Melih ALTINOK
Varlıkları “körler ülkesinde şaşılar kral olur” önermesinin tescilidir.
Hiç de hak etmedikleri halde yıllarca omuzlarında apolet olarak taşıdıkları “muhalifliklerini”, 80 öncesinde Yılmaz Güney gibi birkaç delikanlı-ML sinemacının gölgesinde soluklanmalarına ve bu halkın kadirşinaslığına borçludurlar.
Ki, dünyadaki devrimci sinemacılar, tiyatrocular Aristoteles’ten beri gelen anlatı geleneğinin kodlarını yeni dünyaya göre devirip “modernizm bataklıktır” nidaları atarken, o vahadaki yegâne rolleri de köy seyirlik oyunlarda ahaliye “çağdaşlık” telkin eden başfigüranlıktan ibarettir.
Ama değim gibi ne yazık ki başarmışlardır.
Darbeden hemen önce moda diye üzerlerine giyindikleri “devrimci” hırkalarıyla arzı endam etmeleri için kendilerine en uygun ortamı sağlayan 80’lerin o karanlık atmosferinde, Kürtler, devrimci gençler yargısız infazlarda can verirken çıtları çıkmamıştır. Mesela 1 Mayıs 1989’da, yani alanlara çıkmak boru değilken polisin alnının çatından vurduğu Mehmet Akif Dalcı’yı sorun, duymamışlardır bile.
90’larda Kürt sorunu, savaş ve faili meçhuller ülkeyi kasıp kavururken de al gülüm- ver gülüm prodüksiyonlarda rol alıp “bizimkilerle, bizimkileri” oynamışlardır bazıları. Aciz siyasal iktidarları yermekle yetinip, gerçeğin yakıcılığını çatır çatır karikatürize edip bir güzel uyutmuşlardır ahaliyi.
Kürt sorununu çözmek için radikal adımlara soyunduğunu falan sonradan ayıkacağımız Turgut Özal’ın sonunu getiren, Çillerli, Ağarlı dönemlerin yolunu hazırlayan sürecin toplumsal meşruiyetinin yaratılmasında da az katkıları yoktur hani. Özal Köşk’e çıktığında “Alışamadım” yazılı tişörtler giyen gençleri, son derece şık elbiseleriyle alkışlayanlar yine onlardır.
28 Şubat’ta, aslında darbecilerin tanklarına palet olan, bir anda Ankara Kocatepe sırtlarında belirilip ânında ortadan kaybolan o acayip Aczimendiler değil, onların skeçlerinde, oyunlarında, kitaplarında adeta dekor olan “yobazlardır”.
Ülkenin kabuk değiştirdiği 2000’li yıllarda ise nahoş mizah dergilerinin üstadı Aydınlık’ta köşecidirler artık.
Kavuk kâbuslarında tırnağı olamayacağı Cem Yılmaz ya da Yılmaz Erdoğan gibi gençleri gören en huysuz şirinleri açıktan darbe çağrısı yapmaktadır.
Öğrencilerine o acınası darbukacı rolünden başka hangi eserini örnek gösterdiğini merak ettiğimin bir diğeri ise referandumda “evet” diyen milyonları “geri zekâlı” ilan etmekle meşguldür.
Hafta sonu ekibin bir başka üyesine televizyonda rastladım.
Elinde, “yalnız, güzel ve tabiikine çağdaş” ülkesinin teminatı olarak gördüğünü söylediği (demek oradan bakınca öyle görünüyor hanımefendi) Zuhal Olcay’dan aldığı “Altın Portakal Sanatta Sosyal Sorumluluk” ödülünü tutuyordu.
Mevzua, anayasasının maddesine, paradigmasının kılına halel gelmesin diye referandumda değişime “hayır” dediği 12 Eylül faşizminden girdi abi.
Salonda alkışlar...
Derken vasatlıklarını yüzünü vuran, darbeciliklerini ifşa eden, değişime dönüşüme destek veren kalem erbabına nazire kısmına geçti.
“Dilerim bu ödülü hak etmişimdir. Ola ki moda deyimle ‘bir döneklik’ olursa, bu verdiğiniz ödülü özgürce geri alma hakkına sahipsiniz” dedi.
Evet, dileği oluyordu, o önemli ödülü ”hak etmeye” başlıyordu. Hem zaten yıllardır bir arpa boyu yol almadığı için hakikaten dönmemişti de.
Durmadı. Sanatçının gerçek yükümlülüğünün çağına tanıklık etmek olduğunu söyledi. Cumhuriyet balosu tadındaki salonun tek tip saçlı ve çağdaş gözlüklü ablaları arasında kıpırdanmalar hissedildi. Yo yo, Ergenekon’dan, Balyoz’dan, Kafes’ten, Evren hakkında iddianame hazırlamasından, faili meçhullerin “ağar ağabeylerinin” ceza almasından falan bahsetmeyecekti. Korkmasındı kimsecikler.
San’atçımızın derdi, darbecilerin, Kürt ve Türk gençlerinin katillerinin, yani üstünlerin “hukukunun zarar görmesiydi”. Ve tabii ki “adaletsiz bir kalkınma girişiminin hızla yol aldığı” tesbitiyle taçlandırdı konuşmasını. Altın vuruşu ise, söyleyecek sözü olmayanların son modasına uygun olarak Gothelerdenmöthelerden yaptı:
“...dediği gibi dünyanın en tehlikeli hali cehaletin örgütlü eyleme geçme halidir. Bu da benim ülkemin bir gerçeğidir.”
Alkışlar, kıyametler, nümayişler. Salon ayakta...
Değişim iradesine oy veren halkını ve siyasal iktidarı yineyineyine örgütlü cahillikle yaftalayan sanatçımızı Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ve “öbürsülerin” ayakta canhıraş alkışlamasını garipsemedim elbette.
Ama ya gençler... o gençler. Sevval Şam’dan bir daha nasıl şarkı dinlerim? Peki ya her demokratik eylemde gördüğüm Mehmet Ali Alabora’ya reklâmlarda dahi tahammül edebilir miyim? Gerçekten bilemiyorum.
“Anne kafamda bit var” isimli kitaplar yazanlar, 80’lerde çocuk olan şimdinin biz gençlerini, kafalarındaki o bitin beyinleri değil de, “sınıf neferi” bir sanatçının yoksulluğunun göstergesi bildiğiniz bit olduğuna nasıl da inandırmışlar. Ya da bizim kafamızdaki ne?
Şaşırıyoruz reyiz.
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.06.2022
17.05.2021
11.05.2019
10.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
22.04.2019
17.04.2019
8.02.2019