Kurtuluş TAYİZ
Aklına en çok güvenip itibar ettiğimiz çoğu yazar, profesör veya aydının aklından şüphe etmeye başladığımız günleri yaşıyoruz. Haksızlık olmasın diye haklarında defalarca ölçüp biçerek bir kanıya varmaya çalışıyorum. Derdim sadece onları anlamak değil elbet. Karşımızdakileri anlamaya uğraşırken aslında kendimizi bilmeye çalışırız.
17 Aralık'tan sonra siyaset arenası adeta karıştı. İktidar ve yargı ile bürokrasi içinde örgütlenen "paralel devlet" arasındaki savaş kızıştı. Bu gerginlik tepeden alta doğru bütün topluma yayıldı. Fakat bu gerilim, en çok siyasetle aktif olarak ilgilenen ve taraflardan birine aidiyet duyan ya da doğrudan taraf olan uzman ve yazarları etkiledi.
Türkiye'de "siyaset uzmanı" diye bir sınıfın varlığından bahsedilir mi bilmem ama bahsettiğim kesimler, medyada sağlam kariyer yapmış, birkaç başbakan, cumhurbaşkanı eskitmiş, darbeler atlatmış, yediden yetmişe toplumun yakından tanıdığı, bildiği, düşünce ve görüşlerine büyük önem atfettiği isimlerden oluşuyor. İktidarının ilk yıllarında AK Parti'ye verdikleri destekle övünen, bugün ise AK Parti'ye karşı Cemaat'le ittifak yapan kimi eski liberal ve solcu yazarlar bunlar.
Bir süredir devam eden ama şu sıralarda daha fazla görünür olan bir halleri var ki, onları yıllarca sevip takip eden okurlarını çileden çıkarır nitelikte. Ülkenin temel politikaları konusunda öne sürdükleri tezler, savundukları görüşler bir yana, Cemaat ve hükümet arasındaki savaşta Cemaat'ten yana aldıkları pozisyon, onları iyice sorgulanır hale getirdi.
Otoriterleşmeden en çok şikâyet eden bu isimler, asıl tehdidi, yani bürokratik otoriterleşmeyi görmezden geliyorlar. Yargı ve güvenlik bürokrasisinin toplum üzerinde nasıl bir korku imparatorluğu oluşturduğunu es geçiyorlar. "Özel yetkili" savcıların, hiç de süper kahraman olmadığını, siyaseti ve toplumu esir almaya çalışan bir güç odağı haline dönüştüğünü anlamaya yanaşmıyorlar. Son yıllarda yürütülen büyük soruşturmaların yol açtığı adaletsizlikleri, yok ettiği hayatları, çaldığı yaşamları küçümseyip, hafife alıyorlar. Oysa son yıllardaki Türkiye, Doğu Almanya'daki eski polis-istihbarat rejimlerini aratmayacak cinsten bir ülkeyi andırıyordu. Emniyet'in istihbarat birimleri, neredeyse tümüyle devlet içindeki gizli bir gücün hizmetine geçmişti; vatandaşın vergileriyle maaşları ödenen bu kamu görevlileri, asıl görevlerini bir yana bırakarak, meşru olmayan bir gücün emrinde siyasi partileri, liderleri, işadamlarını, medya yöneticilerini, yazarları, önemli pozisyondaki bürokratları, hatta birbirlerini bile takip ederek, haklarında özel şantaj dosyaları oluşturuyorlardı. Tehdit olarak algıladığı kişileri ise yasal kanallardan ya da hukuk dışı yöntemlerle tasfiye etmeye yöneldi. Tehlikenin boyutunu ancak bazı polis şeflerinin Başbakan'ı evinden alacaklarını, ellerine kelepçeyi nasıl takacaklarını konuşmaya başladıkları sırada, 17-25 Aralık'ta öğrendik.
Bu güç odağını "otoriter" bulmayan, Türk demokrasisine tehdit olarak görmeyen, ancak savcı ve polislerin kurduğu korku imparatorluğuna geç de olsa son verme yönünde adımlar atan hükümeti "otoriter" bulan, tehlikeli gören "liberal" bir zihniyetle karşı karşıyayız burada. Bu bakış açısı tutarlı olmadığı gibi gerçekçi de değil, baştan aşağı sorunlu bir zihinsel muhakemeyi yansıtıyor.
Bu tutarsızlık çözüm sürecinde de kendini gösterdi. Bu çevrelerin, paralel yapının çözüm sürecini bir darbe sürecine çevirme girişimlerine de gözleri kapalı. Paralel devlet, ilk günden beri çözüm sürecini sabote etmeye çalışıyor. Liberallerin bu konudaki suskunluğu, Cemaat'i tamamlar nitelikte. Cemaat'le ittifak yapıp çözümden yana tavır almak elbette imkânsız. Bu yüzden kamuoyu önünde çözüm sürecinden yana görünüyorlar ama alttan alta sürecin altını oymaya çalışıyorlar.
Cemaat'in kimi önde gelen yazarları, bu ittifakın galip geleceğinden şimdiden emin. Öyle ki, bazıları şimdiden Cemaat'in "zafer" kazandığını bile öne sürebiliyor. Siyasi olarak bu ittifakın başarılı olup olmayacağını bilemem; ama doğruları bu kadar görmezden gelenlerin, gerçekleri bu kadar ters yüz edenlerin ahlaken çoktan kaybettiklerini söyleyebilirim.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.05.2019
10.05.2019
1.05.2019
22.04.2019
19.04.2019
17.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
11.04.2019
8.02.2019