Kurtuluş TAYİZ
“Şehitlerimiz var, çatışmalar yayılıyor, her gün ayrı bir gencin tabutu geliyor, analar ağlıyor; tek seçenek çözüm süreci, tek seçenek masa!”
PKK’yla masaya dönülmesi yönündeki çağrılara genellikle ve belki de özellikle acılı bir edebiyat eşlik ediyor. Kulağa hoş gelen ifadeler bunlar. Lâkin keşke akan kanın, gözyaşının sebebi sadece akılsız ve vicdansız idareciler olsaydı. O zaman can yakan bu soruna çözüm bulmak daha kolay olurdu. Şöyle ki; birkaç seçimde deneyip sınar ve sonunda, akıllı ve vicdanlı birkaç yöneticiyi başa geçirerek terör belasından da kurtulurduk.
Fakat PKK sorunu demokrasi eksikliğinden kaynaklanmıyor. Öyle olsaydı asimilasyonun, ret ve inkâr politikalarının son bulduğu, işkence ve faili meçhul cinayetlerin bittiği, siyasi baskıların kalktığı, PKK’nın “çözüm süreci” adı altında muhatap alındığı, örgütün legal uzantısı olan siyasi partinin katıldığı seçimlerde 80 milletvekili çıkardığı bir dönemde Türkiye, son 40 yılın en büyük terör saldırılarına maruz kalmazdı. Askeri vesayetin geriletildiği, devlet içindeki çetelerle etkin mücadeleye girişildiği, iktidara sivillerin hâkim olduğu, dolayısıyla Türk demokrasisinin en fazla geliştiği bir dönemde PKK’nın ülkeyi teröre boğmasının sebebi “demokrasi eksikliği” olamaz, değil mi?
Ne var ki devleti yeniden masaya çağıranlar sorunu hâlâ, “demokrasi” ve “güven eksikliği” olarak tanımlıyor. Oysa Türkiye, resmi olarak 2009’dan 2015’in sonuna kadar olan dönemde, altı yıl süreyle PKK’yla görüştü. PKK ne yaptı? Ateşkes devam ederken 7 Aralık 2009 günü Tokat Reşadiye’de 7 askeri pusuya düşürerek şehit etti. Devlet, sorunu PKK’yla çözmeye o kadar hevesliydi ki, dönemin başbakan yardımcısı saldırıyı PKK’nın yaptığına inanmadığını bile açıkladı. PKK’yla çözümde ısrar eden devlet, 2011 yılının 14 Temmuz’unda bu kez Silvan’da 13 askerini PKK’ya şehit verdi.
Ama bu saldırı da devletin, sorunu PKK’yla çözme isteğini yok edemedi. Çok geçmeden “Çözüm süreci”ne start verildi. PKK ve Öcalan’a çözüm süreciyle büyük itibar kazandırıldı. Örgütün liderinin mektubu, siyasi temsilcilerinden oluşan bir heyet tarafından Dolmabahçe Sarayı’nda okundu. PKK ve HDP, beklenenin aksine, tuhaf bir şekilde daha ilk dakikadan itibaren Dolmabahçe’yi bile itibarsızlaştırmaya çalıştı. 6-7 Ekim provokasyonuyla da 50 vatandaşımızı linç etmek suretiyle katlettiler.
Seçimlerin hemen öncesinde patlayan provokatif bombaları; “Devlet katliam yapıyor” propagandasıyla, iç savaş kışkırtıcılığına malzeme yaptılar. 7 Haziran seçimlerinin hemen ardından ise havadan sudan sebeplerle (askerî barajlar söylemiyle) ateşkesin sona erdiğini ilan ettiler. 22 Temmuz günü PKK, Ceylanpınar’da iki polisi uykusunda boğarak çözüm sürecine de son noktayı koydu. Ardından da örgüt, adına “hendek terörü” denilen, Güneydoğu’yu Suriyelileştirme sürecini başlattı.
Kamuoyunda “provokasyon” olarak nitelenen PKK saldırılarının gösterdiği istikrara bakarak, örgütün ayrı bir gündeminin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu kadar istikrarlı “provokasyon” dünyanın neresinde görülmüş? Masaya oturan bir örgüt, her fırsatta neden provokasyona girişsin? PKK’nın aklı masada olsaydı eli silahta olmazdı. Örgütün derdi demokrasi, hak ve özgürlükler olsaydı teröre bu kadar ilgi göstermezdi.
Terörün çapına bakılarak şu tespitler yapılabilir:
- PKK’yı sıradan görüşmeler kesmiyor; örgüt, masada hak pazarlığı değil egemenlik pazarlığı yapmak istiyor.
- Kandil’in bu kadar çok masa devirmesinin sebebi, istediği masanın henüz kurulmamış olmasındandır. Eğer devlet, böyle bir masaya razı olursa 780 bin kilometrekare üzerindeki egemenliğini de daha baştan tartışmaya açmış olur ki, bunun da sonu gelmez.
Bugün burada kurulan masa, yarın başka bir yerde, mesela Cenevre’de kurulur. Hoş sözlere kanmadan önce, bin defa düşünmekte fayda var.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.05.2019
10.05.2019
1.05.2019
22.04.2019
19.04.2019
17.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
11.04.2019
8.02.2019