Melih ALTINOK
PKK 3 Ekim 2008’de bir Cuma günü Aktütün Karakolu’na saldırdı. Gencecik 17 asker yaşamını yitirdi.
Karargâh ilk anda suskun kaldı. Sessizliklerini bozan, gencecik ölülerimizin üzerinden toto oynayan “emeklileriydi.”
Kanal D Haber’e konuşan Emekli Tümgeneral Yavuz Ertürk aynen şöyle söylemişti: “Asker başarısız demek mümkün değil. 23 tane terörist öldürmüşüz.” Kızmayın, Ertürk “teknik” konuşuyordu: “Bu tür savaşlarda devlet mensubu 17 kişinin ölümüyle karşı taraftan 1 kişinin ölümü eşittir.”
Bu olayın üzerine de kararlılıkla giden eski Taraf, saldırının ardından her gün ihmallere dair yeni bir delili manşetine taşıyordu.
“İç Güvenlik Harekât Durum Raporları ve İnsansız Hava Araçlarının ilettiği anlık istihbarat bilgileri Aktütün baskınından Genelkurmay’ı bir ay önce haberdar etti.” İnsansız hava aracı saldırı günü 9.35’ten itibaren, aldığı görüntüleri Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı’na ve İkinci Başkan’a saatlerce ve naklen iletti. Saldırının önceden bilindiğini gösteren temel bir kanıt: Hava aracı, koordinatları Aktütün’e kilitlenmiş olarak saldırı sırasında da görüntü nakline devam etti.” (14.10.2008)
Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ise ısrarlı haberlere ve kamuoyunun sorularına cevap yerine Balıkesir’de belirip zehir zemberek bir üslupla tehditler savurdu:
“Bölücü terör örgütünün yaptığı eylemlerin altını çiziyorum, başarılı gibi gösterenler, tekrar ifade ediyorum başarılı gibi gösterenler, akan ve akacak olan her damla kanın sorumluluğuna ortak olurlar. Bunu herkesin iyi anlamasını istiyorum. Son günlerde yoğunlaşan sistemli saldırılar, emin olunuz ki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünü, kararlılığını, azmini arttırmaktan başka hiçbir işe yarayamaz. Bir ordunun bu tip saldırılar karşısında, ki bu saldırılar doğru bilgiye dayanmayan, sınırlarını aşan eleştirilerdir. Bu tip saldırılar karşısında her ordunun vereceği cevap ve tepki bellidir ve bu husus bütün ordular için de geçerlidir. Bu açıdan, son sözüm şudur, dolayısıyla herkesi dikkatli olmaya ve doğru yerde bulunmaya davet ediyorum.”
Ardından da “Genelkurmay’ın “yayın yasağının(?)” geldi.
Dönemin CHP genel Başkanı Deniz Baykal Başbuğ’un tehdidine destek verirken, Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi ‘Başbuğ’un TSK’yı yıpratan yayınlara gösterdiği tepkiyi “normal” buluyordu.
Ve 16 Ekim’de Taraf’ın Başbuğ’a hitaben o meşhur manşeti geldi.
“Tehdidi bırak hesap ver!”
Bu olayın üzerinden tam 5 yıl geçti. Yeni Taraf bu kez de 2004 yılındaki bir MGK’ya ait gizli tutanaklarla gündemde. Hafta başındaki Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası konuşan Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç gazetenin söz konusu gizli belgeleri yayınlamasının yasalara göre suç olduğunu söyledi:
“25.08.2004 tarihli 481 sayılı MGK kararını birisi ele geçirmiş ve yayınlıyor. TCK, MİT Kanunu, Basın Kanunu, RTÜK Kanunu’na göre sır niteliğindeki bilgilerin yayınlaması ile ilgili ceza öngörülmüş. Bunu yapan insan bir ceza sorumluluğu ile karşı karşıya gelebilir. Bunu savcılarımız düşünsün. Biz şu anda bir şey yapacak durumda değiliz.”
Gazete Aktütün sonrası Başbuğ’a yönelik manşetini bu kez Arınç’a atfetti:
“Tehdidi bırak hesap ver!”
Öncelikle tekrar etme ihtiyacı duyuyorum. Baransu’nun 2004 MGK’sına dair ele geçirdiği belge elbette haber değeri taşıyor. Tıpkı önceden olduğu gibi gazetecilik açısından ortada bir problem falan görmüyorum. Eleştirim, bu haberin cemaat ve hükümet arasındaki kavgada, aşırı yorumla bir cephenin elini güçlendirmek için kullanılmasına. Yani itirazım bağlamına.
