Kurtuluş TAYİZ
Çözüm sürecinin “milli” bir proje olduğu belirtildi hep; süreç, ilk günden beri bu özelliğiyle öne çıktı. Peki ya çözümün tarafları ne kadar “milli” dersiniz?
KCK, uluslararası bir heyetin, daha doğrusu ABD’nin “üçüncü taraf” olarak masada yer almasını isteyerek, sürecin bu en önemli özelliğinin yara almasına neden oldu.
KCK’nın “üçüncü taraf” talebi, kendi çözüm modelimizden uzaklaşmamız anlamına geliyor. Bu tehlikeye ilk olarak İmralı dikkat çekmişti. Öcalan, en son İmralı mesajında bakın nasıl bir uyarıda bulunmuş: “Bu toprakların insanları olarak kendi çözümümüzden ayrılmamak hepimizin tarihsel borcudur. Hakiki yurtseverlik de, gerçek bir demokrasi de ancak kendimiz gerçekleştirirsek onurlu ve kalıcıdır.”
KCK’nın “üçüncü taraf” dayatması doğrudan masadakileri hedef alıyor. Bu hamle, çözümün siyasi sorumluluğunu üstlenen hükümet ile aynı masada oturan Abdullah Öcalan’ın konumunu tartışmaya açmak anlamına gelir ki, bunun hayırlı sonuçlar doğurmayacağını hatırlatmaya hiç gerek yok.
“Üçüncü taraf”ın bir çözüm modeli mi var? Çözüme katkı mı sunacak? Bizim barışımızı mı sağlayacak? “Üçüncü taraf”ın çözümü barış değil, savaştır; “Üçüncü taraf” Türkiye için barış değil, çatışma ve kaos istiyor. Son iki yılda karşılaştığımız provokasyonlar da bunu açık bir şekilde gösteriyor.
Hükümet, ilk günden beri çözüm sürecini “milli” bir proje olarak ele aldı. Abdullah Öcalan’ın Newroz mektubunda, çözümün “misak-ı milli sınırlar” içinde olacağını vurgulaması, sürecin bu ortak yanını güçlendirdi. İşlerin bugüne kadar yolunda gitmesi, sürecin karşılaştığı zorlukları aşması, hükümetin, bu sorunu “milli” çerçevede çözebileceğine dair kanaatini de güçlendirdi.
Ancak çözüm sürecinin bu “milli” özelliğine ilişkin itirazlar ilk günden beri gündemde. Öcalan’ın muhatap olarak seçilmesi, sürecin onunla yürütülmesi başlıca rahatsızlık nedeniydi. Bu rahatsızlık, paralel yapıya bağlı liberal kalemler tarafından her fırsatta gündeme taşınsa da ilk olarak KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık tarafından, BBC’ye verilen bir demeçte açıkça dile getirildi. Bayık, BBC’ye “çözüm sürecinin tıkandığını ve masada ‘üçüncü taraf’ görmek istediklerini” açıkladı. ABD ve İngilizler’in gözetiminde gelişen Oslo sürecinden sonuç alamayan hükümet, “üçüncü taraf” talebine baştan beri sıcak bakmıyor. Abdullah Öcalan ise, sürecin karşılaştığı tüm zorlukların, provokasyonların arkasında bu “üçüncü tarafı” gördüğü için, tümden retçi bir tutum geliştirmedi; süreç üzerindeki baskıyı azaltmak amacıyla “üçüncü taraf” yerine “gözlemci heyet” önerdi. Hem hükümet hem İmralı, uzun süredir bu “üçüncü taraf’ın çözüm süreci üzerinde kurduğu baskıyı hissediyordu. Bunu değişik manevralarla aşmaya çalışsalar da -Kobani olaylarında görüldüğü gibi- bu baskıdan bir türlü kurtulamadılar. “Üçüncü taraf”, çözüm sürecinin hep ensesinde oldu. Her provokasyonda “üçüncü taraf”ın görünüp kaybolan yüzünü gördük. Çözüm sürecini finale taşıyacak yol haritası üzerinde mutabakata varılması üzerine “üçüncü taraf”, bu kez sahneye “Kobani”yi sürdü. Kandil ve HDP, Kobani’yi hükümete karşı gerilim aracı olarak kullandı; Kobani olayları, çözüm sürecine karşı bir dayatma şeklinde gelişti.
“Kobani”nin arkasında peki kim var? Kandil ve HDP mi? Kobani’nin arkasında olduğunu zaten PYD’ye silah yardımı yaparak açıkça ilan etti. ABD’nin hamiliğine soyunduğu Kobani meselesi, bugün çözüm sürecinin de sonunu getirmek üzere. Kandil’in ABD’yi “üçüncü taraf” olarak masada görmek istemesinin, bu yakın ilişkiyle bağlantılı olduğu artık net olarak görülüyor. Kandil ve HDP’nin çözüm sürecini bu kadar yokuşa sürmelerinin, Salih Müslim’in Türkiye’ye bu kadar düşmanca tutum almasının sebebi de yine bu ilişki; Kandil, PYD ve HDP, arkalarındaki bu güce dayanarak çözüm sürecini bu kadar kolay gözden çıkarabiliyor.
Kandil, HDP ve paralel yapıya bağlı liberaller, neredeyse iki yıldır sistemli bir şekilde hükümetin çözüm sürecinde hiçbir adım atmadığını savunuyor. Oysa Kobani üzerinden çözüm sürecine vurulmaya çılışılan bu son darbe, hükümetin, çözüm sürecini ilerletme kararlılığında olduğunu göstermesi ve çözüm sürecinin yol haritasını resmi gazetede yayınlatacak kadar radikal bir adım atması üzerine gelişti. “Bu toprakların çözümünün” yakalanmasına ramak kala, Kobani provokasyonu patladı. Kobani provokasyonu, “üçüncü taraf”ın çözüm sürecine karşı geliştirdiği kanlı bir hamledir; Kandil ve HDP burada “üçüncü taraf”ın taşeronu olarak rol aldı. Son gelişmelere bakıldığında uluslararası güçlerin, Kandil’i “bölgesel aktör” olduğuna inandırdığı görülüyor. PKK’nın kendisini ‘önemli’ hissetmesini sağlayarak, yeniden silaha sarılacak özgüven aşıladılar. PKK’yı barışa değil, savaşa teşvik ediyorlar. Örgütü şimdi Türkiye’ye karşı daha büyük bir savaşa hazırlıyorlar. Bu gidişat değişmez ve Öcalan da etkisiz kalırsa, çözüm süreci ya “milli” karakterini kaybedecek ya da süreç -bir süreliğine de olsa- bozulacak. Her iki durumda da “bu toprakların insanlarının yaratabileceği çözüm fırsatını” ıskalamış olacağız. Ama bunun baş sorumlusunun “üçüncü taraf”ın güdümüne giren Kandil ve HDP olduğunu bilerek.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.05.2019
10.05.2019
1.05.2019
22.04.2019
19.04.2019
17.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
11.04.2019
8.02.2019