Melih ALTINOK
Yeryüzündeki yıkım, savaşlar, çocuk cinayetleri, yoksulluk, tecavüzler... ortadayken nasıl oluyor da insanın rasyonel bir varlık olduğuna dair kanaat bu kadar yaygın olabiliyor anlamakta güçlük çekiyorum.
Belki bu da benim irrasyonelliğim.
İnsanın rasyonel bir varlık olduğu yönündeki “inancın” kaynağı pozitivizm ve modernizm tapınmacılığının “altın çağlarında” yeryüzündeki yıkımın, “karanlık çağlardakini” üçe beşe katladığını sorgulamamalıyım.
Yakıcı “hakikat” karşısında âdemoğullarının varoluşlarını anlamlandırmak için geliştirdikleri savunma mekanizmalarını tolere etmeliyim.
Tıpkı çocuklar gibi, masa örtüsünün altında kurdukları düzenin gerçek bir ev değil, evcilik oyunundaki bir mizansen olduğunu söyleyip mızıkçılık etmemeliyim.
Zira bilirsiniz çocuklar arasında oyunbozanlar değil, oyun kuranlar sevilir.
Ama engizisyonda öldürülmemek için inkârı tercih eden Galileo’nun muhafızlar gidip de yalnız kalınca söylendiği, ne kadar sussak, bazen reddetmek zorunda kalsak da “yine de dünya dönüyor” işte!
İşte kapı işte sapı
50 bine yakın “kurbanın” ardından, gençlerin birbirini öldürmeyeceği bir Türkiye hayali kapıda, üstelik de elinde güçlü bir koçboynuzuyla, belirince yaşadıklarımıza bir bakın.
Mevzuu karmaşıklaştırmadan düşünelim.
Bu hayalin “hakikaten” gerçekleşmesini istiyorsanız tek yapmanız gereken içeriden kapının sürgülerini gevşetmektir, değil mi?
Hatta cesursanız, kapıyı bile açarsınız.
Zira alacağınız tek risk kapı açılınca barışın gelmemesi ihtimalidir. Bu da kuşkusuz kapı duvarken ölümlerin sürmesi hâli karşısında göze alınabilir değil mi?
Ama kariyerinizi, makamınızı, mevkiinizi kapının varlığına borçluysanız ve Ferrari’nizi satmaya cesaretiniz yoksa, üstüne üstlük bunu kendinize bile itiraf edemiyorsanız “açılmaması” için çalışırsınız.
Borçlu olduğunuz geçmişteki söylemlerinizin ağır yükü altında, kırk dereden su getirirsiniz.
Tavrınızı mantığa büründürürsünüz. Meslek etiğinden, siyaseten doğruculuktan, anakronik benzetmelerden medet umarsınız.
Ama gün gibi ortadaki irrasyonelliğinizi rasyonelleştirme makyajlarınıza rağmen hakikat değişmez. Yine de kapı oradadır ve siz açılmasını istemiyorsunuzdur.
Biliyorum, gardiyanlarınız ve “kral çıplak” dediğimiz için çok kızdığınız bizler gidince Galileo gibi sizler de itiraf ediyorsunuz hakikati.
Ama kimse duymadıkça genç ölümlerinin durmayacağını da siz bilin.
Kapı gibi gerekçeler
Malumunuz, geçen hafta, daha önceki barışımıza kastedenlerin Oslo’daki sabotajlarını hatırlatan bir hamlesiyle daha karşılaştık.
Bazılarımız, bir müzakerenin başarıya ulaşması için esas koşul olan (kan davalarında bile) ilkeyi deşti. Müzakere sürecinde “her doğrunun söylenmesi değil, söylenenin doğru olması” gerekir düsturuna vurgu yaptı. Hatalı “tarafı” eleştirdi.
Kimileri ise megalomanlığından ve komploculuğundan sual olmayacak Öcalan’ın hiçbirimizi şaşırtmayan sözlerinde “mana” aramaya koyuldu.
Ancak Başbakan’ın “Batsın böyle gazetecilik” çıkışıyla tartışma, tutanakları yayımlayan Milliyet’e doğru kaydı.
Peşinen söyleyeyim, bu sabotajda en az sorgulanması gereken aktörün haberi yapan muhabir ve gazetesi olduğunu düşünüyorum.
Evet, bu haberi manşetleştirmek, pekâlâ bir tercihin göstergesidir.
Barış gazeteciliğinin “uzlaşmazlık alanına” değil, “uzlaşmazlığın oluşumuna” odaklanmasının esas olduğunu söyleyebiliriz. Ardından bu alanda konsensüse varılan şu tanımı hatırlatabiliriz:
“Kitle iletişim tekniklerinin, anlaşmazlıkların ve çatışmaların önlenmesine ve barışçı yollarla çözümüne yönelik amaçlarla kullanılması.”
Ne var ki Milliyet’in “ari gazetecilik” temelli savunması da bir yardım ve yataklık suçlamasının muhatabı için “yetersiz” değil.
Dolaysıyla bu sabotaj olayında üzerinde durulması, ifşa edilmesi ve eleştirilmesi gereken asıl fail, sözünden dönüp “aracılar” vasıtasıyla bu işi faş edenlerdir. Onların kim olduğu da hepinizin malumu.
Evet, Milliyet bu işte, pekâlâ başka biri de seçilebilecekken gazeteciliği “tercih” edilen bir araçtır.
Milliyet- Taraf kıyası oksimorondur
Asli failler değil araç üzerinden yürüyen bu tartışmada, darbecilerin planlarını kamuoyuna duyuranTaraf’ın gazeteciliğinin tartışılması ise gerçekten bir mantık ve hakkaniyet garabeti.
Cinayet, esir alma ve demokrasi katliamı planlarının önlenmesine yarayan ifşaatla, savaşmama, dövüşmeme, öldürmeme, sulh olma girişimini sekteye uğratacak gazetecilik faaliyetini bir kefeye koymak mümkün müdür?
Eğer bir şey batacaksa, işte asıl bu “mümkündür” diyenin vicdanı yere batsın.
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.06.2022
17.05.2021
11.05.2019
10.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
22.04.2019
17.04.2019
8.02.2019