Hasan CEMAL
Artık yaşlı hatıralarla baş başayım!
Jorge Semprun'un bir sözü...
Bugünlerde bana uyuyor.
Özellikle yazı yazmayı kestiğimden beri hatıraların dipsiz sularında kulaç atıyorum.
Peki ama niye yazmıyorum?
Yoksa yoruldum mu?
Belki de...
Zaten yıllar ilerledikçe insanlar birbirlerinden yoruluyor.
Hatta insan kendi kendisinden bile bıkıyor.
Kendi içine çekiliyor, yalnızlaşıyor.
Oysa not et bir kenara: Geleceğe dair umutları canlı tutmak lazım.
Bir zamanlar umutlarımızı hiç kaybetmeyeceğiz, diye yazardım.
Yeni başlangıçlar yapacağız, diye tekrarlardım.
Ama anlaşılan o ki, geçmiş uzadıkça, gelecek kısaldıkça yavaşladım.
Yaşlı hatıralar ağır basmaya başladı.
Bundan kurtulmam gerekiyor.
Hem de bir an önce...
Yeniden yazıya dönmeliyim.
Yazmak her şeyden önce beni özgürleştiriyor.
Bir işe yaradığımı hissettiriyor bana...
Özgürlük ve demokrasi, hukuk ve adalet, eşitlik ve dayanışma bayrağını, arada bir de olsa, yazılarımla sallamak iyi geliyor.
Stefan Zweig, dünya savaşının birincisinden sonra ikincisine de yakalanmış olan büyük yazar, çok derin bir hayal kırıklığı içindedir, o kadar ki intiharın eşiğindedir, ama var gücüyle yazmaktadır:
Anlattıklarımızla
bir gerçek kırıntısını bile
bizden sonraki kuşağa
ulaştırabilirsek,
yine de boşuna
yaşamış sayılmayız.
Umutsuz yaşanmaz.
Hayalleri olmayan hayat da hayat değildir.
Zorla kendini.
Devam et yazıya!
Ve doğru bildiğini eğip bükmeden yaz.
Sorgulamak aklından hiç çıkmasın.
Eleştiriden, soru sormaktan sakın ola vazgeçme.
Dünyayı sorgulamanın peşini bırakmak insanı körleştirir.
Socrates'in o sözü kulağında hep çınlasın:
Sorgulanmayan bir hayat
yaşanmaya değmez!
Üç aydır yazmıyorum.
T24'teki köşe boş.
Doğru dürüst okumuyorum da.
Televizyonlardaki Koronavirüs tartışmaları da, belki fazla tekrar ve yüzeysel oldukları için bana sıkıcı geliyor.
Birkaç aydır Türkiye'yi ve dünyayı başlıklardan izlemeye çalışıyorum.
Sağlık çalışanları benim gözümde de birer kahraman, her fırsatta alkışlıyorum onları.
Hapisteki dostlar karşısındaki çaresizliğim vicdanımı kanatmaya devam ediyor.
Sözde af düzenlemesinin yol açtığı derin adaletsizliği lanetliyorum.
Halk Partili belediyelerin halka ekmek yardımını engelleyen Saray'ın partizanlığına, acımasızlığına söyleyecek söz bulamıyorum.
Tayyip Erdoğan'ın Koronavirüs felaketiyle tek adamlığını, otoriterliğini güçlendirme yolundaki sistemli adımlarına gelince, beni şaşırtmıyor.
Bütün bunları bugüne kadar oturup yazmadığım için de kahroluyorum.
Şubat başında ayağım kırıldı.
Arkasından yüzyılın, belki de binyılın felaketi kapımızı çaldı, insanlık Korona'ya yakalandı.
Kafam bir süredir karman çorban...
Bütün dünya hazırlıksız yakalandı bu korkunç felakete...
Büyük acılar yaşanıyor, daha da yaşanacak.
Ne kadar süreyle?
Sonuçlar ne olacak?
Malum değil.
Hayatlarımız nereye gidecek?
Bilen var mı?
Sanmıyorum.
Ama iyiye gideceğine şimdilik pek ihtimal vermiyorum.
Gittikçe koyulaşan bir karanlığın içindeyiz.
Bir cehennem çukuruna, bir uçuruma yuvarlandık.
Fakat daha dibe vurmadık.
Vurmadığımız için de, o büyük acıyı henüz hissetmiş değiliz.
Şurası kesin:
Çok büyük bir işsizlik ve yoksulluk dalgası vuracak insanlığı...
Dünya -ve Türkiye- bugüne kadar tanık olunmayan bir ekonomik ve sosyal çöküntüye doğru yol alıyor.
Bu açıdan herhangi bir kuşku yok.
Ama bir bilinmeyen söz konusu: Bu büyük ekonomik ve sosyal krizden nasıl bir yeni dünya düzeni çıkacak?
Kendimizi nasıl bir Türkiye'de bulacağız?
Nasıl bir politik ortamın içine düşeceğiz?
Karşı karşıya kalacağımız siyasal rejimler ne olacak?
Şöyle de sorulabilir:
Dünya düzeninin yeni efendileri kimler, hangi güçler olacak?
1929 Büyük Ekonomik Buhranı'nı izleyen kanlı altüst oluşların benzerini dünyamız yine yaşayabilir mi?
Hitler'ler, Stalin'ler yine sahne alabilir mi?
Bir başka deyişle:
Yaklaşmakta olan ekonomik ve sosyal çöküntüyle birlikte daha kötüye mi savrulacağız?
Yoksa, daha iyinin kapısı aralanabilir mi?
İkinci Dünya Savaşı sonrasını anımsayın.
Amerika'nın liderliğinde, Amerika-Avrupa ittifakı'yla dünyanın önünde daha iyi bir dönem açılmıştı.
Savaş sonrasındaki ekonomik büyüme ve sosyal refah, kabaran liberal demokrasi ve özgürlük dalgası 1989'da Berlin Duvarı'nı yıkmıştı.
Tarihin sonu çığlıklarıyla dünya yirmi yıl daha süren bir iyimserlik devri yaşamıştı.
Ama ne yazık ki, 2008 Finans Krizi'yle birlikte bu iyimser sayfalar bir bir kapanmaya başladı.
Küresel kapitalizmin açgözlü ve kibirli elitleri yüzünden liberal demokrasiyle kurumları kitlelerin gözünden düşmeye başladı.
Trump sahneye böyle çıktı.
Boris Johnson'lar demokrasinin beşiği Britanya'yı Avrupa Birliği'nden böyle uzaklaştırdılar.
Macaristan'daki Victor Orban ve Avrupa'daki benzerleri, Avrupa Birliği'nin, demokrasi ve hukuk devletinin temellerini böyle kemirmeye başladılar.
Popülizm, otoriter rejimler ve tek adamlar dünyanın dört bir yanında yükselirken, bir de Korona krizi vurdu dünyamızı...
N'olacak şimdi?
Bizim memleketin hâlleri zaten malum...
Nereye savrulacak dünya?..
Ve Türkiye...
Ben bilmiyorum.
Bilen varsa beri gelsin.
Koronavirüs inşallah insanlığımızı bize hatırlatan bir sonla defolup gider başımızdan, demek geliyor içimden...
Bu köşede ara sıra yine bu konularla buluşmak umuduyla.
Desen: Selçuk Demirel
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024