Hasan CEMAL
Kandil’de bir Çerkes kadın
Kumral, güler yüzlü bir kadın gerilla. Daha 19 yaşında. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde okurken, Kürt arkadaşlarından etkilenerek dağa çıkıyor. Çerkes olduğunu söylüyor. Gülüyorum. “Benim anne tarafım da Çerkes” diyorum. O da gülüyor: “Ama benim annem Türk.”
Türkiye halkına çağrı
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan: “Türkiye halkına şu mesajı göndermek istiyoruz Kandil’den; Psikolojik savaşın geçmişte halkımız üstünde yaratmış olduğu olumsuzlukları dikkate almayalım, aşalım.”
Çekilen güçlere eğitim
Karayılan: “Yeni gelmedik Kandil’e. 2 Mayıs 1983’den beri 30 yıldır Kandil’deyiz. Burası Kürdistan’dır. Güçlerimizin çekilmekte olduğu topraklar da yine Kürdistan’dır. Çekilen güçlerimiz savaş olasılığını da dikkate alan bir eğitimden geçecek.”
KANDİL, Şehit Sara Akademisi
Murat Karayılan’la Sabri Ok’un takımları arasındaki voleybol maçı bitti. Beyaz plastikten sandalyeler, toprak sahaya yarım ay şeklinde dizildi. Orta yere de kırmızı plastikten bir sandalye koydular, ona da ben oturdum.
Sohbet başladı, atış serbest...
Ön sırada oturan esmer bir kadın. 33 yaşında. Tam 14 yıl önce Almanya’dan gelip dağa çıkmış. “Bizim memleket Serhat (Iğdır)” diyor, “Annem Azeri, babam Kürt...” Gayet düzgün Türkçe konuşuyor.
Almanya’da doğmuş. Üstelik bir hukuk fakültesinde hazırlık okumaya başladıktan sonra 19 yaşındayken dağa çıkmaya karar vermiş...
Dağ nereden aklına geldi diye soruyorum. Kürt olan babanın ve Almanya’daki arkadaş çevresinin etkili olduğu anlaşılıyor. Zamanla annesinin de bir militan haline geldiğini, onun daözgürlük davası için çalıştığını söylüyor. “Beni dağlara kimlik arayışı, öz arayışı getirdi beni ” dedikten sonra gülerek ekliyor:
“Yoksa kandırılmadık!”
Silah, silahlı mücadele konusunda söyledikleri de şöyle:
“Silah bir araçtır, amaç değildir. Mecburiyet dâhilinde kullanmak istiyoruz. Haklarımızı istiyoruz.”
Haklarımız derken kadın hakları konusunun altını özellikle çiziyor:
“Kadının ayrı bir yeri var bizim hareketimizde... İlk saldırıya uğrayan kimlik kadındır çünkü... Kadınların da özgür olmak haklarıdır.”
Dağda Eskişehirli bir Çerkes...
Kumral, güler yüzlü bir kadın gerilla.
Daha 19 yaşında.
Çerkes olduğunu söylüyor.
Gülüyorum.
“Benim anne tarafım da Çerkes” diyorum.
O da gülüyor:
“Ama benim annem Türk.”
Babası döşemecilik yapıyormuş...
Ben, “Dağda bir Çerkes! Nereden nereye?” deyince, onunla birlikte herkes gülmeye başlıyor.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde okurken, Kürt arkadaşlarından etkileniyor ve dağa çıkıyor.
‘Boynumuzu uzatmayacağız!’
Yüz hatları sert, üslubu da öyle, bakışları da... Memleketini sorunca, Sivas diyor ama İstanbul’da doğmuş.
Baba Kürt, ana Türk.
40 yaşında, 23 yıldır da dağda.
İlkokuldan sonra okumamış...
Türkçesi gayet düzgün...
Sorumda, çekilmeyle ilgili olarak yer alan hazmetme sözcüğüne takılmış, eleştiriyle başlıyor konuşmasına:
“Geri çekilme bir zaaf olmadığı için ‘hazmetmek’ten söz etmek yanlış bir soru... Biz bu çekilmeyi demokratik çözüm sürecinin bir parçası olarak görüyoruz. Bir geri adım, bir zayıflık olarak görmüyoruz.”
Devamını şöyle getiriyor:
“Biz bu dağlar kadar eski bir halkız. Hep dağlardaydık. Bizim için dağdan inmek söz konusu değil. İstediğimiz zaman yine dağlara gideriz.”
Soruyorum:
“Umudun var mı barış sürecinden?”
“Devletten yana umudum yok. Bizim, Kürt ve Türk halklarının azmidir, devleti dönüştürebilecek olan...”
“Peki, dönüşüyor mu devlet?..”
“ Hayır, dönüşmedi, adım atmadı devlet...”
“Ne olacak?..”
“Boynumuzu uzatmayacağız!”
‘Umut, zaferden daha değerlidir!’
Urfalı. 56 yaşında. Saçlarına ak düşmüş. 30-35 yıldır ‘hareket’in içinde olduğunu söylüyor. 24 yıldır da dağdaymış.
Hemen ekliyor:
“Hep devrimciydim!”
Artık klasikleşen sorum:
“Süreçten umutlu musun?”
