Hasan CEMAL
Denktaş Bey’in ölüm haberiyle yine gazeteci-siyasetçi ilişkileri aklıma takıldı. Yıllar içinde yaklaşan, uzaklaşan, bazen kopan, eleştiriyle desteğin ara sıra yer değiştirdiği karmaşık ilişkiler... Denktaş Bey’le nasıl koptuğumu da, Özal’ı, Demirel’i, Erdoğan’la Gül’ü de anımsadım.
Rauf Denktaş’ın ölüm haberi gelince, yine siyasetçiyle gazeteci ilişkileri aklıma takıldı.
Karmaşık ilişkilerdir.
Yıllar içinde yakınlaşır, uzaklaşır, bazen dinlendirilir, bazen kopar...
Eleştiriyle desteğin zamanla yer değiştirdiği, kimi zaman dostluğun, kimi zaman küslüğün, hatta hasımlığın ağır bastığı ilişkilerdir.
Denktaş Bey’le de öyle olmuştu.
Uzun yılların ötesine giden tanışıklığımız vardı. Bir zamanlar kendimi ona yakın hissetmiştim.
‘Kıbrıs davası’nın yanındaki duruşunu, Kıbrıs Türkü’nün Kıbrıs Rumları karşısındaki ‘ikinci sınıf vatandaşlığı’na karşı mücadelesini desteklemiştim.
Çok zor yıllardı onun için...
Benim de Denktaş Bey’e sempati duyduğum yıllardı. 1980’lerin başında Cumhuriyet’in genel yayın müdürü olduktan sonra kendisini daha yakından tanımıştım.
Kıbrıs’la yatıp kalkmaya başladığımız ve Lefkoşa-Ankara-New York üçgeninde Denktaş Bey’in rahle-i tedrisinden geçtiğimiz yıllardı.
Kıbrıs’ın sadece Kıbrıs olmadığını o zamanlar daha çok Denktaş Bey’le öğrenmeye başladığımı söyleyebilirim.
Gerçekten öyleydi Kıbrıs.
Sadece Kıbrıs değildi bizim için.
Hem ‘milli dava’ydı.
Hem Doğu Akdeniz’de, Ege’de ‘güç oyunu’nun bir parçasıydı.
Hem Türkiye’nin Avrupa’yla Amerika’yla ilişkilerinde, dış politikada manevra alanını fena halde daraltan bir sorundu.
Hem Türkiye’de ‘askeri vesayet’in bir parçasıydı.
Hem askerin siyasetteki elini güçlendiren bir konuydu.
Hem de bu niteliğiyle Kuzey Kıbrıs ve Türkiye’de demokrasinin tepesinde sallanan Demokles’in Kılıcı’ydı.
Bunları öğrenmemde Denktaş Bey’in payı büyüktür.
Denktaş Bey’le ‘siyaset oyunu’nun incelikleri vardı. Ankara’da siyasetçilerle, diplomatlarla bu inceliklere eski deyişle vakıf olmaya çalışırdım.
Demirel’le, Ecevit’le, Özal’la ve güçlü dışişleri bakanları ve büyükelçilerimizle Denktaş Bey arasındaki ilişkiler yıllar içinde inişli çıkışlı, renkli bir seyir izlemiştir.
Uluslararası platformlarda Türk tarafının Kıbrıs yüzünden ‘oyun bozan’ durumuna düşmemesi Ankara’nın yıllar boyu izlediği bir dış politika oyunuydu.
Ama bu oyunu daha çok Denktaş Bey’in kendisi oynar, ölçüleri kendi bildiği gibi koyardı. Çünkü arkasında asker desteği ve Dışişleri’nin Kıbrıs’çıları vardı.
Denktaş Bey’in başına buyruk havası bazen Ankara’da başbakanları çıldırtırdı.
Demirel’in 1990’ların başında ondan nasıl şikâyet ettiğini, Özal’ın 1980’lerde, “Koskoca Türkiye’yi burnundan tutmuş, kendi istediği istikamete götürüyor” dediğini kaç kez yazmıştım.
İyi bir siyasetçiydi.
Zeki, akıllı ve kurnazdı.
Türkiye’de siyasetin nasıl oynanacağını, kamuoyunu oluşturma manivelalarının nasıl kullanılacağını iyi kavramıştı.
Demirel’e benzeyen yanları çoktu.
2000’li yılların başında, Ak Parti’yle Erdoğan-Gül ikilisinin siyaset sahnesine çıkışıyla birlikte Denktaş Bey açısından işler değişmeye başladı Ankara’da.
Erdoğan hükümetinin askerle kavgası ve AB yolundaki kararlılığı Denktaş Bey’le ilişkilerde yeni bir döneme yol açtı.
Çünkü AB yolunun açılması demek, Türkiye’nin Kıbrıs politikasında değişim demekti. AB yolunun açılması demek, demokrasi ve hukuk çıtasının yükselmesi demekti.
Asker, bu ikisine de karşıydı.
Çünkü birinci sınıf demokrasi ‘bölücü ve şeriatçı güçler’e yarar, Türkiye’nin ‘özel koşulları’ vardır diye düşünüyordu.
Denktaş da askerle birlik oldu.
Hedefleri, Annan planını torpillemek ve Türkiye’nin AB’den müzakere tarihi almasını engellemekti. Çözümsüzlüğü çözüm olarak görüyorlardı.
2003, 2004 yıllarıydı.
Asker içinde Sarıkız diye, Ayışığı diye darbe tertiplerinin yapıldığı, Ergenekon tezgâhlarının kurulduğu o dönemi, en iyi zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlükleri anlatır. Kıbrıs’ın sadece Kıbrıs olmadığına en iyi bu günlükler tanıktır.
İstediklerini tam yapamadılar. Erdoğan-Gül ikilisinin kararlılığı oyunları bozdu.
Bu dönemde koptuk Denktaş Bey’le...
Bir daha hiç görüşmedik.
Sohbetini özlediğim zamanlar olmuştur. Hoş bir insandı. Mücadele adamıydı.
Geçmişin acılarını aşabilse, Kıbrıs’ta kalıcı ve hakça bir barışın da yolunu açabilirdi diye düşünüyorum.
Denktaş Bey’e Allah’tan rahmet dilerken, ailesinin derin acısını paylaşıyorum.
İyi pazarlar...
Lefter efsanesi...
Lefter benim çocukluğumun efsane futbolcusuydu. Fenerbahçe’nin büyük yıldızıydı. Ama ben de onu bir Galatasaraylı, bir futbol fanatiği olarak çok severdim.
Lefter’e böylesine güzel duygular beslememin temelinde galiba 1956 yılındaki o büyük maç, 3-1’lik Macaristan zaferi yatar.
Macarların Wembley’de İngilizleri altı yedi golle devirdikleri, önüne geleni yendikleri bir dönemdi.
O zamanki adıyla, Dolmabahçe’deki Mithatpaşa stadında oynanan maçı babamla radyo başında heyecandan kıvranarak dinlemiştik.
Cimbom’un büyük topçusu İsfendiyar sağdan ortalamış, Lefter harika bir voleyle ilk golü, kısa süre sonra da penaltıdan ikinci golü atmıştı.
Kalede Turgay devleşirken, yine İsfendiyar’ın sağdan ortasına bu kez Metin Oktay çıkarak gollerimizi üçlemişti.
Hiç unutmam o maçı.
Lefter’i, efsanevi bir futbolcuyu, çok iyi bir insanı kaybettik.
Fenerbahçe ve futbol camiasının başı sağolsun. Ailesinin derin acısını paylaşıyor, başsağlığı diliyorum.
Yazarlar
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024