Ha yasalara göre gizli belge yayınlamak suç, biliyorum ama açıkçası burası bir gazeteci olarak beni ilgilendirmiyor. Ancak ilgili haberlerin hedefi konumundaki bir hükümetin sözcüsü bu hatırlatmayı üslubunca yapabilir. Ki Arınç’ın yaptığı da bundan başka bir şey değil. Tehdit etmiyor, ilgili yasaları hatırlatıyor. Bu hatırlatması da yargıya müdahale değil, hakkını kullanması. Aksi halde, mağdur edildiğini iddia eden ve bu konuda ilgili yasaları hatırlatan herkese tehdit ediyor suçlaması yapılabilir değil mi?
Kaldı ki Arınç’tan bahsediyoruz. En netameli zamanlarda çıkıp “Taraf’ım” deme cesareti göstermiş bir isim…
Gerçi açık, Arınç’ın da Başbuğ’un da sözleri ortada, her iki dönemin politik atmosferini hepimiz biliyoruz ama yine de soralım. Peki, Başbuğ olayında fark neredeydi? Gazete o zamanki tepkisinde neden haklıydı?
Birincisi, o zamanki tepki yüksek bir bürokratın yasaları hatırlatmasına değil, tehdidineydi. Ve genel olarak karşı çıkılan bir şahsın edimi değil askerî vesayetin rutin işleyişi, buyurganlığıydı. İkincisi Başbuğ açıkça devlet içinde ayrı bir devlet gibi davranıyor, başında bulunduğu ordunun “isterse neler yapacağını” söylemekten çekinmiyordu.
O dönem gazetenin yöneticilerinden Yasemin Çongar da bir televizyon programında şunları söylemişti:
“Demokratik bir ülkede Genelkurmay Başkanı medyaya emir vermez. Demokratik bir ülkede Genelkurmay Başkanı kamuoyuna karşı, seçilmiş hükümete karşı sorumludur ve görevini iyi yaptığının hesabını vermek zorundadır.”
Evet, iki manşetin hedefi, içeriği ve bağlamı arasında dağlar var. Bunları görmeden mekanik bir kıyas yaparsak, 28 Şubat darbesinin bir numaralı sanığı Karadayı’nın, Taraf’ın MGK kupürlerini mahkemeye sunarak beraat istemesini nasıl açıklayacağız, değil mi? Balyoz ve Ergenekon sanıklarının son dönemdeki Taraf’lı savunmalarına girmediğim için, 5 yıl önceki manşette konu edilen Başbuğ’un olası memnuniyetinden de bahsetmiyorum artık.
Şimdi ortalığa çıkıp “Eskiden Baransu'nun getirdiği belgeler manşetti de, şimdikiler mi suç oldu?” şeklinde anakronik kıyaslar yapanlar da dönüp kendilerine baksın. Zira ben Taraf’ta teşriki mesai yapmış hiçbir arkadaşımdan böyle bir söz işitmedim. Ama bu sorunun sahiplerinin, eski Taraf askerî vesayete vururken mırın kırın ettiklerini, şimdi ise gazete hedef tahtasına hükümeti oturtunca bir anda Baransu’yu yoldaş ilan ettiklerini hepimiz çok iyi biliyoruz.
Eskilerin dediği gibi, herkes önünden yesin, masada ne var ne yok sizler de bizler de çok iyi biliyoruz.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Konser iptalleri baydı
2.06.2022 - Elçiye zeval olmaz
17.05.2021 - 31 Mart’ta Binali Bey’e verdim, bu kez oyum...
11.05.2019 - Ekrem Bey size soruyorum ama cevabı Murat Bey’den bekliyorum
10.05.2019 - Sınırları aşmak
6.05.2019 - Pardon, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı olmayan belediye mi var?
1.05.2019 - Yine ne varsa Atatürk de var!
29.04.2019 - Kılıçdaroğlu’na yumruk!
22.04.2019 - Erdoğan’ın yükü
17.04.2019 - Bu saatten sonra...
8.02.2019
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYADevlet, Komün ve Demokratik Sosyalizmin İnşası; Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu... 14.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları


















































Murat Boztepe
Öncelikle;Ulusu ayık tutma adına attığız adımlardan dolayı siz ve bu durumun üzerin de hassasiyetle duran tüm kalemlere teşekkürler.. Şimdi gelinen noktaya bakalım..! Ergenekon, dış istihbaratlar,kck,(TSK,yargı) vs.sv. Hükümet yok edeyim derken hepsinin kuyruğunu bir birine bağladı..! Sonuç olarak ta hepsi yek vücut olarak saldırmaya başladı, peki muhalefet partileri.! Onlar kendilerine verilen vesayeti kimin adına ve hangi amaç uğruna kullanmakta..? Birlik beraberlik zamanıdır..