı ve hevesli bir iktidar yapısından söz edemeyiz.
İkinci soru:
İktidar partisi, aslında Türk sağının DNA’larına bulaştığı için doğal ve zahmetsiz bir biçimde gerçekleştirdiği bir denge politikasını mı yeniden sahnelemektedir?
Türk sağının geleneğinde, iktidarda kalabilmenin bir koşulu olarak asker kesimini memnun kılmak önemli bir mülahaza olageldi.
O sayede ayakta kaldılar.
Ve bu kısır döngüyü kıramadıkları için askeri bürokrasiyi denetleyemeyen seçilmiş otoriteler sıfatıyla TSK yüksek komuta heyeti ile uzlaşmaya ve hatta ittifaka uzanan bir ilişki kurmak gereğini hissettiler.
AK Parti bu geleneği sürdüren ya da yeniden icat eden bir parti midir?
Üçüncü soru:
AK Parti iktidarının, tüm bu reformları aslında bazı unsurlar tarafından zorlanması nedeniyle kendi istemi dışında gerçekleştir-diğini düşünebilir miyiz?
Mevcut durum, ikinci ve üçüncü sorulara verilecek olumlu cevapların birbirini tamamlar niteliği ile netliğe kavuşabilir.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dördüncü bir erk olmadığını, tersine ‘idarenin bir unsuru’ olduğunu vurgulamaya hizmet edecek olan kurumsal-laşmaların yapılmaması şunu gösteriyor:
Hükümet, askeri camia içinde bazı canların yanmasına izin vererek, kendi iktidarının temellerini sarsmamak koşulunu yerleştirmek-tedir.
‘Milli güvenlik rejimi’nin temel taşları yerinde duruyor. Savunma ve güvenlik konularının, temel olarak, askeri konularda bilgili sivillerin, yüksek komuta heyetinin desteği ve tavsiyelerini de alarak, belirlediği bir alana dönüşemediği son Uludere Olayı’nda açıkça ortaya çıktı.
Silahlı Kuvvetlerin demokratik sivil denetimi içselleştirmesine hizmet edecek adımların en temeli olan Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın TSK ile doğrudan ilişkiye geçmelerini gerektiren tüm yetkilerini Milli Savunma Bakanlığı aracılığıyla kullanmaları konusunda bir gelişme olmamasının nedeni de bu. Genelkurmay Başkanı’nın Milli Savunma Bakanı’na bağlı olması gereği hâlâ yasalaşmadı.
Demirel, Erdoğan ve ‘yandaş komutan...’
Bunların yerine iktidar, ‘AP-Ordu İlişkileri’ kitabımda sözünü ettiğim ve Başbakan Demirel’in 1971’de kendisine verilen muhtırayı MGK’da gizleyen komutanlara güveninin sarsılması üzerine başvurduğu ‘yandaş komutan atama’ stratejisini seçti.
Başbakan Erdoğan, 2011’de atadığı Genelkurmay Başkanı ile bunu gerçekleştirdi. Darbe planlayıcılarını da yargıya havale edip ‘asker sorunu’nu çözdüğünü düşünerek rahatladı.
Yaşadıklarımız bize şunu gösterdi:
Muktedir olmak demokrat olmak anlamına gelmediği gibi, iktidar partisi, askeriyenin merkezde olduğu bir ‘devlet’ geleneğini sorunsallaştıran bir meşrebe, kimliğe, niyete ve angajmana sahip değil.
Buna bir de Türk sağının ideolojiden soyutlanmış pragmatizmini ve samimi bir özgürleştirme projesi geliştirme kapasitesinin eksik kalışını eklersek mesele biraz daha anlaşılır.
AK Parti’nin kendi ideolojisi militer devlet kültürüne son derece yatkın olduğundan, kendi icraatına dokunmayan bir militarist yapıyı ve sessizliği kendisine destek unsuru olarak kullanabilme esnekliğine sahip.
* * *
Yukarıdaki satırlar benim değil.
Prof. Dr. Ümit Cizre’nin.
Değerli siyaset bilimcinin 12 Ekim 2012 tarihli AGOS’taki uzun makalesinden özetledim. Ak Parti, asker, demokrasi üçgenini merak edenlere makalenin tümünü tavsiye ediyorum.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Ankara-İmralı-Kandil üçgeninde hava olumlu
3.03.2025 - Silahlara veda zamanı... Hoş geldin barış!
28.02.2025 - Erdoğan "eyy TÜSİAD" diye bağırdı, polis anında başkanları topladı!
20.02.2025 - Yine CHP'nin önemi üzerine..
13.02.2025 - Dostluklar insanı ayakta tutar!
28.11.2024 - CHP'nin önemi
12.11.2024 - Terör ve şiddete lanet olsun!
24.10.2024 - Açık mektup!
27.08.2024 - Ortadoğu cehennemine Gazze'ye BARIŞ gelecek mi?
20.04.2024 - 31 Mart, CHP için bir büyük seçim başarısı ama yetmez!
9.04.2024
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
mbayram
Devletin şiddetini ve terörünü görmeyen bakan körler onun anladığı dilden cevap vermek zorunda bırakılan halkları yada örgütlerini görürler.Aydın olmanın gereği gerçekci davranıp zor aygıtı devletlerin asıl terörist ve terörün nedenleri olduğunu cesaretle söylemezler hep güçlü olana boyun eğerler onun arkasına yedeklenirler.Aydın yada demokratım diye ortalıkta dolaşırlar.