Hasan CEMAL
Tayyip Erdoğan konuşuyor. Bir cümlesini hayretle not ediyorum: “Yolsuzlukla mücadeleyi kararlılıkla sürdüren iktidarımız...” Sanki operasyonu yürüten polislerin görevden alınmasının arkasında kendisi yok! Sanki Bilal Erdoğan’ın da adının geçtiği ikinci dalga dosyasının ilgili savcının elinden alınmasının arkasında o yok!
Erdoğan, tutamıyor kendini. Bir başbakan olarak hukuk devletini hiçe saydığını gözümüze sokan sözlerini bir üniversite çatısı altında, üstelik alkışlarla, tezahüratlarla söyleyebiliyor. Ama hiç kuşkum yok. Gün gelecek, Erdoğan’ın sözleri, yargı ihlallerinin klasik örnekleri olarak gerçek üniversite çatıları altında anlatılacak!..
Ne olacak?
Krizin dibi görülebilecek mi?
İstikrarsızlık ne kadar derinleşir?
Ekonomi ne olur?
Borsa daha ne kadar perişanları oynar?
Dolarla avro alıp başlarını gidecekler mi?
Piyasalar tekrar sakinleşir mi?
Toplumsal ve siyasal cepheleşmeyle kutuplaşmanın keskinleşmesi yakın gelecekte Türkiye’yi nereye götürür?
Böylesine fırtınalı sularda seçime gidecek bir Türkiye’nin kapısını ne çalar?
Seçim sandığından alternatif çıkabilir mi?
Birçok sıcak soru...
Tedirginlik ve kaygı dolu bütün bu sorular her an, her yerde kulakları tırmalıyor.
Ama yanıtlar belirsiz.
Çünkü önümüzü bugün için göremiyoruz.
Yakın gelecekte neyin, ne olacağını kestirmek o kadar güç ki…
Ama bugün Türkiye’nin girmiş olduğu derin kriz ortamının tek bir sorumlusu var:
Başbakan Erdoğan.
Özellikle Gezi’den başlayarak adım adım Türkiye’yi istikrarsızlaştıran Başbakan Erdoğan’dır.
17 Aralık’la birlikte bu memleketi bir ‘devlet krizi’nin içine sokan Başbakan Erdoğan’dır.
Çünkü Gezi’de de, 17 Aralık’ta da ‘demokratik hukuk devleti’ni hiçe sayan o olmuştur.
“Devlet benim”, “Her şey benden sorulur”, “Bütün doğruları ben bilirim” diye özetlenebilecek bir iktidar kibri ve tek adamlık zihniyetiyle, bir yandan kendi elleriyle kendi güvenilirliğini her geçen gün sıfırlarken, istikrarsızlığı da derinleştirmiştir.
Söz Erdoğan’da…
Başbakan Erdoğan ben bu satırları yazarken Sakarya Üniversitesi’nde konuşuyor. Ve kendi deyimiyle ‘iki sihirli kelime’nin altını çiziyor:
İstikrar ve güven.
Ve Erdoğan, Türkiye’nin her zaman bu iki sihirli sözcük sayesinde büyüdüğünü söylüyor.
Sanki istikrar ve güvene Gezi’den beri kendi elleriyle ölümcül darbeler indiren kendisi değil.
Bir cümlesini hayretle not ediyorum:
“Yolsuzlukla mücadeleyi kararlılıkla sürdüren iktidarımız...”
Akıl alır gibi değil.
Sanki yolsuzluk operasyonunu yürüten polislerin görevden alınmasının arkasında kendisi yok.
Sanki Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Anayasa’ya aykırı ilan ettiği, Danıştay’ın hakkında yürütmeyi durdurma kararı aldığı, yargı bağımsızlığını yerle bir eden Adli Kolluk Yönetmeliği değişikliğinin arkasında kendisi yok.
Sanki Bilal Erdoğan’ın da adının geçtiği ikinci dalga dosyasının ilgili savcının elinden alınmasının arkasında kendisi yok.
Sanki yargı sürecinin başlamış olmasına rağmen her konuşmasında yolsuzluk soruşturmasını, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesini yerle bir edip kirli komplodiye niteleyen kendisi değil.
Gerçekten akıl alır gibi değil.
Bütün bu yaşananlara rağmen hala bir üniversite çatısı altında, “Yolsuzlukla mücadeleyi kararlılıkla sürdüren iktidarımız...” diye konuşabiliyor.
Ve inandırıcı olabileceğini sanıyor.
Bitmedi.
İkinci bir cümlesini daha şaşkınlıkla not ediyorum:
“Yolsuzlukla mücadele perdesi arkasında yeni Türkiye’yi engellemek isteyenler... ”
Devam ediyor:
“İftira at, tutmasa da izi bırakır mantığıyla hareket edenler...”
Tutamıyor kendini.
Bu kez HSYK’ya çullanıyor, suç işlediğini söyledikten sonra hukuk devletinin bu kurumuna da gözdağı veriyor:
“Ya sen kim oluyorsun? Yetkim olsa, ben seni hemen yargılarım. Ama seni millet yargılayacak.”
Hızını alamayıp tehdit de ediyor:
“Ya millet ya zillet!”
Dur durak bilmiyor, devam ediyor:
“Tertemiz insanları zan altında bırakmak olur mu? Seviyesiz, karakter yoksunu insanlar... O savcı, yüzkarası... Adalet Sarayı önünde nasıl bildiri dağıtırsın sen?.. Ey HSYK, bu adamla ilgili ne yapacaksın sen?..”
Yargıya gözdağı vermeyi, aba altından sopa göstermeyi sürdüyor:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, yargının değildir.”
Erdoğan, demokrasiyi sadece ‘seçim sandığı’ndan ibaret sayan, demokrasiyi sadece ‘milletin oyu’na, ‘millet iradesi’ne indirgeyen otoriter anlayışını sergilemeye devam ediyor.
Demokrasilerin temel direği olan ‘kuvvetler ayrılığı’nın kendisi için hiçbir kıymeti olmadığınıTayyip Erdoğan bir kez daha gözümüze sokuyor.
Üniversitelere başka kapıdan girecek…
Acı olan bir başka nokta var.
Tayyip Erdoğan, bir başbakan, demokratik hukuk devletini hiçe sayan bu sözlerini bir üniversite çatısı altında, üstelik alkışlarla, “Türkiye seninle gurur duyuyor!” tezahüratıyla söyleyebiliyor.
Ne yazık.
Ama hiç kuşkum yok.
Gün gelecek, Tayyip Erdoğan’ın bu sözleri, yürütmenin yargıya hükmetmesinin ve yargı bağımsızlığı ile hukukun üstünlüğünü hiçe saymasının klasik örnekleri olarak gerçek üniversite çatıları altında, hukuk fakültelerinde anlatılacak.
Akşam vakti Başbakan Erdoğan Atatürk Havalimanı’nda konuşuyor.
Yeni bir şey yok!
Söylemek istediğim şu:
Başbakan Erdoğan’la Türkiye’nin bundan sonra siyasal ve ekonomik istikrarı yakalaması imkansız!
Allah bu memlekete kolaylık versin!
Twitter: @HSNCML
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024