Önce umut sözcüğünü şöyle bir vurguladıktan sonra şunları söylüyor:
“Umut var mı diye sormadık biz... Umudu yaratmaya çalıştık. 1990’lardan beri umudun peşindeyiz. Umudumuzu hiç kaybetmedik. Kart-kurt sesinden, nasıl 1991’de ‘Kürt realitesi’ne geldiysek, (1991 yılı Kasım ayında Başbakan Demirel Diyarbakır’da, Kürt realitesini tanımaktan söz edince yer yerinden oynamıştı), nasıl bir avuç eşkıyadan (1984 yılı yazında PKK, Şemdinli ve Eruh baskınlarıyla tarih sahnesine çıktığında Başbakan Özal böyle der, bir avuç eşkıya...) 2005’de Diyarbakır’ın Dağkapı Meydanı’nda ‘Kürt sorunu benim de sorunumdur’ diyen bir Başbakan’a (Erdoğan) geldiysek, kolay gelmedik buralara... Kendi mücadelemiz sayesinde geldik.”
Benim sorumu eleştiriyor:
“Dolayısıyla ‘umut var mı’ sorusu da, hazmetmek sorusu gibi yanlış bir soru... Tüm Türkiye için Önder Apo, ‘Umut, zaferden daha değerlidir!’ der. İnsanını insanca yaşayabileceği koşulları yaratıncaya kadar sürecek mücadelemiz...”
Dağ romantizmi mi?..
Bir erkek gerilla söz alıyor:
“Biz Kuzey dağlarından çekiliyoruz. Ama devrimcilikten çekilmiyoruz.”
Dağ romantizmi diye dağa dudak bükülmesine getiriyor sözü, eleştiriyor:
“Bizim nostalji yapacak halimiz yok. Romantizme takılacak halimiz de yok. Biz gerçekçiyiz, hem de çok... Bu dağlarda felsefi, ideolojik, siyasal bilinçlenme olmazsa, bu dağlar ve savaş koşulları insanı vahşileştirir. İşte bu akademi bunun için, eğitim için...”
Memleketi Sivas ama dağa İstanbul’dan gitmiş ve dağı bir hayat tarzı olarak benimsemiş:
“Dağdaki bu hayat tarzını biz kendimiz yarattık. Terk etmeyi de asla düşünmüyoruz.”
Ve ‘Türk aydınları’nı eleştiriyor:
“Türk aydınları çok fazla devlet menşeliydi. Devletsiz düşünemiyorlardı Kürt sorunu konusunda...”
Bilinç ve bilgi düzeyi...
Burası Kandil’de, dağların tepelerinde, uçurumların yamacında bir PKK akademisi. Ya da ideolojik, siyasal eğitim yapılan bir parti okulu...
Bir tarafta Rus malı Kalaşnikof’ları duruyor, öbür tarafta sürekli bir şeyler öğreniyor ve tartışıyorlar. Çanak antenler sayesinde televizyonlardan Türkiye ve dünyanın hallerini belirli ölçülerde izleyebiliyorlar.
Şunu söyleyebilirim:
Gerek çekilen ilk grupla dağdan inerken, gerek yine Metina bölgesinde ikinci grupla, gerekse Şehit Sara Akademisi’ndeki kadınlı erkekli gerillalarla geçirdiğim saatler, bilgi ve bilinç düzeyikonusunda çıtanın beklemediğim kadar yüksek olduğunu gösterdi bana...
“30 yıldır, 2 Mayıs 1983’den
beri Kandil’deyiz!”
Paris suikastında ölen Sakine Cansız’ın adını taşıyan Şehit Sara Akademisi’nde, 2 Mayıs 2013 Perşembe günü geçirdiğim yedi saatin sonunda veda vakti geldiğinde KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan şöyle dedi:
“Yeni gelmedik Kandil’e. 2 Mayıs 1983’den beri 30 yıldır Kandil’deyiz. Burası Kürdistan’dır. Güçlerimizin çekilmekte olduğu topraklar da yine Kürdistan’dır.”
Şöyle devam ediyor:
“Şimdi Kandil’e çekilen güçlerimiz eğitim görecekler. Savaş olasılığını da dikkate alan bir eğitim olacak bu...”
‘Türk halkına mesajımızdır!’
Karayılan şunları ekliyor:
“Türkiye halkına şu mesajı göndermek istiyoruz Kandil’den: Psikolojik savaşın geçmişte halkımız üstünde yaratmış olduğu olumsuzlukları dikkate almayalım, aşalım. Önder Apo’nun geliştirmiş olduğu yeni süreç, hem Türk, hem Kürt halkları için önemli bir süreçtir. Sürecin başarısı için de, Türk devleti ve hükümetinin üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirmesi gerekmektedir.”
Karayılan mesajında sözü kadınlara da getiriyor:
“Türkiye halkının emekçi kesimlerine ve en çok ezilmekte olan kadınlarına da barış konusunda önemli görevler düştüğünü belirtmek istiyoruz.”
Çekilme Günlüğü’nün yarınki 13. bölümünde sürece dönük değerlendirmeler yer alacak.
Twitter: @HSNCML
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024